18 Aralık 2015 Cuma

Hurşit Türkay Çakır İl Müdürü M.KORKMAZ ı ziyaret etti

Hurşit Türkay Çakır İl Müdürü M.KORKMAZ ı ziyaret etti
Denizli’de ‘Müziğin Şövalyesi’ olarak ün salan ve müzikleri yanında ilginç tarzıyla da oldukça dikkat çeken Hurşit Türkay Çakır, Denizli İl Kültür ve Turizm Müdürümüz Mehmet Korkmaz'ı makamında ziyaret ederek "BİLMELİSİN" adlı albümü takdim etti.

İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü olarak Hurşit Türkay'a başarılarının devamını diliyoruz












8 Kasım 2015 Pazar

DENİZLİ'DE İNANÇ TURİZMİ

LYCOS  (ÇÜRÜKSU) VADİSİ TARİHİ


       Eldeki Arkeolojik veriler Lycos vadisinde ilk yerleşim izlerine, Kalkolitik (Bakırçağı) çağdan (M.Ö.5500-3000) itibaren rastlanıldığını göstermektedir. Bölge coğrafyası içinde yer alan Çivril-Beycesultan höyükte, 1954-1959 yılları arasında İngiliz Arkeoloji Enstitüsü`nün yaptığı kazılarda, Batı Anadolu Kalkolitiği için çok güzel örnekler ele geçmiş olup, bunlar Anadolu tarihi için önemli belgelerdir. Bugün Beycesultan eserleri Hierapolis Arkeoloji müzesinde sergilenmektedir.
       Kalkolitik dönemi izleyen  Tunç çağlarında (erken, orta, geç M.Ö.3000-1200) vadide yerleşimler kesintisiz olarak devam etmiştir. M.Ö.2000-1200’de bölgede Hitit hakimiyeti görülmektedir. Hitit İmparatorluğunun yıkılmasından sonra bölge, Frig (M.Ö.750-545) ve Lidya (M.Ö.700-545) egemenliği altındadır. M.Ö.545-333 arasında ise Pers hakimiyeti kendini gösterir. M.Ö.333 yılında Pers kralının İssus savaşında Büyük İskender’e yenilmesiyle Hellenistik dönem başlamıştır. Bergama krallığının vasiyet yoluyla M.Ö.133 yılında III.Attalos tarafından Roma`ya bırakılmasıyla, Anadolu’da Roma dönemi başlamış olup, bölge M.Ö.129 yılından itibaren Asia (Anadolu) eyaletine bağlanmış ve imparatorluğun atadığı proconsül(Eyalet Valisi)'lerce yönetilmeye başlanmıştır. Asıl Roma imparatorluk dönemi ise Augustus (M.Ö.27-M.S.14) ile başlamış ve son imparator Theodosius`un (M.S.378-395) 395’de imparatorluğu ikiye ayırmasına kadar devam etmiştir. Bundan sonraki dönem Bölge ve Anadolu için  Bizans dönemidir (M.S.395-1200). 11.yy dan itibaren ise Anadolu’da Türk akınları başlamış 1071 Malazgirt zaferi ile kapılar Türklere açılmıştır. Selçuklu hakimiyetini (M.S.1200-1400) takip eden Osmanlı hakimiyeti 1299-1923’e kadar sürmüştür.
     Lycos vadisinde, Hellenistik dönemle birlikte yeni kentler kurulduğu görülmektedir. Bunlar; M.Ö.3.yy. ortalarında kurulan Laodikeia (Goncalı-Eskihisar),  M.Ö.2.yy başlarında kurulan Hierapolis (Pamukkale), Menderes nehri kıyısında kuzeyde Tripolis (Yenicekent-Buldan), Babadağ'ın (Salbacos) Lycos vadisine bakan kuzey yamaçlarında, M.Ö.2.yy da Attouda (Hisarköy) ve Trapezopolis (Boludüzü-Bekirler köyü) ve yine aynı dönemlerde kurulan Hydriale (Sığma kasabası) ve Karura (Tekkeköy)’dır.
       Esasen Laodikeia bölgenin merkezi durumundadır. Burası antik dönemde güneyden, kuzeyden, batıdan ve doğudan gelen yolların kesiştiği düğüm noktasıdır.
       Lycos vadisi kentleri Roma yönetimi merkezine uzak olmasına rağmen, Grek yönetiminde olduğundan daha önemlidirler. Çünkü doğuya doğru giden ana yol imparatorluk için büyük önem arz etmektedir. Geç dönemde Hıristiyanlığın yayılmasında da vadi yine önemli bir yol oynamıştır.
       Lycos vadisi bir haberleşme bağlantı merkezidir. Laodikeia, doğuya giden ana yolun dağılma noktası olan kavşakta yer almıştır.
    Bizans döneminde yalnız Laodikeia değil, Hierapolis'te metropol olarak görülmektedir. Bu kentler orijinal havarilik, sosyal ve dinsel yönden çok önemlidir. Hellenistik ve Roma döneminde bölge halkının yazı dili tamamen Grekçe'dir. Latince imparatorluk politikası olarak resmi yazışmalarda ve imparatorluk sikkelerinde kullanılmıştır.
       Hellenistik ve Roma dönemlerinde, bölge kentleri, ulaşımda, haberleşmede, ticarette ve dinsel tapım yönünden çok önemli bir seviyeye ulaşmışlardır. M.S. 4.yy dan itibaren Lycos vadisi kentleri, İmparatorluğun en büyük yolları üzerinde fazlaca ün ve öneme sahip olmamıştır. Bölge kentleri, daha sonra M.S.7.yy dan itibaren çok az adı geçen ve pek önemli rolleri üstlenmeyen şehirler konumuna düşmüştür. Bu yüzyıllardan itibaren Ephesos, Smyrna (İzmir) gibi kıyı kentlerinde büyük ilerleme ve gelişmeler kaydedilirken, Frigya`nın batısında yer alan kentlerde (Lycos vadisi) daha az bir ilerleme ve gelişme olmuştur. Vadi kentleri için Klasik, Hellenistik ve Roma dönemleri ele alındığında, Bizans döneminde, özellikle de 7.yy. dan sonra ekonomik, kültürel ve sosyal hayat oldukça sönük ve donuktur. M.S.5.yy. da  Hierapolis metropol olmuş, Colossae-Khonai`de St.Michael kilisesi (Anadolu’da ki en büyük kilise) yapılmış, ancak bunlar bütün içinde ele alındığında, fazla önemi yoktur. 
        İlimiz, İnanç Turizmi açısından büyük önem arz eden merkezlerin başında gelmektedir. İnanç Turizminin çeşitlendirilmesi çalışmaları kapsamında ilimizde anıtsal, görsel ve dinsel özellikleri ile önem arz eden eserler şunlardır :

       HİERAPOLİS (PAMUKKALE)

        Antik kent , Bergama krallarından II. Eumenes tarafından M.Ö. 2.YY.’da kurulmuştur. MS. IV. yüzyıldan itibaren Hıristiyanlık merkezi olması, MS 80 yıllarında Hz. İsa’nın havarilerinden biri olan Aziz Philipp’in burada öldürülmesi nedeniyledir
      Denizli İli’nin 24 km. kuzeyinde yer alan Hierapolis antik kentinin arkeoloji literatöründe kutsal kent olarak adlandırılması kentte bilinen birçok tapınak ve diğer dinsel yapıların varlığından kaynaklanmaktadır.M.S.4.YY.’dan itibaren Hıristiyanlık açısından önemli bir merkez haline gelmiştir ve kent metropol olmuştur.
       Hierapolis’ 12.YY.sonunda Türklerin eline geçmiştir. Buraya insanlar, antik kentin ana cadde ve kapılarını, surlarını, büyük hamam kompleksini, hamam bazalikayı, su kanallarını, Apollon Tapınağını, Tiyatroyu, anıt mezarları, kiliseleri, arkeoloji müzesini ve dünyada eşi bulunmayan beyaz cennet olarak nitelendirilen travertenleri görmeye gelirler.
      
        AZİZ PHILIPPUS MARTYRIONU (PAMUKKALE)

Hierapolis eşsiz termal suları ile bir şifa kaynağı görülmesinin yanı sıra, hem Pagan dönemlerinde hem de Hristiyanlık döneminde kutsal kent sayılmıştır. Bunun nedeni de İ.S. 80 yıllarında Hierapolis'e Hristiyanlığı yaymaya gelen ve Hz. İsa'nın 12 havarisinden biri olan Aziz Philippus'un burada çarmıha gerilerek öldürülmesidir. İ.S. 4. yüzyılda Hristiyanlık resmi din olduktan sonra Aziz Plilippus adına öldürüldüğü yerde bir şehitlik yapılmıştır. Dini ve ruhi tedavi merkezi olarak yapılan yapı sekizgen planlıdır. Ortasındaki mermer kaplı alanda da Aziz Philippus'un mezarı vardır.

Bizans dönemindeki surun dışında kalan bu merkeze geniş ve uzun merdivenlerle çıkılır. Yapıya yaklaşan son bölümdeki merdivenlerin sağında Ayazma çeşme yapısı vardır.

Yaklaşık 20 metre çapındaki sekizgen bölümün üstü kurşun kaplanmış bir kubbe ile örtülmüştür. Yapıda dua edilmesi için küçük şapeller mevcuttur.

Sekizgen bölümün tabanı mermer, koridor ve bağlı bölümlerin tabanı bitkisel motifli mozaik ile odaların tabanı traverten, halkın kaldığı dış odaların tabanı ise sıkıştırılmış topraktır.

Günümüzde de birçok kilise Aziz Philippus bayramını kutlayıp ayin düzenlemektedir

AZİZ PHİLİPPUS’UN MEZARININ KEŞFİ

II.yy’ın sonunda, Efes Piskoposu olan Polycrates, Anadolu’da iki büyük yıldızın istirahat ettiğini yazmaktadır: Hz. İsa’nın 12 Havarisi’nden ikisi. Bu iki havarinin mezar Hierapolis’te Havari Philippus’un uyuya kaldığı Hierapolis ve Havari Johannes’in öldüğü Efes.
Cesarea”nin meşhur piskoposu olan Eusebius, VI- yy’da, Küçük Asya’daki Kiliselerin önemi ve eskiliğini göstermek açısından söz konusu haberi tekrar ele alır.İ.S. I. Yy’ın 60’lı yıllarında, Ananelere göre, Havari Philippus Hierapolis’e Hz. İsa’nın sözlerini yaymaya gelir fakat ölüme mahkum edilir ve vücudu buraya gömülür.

Lecce Üniversitesi’nden Prof. Dr. Francesco D’Andria başkanlığındaki Hierapolis Kazı Ekibi, Hierapolis’te; şehrin Roma Çağı’ndan önemli bir Hac Merkezi haline geldiği Bizans Çağı’na kadar olan süre içinde geçirdiği değişimleri anlamak için  elli yıldır çalışmalarını sürdürmektedir. Hacılar bu Frig kentine kentin doğusunda bulunan Aziz’in mezarını ve adına adanmış kutsal mekanı görmek için gelmekteydiler. 
Son yıllarda uydu görüntülerinin çalışılmasıyla Bizans kapısı’ndan başlayıp bütün şehri kat eden ve Martyrion’a doğru giden yolun varlığını saptanmıştır. 

Hacılar, bir köprüyü geçip sekizgen bir hamam yapısının yer aldığı tepenin eteklerinde bekliyorlardı. Burada, Hacılar yıkanıp böylece temizlendikten sonra traverten levhalardan oluşan büyük bir merdiven sayesinde İbadethane’ye doğru çıkabilirlerdi. Bir mermer çeşmenin olduğu (ayazma) durup tekrar yıkanıyorlar ve büyük Martyrion Kilisesi’nin olduğu alana doğru tırmanmaya devam ediyorlardı.
Birkaç yıl öncesine kadar; tıpkı San Johannes’in mezarının büyük bir Basilika içinde olduğu Efes’te gibi; Aziz Philippus’unda mezarının Sekizgen Kilise’de olduğu düşünülmekteydi fakat kazılardan bu teoriyi doğrulayacak herhangi bir malzeme çıkmamıştır. Martyrion’un altında bir boşluk olup olmadığını tespit etmek amacıyla yapılan Jeofizik analizleri de negatif sonuç vermiştir.sekizgen (oktogonal) planlı, St. Philippe Martyriumu  ve çevresinde yapılan kazı çalışmaları sırasında Hz. İsa’nın havarilerinden olan Aziz Philippe’e ait olan mezar yapısı 2010 yılı kazı çalışmalarında Prof. Dr. Francesco D’Andria tarafından ortaya çıkarılmıştır. 

M.S. I. Yüzyıl’ın 60’lı yıllarında Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan St. Philippe, Hierapolis’e Hristiyanlığı yaymaya gelmiştir. Ancak burada ölüme mahkûm edilir. Hierapolis’in Roma Dönemi’nden sonra Doğu Roma Dönemi’nde de önemli bir Hac Merkezi haline gelmesi bu nedenledir. St. Philippe adına Martyrium olarak adlandırılan sekizgen planlı bir kilise inşa edilir. Bundan dolayı Hierapolis Antik Kenti Metropolis ünvanını alır.


        Hierapolis Aziz Philippus Kutsal Alanı    

Proto Bizans Dönemi’nde Hierapolis (İ.S. IV-VII. yüzyıllar)  
IV. yüzyılın ikinci yarısında yıkıcı bir deprem kenti yerle bir eder ve önemli yapılarda ciddi tahribata yol açar. İmparator Antoninus Pius zamanında, İ.S. II. yüzyılda inşa edilen anıtsal Kuzey Agora yerle bir olur ve yeniden inşa edilmesi mümkün olmaz. IV. yüzyılın sonundan V. yüzyılın birinci yarısına kadar Hierapolis, kente yeni bir yüz kazandıran yoğun inşa faaliyetlerine sahne olur.      
Kuzey Agora’yı dışarıda bırakan sur duvarı inşa edilir, Agora ise yeni inşaatler için mermer ve traverten blokların çıkartıldığı taş ocağı haline dönüşür. Antik pagan kutsal alanlarının yerine, bir piskoposun görev aldığı, sivil işlevleri de yürüten kiliseler inşa edilir.   
Bu yeni kent oluşumunda Doğu Tepesi en önemli çekim noktası haline gelir. Bu alanda tüm İmparatorluk Çağı boyunca (I -  IV. yüzyıllar) şapelli mezar ve çok sayıda lahitlerin oluşturduğu önemli bir nekropolis gelişir. IV. yüzyılın sonlarından itibaren tüm Roma Dönemi mezarları tahrip edilir, sadece bir tanesi korunur ve Aziz Philippus’a adanan büyük bir hac kutsal alanının merkezi haline gelir. Geleneğe göre, İsa’nın havarisi Hierapolis’de şehit olur ve buraya gömülür. 2011 yılı kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkartılan mezarının etrafına büyük hac merkezi inşa edilmiştir.  
Havari Philippus kimdir?  
Philippus İsa’nın oniki havarisinden biridir; Pietro ve Andreas gibi Celile’de Taberiye Gölü yakınındaki Beytüllahim balıkçı köyünde doğmuştur.Yahya İncili’nde çeşitli bölümlerde söz edilir. En önemlilerinden biri ekmeklerin çoğaltılması mucizesidir: İsa Philippus’a dönerek onu dinlemeye gelen tüm insanları doyuracak ekmeği nereden bulacaklarını sorar (Yahya 6,5). Philippus iki yüz denarlık ekmek bile bu kadar insanı doyurmaya yetmez diye cevaplar. Bu durumda İsa mevcut olan az ekmeği dağıtır ve mucizevi olarak herkesin karnı doyar. Diğer bölümlerde ise, Philippus kendi kültürünü ve İsa’nın sözlerinin gerçek anlamını anlamak isteğini açıklar. IV. ila V. yüzyıllar arasında hazırlanan Philippus belgeleri, havarinin İskitya gibi uzak bölgelerdeki vaazlarını tanımlayan bir metindir. Havari sonunda paganlar tarafından çarmıha gerildiği Hierapolis’e ulaşır. Hierapolis nekropolisinde bulunan bir yazıt Eugenius’u işaret eder, “Aziz’in kilisesinin başdiyakozu, şanlı havari ve teolog Philippus”; Martyrion kilisesi söz konusudur. Aziz Philippus ve Aziz Yakup Bazilikası inşa edildiği zaman, VI. yüzyılda Papa III. Giovanni (561-574) azizin emanetlerini Roma’ya getirtir. Bugün Aziz Havarilere adanmış olan kilisenin anıtsal yapısı XV. ve XVI. yüzyıllara aittir.    
1800’lerde sunağın altında yapılan kazılarda azizin kutsal emanetleri ortaya çıkartıldı.  
Hierapolis’de Aziz Philippus’un mezarıyla ilgili tanıklıklar  
Ephesos piskoposu Polikrates İ.S. 190 yılında Paskalya’nın kutlanması gereken gün hakkında Papa Vittore’ye bir mektup yazar. Bu metinde piskopos doğu kiliselerinin havari kökenleri olduğunu şu sözlerle ileri sürer: “Asya’da da büyük yıldızlar dinlenmektedir, İsa’nın dirilişinin son gününde (parousìa) (...) (aralarında) oniki havariden biri olan Hierapolis’de uykuya dalmış Philippus (...) yine Ephesos’da uykuya dalmış olan Yahya (...) kalkacaktır”.  Latin ve doğu kiliseleri arasındaki bu sıkı diyalektik içinde Romalı rahip Gaius ve Proklos arasındaki Diyalog’u içeren ikinci bir metin yazılır, ikincisi Phrygia’da kökleri bulunan sapkın montanosçuluğun temsilcilerindendir. Gaius Roma kilisesinin temeli olan Pietrus ve Paulus’un ganimetlerini işaret ederken, Proklos ise Philippus’un ve rahibe kızlarının mezarlarının bulunduğu Hierapolis’in havarisel asaletinden söz eder.    
 Aziz Philippus Kutsal Alanı: Anıtlar  
1. Aziz Philippus Kapısı  
Kapı, IV. yüzyılın sonlarında İmparator Teodosius zamanında inşa edilen sur duvarının kuzey-doğu kanadına açılır. Kapının önemi girişin iki yanına yapılan iki kule ile belirginleştirilmiştir.    
Kapı ziyarete gelen hacıların İsa’nın oniki havarisinden biri olan Aziz Philippus’a adanmış yapıların yer aldığı tepenin zirvesine ulaşmalarını sağlamaktadır. Geleneğe göre Aziz Hierapolis’de şehitlik mertebesine ulaşmıştır.   
2. Köprü  
Aziz Philippus Kutsal Alanı Tepesi’ne ulaşmak için ziyarete gelen hacıların kış sellerinin açtığı küçük vadiyi aşmaları gerekmektedir. Antik köprüden (IV. yüzyıl sonu – V. yüzyıl) geriye temelleri kalmıştır. Köprü, yolun vadinin doğu kıyısına ulaşabilmesini sağlayan tek bir kemerden oluşuyordu. Köprünün rekonstrüksiyon projesi modern metal bir yapıyı ön görmektedir.   
     
Köprü küçük vadinin geçilmesini sağlıyor ve ziyaretçilere antik konstrüksiyonun hacmi hakkında bir fikir veriyor. 
3. Merdiven (IV – V. yüzyıllar)  
Tepenin güney-doğu kenarı boyunca, tepeye ulaşılmasını ve 16 metrelik seviye farkının aşılmasını sağlayan bir merdiven yer alır. Merdiven 70 metre uzunluğunda ve 4 metre genişliğindedir ve Roma Dönemi mezarlığını içine alan, vadi tarafında bir teras duvarı ile desteklenmektedir.Basamaklar ortalama 1 metre genişliğindedir ve düzensiz traverten bloklardan yapılmıştır.  Orta Bizans Dönemi’nde (IX – XI. yüzyıllar) tepe tarafına inşa edilen bir duvar merdivenin genişliğini daraltmıştır (3 metre).    
4. Sekizgen Hamam  
Köprüyü geçtikten sonra, çıkışa başlamadan önce ziyarete gelen hacılar bir hamam yapısıyla karşılaşırlar. Yapı (23 x 23,50 m.) sekizgen bir plana sahiptir, her bir cephesi 9 metre uzunluğundadır.     
Merdiven tarafına açılan girişten soyunma odasına geçiliyordu, burada bir tuvalet ve ilk soğuk banyo için havuzlar yer alıyordu. Diğer mekanlar tuğla direkler ile taşınan yükseltilmiş tabanlıydı. 
Tabanın altında, yapının batı tarafında üçgen planlı bir mekanda yer alan fırından gelen sıcak hava dolaşıyordu. Isıtılan mekanlarda yıkanmak için kullanılan havuzlu nişler yer alıyordu. Suyla arınan hacılar Kutsal Alan’a doğru çıkmaya başlıyorlardı. Hamam VII. yüzyılın ortalarında meydana gelen depremle yıkılmıştır.    
5. Orta Bizans Dönemi yapısı (IX-XI. yüzyıllar)  
Eğimin üst tarafına IX. ve XI. yüzyıllarda traverten merdivenin kalıntılarını kapatarak üzerine bir yapı inşa edilmiştir. Yapı dörtgen planlı (7,50x8 m.) ve doğu ile batı taraflarda olmak üzere iki girişlidir, kutsal alanın anıtsal girişi olarak yorumlanabilir.Duvarlar (yaklaşık 1 metre genişliğinde), VII. yüzyıl ortalarındaki depremle yıkılan Bizan yapılarından alınan mermer ve traverten büyük bloklarla inşa edilmiştir.  Döşeme üzerinde bulunan keramikler yapının, Selçuklu Dönemi’nde XIII. ve XV. yüzyıllar arasında terk edildiğine işaret etmektedir.    

6. Ayazma. Kutsal Alan Çeşmesi  
Merdivenin yukarısında hacılar küçük bir meydanda bekleyebiliyorlardı; bu noktadan itibaren sekizgen Martyrion’a  çıkan merdiven başlıyordu. Sağ tarafta Mezar Kilisesi’nin girişi yer alıyordu.  Bu açık alanın ortasında kutsal alanlara girmeden önce hacıların yıkanabilecekleri (bir tür abdest) bir çeşme yer alıyordu.       
Ayazma bir dikme biçimindedir; suyun aktığı deliğin olduğu yere deniz kabuğu şeklinde mermer bir blok yerleştirilmiştir. Çeşmenin suyu kuzey-doğudaki platodan su kemeriyle getirilmektedir.   
7. Mezar Kilisesi  
2011 yılı kazı çalışmaları sırasında üç nefli yeni bir kilise gün ışığına çıkartıldı. Yapı, Roma Dönemi mezarlığı içinde yer alan I. yüzyılda yapılmış olan şapelli bir mezarın etrafına inşa edilmiştir. Büyük saygı gören bir mezardır.   Hacılar, önce giriş koridoruna (narthex) geliyorlar; buradan mermer bir merdivenle mezarın üzerine yerleştirilen platforma ulaşıyorlardı.  
    
Kiliseye girildiğinde merkezi nefin sol tarafında mezarın cephesi yer almaktadır.Kilisenin sonunda sunak ve ayin sırasında rahiplerin oturduğu basamakların yer aldığı yarım daire biçimli synthronon yer almaktadır. Hierapolis’de bulunan bronz bir mührün (VI. yüzyıl) üzerinde ortada Aziz Philippus tasvir edilmiştir; iki yanında iki merdivenin üzerinde solda kubbe örtülü Martyrion, sağda iki eğimli çatılı kilise yer almaktadır. Asılı duran lamba Aziz Philippus’un mezarına işaret etmektedir.     
8. Aziz Philippus’un Mezarı  
Üç nefli kilise büyük saygı gören Roma Dönemi mezarının (İ.S. I yy.) etrafına inşa edilmiştir. Mezar traverten bloklardan yapılmıştır ve bir alınlığı vardır. Cephe duvarında çok sayıda graffiti ve Bizans Dönemi’nde yapılmış ve metal süslemeler asmak için açılmış delikler yer almaktadır. Mezar odasının (uzunluk 3,50 m.; genişlik 4 m.) üç tarafında ölülerin yerleştirildiği yataklar yer almaktadır.   
        
Mezarın sağ tarafındaki orta nefte iki adet bireysel kullanım için havuz (IV-V yüzyıl) ve mermer levha kaplı iki havuz daha ortaya çıkartıldı. Kutsal alanda, Anadolu’daki diğer Bizans kutsal alanlarında olduğu gibi (Germia’daki Aziz Mikhael ve Seleukeia’daki Aziz Tekla) mezarla bağlantılı olarak hastalıkların iyileştirilmesiyle ilgili uygulamalar yapılıyordu.     
        
9. Aziz Philippus Martyrion’u  
Sekizgen Kilise, tepenin üst bölümüne V. yüzyılın başlarında inşa edilmiştir. Burası geleneklere göre, olasılıkla havarinin şehit mertebesine ulaştığı yer olarak belirlendi.  Yapı sekiz cepheli merkezi bir mekandan oluşmaktadır; etrafındaki sekiz adet dörtgen yapı merkezi mekana, akanthus yaprakları bezemeli sütun başlıklarını taşıyan mermer sütunların taşıdığı üç kemerle açılmaktadır.       
                
 Kilise ahşap kubbe ile örtülüdür. Merkezi mekanın planı sonsuzluğun sembolü olan sekiz sayısına gönderme yapmaktadır. Kilise dörtgen bir planın içine yerleştirilmiştir ve kenarlarından dışarıya hacıların ağırlandığı 28 mekan ile açılmaktadır. Diğer Bizans şifa kutsal alanlarında olduğu gibi (Costantinopolis’deki Aziz Cosmas ve Damianos) bu mekanlarda istiare uygulamaları (enkübasyon) gerçekleştiriliyordu: Aziz, uyku sırasında hastaları iyileştiriyor ve gelecekle ilgili kehanetleri açıklıyordu.   
Sanatta Aziz Philippus imgesi  
Aziz Philippus’un en eski betimleri, Costantinopolis’deki Ayasofya’nın sunağını süsleyen yuvarlak panolar içindeki betimlerde olduğu gibi, Proto Bizans Dönemi’ne, İsa ve oniki havari siklusunda yer aldığı zamana aittir. Bu betimlerin bir yansıması Sinai Aziz Katerina Kilisesi’ndeki mozaiklerde karşımıza çıkar, burada Aziz koyu renk sakallıdır ve ismi grekçe yazılmıştır. Aziz Philippus’u ve Hierapolis’de şehit mertebesine ulaşması hikayesini betimleyen resimlerin arasında, 13. yüzyılda Padova Aziz Bazilikası’nın bir şapelinde Giusto de’ Menabuoi tarafından yapılan resim sayılabilir. Havarinin hikayelerinin en zengin betimi Floransa’daki Azize Maria Novella Kilisesi’nde yer almaktadır. Freskler 14. yüzyıl sonlarında Floransalı ünlü ressam Filippino Lippi tarafından yapılmıştır; Rönesans stilinde, Aziz’in hayatını anlatmaktadır, Hierapolis kentindeki antik kalıntıları hatırlatan bir peyzajda, şeytanı simgeleyen yılanla mücadele ederken ve sonunda çarmıha gerilirken betimlenmiştir. İspanyol ünlü ressam Jusepe de Ribera, 1639 yılına tarihlenen, İspanya kralı IV. Felipe için yaptığı baş yapıtında Aziz Philippus’u betimliyor. Tablo olağanüstü bir gerçekçilikle yapılmıştır, kimi meraklı kimi ise ilgisiz duran bir kalabalığın ortasında Aziz’in bedeni çarmıha gerilmektedir.   
Francesco D’Andria (Hierapolis Kazısı Başkanı)              
  

 Katedral (  Pamukkale )           

Sütunlu caddenin güneybatısında, buna paralel ve bir bölümünü kaplamış, dikdörtgen planlı 3 neftli kilisedir. M.S. VI. yüzyılda Bizans üslubunda yapılmıştır.
                  
       Direkli Kilise   ( Pamukkale )         
 Sütunlu Caddenin kuzeydoğusunun bitişiğinde bulunmaktadır. Üst ve taşıyıcı yapısının tamamı yıkılmış, temelleri sağlam kalabilmiştir.

       TRİPOLİS ( Buldan )                              

       Buldan ilçe merkezine 16 km. uzaklıkta Yenicekent Kasabası yakınında ve Büyük Menderes Vadisi’ndeki engin bir ovanın kuzeyindeki dağın eteğinde kurulmuştur. Hıristiyanlığın yayılış devrinde önemi artmış ve piskoposluk merkezi haline gelmiştir.
 ERKEN BİZANS KİLİSESİ (TRİPOLİS)
Şapel olarak tanımlanan yapı, Sütunlu Cadde’nin doğu kısmında yer alır. Merkezinde kuzeye bakan bir apsis ve batısında kare planlı bir odası (pastophorion) ile olasılıkla Geç Roma- Erken Bizans Dönemi’nde yapılan bir kiliseye aittir. Mevcut buluntular dikkate alındığında söz konusu binanın apsisinin batı kısmında da doğudaki ile benzer ölçülere sahip bir odası olması gerekir. Apsisin batısındaki kare planlı odada (Pastophorion) yapılan çalışmalarda, tümlenebilir nitelikte 6 adet Erken Bizans Dönemi’ne ait Amphora ve sağlam olarak ele geçen çatı kiremitleri bulunmuştur. Tüm mimari veriler göz önüne alındığında Kilise’nin kuzeyinde, merkezde bir apsis, her iki yanında rahip müştemilatı olarak kullanılan kare planlı iki oda ve bu kalıntıların güney devamında da merkezde ve yanlarda iki olmak üzere toplamda 3 neften oluşan bir ana salondan bahsetmek mümkündür. Neflerin güneyde, dikdörtgen planlı bir nartex ile sonlanıyor olması gerekmektedir.  

       COLOSSAE  ( Honaz )                             
                    
        Denizli ilnin 25 km doğusunda, Honaz ilçesinin 2 km kuzeyinde yer almaktadır. Denizli-Ankara karayolunun 16.km' sinde bulunan Organize Sanayi Bölgesi'nden, Honaz'a giden karayolu Colossae kentinin içinden geçmektedir. Antik kent, Honaz(cadmos) dağının kuzeyinde Aksu çayının kenarına kurulmuştur. Antik çağdan beri kullanılan güney şark yolu üzerindedir. Büyük Frigya içinde bulunan en önemli merkezlerdendir.
Ksenephon'a göre Frigya'nın 6 büyük kentinden biridir.Strabon “Colossae'lerinde koyunlarından yararlandıklarını ve koyunlarının rengi kentin ismini taşımakta”bildirmektedir.Yine antik yazarlardan Heradot Pers kralı Kserkses İ.Ö.480 yılındaki Anadoluya yaptığı büyük seferinde ordularıyla Colassae'de konakladığını bildirmektedir.
Pers egemenliğinde de en parlak çağlarını yaşamıştır. M.Ö.II.yy.dan itibaren Hierapolis ve Laodikeia'nın kurulmasıyla önemini yitirmiştir. M.S.l.yy. başlarında Laodikeia ile birlikte yüncülük ve dokumacılıkta çok gelişmiştir. M.S.l.yy. Neron döneminde meydana gelen depremle harap olmuştur. Geç Roma döneminde Hierapolis ve Laodikeia'ya göçler nedeni ile köy hüviyetine bürünmüştür. M.S. 692-787 yıllarında şimdiki Honaz ilçe merkezinin bulunduğu yerde Chonae adıyla kurulan kent deprem nedeni ile tamamen terk edilmiştir.

Şehir, ünlü Aziz Paulus’un Colossae’li Aziz Ephapra’ya gönderdiği mektuplarında önemli bir yer tutmaktadır. Yuhanna İncilinde de yer alan Colossea’da Hıristiyanlığın ilk kilisesi bulunduğundan Hıristiyan alemi için kutsal şehir olarak kabul edilmektedir. Chonae kentinde St. Micheal kilisesinin bulunduğunu eski kaynaklardan öğrenmekteyiz.
Osmanlı dönemine ait bir kale kalıntısı mevcuttur. 
Colossae antik kentinin kalıntılarına, Akropol olan, höyük tepesi ile çevresindeki arazilerde rastlanmaktadır. Höyüğün kuzeyindeki bölgede kayaya oyulmuş oda ve ev tipi mezarlar bulunmaktadır.

      
 LAODİKYA  ( Eskihisar )                       

       Denizli’nin 6 km. kuzeybatısındaki Eskihisar Köyü yakınlarındadır. Şehir Hristiyanlığın yayılma devrinde dini merkez haline gelmiş, Anadolu da kurulan 7 Apokaliss kiliselerinden biri de Laodikya’da yapılmıştır. Hıristiyanlığın devrinde Frigya’nın Metropolisi olmuştur.
Laodikeia Kilisesi (Plan No. 52): Laodikeia Antik Kenti’nde 2010 yılı kazılarında tespit edilen ve aynı yıl kazı çalışmaları tamamlanan Laodikeia (Hac) Kilisesi, ızgara sistemindeki (hippodomik) plana göre Suriye Caddesi’nden ayrılan ve Kuzey Tiyatrosu’na ulaşan ara sokak üzerinde kentin kuzeydoğu bölümüne konumlandırılmıştır. Bu yönüyle Kilise, Tapınak A’nın kuzeydoğu yanındadır. Kilise doğu-batı yönlü bir adayı (insula) kaplayacak şekilde planlanmış olup yapıyla bağlantılı olan güneybatı ve kuzeydoğu sokaklar üzerinde birer adet çeşme yer alır. Hıristiyanlık tarihinde daha önce hiç görülmemiş bir plan tipine sahip olan Laodikeia Kilisesi biri doğuya (syntranona), beşi kuzeye ve beşi de güneye bakan toplam 11 (ikisi nartekste) adet apsise (yarım daire nişler) sahiptir. Laodikeia Kilisesi’nin en kutsal mekânını temsil eden naos (kutsal oda) içerisinde; traverten bloklarla örülmüş ve devasa yapının çatısını taşıyan ikisi syntrononun iki yanında olmak üzere 10 adet ayak, Prothesis ve Diakonikon (dini ritüel hazırlık odaları) mekanları, ambon (vaaz kürsüsü), bema (sunak masasının bulunduğu bölüm) ve doğuya bakan ana apsis içerisinde synthronon (ilahi koro ve din görevlilerinin oturduğu bölüm) yer almaktadır. Devasa ayaklar naosu sınırlandıran kuzey duvarları ve güney duvarlarında nişler arasında olmak üzere, kendi aralarında kemerlerle birbirine statik ve yükseklik sağlamak üzere bağlanmıştır. Kiliseye ara sokak üzerinden biri kuzeyde, biri güneyde yer alan iki kapıdan girilir. Narteks kuzey-güney yönlü olup buradan üç ayrı kapıdan naos kısmına geçilir. Kilise mimarisinin bir özelliği olarak naos odası kuzey, orta ve güney olmak üzere bazilikal planlı üç nef’e (koridor) ayrılmıştır. Kuzey ve Güney nefler bitkisel ve geometrik tarzda yapılmış mozaik döşemeye sahiptir. Mozaikler üzerinde haç içinde iki adet dini görevlinin adı yer alır (protodiakon Polykarpos ve diakon Alexander). Orta nef ve pastoforion tabanları ise opus sectile (geometrik şekilli mermer plakalarla oluşturulan döşeme) döşemeye sahiptir. Ayrıca ayakları birbirine bağlayan kemerlerin iç kısımları da mozaik süslemelidir. Diğer taraftan kilise duvarları panolar halinde mermer kaplama ve fresklerle süslenmiştir.

Yapının en önemli mekanlarından birisini oluşturan opus sectile döşemeli vaftizhane odası içerisinde Hıristiyanlık tarihinin en eski ve sağlam kalabilmiş olan haç planlı mermer kaplamalı vaftiz havuzlarından birisi yer almaktadır. Bu bölüme narteks kısmının kuzeyinden başlayan bir koridor ile ulaşılmaktadır. Kilise M.S. 494 yılı depreminde büyük hasar görerek tamir edilmiş ve İmparator Focas (M.S. 602-610) Dönemi depreminde ise tamamen yıkılmıştır. Laodikeia, Hıristiyanlık âlemi için çok önemlidir. Çünkü kent M.S. 4. yy.dan itibaren Hac Merkezi olma özelliğine sahip olmuştur. Bu nedenle İncil’de adı geçen ve Laodikeia Kilisesi (halkı ifade eden) adına mektup gönderilen bir kentte böyle bir kilisenin ortaya çıkarılması, bu kutsallığı bir kat daha arttırmaktadır. Kilise, Büyük Constantinus zamanında (M.S. 306-337), Hıristiyanlığın M.S. 313 yılında serbest bırakılmasıyla birlikte yapılmıştır. Üst koruma çatısı yapılan kiliseyi, ziyaretçiler cam gezi bantları üstünde dolaşabilmektedirler.

 
  
Kiliseli Peristylli Ev (Plan No. 57): Kiliseli Perystilli Ev olarak adlandırılan kompleks, Kuzey Tiyatrosu’nun güneyinde, Tiyatroya bağlanan Tapınak Doğu Sokağı’nın kuzeybatı ucundaki son yapı durumundadır.  2010 ve 2011 yılları kazı çalışmaları sonucunda, evin Tapınak Doğu Sokağı’na bakan doğu bölümünün ev sakinlerinin ibadetlerini gerçekleştirdikleri özel bir kiliseye sahip olduğu anlaşılmıştır. Bu bölümde 5.00x3.50 m. ölçülerinde ve yönü kuzeydoğuya bakan bir apsise sahip 7.00x9.00 m. ölçülerinde naos odası ve naosun güneyinde bu oda ile bağlantılı endonartheks (8.00x3.50m.) ile eksonartheks (8.50x4.00 m.) mekanları yer almaktadır.  Yapının doğu kanadını kapatan bu mekanların batısında yaklaşık 16.00x7.00 m. ölçülerindeki bölümü kazılmış olan perystilli bir avlu ve kuzeyde bu avluya açılan birbirleriyle bağlantılı mekanlar yer almaktadır. Kilise’nin apsis yönünün kuzeye bakması önemlidir.  Çünkü M.S. 375 yılında Papalık Nizamnamesi ile kilise mimarisini belirli normlara bağlayan karara kadar kilise yönleri farklı yapılmıştır. Taban üzerinde ele geçen sikke I. Thedosius (M.S. 379-395) Dönemi olup bu durumda kilise M.S. 375 yılı nizamnamesinden önce yapılmış olmalıdır.
  HERAKLEİA SALBACE  ( Tavas )               
 Denizli ili, Tavas ilçesinin 10 km. kuzeybatısında bulunan Vakıf Köyü sınırları içindedir. Herakleia ile Aphrodisias’ı Küçük Tmelos’u  (Kırpınar Çayı) doğal sınır olarak ayırmaktadır. Her iki kentin de tanrısı Nehir Tanrısı Tmelos’dur. Herakleia, batısında Aphrodisias , güneyınde Apollonia ve Tabea, güneydoğusunda Sebastapolis ve Kidromos ile çağdaş bir kent durumundadır. Bizans döneminde kentte kiliselerin mevcudiyeti bilinmektedir 
       APOLLON LERMONOS TAPINAĞI ( Çal )    
        
 Bahadınlar Köyü’ne 4 km. uzaklıktadır. Menderes Vadisine uzanan tepenin ortasında bulunan tapınak dikdörtgen planlıdır. Yapının temelleri Hellenistik, üst bölümleri ise Roma dönemine aittir. Hieronda da bulunan heykel kaidelerindeki yazıtlardan buranın çok önemli bir kültür merkezi olduğu anlaşılmaktadır.  

       ATTUDA  ( Hisarköy )                      

İlimiz,Sarayköy ilçesi sınırları içerisinde,ilçenin yaklaşık 17 km. güneybatısında yer almaktadır. Antik kaynaklarda Attuda’da Men kültü olduğu, bu tanrıya ait tapınak yapılarak tapınıldığı, tapınak içinde at üzerinde Tanrı Men’e ait heykel bulunduğu yazılmaktadır.
Ayrıca Zeus, Apollon, Dionysos ve Asklepios heykelleri ile Artemis Anaitis kültüründe Attuda’da bulunduğunu antik kaynaklar yazar.Attuda’da ana tanrıça da büyük tapım görmüştür. Bizans döneminde de kentte bir kilisenin mevcudiyeti bilinmektedir.

                                        TÜRBELER

       Servergazi Türbesi ( Yeşilköy )          

Merkez ilçeye bağlı Yeşilköy yakınındadır. Türbenin 1210 yılında Denizli’nin fethi sırasında, Mehmet Gazi ile şehit olan Selçuklu komutanı Servergazi’ye ait olduğu bilinmektedir.

       Mehmet Gazi Türbesi  (Büyük Mezarlık)

 1210 yılında Denizli’nin fethi sırasında şehit olan Selçuklu Uç Beyi Mehmet Gazi’ye ait olan bu türbe, büyük mezarlıktadır.
                                                                                                       
     
       Fatma Hanım (Yıldız) Türbesi (B.Mezarlık)
            
Haçlı Savaşlarında Denizli ve çevresini koruyan Yıldız Bey’in kızı, Fatma YILDIZ’a aittir. Türk Jandarkı diye anılan Fatma Yıldız Hanım Türbesi, büyük mezarlıktadır. Mermerden yapılmıştır.

       Üçler Türbesi                                            

İl Merkezinde Leylekler Kavağı diye anılan semttedir. Türbenin İnançoğulları’nın ileri gelenlerine ait olduğu bilinir. Tamamen harap haldedir.

       Ahi Sinan Türbesi                                           

 Denizli’de Ahi’nin kurucusu Ahi Sinan’a aittir. Türbe, Yeni Sanayi Sitesi’nin Dere Tekke tarafına giden yol üzerindedir. İl de Dedebağı kurucusu Ahi Sinan’dır.


       Mahmut Gazi Türbesi                                    

Çal ilçesi Mahmut Gazi Köyündedir. Bizans ordularıyla yapılan savaşta şehit olan Mahmut Gazi’ye aittir.


       Yatağan Baba Türbesi                                    

Acıpayam ilçesinin Yatağan kasabasındadır. Muhtemelen 14. Yüzyıl yapısıdır. Yatağan Baba adlı kumandanın mezarı bu türbededir.

       Hüsamettin Bey Türbesi                                 

 Baklan ilçesinin Tekke Mahallesinde bulunan türbe, Selçuklu mimarı tarzında mermer kaplamalı, duvarları kesme taştan yapılmıştır. Kubbeli üzeri kemerli, 4 pencereli sanat değeri yüksek bir türbedir. İçinde 4 adet mezar vardır. Bu mezarların birinin Hüsamettin Bey’e, birinin Hüsamettin Bey’in eşine, diğer iki mezarında akrabalarına ait olduğu sanılmaktadır. Mermer giriş kapısının üzerinde bir kitabe bulunmaktadır. Ayrıca kapı pervazlarının üzerinde de Arapça, Farsça ve Osmanlıca karışık yazılar bulunmaktadır. Bu yazıların tercümesi tam olarak yapılmamıştır.


                                                     CAMİLER                                                                   

       Acıpayam Yazır Cami                                             
   
 Cami  giriş kapısı üzerinde bulunan kitabesine göre; Hacı Ömer Efendi adında bir zat tarafından, 1801 yılında yaptırılmıştır. Derinlemesine dikdörtgen planlı olan cami, altısı müstakil olmak üzere, on adet ahşap sütun ile mihrap arkasında üç sahına ayrılmıştır. Cami mimari ve süsleme özellikleri ile 12. Y.Y. Selçuklu ağaç direkli camilerini hatırlatmaktadır. Süslemesi bakımından oldukça zengin ve değişik bir durum gösteren caminin, duvarları içerisinde üç sıra panolar halinde resimlerle süslenmiştir.

       Boğaziçi Cami                                                

Selçuklular döneminde yapılan bu cami, Baklan ilçesi Boğaziçi Kasabasındadır. Ağaç direkli camilerdendir. Süslemesi bakımından oldukça zengin ve değişik ağaç motifleri görülmektedir. Cami duvarları panolar halinde resimlerle süslenmiştir.

       Cevher Paşa Cami                                         

Kale ilçesi eski yerleşim yerindedir. Selçuklular döneminde Cevher Paşa tarafından yaptırılmıştır. Cami içerisi ağaç işlemelerle ve değişik motiflerle süslenmiştir.


          Hırka Camii ( Tavas )
               
 Beylikler dönemine ait caminin, ana mekanının üzeri sekizgen kasnaklı kubbe ile örtülmüştür. Cami girişinde revaklı son cemaat yeri bulunmaktadır. Kalın ve masif duvarlı camide, tek şerefeli minare yer alır. Beden duvarlarında ve sekizgen kasnağın her yüzünde küçük aydınlık pencereleri bulunur.





6 Kasım 2015 Cuma

DENİZLİ’DE TERMAL-SAĞLIK TURİZMİNİN TARİHİ

DENİZLİ'NİN ANTİK DÖNEMDE BAŞLAYAN SAĞLIK VADİSİ ÖZELLİĞİ.


            Mehmet KORKMAZ İl Kültür ve Turizm Müdürü 6.11.2015

Denizli’de termal turizmin kaynağı olan termal suların varlığı ve önemi ilk yerleşim dönemlerine kadar uzanmaktadır.
Denizli Çürüksu (Lykos) Ovası; termal su, coğrafi konum ve iklim koşullarının uygunluğu şeklinde özetlenebilecek üç temel unsurun birleşmesiyle antik dönemlerden bu yana sağlık vadisi özelliğini taşımaktadır.
Bu bereketli topraklara Büyük Menderes ve Çürüksü (Lykos) ırmakları hayat vermektedir. Küçük, fakat verimli ovaya adını veren, Lykos (Çürüksu) Nehri; Honaz (Kadmos) Dağı eteklerinden doğarak Lykos (Çürüksu) Ovası'nın ortasından geçip, Sarayköy yakınında Büyük Menderes Nehri'ne karışmaktadır.
Çürüksu (Lykos) Vadisi, Afyon'dan başlayan ve Aydın'a kadar uzanan fay hatları boyunca termal su kaynaklarına sahiptir. Termal su, vadide insanlar tarafından binlerce yıldır tedavi amaçlı kullanılmış ve anıtsal hamamlar yapılmıştır. Bu nedenle Çökelez Dağı ve Honaz Dağı eteklerinden Kaklık çevresine kadar olan alanlarda çok zengin ve kaliteli traverten ocakları yer alır.

ANTİK DÖNEMLERDE TIP

Antik dönemde Denizli çevresinde yer alan; Hierapolis, Laodikeia, Attouda, Karura, Herakleia Salbace ve Eumeneia kentlerinde tıp, bir bilim dalı olarak kabul edilmiştir.

                                Laodikeia Sağlık Kabartması
Antik kaynaklara göre, Laodikeia, Attouda ve Karura arasında büyük saygı gören Men Karou Tapınağı ve tapınak yanında yer alan önemli bir tıp okulunun varlığından söz edilir.
Ayrıca Herakleia Salbace Antik Kentinde bir tıp okulu vardı ve burada antik dünyanın en önemli hekimleri yetiştiriliyordu.


                                             sağlık tanrısı Asklepios ve karısı 
Büyük Menderes Irmağı yanında kurulmuş olan Tripolis Antik Kentinin kuruluş amaçlarından biri de günümüzde Yenicekent Kaplıcaları olarak bilinen termal su kaynaklarından tedavi amaçlı yararlanılmasıdır.

Sarayköy-Tekke Kaplıcaları olarak bilinen bölgede antik dönemde Karura adında bir kent kurulmuştur. Bu kentin kaplıcalarının sağlık ve tedavi amaçlı olarak kullanıldığı antik kaynaklardan bilinmektedir.

karura antik termal bölge


Binlerce yıldır bölgemizde bilime dayalı tıp ve termal suya bağlı tedavi uygulanmaktadır.

ROMANIN EN ÜNLÜ TEDAVİ MERKEZİ
Hierapolis termal yerleşmesinin arkeoloji literatüründe Holy City (Kutsal Kent) olarak adlandırılması, kentte bilinen tapınak, yapı ve sıcak su kaynaklarının varlığından kaynaklanmaktadır.

                           Sağlıkla İlgili Binici Tanrı Heykeli
Roma döneminde kent, kaplıcalarıyla önemli bir tıbbi merkez haline gelmiş ve şifa bulmak amacıyla diğer Roma kentlerinden gelen hastalar burada yaşamlarının sonuna kadar kalmışlardır.
Antik şehrin nekropolü, çoklukla bu hastaların mezarlarından oluşmaktadır. mezarlar kültürel ve mimari çeşitlilik içermektedir. Hierapolis'teki Nimfeum (Antik Çeşme) ve Roma Hamamları, kentin bu özelliği nedeniyle inşa edilmiş ve bu yapılar, günümüze kadar varlığını korumuştur.

1.800 yıldır termal tedavinin uygulandığı Termal  Tedavi Merkezi ve Hamam Kompleksi...
2013 Yılında yapılan kazı çalışmaları  neticesinde; Karahayıt’a insanların şifa bulmak amacıyla geldiği ve termal tedavinin bu bölgede 1.800 yıldır yapıldığı tespit edilmiştir. 

TELKİN VE TERAPİDEN, TEŞHİŞ VE TANIYA
Antik dönemde bölgede şüphesiz önemli bir tıp merkezi Eumeneia (Çivril-Işıklı Mahallesi) kentinde yer almaktaydı. Kent yakınında yer alan Attanassos Hieronu yakınında kurulmuş önemli bir tıp okulu yer almaktaydı. Antik dönemde Eumeneia Kenti’nde tıp bir bilim olarak kabul edilmiştir. Attanassos Hieronu’nda hastalar telkin ve terapi yoluyla tedavi edilirlerken, bu tıp okulunda teşhis-tanı ve tedavi yoluyla hizmet veriliyordu.

GÜNÜMÜZÜN TERMAL SU VE SAĞLIK KENTİ
Günümüzde termal kaynaklara bağlı sağlık turizmi dünyada önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye, jeotermal kaynaklarını kaplıca uygulamalarında kullanımı açısından Dünyada ilk beş ülke arasında yer almaktadır. Avrupa’da kaynak potansiyeli açısından birinci, kaplıca uygulamaları konusunda ise üçüncü sıradadır.


Denizli’nin turizm vizyonunun içinde yer alan jeotermale dayalı sağlık turizmi sayesinde, Pamukkale- Karahayıt- Akköy Gölemezli- Buldan Yenicekent- Sarayköy arasında uzanan Türkiye’nin en güzel ve sağlık turizmi açısından zengin potansiyele sahip termal bölgesindeki sıcaklığı 36 0C ile 240 0C arasında değişen sularımızda, kür parkı ve kür merkezi kullanımlarıyla insan sağlığı açısından önemli olup, turizm ve rekreasyona yönelik nitelikli ve uluslar arası standartlara sahip tesislerde konaklama, eğlence, dinlence ve spor olanaklarının sunulduğu 12 ay boyunca hizmet verilmektedir.




İlimiz sınırları içinde yer alan termal sular, kalp, damar sertliği, tansiyon, romatizma, deri, göz, raşitizm, felç, sinir hastalıklarına, uyuz, kaşıntı gibi deri hastalıklarına iyi geldiği gibi ılık içildiğinde mide, damar iltihapları ve reyno hastalığının tedavisine de iyi geldiği bilinmektedir. Bilhassa çamur banyosuyla alınan tedavi ile cildin daha genç ve zinde hale gelmesi mümkün olabilmektedir.


Denizli’de; Turizm İşletme Belgeli 6.272 yataklı 26 tesis, Belediye Belgeli 6.879 yataklı 78 tesis ve 5.157 yataklı 129 pansiyon ile turizme hizmet sunan toplam 18.308 yataklı 233 tesis bulunmaktadır.
Bu toplam 18.308 yatak kapasitesinden termal turizme hizmet veren; Karahayıt’ta 3.500 yataklı 7 (yedi), Sarayköy’de 300 yataklı 2 (iki) adet olmak üzere toplam 9 (dokuz) adet Sağlık Bakanlığı’ndan ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan belgeli termal konaklama tesisi bulunmaktadır.
DÜNYANIN EN ZENGİN TERMAL SU KAYNAKLARI
Kültür ve Turizm Bakanlığımızca, Termal Turizm Master Planı çerçevesinde, Termal Turizm Kentleri Projesi çalışmaları başlatılmış, bu kapsamda ülkemizde 4 (dört) ayrı öncelikli geliştirilecek bölge belirlenmiş, bunlardan biri olan Güney Ege Bölgesi içerisinde 4 (dört) il ele alınmıştır. Bu bölgede yer alan illerden biri de Denizli’dir

Termal su kaynakları bakımından zengin olan diğer turizm türleri ile entegre olabilecek ve destinasyon oluşturabilecek  öncelikli geliştirilecek bölgeler içinde yer alan Denizli’de, termal marka kent oluşturulmak üzere; Çardak, Akköy Buldan ve Sarayköy Bölgesinde Kültür ve Turizm Bakanlığınca 2006/11354 sayılı karar ile 16 Aralık 2006 tarihinde Termal Turizm Merkezi ilan edilmiştir. Ancak planlamada yaşanan sorun nedeniyle,
25 Şubat 2008 gün ve 13317 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla Akköy-Gölemezli, Sarayköy ve Buldan-Tripolis Termal Turizm Merkezleri birleştirilerek; Denizli Termal Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi adı ile tek merkezde toplanmıştır. Ağustos 2015 tarihi itibariyle Planlama çalışmaları tamamlanmış olup turizm yatırımcılarına tahsisi yapılacaktır. Bu bölgede ve Karahayıt Bölgesin de turizm yatırımı yapanlar 5. Bölge Teşviklerinden yararlanabileceklerdir.
PAMUKKALE TERMAL SAĞLIK KENTİ
Denizli ili Pamukkale ilçesi sınırları içerisinde bulunan, doğa harikası beyaz travertenleri, şifalı termal suları ve arkeolojik değerleri ile Kültürel ve doğal miras olarak dünyada eşi benzeri bulunmayan Pamukkale Örenyeri 1988 yılında, UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi’ne almıştır.

Turizm cenneti Pamukkaleye bir km mesafede bulunan Karahayıt Mahallesi’nde, yılın her mevsiminde ana kaynağından çıkan kendine has kırmızı renkli şifalı termal suyun ve termal çamurun sıcaklığı 58ºC olup; zengin mineralleri ile eşsiz bir sağlık kaynağıdır.
“Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında Karahayıt’ın “Pamukkale Termal Sağlık Kenti adıyla yeni bir konseptte destinasyon olması için yeni yapılanma, dönüşüm ve çevre düzenleme çalışmaları ile tanıtım ve pazarlama çalışmaları hızla devam etmektedir.
Bu kapsamda Karahayıt kentsel dönüşüm çalışmaları ve kent ormanı düzenlemeleri yapılmaktadır. Bölgedeki yol ve ulaşım sistemi yenilenerek, ulaşım düzenli ve konforlu hale getirilmiştir. Arkeolojik ve doğal değerler, yapılan çalışmalarla ortaya çıkarılmakta ve ziyaretçilere görsel olarak sunulmaktadır. Yine bu proje kapsamında Karahayıt ve çevresi jeotermal sıcak su kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı için bölgedeki termal suyun tek elden merkezi sistem dağıtımının sağlanması çalışmaları tamamlanmış olup, önümüzdeki günlerde uygulamaya başlanılacaktır.






Karahayıt’ta  1.500 yatak kapasiteli 6 adet Turizm Belgeli termal tesisin inşaatı devam etmektedir.
Ayrıca bölgeye yapılacak yatırımların en önemlisi sayılan, Zengin jeotermal kaynaklarını tedavi amaçlı kullanarak hizmet verecek Türkiye’nin ilk Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi’nin inşaat çalışmalarına Pamukkale Üniversitesi tarafından önümüzdeki günlerde başlanması beklenmektedir.
Bölgede yatırımlarını tamamlayan termal tesisler, hasta kabulüne başlamışlardır.
Karahayıt’ta kentsel dönüşüm projelerinin tamamlanmasının ardından bölgenin çehresi değişecektir. Hastane, klinik, kür merkezleri, otelleri, eğlence merkezleri, spor ve yeşil alanlarıyla insanların gezerek tedavisini yaptırabileceği, tedavisini yaptırırken keyifle zaman geçirebileceği sosyal bir alan oluşturulacak ve böylece turistler hem kültür turizmi için hem de termal-sağlık turizmi için İlimize geleceklerdir. Dolayısıyla Pamukkale günü birlik turizmden kurtularak bölgede ortalama konaklama süresi turist başına 7-14-21 güne çıkabilecektir.

Denizli’de bulunan jeotermal kaynak potansiyeli ile beraber doğal, kültürel, tarihi değerlerinin ve sosyo-ekonomik kaynakların sürdürülebilirlik ilkesi çerçevesinde, koruma-kullanma dengesi gözetilerek, turizme yönlendirilmesiyle, termal turizm ve termal turizmle bütünleşecek alternatif turizm türlerine yönelik yeni yatırımlar oluşacak, termal turizmin dört mevsim turizm yapma, yüksek istihdam oluşturma, tesislerde yüksek doluluk oranını yakalayabilme vb. avantajları ile beraber alternatif turizm çeşitleriyle de turizm çeşitlendirilerek, Denizlinin turizm sektöründen aldığı payın arttırılması kaçınılmaz olacaktır.
Bölgemizde su hayat ve sağlıktır. Biz buna binlerce yıldır tarihten günümüze sahibiz.

Denizli Müzeler Günü Video