Milli Mücadelede Denizli
Milliye, Yunanlıların İzmir'i işgal etmeleri ve Anadolu'da ilerlemeleri üzerine
kurulan ve düşmana karşı savaşan kuruluşlardır. Kuva-yı Milliye birlikleri,
düzenli ordu kurulana dek, Kurtuluş Savaşında çete ve silahlı savunma
kuruluşları olarak büyük yararlılıklar göstermiştir. Kuva-yı Milliye adı,
önceleri İzmir bölgesinde bulunan ve silahlı direnişçilere verildiği halde
sonraları bütün milli hareketi kapsayacak şekilde kullanılmıştır.
Milli
Mücadele'de Denizli
Denizli, Milli Mücadele yıllarında Yunan işgaline karşı direnen ilk yerlerden biri olması nedeniyle çok önemlidir. Mondros Mütarekesi sonrasında Denizli, Aydın Vilayeti'ne bağlı 24.000 nüfuslu bir liva (sancak) durumunda idi. Sarayköy, Çal, Garbikaraağaç (Acıpayam), Buldan ve Tavas kazaları da bu livaya (sancağa) bağlıydı. Yerli nüfusun küçük bir bölümü Rum ve Ermenilerden oluşmaktaydı. Denizli, Adalar Denizi bölgesinin iktisadi yönden gelişmekte olan yerlerinden biri durumundaydı. Askeri bakımdan, karargâhı Aydın'da bulunan 57. Tümen'e bağlıydı.
Milli
Mücadele döneminde Kuva-yı Milliye örgütleri, Aydın'dan Denizli'ye kadar olan
alanda konumlanan milis kuvvetlerinden meydana gelmekteydi. Aydın-Denizli
çizgisinde Çine, Umurlu, Nazilli, Köşk ve Sarayköy noktalarında cepheler
kurulmuştur. Bu bölgelerde faaliyet gösteren milislerin örgütlenmesinin
öncülüğünü 57. Tümen komutanı Albay Şefik (Aker) Bey, 175. Alay Komutanı
Binbaşı Hacı Şükrü Bey ve Denizli'den Köşk Cephesi'ne nakledilen 57.Topçu
Alayı'nın Komutanı Binbaşı İsmail Hakkı Bey yapmaktaydı. Anadolu'da olduğu gibi
Denizli'de de Mondros Mütarekesi'nin ağır şartlarını ortadan kaldırmak için
İstanbul Hükümeti "heyet-i nasiha" adı verilen bir kurul oluşturarak
Anadolu'ya göndermiştir.
25
Nisan 1919'da Denizli'ye gelen üyeler, Denizli halkını Hükümet Konağı önünde
toplayarak padişahça gönderilen ve Mondros Mütarekesi şartlarına uyulması
gerektiğini bildiren duyuruyu halka okumuşlardır.Fakat, İstanbul Hükümeti'nin
bu girişimi, Denizli halkı üzerinde önemli bir etki yaratmamıştır. Çünkü,
Denizli halkı bu konudaki kararlılıklarını, beklenen işgal öncesinde İzmir'de
toplanan Redd-i İlhak Kongresine katılmalarıyla göstermiştir.
"İzmir Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti", 22 Mart 1919'da İzmir'de toplanacak olan kongreye, Balıkesir, Aydın ve Denizli'den de üyelerin gönderilmesini istemiştir. Kongreye katılmak üzere Denizli Merkez ilçeden Müftü Ahmet Hulusi Efendi (1861-1931. Mezarı İlbadı Mezarlığında bulunmaktadır), Belediye Başkanı Hacı Tevfik, Tavaslızade Mustafa Yusuf Bey ve Efendiler katılmışlardır. Kongrede, Wilson ilkelerine uymayan işgalci güçler protesto edilerek, Balıkesir,
Aydın ve Denizli Sancakları'nda Müdafaa-ı Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetleri'nin kurulmasına karar verilmiştir.
- Millî Mücadele’de Mustafa Kemal Paşa ve Denizli ; Mustafa Kemal’in Samsun’da bir yandan orduyu, bir yandan da Türk milletini
örgütlemesi, Millî Mücadele için direnmeye çağırması, 9 Mart 1919’dan itibaren
Samsun’da bulunan İngilizler ve İstanbul Hükümeti tarafından haber alınmıştır.
Bu nedenle, Mustafa Kemal güvenlik nedeniyle 25 Mayıs 1919’da Samsun’dan
Havza’ya geçmiştir. Havza’da halk ile doğrudan temasa geçen Mustafa Kemal,
halka, ülkenin içinde bulunduğu durumu, işgalci devletlerin amaçlarını, Padişah ve
İstanbul Hükümeti’nin takip etmiş olduğu iç ve dış politikayı, İtilaf Devletleri’nin
Türk Milleti’ne Anadolu’da köleliği layık gördüklerini Rum ve Ermeni çetelerinin
yaratmış olduğu tehlikeyi ve onların amaçlarını anlatmış6
, bilinçlendirme ve
kamuoyu oluşturma çalışmalarına hız vermiştir. Bir anlamda Havza’da Millî
Mücadele’nin psikolojik hazırlığına başlamıştır.
Mustafa Kemal’in Havza’da Anadolu ve Trakya’nın tümünde kamuoyu
oluşturma, Türk milletine “Millî Mücadele Ruhu”nu aşılama çalışmaları yaptığı
bu dönemde, Millî Mücadele bilincini ortaya çıkaracak ve bunu kuvvetlendirecek
araç ve yöntemler ön plana çıkmıştır. Bu nedenle, Mustafa Kemal, başta İstanbul
olmak üzere, Anadolu ve Rumeli’nin tümünde işgallere, Anadolu’daki emperyalist
katliamlara, uluslararası hukukun ve insan haklarının çiğnenmesine karşı büyük
mitinglerin düzenlenmesini, İzmir’in işgalinin protesto edilmesini, işgallere karşı
konulmasını ve bu uğurda askerî ve sivil örgütlenmenin sağlanmasını istemiştir.
Mustafa Kemal’in bu isteği hem Anadolu’da, hem de Trakya’da karşılık
bulmuş, “…haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyük…”7
olan Türk
milleti, ilk işgallerle birlikte harekete geçmiş, Paris Konferansı’nda Anadolu’nun
paylaşılması, İzmir’in Yunanistan’a verileceği ve doğuda da bir bağımsız
Ermenistan’ın kurulacağının anlaşılması üzerine çalışmalarını hızlandırmıştır.
Anadolu’nun pek çok yerinde “Müdafaa-ı Hukuk Cemiyetleri” kurarak örgütlenmiş,
14-15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgal edilmesiyle de Batı Anadolu’da ilk kurşunu
sıkmış ve “Redd-i İlhâk Cemiyetleri” kurmuş olan Türk milleti, Mustafa Kemal’in
5 Kemal Atatürk, Nutuk 1919-1927, Bugünkü Dille, (Haz.: Zeynep Korkmaz), Ankara 2000, s. 9. 6 Ergün Aybars, a.g.e., s. 161. 7 Kemal Atatürk, a.g.e., s. 10. Sayı 3 (Kış 2012/I) T. Kodal 244
isteği ve amacı doğrultusunda yeni bir azim ve gayretle harekete geçmiştir. Bu
nedenle, İstanbul başta olmak üzere, Edirne’den Kars’a, Samsun’dan Adana’ya
büyük mitingler yapılmış, işgaller, İtilaf Devletleri, Yunanlılar, Ermeniler, Padişah
ve İstanbul Hükümeti protesto edilmiştir.
Bu mitinglerden biri de Denizli’de gerçekleştirilmiştir. Bir anlamda
Mustafa Kemal Paşa’nın takip edeceği “tam bağımsızlıkçı politikanın” içinde daha
başından itibaren yer almış, 15 Mayıs 1919 sabahı, Yunanlıların İzmir’i işgal etmesi
üzerine gerçekleştirilen ilk protesto mitingi, işgalden yaklaşık dört saat sonra,
Denizli’de gerçekleştirilmiştir. Bu da Denizli halkının Millî Mücadele konusunda
ne kadar hassas olduğunu göstermektedir.
Kuva-yı Milliye hareketi oluşturma çabaları sürerken, 14-15 Mayıs gecesi sabaha karşı İzmir'i işgale başlamışlardır. Denizli Mutasarrıfı Faik (Öztırak) Bey Yunanlıların İzmir'i işgal ettiğini bir telgrafla öğrenmiş ve haberi derhal, Müftü Ahmet Hulusi Efendi, Belediye Başkanı Hacı Tevfik Bey, Denizli Askerlik Şubesi Başkanı Miralay (Albay) Tevfik Bey'e ve şehrin ileri gelenlerine bildirmiştir. Ertesi gün büyük bir protesto mitingi düzenlemek gerektiği kararlaştırılmıştır.
Müftü Ahmet Hulusi Efendi'nin görevlendirdiği tellallarla 15 Mayıs 1919 sabahı erken saatlerde camilerde toplanması gerektiği, sabah namazının kılınmasının ardından cemaatle birlikte imamların da Belediye'nin önüne gelmeleri istenmiştir.
15 Mayıs 1919 Perşembe günü, Denizli
ve çevresinden gelen Denizli halkının katılımıyla Bayram Yeri’nde büyük bir
protesto mitingi düzenlenmiştir. Denizli’de yaşayan yerli Ermeni ve Rumların da
bu mitinge katılması dikkat çekici bir durumdur. Bayram Yeri’nde toplanan halka
hitap etmek amacıyla, Müftü Ahmet Hulûsi Efendi, Belediye Başkanı Hacı Tevfik
Bey ve Mutasarrıf Faik (Öztırak) Bey Belediye binasının balkonundaki yerlerini
almışlar ve kalabalığa Müftü Ahmet Hulûsi Efendi hitap etmiştir.
15
Mayıs 1919 günü sabah namazından sonra, Yunanlıların İzmir’i işgal etmesi
üzerine gerçekleştirilen ilk protesto mitingi, işgalden yaklaşık dört saat
sonra, Denizli’de gerçekleştirilmiştir. 15 Mayıs sabahının erken saatlerinden
itibaren halkın bir kısmı Çaybaşı Mahallesi’ndeki Türk Ocağı binasında ve
Hükümet Konağı önünde, bir kısmı da Delikliçınar’daki İttihat ve Terakki
Partisi yandaşlarının toplandığı Meserret Kıraathanesi önünde, diğer bazı
gruplar da Kayalık Mahallesi’ndeki Müftülük binası ile Bayramyeri’ndeki
Belediye önünde toplanmışlardır.
Daha
sonra şehrin çeşitli yerlerinde toplananlar ve Denizli’nin köylerinden gelenler
Bayramyeri’nde toplanmışlardır. Ayrıca Denizli’de yıllardır dostça bir hayat
sürdüren Ermeni ve Rum erkekleri de miting için Denizlilerin yanında yer
almışlardır. Burada, 15 Mayıs 1919 günü Cuma namazının ardından Kayalık
Cami’indeki sancak çıkartılarak tekbirlerle sokaklarda dolaştırılmış ve halk
Bayramyeri’ne çağrılmıştır. Müftü Ahmet Hulusi Efendi önderliğindeki halk
tekbirlerle Belediye önüne gelmiştir.
Eski Belediye Binası
Kayalık Camii (1935)
Bayramyeri
Meydanı (1935)
15
Mayıs 1919 Cuma günü burada toplanan halka hitap etmek amacıyla, Müftü Ahmet
Hulusi Efendi, Belediye Başkanı Hacı Tevfik Bey ve Mutasarrıf Faik (Öztırak)
Bey Belediye binasının balkonundaki yerlerini almışlar ve kalabalığa Müftü
Ahmet Hulusi Efendi hitap etmiştir. Müftü Ahmet Hulusi Efendi hitabında,
"Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak, din ve devlete
ihanettir,"diyerek Yunanlıların İzmir’i işgalini şiddetle protesto etmiş
ve Denizli halkını yaklaşan bu tehlike karşısında mücadeleye davet etmiştir.
İşgale karşı kayıtsız kalmanın düşünülemeyeceğini ve vatanın hiçbir zaman
savunmasız bırakılamayacağını vurgulayarak, aynı zamanda Millî Mücadele’nin ilk
“kutsal savaş (cihat)” fetvasını da ilân etmiştir. Ahmet Hulusi Efendi
konuşmasında, Türkleri “silah ve cephane azlığına bakmadan, yurt savunmasına
çağıran” bu fetvasıyla Denizli halkını her türlü şartlarda Milli Mücadele’ye
katılmaya davet etmiştir.
MÜFTÜ
AHMET HULUSİ EFENDİ’nin
15
Mayıs 1919’da Milli Mücadeleyi Başlatan Fetvası
Muhterem
Denizlililer…
Bugün
sabahın erken saatlerinde İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu
tecavüze karşı hareketsiz kalmak, din ve devlete ihanettir, vatana karşı
irtikab edilecek cürümlerin Allah ve tarih önünde affı imkânsız günahtır.
Cihad, tam manasıyla teşekkül etmiş dini farize olarak karşımızdadır.
Hemşehrilerim,
karşımıza çıkarılan dünkü tebeamız Yunan’a biz mağlup olmadık. Onlar öteki
düşmanlarımızın vasıtasıdır. Yunan’ın bir Türk beldesini ellerine
geçirmelerinin ne manaya geldiğini , İzmir’in şu birkaç saat içinde
irtikap edilen cinayetler gösteriyor.
Silahımız
olmaya bilir, topsuz – tüfeksiz sapan taşları ile de düşmanın karşısına
çıkacağız. İstiklal aşkı, vatan sevgisi hassasiyet şuurumuz ile kalbimizdeki
iman ile mücadelemizin sonunda zaferi kazanacağız. Bu uğurda canını verenler
şehit, kalanlar gazilerdir. Bu mutlak olarak cihad-ı mukaddestir.
Sizlere
vatanımızı düşmana teslim etmenin çaresiz olduğunu söyleyenler, düşman esareti
altında olanlardır. Onlar irade ve kararlarına sahip değillerdir. Bu vaziyette
onların emri ve fetvası aklen ve şer’an caiz, makbul ve muteber değildir. Meşru
olan münhasıran vatan müdafaası ve istiklal uğruna cihattır.
Korkmayınız…!
Meyus olmayınız…! Bu livay-ı hamd’in altında toplanınız ve mücadeleye
hazırlanınız. Müftünüz olarak cihad-ı mukaddes fetvası’nı ilan tebliğ
ediyorum. AHMET
HULUSU EFENDi
DENİZLİ
MÜFTÜSÜ
15
MAYIS 1919
Müftü
Ahmet Hulusi Efendi ve diğer üyelerin öncülüğünde düzenlenen bu mitingde Ahmet
Hulusi Efendi'nin vermiş olduğu Milli Mücadele fetvası ve bu kararı takip eden
fiili teşkilat, Milli Mücadele tarihimizin ilk varlığıdır.
Ahmet Hulusi Efendi’nin fetvasıyla Milli Mücadele’nin başlamasının temsili
resmi
Müftü
Ahmet Hulusi Efendi'nin başkanlığında, 29 Mayıs 1919'da, "Denizli
Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti" kurulmuştur. Belevli Yusuf
Bey, Müftü Kazım Efendi, Tavaslızade Mustafa Efendi, Emin Bey, Mustafa Efendi,
Ali Efendi, Dr. Kazım Bey, Şükrü Bey, Karahacızade Ahmet Ağa'nın yönetim
kurulunu oluşturdukları örgütün aldığı ilk karar, her ne pahasına olursa olsun,
Yunanlıların Denizli yöresine sokulmaması ve yerli Hıristiyanlara baskı
uygulanmaması olmuştur. Denizlinin ilçelerinde de çalışmaların devam etmesine
karar verilerek Cemiyete gönüllü olarak eşya verilmesine başlanmıştır.
Ahmet
Hulusi Efendi 20 Haziran 1919 tarihinde Dinar'a giderek, halkı Milli Mücadeleye
çağırırken, Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti de çalışmalarına devam
ederek çevre yerleşim yerlerindeki katılımlarla bir milis grubu kurulmuştur.
Denizli'nin ilçelerinde bu çalışmalar sürerken, 12 Temmuz 1919'da "Denizli
Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti" kaldırılmıştır. Bunun yerine ise
"Denizli Heyet-i Milliyesi" kurulmuştur.
Denizli
Heyet-i Milliyesi’ nin Kuruluşu ve Faaliyetleri
29 Mayıs 1919’ da Müftü Ahmet Hulusi Efendi başkanlığında, Müdafaa-ı Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti’ nin kurulması ile daha düzenli bir çalışma ortamı oluşturulmuştur. Bu dönemde cemiyet daha çok cephelere gönüllü sevkiyatı ve cephelerin ihtiyaçlarının karşılanması için yardım toplanması ile meşgul olmuştur. 12 Temmuz tarihine gelindiğinde ise Müdafaa-ı Hukuk ve Redd-i ilhak Cemiyeti lağvedilerek yerine Denizli Heyet-i Milliyesi kurulmuştur.
29 Mayıs 1919’ da Müftü Ahmet Hulusi Efendi başkanlığında, Müdafaa-ı Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti’ nin kurulması ile daha düzenli bir çalışma ortamı oluşturulmuştur. Bu dönemde cemiyet daha çok cephelere gönüllü sevkiyatı ve cephelerin ihtiyaçlarının karşılanması için yardım toplanması ile meşgul olmuştur. 12 Temmuz tarihine gelindiğinde ise Müdafaa-ı Hukuk ve Redd-i ilhak Cemiyeti lağvedilerek yerine Denizli Heyet-i Milliyesi kurulmuştur.
Denizli
Heyet-i Milliyesi 6 şubeden oluşmaktaydı. Genel Başkanı Denizli Müftüsü Ahmet
Hulusi Efendi idi.
• Şubelerin
görevleri
• Birinci
Şube: Mali işler
• İkinci
Şube: İstihbarat ve propaganda işleri
• Üçüncü
Şube: Askerlik şubesi
• Dördüncü
Şube: Muhacirin şubesi
• Beşinci
Şube: Ulaştırma ve satın alma
• Altıncı
Şube: Askerlerin konaklaması ve sağlık durumları
Kuva-yı
Milliye Cephelerinde Denizli
Sarayköy Cephesi
İzmir’in işgaline müteakip Yunan İşgalleri Manisa-Alaşehir-Sarayköy istikametinden ve Aydın-Nazilli-Sarayköy istikametinden olmak üzere iki koldan Denizli yönünde ilerlemekteydi.
Denizli ve kazalarında yoğun bir Kuva-yı Milliye çalışmasına başlanmış ve gönüllüler toplanarak müfrezeler tertip edilmiştir.
Sarayköy Cephesi
İzmir’in işgaline müteakip Yunan İşgalleri Manisa-Alaşehir-Sarayköy istikametinden ve Aydın-Nazilli-Sarayköy istikametinden olmak üzere iki koldan Denizli yönünde ilerlemekteydi.
Denizli ve kazalarında yoğun bir Kuva-yı Milliye çalışmasına başlanmış ve gönüllüler toplanarak müfrezeler tertip edilmiştir.
27
Mayıs 1919’da Aydın’ın, 4 Haziran 1919da Nazilli’nin işgal edilmesinden sonra
Denizli’de bulunan Binbaşı İsmail Hakkı Bey, Denizli’de kurduğu “Savaş Grubu”
ile birlikte 8 Haziran’da Sarayköy’e varmıştır. Sayıları 1000 kişiyi bulan
gönüllüler “Sarayköy Müfrezesi” adıyla anılmış ve Binbaşı İsmail Hakkı Bey
müfrezeye komutan olmuştur.Türk kuvvetlerinin 19 Haziran 1919’da Nazilli
üzerine saldırıya geçmesiyle Yunan kuvvetleri 20 Haziran’da geri çekilmeye
başlamış ve Türk saldırılarıyla Aydın’a kadar gerilemiştir. Geri çekilen Yunan
taburu 87 ölü ve 23 yaralı vermesine rağmen Nazillili ve Atçalı pek çok Türk’ü
şehit etmiştir.
Yunan
kuvvetlerinin Nazilli’yi terk etmesi ile önce Yörük Ali Efe kuvvetleri şehre
girmiş, daha sonra da Denizlili Komiser Hamdi Bey ve İhtiyat zabitleri
Nazilli’ye girmiştir. Nazilli’deki Yunan işgalini bertaraf eden Milli
Kuvvetler, 57. Tümen komutanının 21 Haziran’da “Sarayköy Müfrezesinin bütün
kuvvetleri ile Aydın üzerine yürümesi” emri üzerine taarruza geçmişlerdir.
Komiser
Hamdi Bey, İhtiyat Zabitleri, “Menderes Güneşi” adıyla ünlenen Tavaslı Ömer Bey
ve Duacılı Molla Bekir Müfrezeleri 27 Haziran’da Umurlu’da toplanmış ve 28
Haziran’da Aydın üzerine yürümüştür. Üç gün süren muharebeler sonunda Milli
Kuvvetlerin 30 Haziran’da Aydın’a girmesiyle Yunan kuvvetleri demiryolu boyunca
geri çekilmek zorunda kalmıştır. Geri çekilmeleri sırasında da Aydın şehir
merkez ve çevresinde pek çok tahribat yapmışlardır. Milli Kuvvetlerin bu zaferi
sırasında büyük yararlılıklar göstermiş olan Denizlili Ali Çavuş ve Yüzbaşı
Süleyman Bey şehit olmuştur.
Aydın
ve Havalisi Umum Kuva-yı Milliye Kumandanlığı ve Efeler Dönemi
Nazilli ve Aydın’ın kurtarılmasından sonra düzenli bir birlik olmayan Türk Müfrezelerinin dağılması Aydın’da otorite boşluğuna sebep olmuştur. Bunu fırsat bilen Yunan Taburu 3 Temmuz sabahı saldırıya geçmiş ve akşam 21.00 sıralarında Aydın’ı tekrar işgal etmiştir.
Nazilli ve Aydın’ın kurtarılmasından sonra düzenli bir birlik olmayan Türk Müfrezelerinin dağılması Aydın’da otorite boşluğuna sebep olmuştur. Bunu fırsat bilen Yunan Taburu 3 Temmuz sabahı saldırıya geçmiş ve akşam 21.00 sıralarında Aydın’ı tekrar işgal etmiştir.
Denizli’de
100 kişilik bir müfreze kurularak Yedek Teğmen Rüştü ve Yedek Teğmen İsmail
idaresinde 5 Temmuz’da Umurlu’ya gönderilmiştir. Demirci Mehmet Efe’nin 200
kadar kızanıyla Milli Kuvvetlere katılması ve 14 Temmuz’da 57. Tümen’den
kalanlarında katılımıyla Türk Kuvvetleri yeniden toparlanmaya başlamıştır.
Yine bu
günlerde 5. Tümen komutanı Albay Şefik Bey, Demirci Mehmet Efe, Yörük Ali Efe,
Sökeli Ali Efe gibi Kuva-yı Milliyeciler Köşk’te bir araya gelerek toplantı
yapmışlardır. Yapılan görüşmelerde çetecilik hareketine son verilerek düzenli
birliklerin kurulması kararlaştırılmıştır. Cephedeki bu düzenlemenin ardından
Demirci Mehmet Efe başta olmak üzere efelerin nüfuzu artmıştır. Demirci Efe ilk
başlarda Binbaşı Hacı Şükrü Bey’in emrindeki birliklerin silah, cephane ve iaşe
işlerine bakmasına, köylerden yardım ve gönüllü toplamasına rağmen, kısa sürede
adından söz ettirmeye başlamıştır.
57.
Tümen Komutanı Albay Şefik Bey, Demirci Efe’nin mahiyetinde müşavir gibi hizmet
vermeye başlamış ve Demirci Efe Aydın Cephesine hâkim olarak pek çok yere kendi
adamlarını yerleştirmiştir. Böylece Demirci ve diğer efeler Aydın ve
çevresinde nüfuzlarını artırmış ve bu durum Milli Kuvvetlerin yeniden teşekkül
ettirilerek düzenli orduya geçilmesine kadar devam etmiştir.
DENİZLİ
OLAYI VE MEZARLIĞIN YAKILMASI MESELESİ
Köşk
Cephesi’nin düşmesi ve Yunan işgallerinin Denizli yönünde ilerlemesiyle Kuva-yı
Milliye hareketine karşı olan Hürriyet ve İtilafçılar İstanbul Hükümeti’ne
karşı, cephelerin dağılması ve Denizli’nin hem işgal tehdidi altında kalması
hem de göçler ile asayişin bozulmasını fırsat bilerek propagandaya
girişmişlerdir. Ayrıca Denizli Mutasarrıfı Faik Bey’in yerini Tahrirat
Müdürü’ne bırakarak Denizli’den ayrılması idari açıdan bir boşluğa sebep
olmuştur.
Bu
dönemde Belediye Başkanı Hacı Tevfik Bey’in daveti üzerine belediye binasında
bir toplantı yapılmıştır. Toplantıda Rum erkeklerin tehcir edilmesi ve
Denizli’nin işgal edilmesi halinde Türklere yapılacak işkence tartışılmıştır.
Hatta Denizli’nin işgal edileceği endişesi karşısında, şehri Yunan kuvvetlerine
bırakmaktansa Antalya’da bulunan İtalyan kuvvetlerinin mandası söz konusu
edilerek İtalyanlara verilmek üzere müracaat mazbataları hazırlatılmıştır.
Belediye Başkanı Hacı Tevfik Bey, Saraç oğlu Salih ve Saraçoğlu Gıyasi Efendi
tarafından ortaya atılan bu teklife Polis Komiseri Hamdi Bey karşı çıkmış ve
böyle bir harekette bulunulmamıştır.
Bu toplantı sonunda “Hicret Etmeyeceklerin Hukukunu Muhafaza Cemiyeti” kurulmuştur. Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin siyasetini benimseyen, İstanbul Hükümeti’nin politikasına inanan kişilerden oluşan cemiyetin başkanlığına Mutasarrıf Vekili Kahraman Seyfi Efendi getirilmiştir. Ayrıca cemiyetin Belediye Başkanı Hacı Tevfik Bey, Kara Hacı oğlu Salih, Feyzullah oğlu Ahmet, Şırvanlı oğlu Nakip Ahmet Ziyat, Saraç oğlu Hacı Salih, Odabaşı oğlu Halil, Şırvanlı oğlu Gıyasi Efendilerle Jandarma emeklisi Namık Bey’den oluşan 8 üyesi mevcuttur.
Bu toplantı sonunda “Hicret Etmeyeceklerin Hukukunu Muhafaza Cemiyeti” kurulmuştur. Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin siyasetini benimseyen, İstanbul Hükümeti’nin politikasına inanan kişilerden oluşan cemiyetin başkanlığına Mutasarrıf Vekili Kahraman Seyfi Efendi getirilmiştir. Ayrıca cemiyetin Belediye Başkanı Hacı Tevfik Bey, Kara Hacı oğlu Salih, Feyzullah oğlu Ahmet, Şırvanlı oğlu Nakip Ahmet Ziyat, Saraç oğlu Hacı Salih, Odabaşı oğlu Halil, Şırvanlı oğlu Gıyasi Efendilerle Jandarma emeklisi Namık Bey’den oluşan 8 üyesi mevcuttur.
Nazilli’yi
işgal eden Yunan kuvvetleri Denizli yönünde ilerlemeye başlamış mevcut panik
artmış ve halk panik içerisinde şehri terk etmeye başlamıştır. Yine Kahraman
Seyfi Efendi önderliğindeki Hürriyet ve İtilafçılar, Müftü Ahmet Hulusi
Efendi’ye bir tezkere göndererek “başının çaresine bak, eğer Yunanlılar gelirse
seni elimizle teslim ederiz, buradan gitmeye bak” şeklinde tehditte bulunmaktan
da geri kalmamışlardır.
22
Haziran 1920’de başlayan Yunan saldırıları ile Köşk Cephesi bozulmuş, Kuva-yı
Milliye kuvvetleri dağınık bir şekilde yerli ahali ile birlikte Denizli
istikametinde geri çekilmeye başlamışlardır. Yunan kuvvetlerinin Nazilli’yi
ikinci kez işgal etmesinden sonra halk ve bozguna uğramış Kuva-yı Milliye
kuvvetleri Menderes’in doğusuna Isparta, Burdur ve Sandıklı gibi şehirlere
kadar gerilemişlerdir. Bu sırada Aydın, Umurlu, Köşk, Sultanhisar, Atça ve
Nazilli’den pek çok Rum Denizli’ye intikal etmiştir. Bu göçler Denizli’de
nüfusu arttırdığı gibi asayişin bozulmasına ve halkta paniğin artmasına sebep
olmuştur. Bu panik ortamında Denizli Heyet-i Milliye Başkanı Ahmet Hulusi
Efendi 4 Temmuz’da Ali Fuat Paşa’ya bir telgraf çekerek Denizli’deki mevcut
durum hakkında bilgi vererek asker göndermesini istemiştir.
O
günlerde Nazilli’yi işgal eden Yunan kuvvetlerinin Sarayköy önlerine kadar
gelmeleri Sarayköy’de de paniğe sebep olmuştur. Halk Denizli ve daha ilerilere
göç etmek zorunda kalmış ve kaza merkezi de Babadağ nahiyesine taşınmıştır.
Böylece Denizli’de olduğu gibi Sarayköy’de de otorite boşluğuna bağlı olarak
halk panik içerisinde şehri terk etmeye başlamıştır.
İzmir’in
işgalinden sonra Denizli’de yaşayan Rumlar, Yunan kuvvetlerini heyecanla
beklemeye başlamış ve zaman zaman da menfi tutumlarını gizlemekten
çekinmemişlerdir. Rum ve Ermenilerin bu tür faaliyetlerde bulundukları bir
dönemde, Denizli Sancağı Rum Havra Metropolit Vekili Papaz Hristimos ve Ermeni
Murahhas Vekili Papaz Babkin işgalleri nefretle karşıladıklarını dile
getirmişlerdir. Hatta 9 Temmuz 1919 tarihinde İtilaf Devletleri
temsilciliklerine birer telgraf göndererek vazgeçilmesini istemişlerdir. Yunan
kuvvetleri 3 Temmuz 1920’de Nazilli’yi ikinci kez işgal etmiş, Buldan ve
köyleri ile Sarayköy’ün bazı köylerini işgal ederek Sarayköy önlerine
gelmiştir. Yine bu dönemde Aydın, Umurlu, Atça, Nazilli gibi yerlerden
Denizli’ye göç eden Rumlar da, Denizli’nin Rum mahallelerine ve kiliselerine
yerleşerek Rum nüfusunun çoğalmasına sebep olmuşlardır. Muhacir olarak
Denizli’ye gelen bu Rumlar ile yerli Rumların birlikte hareket etmesi ve
şehirde bulunan Rum ve Türk ahali arasında sorunlar ortaya çıkmasına sebep
olmuştur.
Denizli’nin
işgal tehdidiyle karşı karşıya kaldığı bir dönemde Denizlili Rumlar ile muhacir
olarak Denizli’ye gelen Rumların taşkınlıklarda bulunmaları Denizlilileri göç
etmek zorunda bırakmıştır. 1 Temmuz 1920 günü Müftü Ahmet Hulusi Efendi
Delikliçınar Meydanı’nda düzenlediği miting ile halkı cesaretlendirmeye
çalışmış, daha miting meydanında 115 kişilik “Milli İntikam Bölüğü” kurularak
cepheye sevk edilmiştir. Yine aynı gün Denizli Türk Ocağı’ndan Ankara’ya
“Denizli gençliği bir fert kalıncaya kadar canını feda etmeye ant içti”
ifadeleri yer alan bir telgraf çekilmiştir. Goncalı’da bulunan Demirci Mehmet
Efe de Denizlililerin göç etmesine engel olmak amacıyla bir telgraf çekmiştir.
Halkın Denizli’yi terk etmemesi yönünde yapılan bütün bu çabalar etkili
olmamıştır. Başından beri Kuva-yı Milliye hareketine karşı olan Hürriyet ve
İtilafçılar şehir idaresinde yer almaya başlamışlardır. Yine şehirde otorite
boşluğunun ortaya çıkması ve Rumların düşmanlıklarını açıkçı dile getirerek
taşkınlıklar yapmaları da halkı olumsuz etkilemiştir.
Bütün
bunlar halkı göç etmeye mecbur kılmış ve bir kısmı Tavas ve Acıpayam gibi
kazalara, bir kısmı da Dinar, Burdur ve Antalya taraflarına göç etmeye
başlamıştır. Müftü Ahmet Hulusi Efendi de 5 Temmuz’da Demirci Efe ile Rumların
tehciri hususundaki muhaberatından sonra, önce ailesini Tavas’a göndermiş, daha
sonra da kendisi gitmiştir. Yine Denizli’de Kuva-yı Milliye hareketine büyük
katkıları olan, Denizli Heyet-i Milliyesi’nde görev almış, cephelerde mücadele
vermiş pek çok Denizlili şehri terk etmek zorunda kalmıştır
DENİZLİ
OLAYI’NIN CERAYANI
Yunan kuvvetlerinin Menderes’i geçerek Denizli’ye doğru ilerlemesi halinde en önemli tehlikelerden biri de Denizli ve kazalarında yaşayan Rum ahali ile işgal altında yerlerden Denizli’ye göç eden Rumlardı. Denizli Heyet-i Milliyesi Başkanı Müftü Ahmet Hulusi Efendi böyle bir durum karşısında Rumların türlü metotlarla Denizlililere zulüm yapacaklarından endişelenmekteydi. Bu sırada halk da Rumların taşkınlıklarından ve işgal korkusuna kapılmış olduklarından panik içerisinde şehri terk etmeye başlamıştır. Böyle bir ortamda yapılabilecek en iyi hareket Denizli’de bulunan Rumları şehirden uzaklaştırmak olacaktı.
Yunan kuvvetlerinin Menderes’i geçerek Denizli’ye doğru ilerlemesi halinde en önemli tehlikelerden biri de Denizli ve kazalarında yaşayan Rum ahali ile işgal altında yerlerden Denizli’ye göç eden Rumlardı. Denizli Heyet-i Milliyesi Başkanı Müftü Ahmet Hulusi Efendi böyle bir durum karşısında Rumların türlü metotlarla Denizlililere zulüm yapacaklarından endişelenmekteydi. Bu sırada halk da Rumların taşkınlıklarından ve işgal korkusuna kapılmış olduklarından panik içerisinde şehri terk etmeye başlamıştır. Böyle bir ortamda yapılabilecek en iyi hareket Denizli’de bulunan Rumları şehirden uzaklaştırmak olacaktı.
Müftü
Efendi Rumların taşkınlıklarını bertaraf etmek amacıyla şehirde bulunan
azınlıkların din adamları ve ileri gelenlerini davet ederek bir toplantı
yapmıştır. Bu toplantıda işgal halinde azınlıkların Yunan kuvvetleri ile
ittifak kurmaması ve ahaliye zulüm yapmamasına dair söz almıştır. Ancak bu
tedbiri yeterli görmeyerek 5 Temmuz 1920 günü akşam saatlerinde Goncalı’da
bulunan Demirci Mehmet Efe ile muhabere kurarak Rum erkeklerinin Denizli’den
kaldırılarak daha iç bölgelere gönderilmesi hususunda yardım istemiştir.
5
Temmuz akşamı Müftü Efendi’nin telgrafhanede bulunduğu sırada yanında olduğunu
belirten oğlu Lütfü Bey’in verdiği bilgilere göre; Müftü Efendi Demirci Efe’den
öncelikle tren göndermesini, Rum erkeklerinin intikalini kendilerinin
yapabileceğini, aksi halde gönderdiği müfrezenin aksaklıklara sebep
olabileceğini bildirmiştir. Ancak Demirci Efe bu teklifi kabul etmeyerek bu işi
halletmek üzere müfreze göndereceği cevabını vermiştir. Bu sırada Lütfü Bey
orada bulunan telgrafları incelediğini ve “topların Hamidiye istikametine
gönderildiği” bilgisinin yer aldığı bir telgrafı babasına gösterdiğini
yazmaktadır. Böyle bir durumda düşman ile Denizli arasında hiçbir kuvvet
kalmadığını düşünen Müftü Efendi “pekâlâ oğlum bu işi sen hallet” diyerek
Demirci Efe’nin isteğine razı olmak zorunda kalmıştır.
Müftü
Efendi Demirci Efe’den öncelikle müfreze göndermesini değil, tren göndermesini
istemiştir. Ancak Demirci Efe’nin ısrarları ve cephe ile ilgili aldığı bilgi
sonucu Efe’nin teklifini kabul etmek zorunda kalmıştır. Bundan başka konuyla
ilgili bilgi veren pek çok eserde Müftü Efendi’nin Demirci Efe’ye hitaben
“Denizli’de Rumlar mühim ekseriyet teşkil etti. Geçen sene İslamlar aleyhinde
Yunanlılarla beraber facialar yaratmışlardı. Şu halde Denizli’de kalan
İslamların hayatı ve cephe kuvveti tehlikede kalacaktır. Hiç olmazsa
erkeklerinin Denizli’den kaldırılarak içeriye gönderilmelerini İslam ahali
namına rica ederim” şeklinde bir telgraf çektiği belirtilmektedir.
5
Temmuz 1920 akşamı Müftü Ahmet Hulusi Efendi, Demirci Mehmet Efe ile kurduğu
muhabere de Rumların nakilleri hususunda yardım talebinde bulunmuştu. Demirci
Efe nakil işini yapmak üzere müfreze göndereceğini bildirmiş ve 57. Tümen
komutanı Şefik Bey’in de bilgisi dâhilinde Jandarma Yüzbaşı Rıfat ve Jandarma
Teğmen Fazıl Beyler komutasında bir müfrezeyi görevlendirmiştir. Aynı zamanda
Rumların tehcirinde kullanılmak üzere trenler hazırlatılarak İşletme Müdürü
Eşref Bey ve askeri hat komiseri Teğmen Kemal Bey’e gereken emirler verilmiştir.
Böylece Rumların nakli için gerekli hazırlık yapılmış ve Yüzbaşı Rıfat ve
Teğmen Fazıl Beyler idaresindeki müfreze 6 Temmuz günü Denizli’ye ulaşmıştır.
Öncelikle hükümet konağına giden Rıfat Bey, geliş sebeplerini mutasarrıf vekili
Kahraman Seyfi Efendi’ye anlatmıştır. Ancak orada bazı kimseler “Rumların nakli
halinde, Yunanlılar Denizli’ye geldikleri takdirde hicret etmeyecek olan İslam
ahaliye zulüm işleyecekleri”nden bahsederek Rumların nakillerinden
vazgeçmelerini istemiştir. Bunun üzerine Yüzbaşı Rıfat Bey elinde yeterli
kuvvet bulunmadığını ve sıkıntılara sebep olabileceğini düşünerek Goncalı’da
bulunan Demirci Efe ve 57. Tümen komutanı Şefik Bey’e bilgi vermiştir. Demirci
Mehmet Efe ise aynı gün Sökeli Ali Efe’yi 30–40 kadar zeybek kızanı ile birlikte
Denizli’ye göndererek Rumların nakli için görevlendirmiştir. Tümen Komutanlığı
da Dinar’da bulunan 12 kişilik jandarma müfrezesini Teğ. Şevki Bey idaresinde
Denizli’ye getirtmiştir. Sökeli Ali Efe’nin Denizli’ye gelmesi ile birlikte
Yzb. Rıfat Bey’e yapılan baskılar kendisine de yapılmıştır. Hicret Etmeyecek
Ahalinin Hukukunu Muhafaza Cemiyeti üyesi olan Esat ve Gıyasi Efendi, Sökeli
Ali Efe’ye müracaatta bulunarak Rumların nakillerinin Denizli’de kalan İslam
ahali açısından kötü sonuçlar doğurabileceğini öne sürerek vazgeçmelerini
istemiştir. Hürriyet ve İtilafçılar tarafından kurulan Hicret Etmeyecek
Ahalinin Hukukunu Muhafaza Cemiyeti üyelerinin isteği olan bu müracaatlara
Sökeli Ali Efe itibar etmeyerek Rumların intikali için çalışmıştır. Sökeli Efe
zeybekleri Rum mahallesine ve şehrin dört bir tarafına dağılarak kadın, yaşlı
ve çocuklar hariç olmak üzere pek çok Rum’u istasyonda bir araya getirerek yola
çıkarmıştır.
Rumların
nakli için görevlendirilen Sökeli Ali Efe Yunan kuvvetlerinin Denizli’yi işgal
etmesi halinde, Rumların tehcirinin kötü sonuçlara sebep olabileceği ve İslam
ahaliye zulüm edileceği düşüncelerine aldırış etmeyerek 6–7 Temmuz günü pek çok
Rum’u trenlere bindirerek Eğirdir’e göndermiştir. Ayrıca Denizlililerin bazı
Rumları gizlediği ihbarının kendisine ulaşması üzerine, şehrin dört bir
tarafında tellal bağırtarak “bu tür harekette bulunanların cezalandırılacağını”
bildirmiştir. Buna rağmen pek çok Rum’un gizlendiği belirlenmiş ve bunlara
yardımcı olan bir Denizlili, Sökeli Ali Efe tarafından dövülerek tahkir
edilmiştir. Yine Tavas’a gitmek üzere şehri terk eden İslam ahali bazı
zeybekler tarafından çamlık mevkiinde önleri kesilerek soyulmuştur. Kilisli
Murat Bey’in kızanları da 7 Temmuz günü Çaybaşı mahallesindeki Külahçı Ahmet
Ağa ve Değirmenci Sadık Bey’in evlerini basmıştır. Zeybeklerin bu tür
davranışları ile korkuya kapılan halk Rumların tehciri meselesinden rahatsız
olmaya başlamıştır. Yine “Yunanlılar Çal tarafından Denizli’ye ilerliyorlar,
Denizli’ye girecekler, Tümen ve karargâhı Tavas’a çekilmiş” söylentisinin ahali
arasında dolaşması heyecana sebep olmuş ve pek çok Denizlili şehri terk etmeye
başlamıştır. 7 Temmuz’da Askerlik Şubesi Başkanı Tevfik Bey’in 12. Kolordu
Komutanlığı’na gönderdiği bir şifrede “efelerin davranışları ve hıristiyanları
sevklerinin İslam ahaliyi rencide ettiği ve umumi bir heyecana sebep olacağı”
bahsedilerek Denizli’deki mevcut durum izah edilmeye çalışılmıştır.
Rumların
tehcir edildiği 6–7 Temmuz günleri gerek zeybeklerin keyfi davranışları gerekse
Yunan kuvvetlerinin yaklaştığı ve şehri işgal edeceği söylentileri mevcut
paniği artırmıştır. Denizlililer yanlarına aldıkları bir kaç parça eşya ile
şehri terk ederek Tavas istikametinde göçe başlamıştır. Hicret Etmeyecek
Ahalinin Hukukunu Muhafaza Cemiyeti üyesi olan bu kişiler, şehrin işgal
edileceği söylentisini ve zeybeklerin münferit olaylarını fırsat bilerek
ahaliyi Kuva-yı Milliyecilere ve zeybeklere karşı kışkırtmaya çalışmıştır. 8
Temmuz’da Sökeli Ali Efe’nin pusuya düşürülerek öldürülmesi ve bu kişilerin
Kuva-yı Milliye aleyhtarlığını açıkça dile getirmeleri bütün bunları doğrular
niteliktedir.
Sökeli
Ali Efe’ye baskı kurarak Rumların tehcirinden vazgeçilmesini isteyen Hürriyet
ve İtilafçılar, daha sonrada Demirci Mehmet Efe ve Tümen Komutanı Şefik Bey’e
müracaatta bulunarak bu isteklerini yenilemişlerdir. Askerlik. Şubesi Başkanı
Tevfik Bey’in 12. Kolordu Komutanlığı’na 7 Temmuz’da Denizli’deki mevcut durumu
bildirdiği şifresinden başka, aynı gün 57. Kümen Komutanlığı’na “Rumların
nakilleri siyaseten zararlı olacağından ve diğer cephelerde böyle bir muamele
olmadığından Rumların dâhili gönderilmesinden sarf-ı nazar olunması” şeklinde
bir telgraf çekmiştir. Tümen Komutanlığı ise “bu tür milli meselelere sizin
karışmamanızı rica ediyorum” cevabını vermiştir. Bundan başka Tevfik Bey
Demirci Efe’ye bir telgraf çekerek “buraya gönderdiğiniz zeybekler halkın,
ırzına tecavüz ediyorlar, bir hadise çıkacağını arz ederim” demiştir. Bu
telgraftan bir süre sonra da Hicret Etmeyecek Ahalinin Hukukunu Muhafaza Cemiyeti
üyelerinin imzasını taşıyan bir telgraf Demirci Efe’ye hitaben çekilmiş ve bu
telgrafta “gönderdiğiniz zeybekler halkın, ırzına tecavüz etmekte olduklarından
vukua gelecek hadisenin size raci olacağını beyan ediyoruz” deniliyordu.
Mutasarrıf vekili Kahraman Seyfi Efendi ile birlikte cemiyetin 9 üyesinin
imzasını taşıyan bu telgraf Demirci Efe’yi tehdit eder mahiyetteydi.
Denizlililerin bu tür şikâyetleri üzerine Demirci Efe, Sökeli Ali Efe’yi
telgraf başına çağırarak Goncalı’ya dönmesi emrini vermiştir
Denizlililerin
Sökeli Ali Efe kızanlarından şikâyetçi olmaları ve bazı kimselerin Rumların
nakline karşı olmaları, Denizli’de bulunan Rumların tehciri meselesini
güçleştirmiştir. Askerlik Şubesi Bşk. Tevfik Bey’in 57. Tümen’e çektiği
telgrafta Rumların tehcirinden vazgeçilmesini istemesi ve Demirci Efe’ye
çektiği telgrafta tehcirin kötü sonuçlara sebep olacağını, zeybeklerin halkı
rahatsız ettiğini bildirmesi Demirci Efe’yi tedirgin etmiştir. Yine Hicret
Etmeyecek Ahaliyi Muhafaza Cemiyeti üyelerinin Demirci Efe’yi hedef alan
telgrafı üzerine Demirci Efe, Sökeli Ali Efe’yi telgraf başına çağırarak
muhabere kurmak istemiştir. Haberi alan Sökeli Efe telgrafhaneye gitmek üzere
Çatalçeşme’den Delikliçınar’a doğru yürümeye başlamıştır. Meserret
Kıraathanesinin önünde toplanan halk, Sökeli’nin önünü keserek öfke dolu sözler
söylemiştir. Yine Çaybaşı, Kayalık ve Saltak mahallesinden telgrafhaneye gitmek
isteyen bazı zeybeklerin önü kesilerek silahları ve değerle eşyaları
alınmıştır. Bütün bunlara rağmen telgrafhaneye ulaşan Sökeli Ali Efe,
Goncalı’da bulunan Demirci Efe ile muhabere kurmuştur.
Olayların
seyri dikkate alındığında 8 Temmuz sabahı gerçekleşen bu muhabere de Demirci
Efe, Sökeli Ali Efe’ye hitaben “ben sizi oraya milletin malına, ırzına dokunmak
için mi gönderdim, bunları kim işlediyse senden isterim” şeklinde telgraf
çekmiştir. Sökeli Efe de “milletin malına, ırzına dokunanın, sana sormadan
kafasına sıkıyı ben çekerim. Bunu kim söyledi ise gelsin bana söylesin. Bu
yalandır. Yalnız dün Kilisli Murat Bey’in kızanlarından bir iki kişi istasyonda
Rum kadınlarından birisinin parasını almışlar, onları istedim gizlenmişler,
daha gelmediler” cevabını vermiştir. Aralarında sert bir şekilde geçen bu
konuşmadan sonra Demirci Efe, Sökeli’ye “Rumların tehcirinden vazgeçerek derhal
Denizli’ye dönmesi” emrini vermiştir.
8
Temmuz sabahı Demirci Mehmet Efe’nin telgraf vasıtası ile Sökeli Efe’yi
Goncalı’ya çağırması üzerine Sökeli ve kızanları hükümet binası önünde
toplanarak istasyona doğru yürümeye başlamıştır. Bu sırada İstasyon Caddesi
üzerinde İbrahim Namık Bey öncülüğünde toplanan pek çok silahlı kişi “artık bu
millet ne Kuva-yı Milliye ne de zabit görmek ister, bunlar def olup gitsinler”
diye bağırmaya başlamıştır. Öfkeli kalabalığın arasından istasyona doğru yürüyen
Sökeli Müfrezesi, reji dairesi önüne geldiğinde kalabalık arasından birkaç kişi
çıkarak Sökeli Ali Efe’ye “eğer siz bir fenalığa meydan vermek istemezseniz
elinizde olan eslihayı teslim ediniz. Biz sizinle beraber istasyona kadar
geleceğiz, orada size eslihanızı teslim ederiz” demiştir. Bunun üzerine
zeybekler silahlarını teslim ederek yürümeye devam etmişler, ancak Tabakhane
sokağına gelindiğinde önce bir bina penceresinden, akabinde de orada bulunan
kalabalık arasından ateş açılmıştır. Sökeli Ali Efe, Hacı Mustafa ve İsmail
adındaki zeybekler ölmüş, Mehmet, Mustafa ve Bahri adındaki zeybekler ile
Jandarma Teğmen Fazıl Bey ise yaralı olarak kurtulmuştur. Daha sonra İbrahim
Namık, Mutasarrıf vekili Kahraman Seyfi, Müdde-i Umumi Abidin, Ali Bey oğlu
Nuri Efendi ve bazı kişiler hükümet binasına gelmiştir. Bu kişiler burada
bulunanlara “Efendiler çekilmeyiniz, millet istediğini yapmaya muktedirdir. Biz
artık Kuva-yı Milliye vs. bıktık. Her ne olursa olsun, her kim gelirse gelsin
sokak ortasında gebertip leşini köpeklere yedireceğiz” diyerek halkı
cesaretlendirmeye çalışmışlardır.
Yine
müfrezenin silahlarının alınması ve daha sonra ateşe tutulması da planlı bir
hareket olduğunu göstermektedir.Olaydan kurtularak Muğla’ya giden Jandarma
Yüzbaşı Rıfat Bey’in verdiği bilgilerde bütün bunları doğrulamaktadır. Süreyya
Örgeevren eserinde kendisinin Muğla’da bulunduğu sırada, beraberinde Mutasarrıf
Müştak Bey ve Hamdi Bey olduğu halde olayı Jandarma Yüzbaşı Rıfat Bey’den
öğrendiğini ve Rıfat Bey’in “Sökeli, Demirci’nin verdiği vazifeyi bitirdi.
Hükümet önüne geldiğimiz zaman makama uğrayacaktık. Halk orada burada
toplanmıştı… Sökeli ile yukarı çıktık. Dönüşte Ali Efe’den silahların
Denizli’de kurulan yeni milli ve mahalli teşkilata bırakılmasını rica ettiler.
Efe evvela tereddüt etti, sonra -efe siz yine bulursunuz Demirci Efe’nin ve
fırkanın elinde silah çoktur, düşman şehre taarruz ederse biz müdafaa edeceğiz-
diye rica da ısrar gösterilince Sökeli Ali Efe benim de tasvibimle muvaffak
etti… Kızanların içlerinden biri -efe zeybek kızanı silahını verir mi- diye
itiraz edecek olduysa da efe emrini tekrarlayınca kızanlar silahlarını hükümet
avlusu duvarına dayayıp bıraktılar, artık oradan ayrılacaktık derken oradan
buradan silahlar patlamaya başladı. Ortalık karıştı. Efe vurulmuştu… Sonra bu
vakayı duyan Demirci Efe Denizli’ye gelerek Sökeli Efe’nin intikamını almak
için –bir katliam- yapmış… O sıra ben Denizli’den ayrılmıştım. Yolda bu haberi
aldım” bilgisini verdiğini yazmaktadır.
8
Temmuz sabahı Sökeli Ali Efe’nin Goncalı’ya dönmek üzere istasyona doğru
ilerlediği sırada pusuya düşürülerek öldürülmesinden sonra Askerlik Şubesi
Başkanı Tevfik Bey, 57. Tümen Komutanlığı’na bir telgraf çekmiştir. Tevfik Bey
telgrafında, akşam saatlerinde çekmiş olduğu telgrafa atıfta bulunarak “vuku
bulacağını gece arz ettiğim müessif hadise vukua geldi” diyordu. Tafsilatı
hakkında bilgi bulunmayan bu telgraf hemen Demirci Efe’ye gösterilmemiş
olmasına rağmen, Efe haberi almakta gecikmemiştir. Goncalı istasyonunda bir
ağacın altında Şefik Bey ile birlikte sabah kahvesi içmekte olan Demirci Efe,
Denizli’deki hadiseden kurtularak gelen iki zeybek kızanından bilgi almıştır.
Bunun üzerine Demirci Efe Denizli’ye gitmek üzere derhal yola çıkmıştır. Şefik
Bey’de yerini topçu komutanı Binbaşı Hakkı Bey’e bırakarak Demirci Efe’nin
yanında yer almıştır.
Goncalı’ya
yeni gelmiş olan Dinarlı Jandarma Teğmen Şevki Bey, 175. Alay komutanı
Şerafeddin Bey, Teğmen Hüseyin Bey ve pek çok kızanda Demirci Efe ile birlikte
hareket etmiştir. Tren Denizli’ye yaklaştığı sırada Eskihisar mevkiinde,
ağaçlar arasında şüpheli şahısların görülmesi üzerine Şefik Bey treni durdurmuş
ve yürüyüş tertibatı alarak yola devam etmiştir. İstasyona gelindiğinde ise iki
ray üzerinde 9 teneke kapalı kutudan ibaret patlayıcı madde tespit edilmiştir.
Bu sırada ağaçlar arasında saklanan bir kişi alınmış ve elindeki silahın Sökeli
Efe ile beraber bulunan Kara Mustafa’ya ait olduğunun görülmesi üzerine
kızanlar tarafından bıçaklanarak öldürülmüştür.
Demirci
Efe olaydan sonra Denizli’ye gelen Sındırgılı Süreyya Bey’e Denizli’ye gelişini
anlatırken Denizlililerin kendisini karşılamadığını ve düşmanca tavır
takındıklarını belirtmiştir. Demirci Efe müfrezesinin Denizli istasyonuna
gelmesinden sonra Albay Şefik Bey, Teğmen Şevki Bey’e jandarma erlerini alarak
hükümet dairesine gitmelerini, asayişi temin etmelerini ve mutasarrıf vekili
ile jandarma komutanını istasyona göndermesi emrini vermiştir. Şefik Bey’in bu
davranışı Demirci Efe’nin şehre girmekte tereddüt ettiğini gösteriyor ki bazı
kaynaklarda bunu doğrulamaktadır. Teğmen Şevki Bey müfrezesi hükümet konağına
gitmek üzere hastane istikametinde ilerlediği sırada kısa süreli ateşe
tutulması üzerine Şefik Bey o civarda arama yaptırmıştır.
Neticede
Ödemiş göçmenlerden olduğunu, istasyonda kahve yapıp sattığını söyleyen bir
kişi alınarak sorguya çekilmiştir. Eli silahlı sopalı 500 kadar kişinin
istasyona geldiğini, istasyon memurunu tevkif ettiklerini, şimendifer
yaklaşınca hepsinin kaçtığını ve Sökeli ile bazı kızanların öldürüldüğünü
işittiğini söylemiştir. Demirci Efe’nin bu bilgileri aldığı sırada istasyon
memuru ve Aydınlı Ahmet Efendi isminde bir şahıs gelerek olayla ilgili daha
fazla bilgi vermiştir. Bu şahıslar “Silahlı bir kalabalık istasyona geldiler,
gelenler pencerelerden istasyon binası içine tüfenk sıktılar. Goncalı’ya haber
verdi diye istasyon memurunu ve Demirci’nin adamı diye yanındakini tevkif
ettiler. Bundan sonra da geliyorlar diye bir takımları savuşmaya başladı, bir
takımları da “Demirci’nin eli kolu Sökeliydi, kaçmayın” diyerek engel olmaya
çalıştı… İbrahim Namık kaçanları men edemedi” şeklinde bilgi vermişlerdir.
Denizli
istasyonunda Sökeli Ali Efe’nin bazı zeybekleri ile birlikte öldürüldüğü
haberini alan Demirci Efe ve kızanlar, intikam alacaklarına dair yeminler
ederek korkunç sözler söylemeye başlamıştır. Sökeli Efe ve kızanların
cesetlerinin istasyona getirilmesi ile iyice hiddetlenen zeybekler, takviye
kuvvet isteyerek Denizli’yi yakmayı planlamışlardır. Demirci Efe geldiği tren
ile bazı zeybekleri Sarayköy’e göndererek burada bulunan atlıların derhal
gelmesi emrini vermiştir. Yunan kuvvetlerinin yaklaştığını, Sarayköy’deki
atlıların geri çekilmesinin zararlı olacağını düşünen Şefik Bey, Demirci’yi bu
hareketinden vazgeçirmeye çalışmasına rağmen başarılı olamamıştır. Aynı zamanda
Demirci Efe, Goncalı’ya da haber göndererek takviye kuvvet istemiştir.
Demirci
Efe ve kızanların Denizli’de katliam yapmak üzere hazırlıklara başladığı sırada
Askerlik Şubesi Başkanı Tevfik Bey ve Binbaşı Hamdi Bey istasyona gelmiştir.
Mutasarrıf vekili ve jandarma komutanının çağrılmış olmasına rağmen Tevfik
Bey’in gelmesi beklenmedik bir harekete sebep olmuştur. Orada bulunan, olaydan
yaralı olarak kurtulan kızanların Tevfik Bey’i suçlu göstererek “isteseydi önlerdi”
gibi sözler söylemeleri üzerine Tevfik Bey öldürülmüştür. Tevfik Bey’in ölüm
haberi 12 Temmuz’da Askerlik Şubesi Başkanı Vekili Nüzhet Bey tarafından 12
Kor. Komutanlığı’na “Sekiz Temmuz Perşembe günü saat 1.00 sonrada Miralay
Tevfik Bey, Demirci Efe tarafından şehid edildi” telgrafı ile bildirilmiştir.
8
Temmuz günü Demirci ile birlikte Denizli’ye gelen Teğmen Şevki Bey, hükümet
konağına giderek asayişi temine geldiği gerekçesi ile kalabalığı dağıtmıştır.
Aynı saatlerde istasyonda bulunan Demirci Efe ve kızanlar, Sökeli’nin
öldürülmesi ile ilgili bilgi almışlar ve bu sırada Askerlik Şubesi Başkanı
Tevfik Bey öldürülmüştür. Denizlililerden intikam alacağını belirten Demirci
Efe, Sarayköy’deki atlı birlikleri Denizli’ye çağırdığı gibi, Goncalı’dan da bir
bölük asker getirmiştir. Daha sonra hükümet konağına giden zeybekler, belediye
gazhanesinde depo edilmiş olan gaz tenekelerini çıkartarak şehri yakmaya
kalkışmışlardır.
Diğer
taraftan Demirci Efe, 9 Temmuz günü olayın suçlularını tespit etmek amacıyla mahalle
muhtarlarını getirterek sorguya çekmiştir. Şehir içine dağılan kızanlar ise 200
kadar Denizliliyi hükümet konağının karşısındaki evin bahçesine toplamış ve tek
tek gözden geçirerek yaralı kızanların “bu da işe karışmıştı” dedikleri
öldürülmüştür. Böylece Mutasarrıf vekili Kahraman Seyfi, Dalamanlı oğlu Şükrü
ve kardeşi Ahmet, Hoca Esat Efendi, Mevlüt Hoca ve Saraç oğlu Salih gibi Hicret
Etmeyecek Ahalinin Hukukunu Muhafaza Cemiyeti üyeleri ile pek çok Denizlili
öldürülmüştür. Sökeli’nin öldürülmesi olayında başı çektiği bilinen, halkı
zeybeklere karşı kışkırtan İbrahim Namık ise ele geçirilememiştir.
Zeybeklerin
Denizli’de yaptığı bu katliam sonucu olayla ilgisi olan veya olmayan pek çok
Denizlili öldürülmüştür. Kaynaklar arasında itilaf olmasına rağmen sayısının 60
civarında olduğunu tespit edebildiğimiz öldürülenlerden bazılarının isimleri
şöyledir.
Ask.
Şb. Bşk. Tevfik Bey
Mutasarrıf Vekili Kahraman Seyfi
Müddei umumi Muharrem
Saraç oğlu Salih
Hoca Esat Efendi
Kırfes oğlu Şakir
Karabacak oğlu Kadri
Dalamanlı oğlu Şükrü
Dalamanlı oğlu Ahmet
Hacı Yusuf oğlu İbrahim
Jandarma Şerbetçi oğlu Ahmet
Jandarma Acıpayamlı oğlu Mehmet
Teğmen Erzurumlu oğlu Mustafa
Naib oğlu Tevfik
Abalı oğlu Mustafa
Süpürgeci oğlu Mehmet
İmam Kapıkıran oğlu Nuri
İmam Mevlüt
Eczacı Hacı
Pelitlibağ Mahallesinden Emir Ayşe ve torunu Kayalı oğlu Kazım
Mutasarrıf Vekili Kahraman Seyfi
Müddei umumi Muharrem
Saraç oğlu Salih
Hoca Esat Efendi
Kırfes oğlu Şakir
Karabacak oğlu Kadri
Dalamanlı oğlu Şükrü
Dalamanlı oğlu Ahmet
Hacı Yusuf oğlu İbrahim
Jandarma Şerbetçi oğlu Ahmet
Jandarma Acıpayamlı oğlu Mehmet
Teğmen Erzurumlu oğlu Mustafa
Naib oğlu Tevfik
Abalı oğlu Mustafa
Süpürgeci oğlu Mehmet
İmam Kapıkıran oğlu Nuri
İmam Mevlüt
Eczacı Hacı
Pelitlibağ Mahallesinden Emir Ayşe ve torunu Kayalı oğlu Kazım
Demirci
Efe ve kızanların Denizli’de pek çok insanı öldürdüğü ve şehri ateşe vermek
üzere hazırlıklar yaptığı sırada, o güne kadar şehri terk etmeyen pek çok
Denizlili korkuya kapılarak şehri terk etmeye başlamıştır. Yunan kuvvetlerinin
yaklaştığı, şehrin işgal edileceği korkusu ve şehirdeki azınlıkların olumsuz
tavırları zaten pek çok kişinin göç etmesine sebep olmuştu. Böyle bir dönemde
Demirci Efe’nin de Sökeli’nin öldürülmesini bahane göstererek Denizlililerden
intikam almaya kalkışması halkın şehri boşaltmasına sebep oluyordu. Olayın bu
boyutlara vardığını ve Denizlilerin zulme tabi tutulduğunu öğrenen Sarayköylü
Şeyh Tahir Efendi Denizli’ye gelerek Demirci Efe’yi hareketinden vazgeçirmek
istemiştir. Efe şehri yakacağına dair yemin ettiğini söylemesi üzerine ise
şehrin mezarlığının ateşe verilmesi gibi bir formül düşünülmüştür. Netice de
gaz tenekeleri Büyük mezarlığa nakledilerek ağaçlar ateşe verilmiştir.
Demirci Efe’nin sakinleştirilmesi ile ilgili yukarıdaki bilgilerden başka Süreyya Örgeevren’de eserinde Efe’yi kendisinin yatıştırdığını ve 9 kişi haricindeki bütün Denizlilileri affetmesini rica ettiğini belirtmektedir. Buna göre Demirci Efe; İhtiyat zabiti Hacı Fevzi oğlu Ali Rıza, İhtiyat zabiti Hacı Halil İbrahim oğlu Rüştü, Tüccar Nuri, Bel. Bşk. Hacı Tevfik, Müftü Efendi oğlu Fevzi, Odabaşı oğlu Halil, Bekir oğlu Ali, Lebib oğlu Ahmet ve İbrahim Namık haricindeki Denizlilileri affettiğini bildirdiği bir beyannameyi 15 Temmuz’da iki nüsha hazırlatarak bir nüshasını Süreyya Bey’e vermiştir. Ayrıca Demirci Efe Süreyya Bey’in kazalara giderek olayı anlatmak ve Denizlilileri şehre geri çağırmak istemesi üzerine ikinci bir beyanname hazırlatmıştır. Süreyya Bey 15 Temmuz tarihli bu vesikayı alarak bir gün sonra Tavas’ gitmek üzere yola çıkmıştır. Yol üzerinde uğradığı yerlerde ve Tavas’ta olayla ilgili bilgi veren Süreyya Bey, Demirci Efe’nin Denizlilileri affettiğini bildirir beyannameyi de göstererek ahaliyi dönmeleri için ikna etmeye çalışmıştır.
Demirci Efe’nin sakinleştirilmesi ile ilgili yukarıdaki bilgilerden başka Süreyya Örgeevren’de eserinde Efe’yi kendisinin yatıştırdığını ve 9 kişi haricindeki bütün Denizlilileri affetmesini rica ettiğini belirtmektedir. Buna göre Demirci Efe; İhtiyat zabiti Hacı Fevzi oğlu Ali Rıza, İhtiyat zabiti Hacı Halil İbrahim oğlu Rüştü, Tüccar Nuri, Bel. Bşk. Hacı Tevfik, Müftü Efendi oğlu Fevzi, Odabaşı oğlu Halil, Bekir oğlu Ali, Lebib oğlu Ahmet ve İbrahim Namık haricindeki Denizlilileri affettiğini bildirdiği bir beyannameyi 15 Temmuz’da iki nüsha hazırlatarak bir nüshasını Süreyya Bey’e vermiştir. Ayrıca Demirci Efe Süreyya Bey’in kazalara giderek olayı anlatmak ve Denizlilileri şehre geri çağırmak istemesi üzerine ikinci bir beyanname hazırlatmıştır. Süreyya Bey 15 Temmuz tarihli bu vesikayı alarak bir gün sonra Tavas’ gitmek üzere yola çıkmıştır. Yol üzerinde uğradığı yerlerde ve Tavas’ta olayla ilgili bilgi veren Süreyya Bey, Demirci Efe’nin Denizlilileri affettiğini bildirir beyannameyi de göstererek ahaliyi dönmeleri için ikna etmeye çalışmıştır.
Batı
Cephesi Komutanlığı Dönemi
Düzenli ordunun olmaması sorun yaratmaktadır. Ali Fuat Paşa, Efelerin hakimiyetini kıramamış ve yerine Refet Paşa gelmiştir. O da başarısız olmuştur. TBMM açıldıktan sonra Batı cephesi, Batı ve Güney Cephesi olarak ayrılmış, Batı Cephesine İsmet Paşa, Güney Cephesine de Refet Paşa atanmıştır. Böylece Kuva-yı Milliye Müfrezeleri düzenli orduya geçirilmeye başlanmıştır.
Düzenli ordunun olmaması sorun yaratmaktadır. Ali Fuat Paşa, Efelerin hakimiyetini kıramamış ve yerine Refet Paşa gelmiştir. O da başarısız olmuştur. TBMM açıldıktan sonra Batı cephesi, Batı ve Güney Cephesi olarak ayrılmış, Batı Cephesine İsmet Paşa, Güney Cephesine de Refet Paşa atanmıştır. Böylece Kuva-yı Milliye Müfrezeleri düzenli orduya geçirilmeye başlanmıştır.
Denizlili
gönüllülerin oluşturduğu Tavas Bölüğü, Acıpayam Atlıları, Mahmut Efe Kuvvetleri
de disipline edilerek düzenli orduya dâhil edilmiştir. Ayrıca Buldan, Çivril ve
Çal Müfrezeleri de 37. Alay bünyesine alınarak disiplin sağlanmıştır.Yunan
kuvvetleri de saldırılarını artırmışlardır. 23 Haziran 1920'de Batı Anadolu’da
genel bir saldırıya geçen Yunan Kuvvetleri karşısında Türk Kuvvetleri geri
çekilmek zorunda kalmıştır. 24-26 Haziran saldırıları ile Türk Kuvvetleri
Nazilli’ye çekilmişler ve 3 Temmuz 1920’de Yunan Kuvvetleri tarafından Aydın
işgal edilmiştir. Bu yenilgiden sonra Türk Müfrezeleri Sarayköy’e kadar
çekilmiş ve Nazilli’de bulunan karargâh, Denizli’ye birkaç kilometre mesafede
olan Goncalı’ya taşınmıştır.
Denizli’ye
Bağlı Kazalarda Müdafa’a-i Hukuk Cemiyetleri’nin Kurulması
1919 Martında İzmir’de düzenlenen Müdafa’a-ı Hukuk Kongresine Denizli ve kazalardan katılan delegeler kongre sonrası memleketlerine dönerek Kuva-yı Milliye yolunda çalışmalara başlamışlardı. Öncelikle Denizli merkezde olmak üzere kazalarda ve pek çok kasabada da cemiyetler kurularak Milli Mücadele’ye hizmet vermişlerdir.
1919 Martında İzmir’de düzenlenen Müdafa’a-ı Hukuk Kongresine Denizli ve kazalardan katılan delegeler kongre sonrası memleketlerine dönerek Kuva-yı Milliye yolunda çalışmalara başlamışlardı. Öncelikle Denizli merkezde olmak üzere kazalarda ve pek çok kasabada da cemiyetler kurularak Milli Mücadele’ye hizmet vermişlerdir.
Sarayköy
Kazası
Kazalarda kurulan cemiyetlerin içinde önemli bir yere sahip olan bu cemiyet Müftü Ahmet Şükrü Efendi başkanlığında kurulmuştur. 24 Mayıs 1919’da temeli atılan cemiyette Belediye Başkanı Salih oğlu Halil Bey, Emin Aslan Bey, Şeyh Tahir Efendi, Müderris Hacı Halil oğlu İsmail Efendi gibi şahıslar yönetimde bulunmuştur. Daha sonra cemiyet Sarayköy Heyet-i Milliyesi adıyla yeniden teşkilatlandırılmış ve başkanlığını Müftü Efendi, İkinci başkanlığını Müderris Hacı Halil oğlu İsmail Efendi, muhasipliğini Belediye Başkanı Salih oğlu Halil Bey, kâtipliğini Hasan Efendi’nin yaptığı heyetin 7 üyesi mevcuttur.
Kazalarda kurulan cemiyetlerin içinde önemli bir yere sahip olan bu cemiyet Müftü Ahmet Şükrü Efendi başkanlığında kurulmuştur. 24 Mayıs 1919’da temeli atılan cemiyette Belediye Başkanı Salih oğlu Halil Bey, Emin Aslan Bey, Şeyh Tahir Efendi, Müderris Hacı Halil oğlu İsmail Efendi gibi şahıslar yönetimde bulunmuştur. Daha sonra cemiyet Sarayköy Heyet-i Milliyesi adıyla yeniden teşkilatlandırılmış ve başkanlığını Müftü Efendi, İkinci başkanlığını Müderris Hacı Halil oğlu İsmail Efendi, muhasipliğini Belediye Başkanı Salih oğlu Halil Bey, kâtipliğini Hasan Efendi’nin yaptığı heyetin 7 üyesi mevcuttur.
Çal
Kazası
Müftü Ahmet İzzet Efendi önderliğinde Çal kazasında ve köylerinde Kuva-yı Milliye çalışması yapılmış, Yedek Subay Ahmet Akşit Bey kasaba ve köyleri dolaşarak Milli Kuvvetlerin teşekkülü için gönüllü kaydetmiştir. Bu çalışmalar neticesinde 15 Temmuz 1919’da Necip Bey, Hacı Mahmut Efendi, Belediye Başkanı Hacı Mehmet Ağa, Orta köylü Emin Bey, Derviş Efendi ve Zeybek oğlu Ali Ağa’nın da aralarında bulunduğu 20 kişi Kuva-yıMilliye’ye bağlılıklarını ifade eden bir senet imzalayarak Müftü Ahmet İzzet Efendi’ye vermişlerdir. Necip Bey’in 1919 Ağustos’unda 100 kişilik bir müfrezenin başında cepheye gitmesinden sonra ise tekrar Müftü Efendi başkan olmuştur. Heyetin Müdafaa-ı Hukuk adıyla teşekkülünden sonra da Derviş Bey başkan seçilerek bu görevi uzun süre devam ettirmiştir.
Müftü Ahmet İzzet Efendi önderliğinde Çal kazasında ve köylerinde Kuva-yı Milliye çalışması yapılmış, Yedek Subay Ahmet Akşit Bey kasaba ve köyleri dolaşarak Milli Kuvvetlerin teşekkülü için gönüllü kaydetmiştir. Bu çalışmalar neticesinde 15 Temmuz 1919’da Necip Bey, Hacı Mahmut Efendi, Belediye Başkanı Hacı Mehmet Ağa, Orta köylü Emin Bey, Derviş Efendi ve Zeybek oğlu Ali Ağa’nın da aralarında bulunduğu 20 kişi Kuva-yıMilliye’ye bağlılıklarını ifade eden bir senet imzalayarak Müftü Ahmet İzzet Efendi’ye vermişlerdir. Necip Bey’in 1919 Ağustos’unda 100 kişilik bir müfrezenin başında cepheye gitmesinden sonra ise tekrar Müftü Efendi başkan olmuştur. Heyetin Müdafaa-ı Hukuk adıyla teşekkülünden sonra da Derviş Bey başkan seçilerek bu görevi uzun süre devam ettirmiştir.
Tavas
Kazası
Denizli Müdafa’a-ı Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti’nin kurulmasından sonra Müftü Ahmet Hulusi Efendi tarafından Dalamanlı oğlu Şükrü Bey Tavas’a gönderilerek Kuva-yıMilliye’ye gönüllü toplaması için görevlendirilmiştir. Denizli Müdafa’a-ı Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti’nin Heyet-i Milliye adını almasından sonra ise Tavas Müdafa’a-ı Hukuk Cemiyeti de Heyet-i Milliye adıyla anılmıştır. Bundan sonra 1919 Ağustos’unda Süleyman Salim Bey başkanlığa getirilmesine rağmen kısa süre sonra Osman Efendi başkanlığa getirilerek Tavas Heyet-i Milliyesi çalışmalarını devam ettirmiştir.
Denizli Müdafa’a-ı Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti’nin kurulmasından sonra Müftü Ahmet Hulusi Efendi tarafından Dalamanlı oğlu Şükrü Bey Tavas’a gönderilerek Kuva-yıMilliye’ye gönüllü toplaması için görevlendirilmiştir. Denizli Müdafa’a-ı Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti’nin Heyet-i Milliye adını almasından sonra ise Tavas Müdafa’a-ı Hukuk Cemiyeti de Heyet-i Milliye adıyla anılmıştır. Bundan sonra 1919 Ağustos’unda Süleyman Salim Bey başkanlığa getirilmesine rağmen kısa süre sonra Osman Efendi başkanlığa getirilerek Tavas Heyet-i Milliyesi çalışmalarını devam ettirmiştir.
Buldan
Kazası
Müftü Mehmet Efendi, Mehmet Kamil bey, Kızılhisarlı Hasan Efendi, Hattat oğlu Mehmet Bey, Hacı Molla Ahmet oğlu Necip Bey, Kara Yusuf oğlu Ahmet Bey gibi Kuva-yıMilliyecilerin katılımıyla Buldan Müdafa’a-ı Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. Bu cemiyet 5 Temmuz 1920’de Buldan’ın işgali ile üzerine düşen görevi yerine getiremeyerek dağılmak zorunda kalmıştır.
Müftü Mehmet Efendi, Mehmet Kamil bey, Kızılhisarlı Hasan Efendi, Hattat oğlu Mehmet Bey, Hacı Molla Ahmet oğlu Necip Bey, Kara Yusuf oğlu Ahmet Bey gibi Kuva-yıMilliyecilerin katılımıyla Buldan Müdafa’a-ı Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. Bu cemiyet 5 Temmuz 1920’de Buldan’ın işgali ile üzerine düşen görevi yerine getiremeyerek dağılmak zorunda kalmıştır.
Çivril
Kazası
Bu dönemde Çivril Afyonkarahisar’a bağlı olmasına rağmen Çivril Heyeti Milliyesi, Denizli Heyet-i Milliyesi’ne bağlı kalmış ve cephenin desteklenmesi yönünde büyük hizmetleri olmuştur. 1921 yılı başında Çivrilin işgal edilmesinden sonra cemiyet, Güney kasabasına taşınarak burada hizmet vermek zorunda kalmıştır.
Bu dönemde Çivril Afyonkarahisar’a bağlı olmasına rağmen Çivril Heyeti Milliyesi, Denizli Heyet-i Milliyesi’ne bağlı kalmış ve cephenin desteklenmesi yönünde büyük hizmetleri olmuştur. 1921 yılı başında Çivrilin işgal edilmesinden sonra cemiyet, Güney kasabasına taşınarak burada hizmet vermek zorunda kalmıştır.
Kuva-yı
Milliye tarihi içerisinde Çivril kazası için bahsedilmesi gereken önemli bir
hadisede Çopur Musa isyanıdır.
Kaynakca:
8 Cemal Kutay, İstiklâl Savaşının Maneviyat Ordusu, İstanbul 1977, s. 58-59. 9 Nuri Köstüklü, Millî Mücadele’de Denizli, Isparta ve Burdur Sancakları, Ankara 1999, s.52. 10 Ali Sarıkoyuncu; Milli Mücadele’de Din Adamları-2, Ankara 1997, s. 14.
1 Yücel Özkaya, Türk İstiklâl Savaşı ve Cumhuriyet Tarihi, Ankara 1981, s. 10. 12 A. Akif Tütenk, Milli Mücadele’de Denizli, İzmir 1949, s. 9. 13 Ahmet Akif Tütenk, a.g.e., s. 7. 14 Refik Turan ve diğ., Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi, Ankara 1994, s. 182. 15 Ahmet Akif Tütenk, a.g.e., s. 23. 16 Cemal Kutay, a.g.e., s. 69. 17 Ahmet Akif Tütenk, a.g.e., s. 26. 18 Tarhan Toker, Kuvâ-yı Milliye ve Millî Mücadele’de Denizli, Denizli 1983, s. 38. 19 Tarhan Toker, a.g.e., s. 40-43.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder