25 Ağustos 2019 Pazar

Milli Mücadelede Denizli

Milli Mücadelede Denizli

 
Milliye, Yunanlıların İzmir'i işgal etmeleri ve Anadolu'da ilerlemeleri üzerine kurulan ve düşmana karşı savaşan kuruluşlardır. Kuva-yı Milliye birlikleri, düzenli ordu kurulana dek, Kurtuluş Savaşında çete ve silahlı savunma kuruluşları olarak büyük yararlılıklar göstermiştir. Kuva-yı Milliye adı, önceleri İzmir bölgesinde bulunan ve silahlı direnişçilere verildiği halde sonraları bütün milli hareketi kapsayacak şekilde kullanılmıştır.

Milli Mücedelede Denizli  (6).jpg

Milli Mücadele'de Denizli

Denizli, Milli Mücadele yıllarında Yunan işgaline karşı direnen ilk yerlerden biri olması nedeniyle çok önemlidir. Mondros Mütarekesi sonrasında Denizli, Aydın Vilayeti'ne bağlı 24.000 nüfuslu bir liva (sancak) durumunda idi. Sarayköy, Çal, Garbikaraağaç (Acıpayam), Buldan ve Tavas kazaları da bu livaya (sancağa) bağlıydı. Yerli nüfusun küçük bir bölümü Rum ve Ermenilerden oluşmaktaydı. Denizli, Adalar Denizi bölgesinin iktisadi yönden gelişmekte olan yerlerinden biri durumundaydı. Askeri bakımdan, karargâhı Aydın'da bulunan 57. Tümen'e bağlıydı.
Milli Mücadele döneminde Kuva-yı Milliye örgütleri, Aydın'dan Denizli'ye kadar olan alanda konumlanan milis kuvvetlerinden meydana gelmekteydi. Aydın-Denizli çizgisinde Çine, Umurlu, Nazilli, Köşk ve Sarayköy noktalarında cepheler kurulmuştur. Bu bölgelerde faaliyet gösteren milislerin örgütlenmesinin öncülüğünü 57. Tümen komutanı Albay Şefik (Aker) Bey, 175. Alay Komutanı Binbaşı Hacı Şükrü Bey ve Denizli'den Köşk Cephesi'ne nakledilen 57.Topçu Alayı'nın Komutanı Binbaşı İsmail Hakkı Bey yapmaktaydı. Anadolu'da olduğu gibi Denizli'de de Mondros Mütarekesi'nin ağır şartlarını ortadan kaldırmak için İstanbul Hükümeti "heyet-i nasiha" adı verilen bir kurul oluşturarak Anadolu'ya göndermiştir.




25 Nisan 1919'da Denizli'ye gelen üyeler, Denizli halkını Hükümet Konağı önünde toplayarak padişahça gönderilen ve Mondros Mütarekesi şartlarına uyulması gerektiğini bildiren duyuruyu halka okumuşlardır.Fakat, İstanbul Hükümeti'nin bu girişimi, Denizli halkı üzerinde önemli bir etki yaratmamıştır. Çünkü, Denizli halkı bu konudaki kararlılıklarını, beklenen işgal öncesinde İzmir'de toplanan Redd-i İlhak Kongresine katılmalarıyla göstermiştir.

"İzmir Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti", 22 Mart 1919'da İzmir'de toplanacak olan kongreye, Balıkesir, Aydın ve Denizli'den de üyelerin gönderilmesini istemiştir. Kongreye katılmak üzere Denizli Merkez ilçeden Müftü Ahmet Hulusi Efendi (1861-1931. Mezarı İlbadı Mezarlığında bulunmaktadır), Belediye Başkanı Hacı Tevfik, Tavaslızade Mustafa Yusuf Bey ve Efendiler katılmışlardır. Kongrede, Wilson ilkelerine uymayan işgalci güçler protesto edilerek, Balıkesir,

Aydın ve Denizli Sancakları'nda Müdafaa-ı Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetleri'nin kurulmasına karar verilmiştir.
- Millî Mücadele’de Mustafa Kemal Paşa ve Denizli ; Mustafa Kemal’in Samsun’da bir yandan orduyu, bir yandan da Türk milletini örgütlemesi, Millî Mücadele için direnmeye çağırması, 9 Mart 1919’dan itibaren Samsun’da bulunan İngilizler ve İstanbul Hükümeti tarafından haber alınmıştır. Bu nedenle, Mustafa Kemal güvenlik nedeniyle 25 Mayıs 1919’da Samsun’dan Havza’ya geçmiştir. Havza’da halk ile doğrudan temasa geçen Mustafa Kemal, halka, ülkenin içinde bulunduğu durumu, işgalci devletlerin amaçlarını, Padişah ve İstanbul Hükümeti’nin takip etmiş olduğu iç ve dış politikayı, İtilaf Devletleri’nin Türk Milleti’ne Anadolu’da köleliği layık gördüklerini Rum ve Ermeni çetelerinin yaratmış olduğu tehlikeyi ve onların amaçlarını anlatmış6 , bilinçlendirme ve kamuoyu oluşturma çalışmalarına hız vermiştir. Bir anlamda Havza’da Millî Mücadele’nin psikolojik hazırlığına başlamıştır. Mustafa Kemal’in Havza’da Anadolu ve Trakya’nın tümünde kamuoyu oluşturma, Türk milletine “Millî Mücadele Ruhu”nu aşılama çalışmaları yaptığı bu dönemde, Millî Mücadele bilincini ortaya çıkaracak ve bunu kuvvetlendirecek araç ve yöntemler ön plana çıkmıştır. Bu nedenle, Mustafa Kemal, başta İstanbul olmak üzere, Anadolu ve Rumeli’nin tümünde işgallere, Anadolu’daki emperyalist katliamlara, uluslararası hukukun ve insan haklarının çiğnenmesine karşı büyük mitinglerin düzenlenmesini, İzmir’in işgalinin protesto edilmesini, işgallere karşı konulmasını ve bu uğurda askerî ve sivil örgütlenmenin sağlanmasını istemiştir.
Mustafa Kemal’in bu isteği hem Anadolu’da, hem de Trakya’da karşılık bulmuş, “…haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyük…”7 olan Türk milleti, ilk işgallerle birlikte harekete geçmiş, Paris Konferansı’nda Anadolu’nun paylaşılması, İzmir’in Yunanistan’a verileceği ve doğuda da bir bağımsız Ermenistan’ın kurulacağının anlaşılması üzerine çalışmalarını hızlandırmıştır. Anadolu’nun pek çok yerinde “Müdafaa-ı Hukuk Cemiyetleri” kurarak örgütlenmiş, 14-15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgal edilmesiyle de Batı Anadolu’da ilk kurşunu sıkmış ve “Redd-i İlhâk Cemiyetleri” kurmuş olan Türk milleti, Mustafa Kemal’in 

5 Kemal Atatürk, Nutuk 1919-1927, Bugünkü Dille, (Haz.: Zeynep Korkmaz), Ankara 2000, s. 9. 6 Ergün Aybars, a.g.e., s. 161. 7 Kemal Atatürk, a.g.e., s. 10. Sayı 3 (Kış 2012/I) T. Kodal 244 

isteği ve amacı doğrultusunda yeni bir azim ve gayretle harekete geçmiştir. Bu nedenle, İstanbul başta olmak üzere, Edirne’den Kars’a, Samsun’dan Adana’ya büyük mitingler yapılmış, işgaller, İtilaf Devletleri, Yunanlılar, Ermeniler, Padişah ve İstanbul Hükümeti protesto edilmiştir. Bu mitinglerden biri de Denizli’de gerçekleştirilmiştir. Bir anlamda Mustafa Kemal Paşa’nın takip edeceği “tam bağımsızlıkçı politikanın” içinde daha başından itibaren yer almış, 15 Mayıs 1919 sabahı, Yunanlıların İzmir’i işgal etmesi üzerine gerçekleştirilen ilk protesto mitingi, işgalden yaklaşık dört saat sonra, Denizli’de gerçekleştirilmiştir. Bu da Denizli halkının Millî Mücadele konusunda ne kadar hassas olduğunu göstermektedir. 
Kuva-yı Milliye hareketi oluşturma çabaları sürerken, 14-15 Mayıs gecesi sabaha karşı İzmir'i işgale başlamışlardır. Denizli Mutasarrıfı Faik (Öztırak) Bey Yunanlıların İzmir'i işgal ettiğini bir telgrafla öğrenmiş ve haberi derhal, Müftü Ahmet Hulusi Efendi, Belediye Başkanı Hacı Tevfik Bey, Denizli Askerlik Şubesi Başkanı Miralay (Albay) Tevfik Bey'e ve şehrin ileri gelenlerine bildirmiştir. Ertesi gün büyük bir protesto mitingi düzenlemek gerektiği kararlaştırılmıştır.
Müftü Ahmet Hulusi Efendi'nin görevlendirdiği tellallarla 15 Mayıs 1919 sabahı erken saatlerde camilerde toplanması gerektiği, sabah namazının kılınmasının ardından cemaatle birlikte imamların da Belediye'nin önüne gelmeleri istenmiştir.
15 Mayıs 1919 Perşembe günü, Denizli ve çevresinden gelen Denizli halkının katılımıyla Bayram Yeri’nde büyük bir protesto mitingi düzenlenmiştir. Denizli’de yaşayan yerli Ermeni ve Rumların da bu mitinge katılması dikkat çekici bir durumdur. Bayram Yeri’nde toplanan halka hitap etmek amacıyla, Müftü Ahmet Hulûsi Efendi, Belediye Başkanı Hacı Tevfik Bey ve Mutasarrıf Faik (Öztırak) Bey Belediye binasının balkonundaki yerlerini almışlar ve kalabalığa Müftü Ahmet Hulûsi Efendi hitap etmiştir.
15 Mayıs 1919 günü sabah namazından sonra, Yunanlıların İzmir’i işgal etmesi üzerine gerçekleştirilen ilk protesto mitingi, işgalden yaklaşık dört saat sonra, Denizli’de gerçekleştirilmiştir. 15 Mayıs sabahının erken saatlerinden itibaren halkın bir kısmı Çaybaşı Mahallesi’ndeki Türk Ocağı binasında ve Hükümet Konağı önünde, bir kısmı da Delikliçınar’daki İttihat ve Terakki Partisi yandaşlarının toplandığı Meserret Kıraathanesi önünde, diğer bazı gruplar da Kayalık Mahallesi’ndeki Müftülük binası ile Bayramyeri’ndeki Belediye önünde toplanmışlardır.  










Daha sonra şehrin çeşitli yerlerinde toplananlar ve Denizli’nin köylerinden gelenler Bayramyeri’nde toplanmışlardır. Ayrıca Denizli’de yıllardır dostça bir hayat sürdüren Ermeni ve Rum erkekleri de miting için Denizlilerin yanında yer almışlardır. Burada, 15 Mayıs 1919 günü Cuma namazının ardından Kayalık Cami’indeki sancak çıkartılarak tekbirlerle sokaklarda dolaştırılmış ve halk Bayramyeri’ne çağrılmıştır. Müftü Ahmet Hulusi Efendi önderliğindeki halk tekbirlerle Belediye önüne gelmiştir.  

Milli Mücedelede Denizli  (9).jpg
Eski Belediye Binası

Milli Mücedelede Denizli  (10).jpg



Kayalık Camii (1935)
Milli Mücedelede Denizli  (11).jpg
Bayramyeri Meydanı (1935)
15 Mayıs 1919 Cuma günü burada toplanan halka hitap etmek amacıyla, Müftü Ahmet Hulusi Efendi, Belediye Başkanı Hacı Tevfik Bey ve Mutasarrıf Faik (Öztırak) Bey Belediye binasının balkonundaki yerlerini almışlar ve kalabalığa Müftü Ahmet Hulusi Efendi hitap etmiştir. Müftü Ahmet Hulusi Efendi hitabında,  "Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak, din ve devlete ihanettir,"diyerek Yunanlıların İzmir’i işgalini şiddetle protesto etmiş ve Denizli halkını yaklaşan bu tehlike karşısında mücadeleye davet etmiştir. İşgale karşı kayıtsız kalmanın düşünülemeyeceğini ve vatanın hiçbir zaman savunmasız bırakılamayacağını vurgulayarak, aynı zamanda Millî Mücadele’nin ilk “kutsal savaş (cihat)” fetvasını da ilân etmiştir. Ahmet Hulusi Efendi konuşmasında, Türkleri “silah ve cephane azlığına bakmadan, yurt savunmasına çağıran” bu fetvasıyla Denizli halkını her türlü şartlarda Milli Mücadele’ye katılmaya davet etmiştir.

MÜFTÜ AHMET HULUSİ EFENDİ’nin
15 Mayıs 1919’da Milli Mücadeleyi Başlatan Fetvası 
Muhterem Denizlililer…
Bugün sabahın erken saatlerinde İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak, din ve devlete ihanettir, vatana karşı irtikab edilecek cürümlerin Allah ve tarih önünde affı imkânsız günahtır. Cihad, tam manasıyla teşekkül etmiş dini farize olarak karşımızdadır.
Hemşehrilerim, karşımıza çıkarılan dünkü tebeamız Yunan’a biz mağlup olmadık. Onlar öteki düşmanlarımızın vasıtasıdır. Yunan’ın bir Türk beldesini ellerine geçirmelerinin ne manaya geldiğini , İzmir’in şu birkaç saat içinde  irtikap edilen cinayetler gösteriyor.
 Silahımız olmaya bilir, topsuz – tüfeksiz sapan taşları ile de düşmanın karşısına çıkacağız. İstiklal aşkı, vatan sevgisi hassasiyet şuurumuz ile kalbimizdeki iman ile mücadelemizin sonunda zaferi kazanacağız. Bu uğurda canını verenler şehit, kalanlar gazilerdir. Bu mutlak olarak cihad-ı mukaddestir.
 Sizlere vatanımızı düşmana teslim etmenin çaresiz olduğunu söyleyenler, düşman esareti altında olanlardır. Onlar irade ve kararlarına sahip değillerdir. Bu vaziyette onların emri ve fetvası aklen ve şer’an caiz, makbul ve muteber değildir. Meşru olan münhasıran vatan müdafaası ve istiklal uğruna cihattır.
Korkmayınız…! Meyus olmayınız…! Bu livay-ı hamd’in altında toplanınız ve mücadeleye hazırlanınız. Müftünüz olarak cihad-ı mukaddes fetvası’nı ilan tebliğ  ediyorum.                                                                                                                                                        AHMET HULUSU EFENDi     
                                                                                     DENİZLİ MÜFTÜSÜ     
                                                                                      15 MAYIS 1919  
 Müftü Ahmet Hulusi Efendi ve diğer üyelerin öncülüğünde düzenlenen bu mitingde Ahmet Hulusi Efendi'nin vermiş olduğu Milli Mücadele fetvası ve bu kararı takip eden fiili teşkilat, Milli Mücadele tarihimizin ilk varlığıdır.
 Ahmet Hulusi Efendi’nin fetvasıyla Milli Mücadele’nin başlamasının temsili resmi  
Müftü Ahmet Hulusi Efendi'nin başkanlığında, 29 Mayıs 1919'da, "Denizli Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti" kurulmuştur. Belevli Yusuf Bey, Müftü Kazım Efendi, Tavaslızade Mustafa Efendi, Emin Bey, Mustafa Efendi, Ali Efendi, Dr. Kazım Bey, Şükrü Bey, Karahacızade Ahmet Ağa'nın yönetim kurulunu oluşturdukları örgütün aldığı ilk karar, her ne pahasına olursa olsun, Yunanlıların Denizli yöresine sokulmaması ve yerli Hıristiyanlara baskı uygulanmaması olmuştur. Denizlinin ilçelerinde de çalışmaların devam etmesine karar verilerek Cemiyete gönüllü olarak eşya verilmesine başlanmıştır.
Ahmet Hulusi Efendi 20 Haziran 1919 tarihinde Dinar'a giderek, halkı Milli Mücadeleye çağırırken, Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti de çalışmalarına devam ederek çevre yerleşim yerlerindeki katılımlarla bir milis grubu kurulmuştur. Denizli'nin ilçelerinde bu çalışmalar sürerken, 12 Temmuz 1919'da "Denizli Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti" kaldırılmıştır. Bunun yerine ise "Denizli Heyet-i Milliyesi" kurulmuştur.
Denizli Heyet-i Milliyesi’ nin Kuruluşu ve Faaliyetleri
29 Mayıs 1919’ da Müftü Ahmet Hulusi Efendi başkanlığında, Müdafaa-ı Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti’ nin kurulması ile daha düzenli bir çalışma ortamı oluşturulmuştur. Bu dönemde cemiyet daha çok cephelere gönüllü sevkiyatı ve cephelerin ihtiyaçlarının karşılanması için yardım toplanması ile meşgul olmuştur. 12 Temmuz tarihine gelindiğinde ise Müdafaa-ı Hukuk ve Redd-i ilhak Cemiyeti lağvedilerek yerine Denizli Heyet-i Milliyesi kurulmuştur. 
Denizli Heyet-i Milliyesi 6 şubeden oluşmaktaydı. Genel Başkanı Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi idi. 
•          Şubelerin görevleri
•          Birinci Şube: Mali işler
•          İkinci Şube: İstihbarat ve propaganda işleri
•          Üçüncü Şube: Askerlik şubesi
•          Dördüncü Şube: Muhacirin şubesi
•          Beşinci Şube: Ulaştırma ve satın alma
•          Altıncı Şube: Askerlerin konaklaması ve sağlık durumları
Kuva-yı Milliye Cephelerinde Denizli

Sarayköy Cephesi

İzmir’in işgaline müteakip Yunan İşgalleri Manisa-Alaşehir-Sarayköy istikametinden ve Aydın-Nazilli-Sarayköy istikametinden olmak üzere iki koldan Denizli yönünde ilerlemekteydi.
Denizli ve kazalarında yoğun bir Kuva-yı Milliye çalışmasına başlanmış ve gönüllüler toplanarak müfrezeler tertip edilmiştir.
27 Mayıs 1919’da Aydın’ın, 4 Haziran 1919da Nazilli’nin işgal edilmesinden sonra Denizli’de bulunan Binbaşı İsmail Hakkı Bey, Denizli’de kurduğu “Savaş Grubu” ile birlikte 8 Haziran’da Sarayköy’e varmıştır. Sayıları 1000 kişiyi bulan gönüllüler “Sarayköy Müfrezesi” adıyla anılmış ve Binbaşı İsmail Hakkı Bey müfrezeye komutan olmuştur.Türk kuvvetlerinin 19 Haziran 1919’da Nazilli üzerine saldırıya geçmesiyle Yunan kuvvetleri 20 Haziran’da geri çekilmeye başlamış ve Türk saldırılarıyla Aydın’a kadar gerilemiştir. Geri çekilen Yunan taburu 87 ölü ve 23 yaralı vermesine rağmen Nazillili ve Atçalı pek çok Türk’ü şehit etmiştir.
Yunan kuvvetlerinin Nazilli’yi terk etmesi ile önce Yörük Ali Efe kuvvetleri şehre girmiş, daha sonra da Denizlili Komiser Hamdi Bey ve İhtiyat zabitleri Nazilli’ye girmiştir. Nazilli’deki Yunan işgalini bertaraf eden Milli Kuvvetler, 57. Tümen komutanının 21 Haziran’da “Sarayköy Müfrezesinin bütün kuvvetleri ile Aydın üzerine yürümesi” emri üzerine taarruza geçmişlerdir.
Komiser Hamdi Bey, İhtiyat Zabitleri, “Menderes Güneşi” adıyla ünlenen Tavaslı Ömer Bey ve Duacılı Molla Bekir Müfrezeleri 27 Haziran’da Umurlu’da toplanmış ve 28 Haziran’da Aydın üzerine yürümüştür. Üç gün süren muharebeler sonunda Milli Kuvvetlerin 30 Haziran’da Aydın’a girmesiyle Yunan kuvvetleri demiryolu boyunca geri çekilmek zorunda kalmıştır. Geri çekilmeleri sırasında da Aydın şehir merkez ve çevresinde pek çok tahribat yapmışlardır. Milli Kuvvetlerin bu zaferi sırasında büyük yararlılıklar göstermiş olan Denizlili Ali Çavuş ve Yüzbaşı Süleyman Bey şehit olmuştur.
Aydın ve Havalisi Umum Kuva-yı Milliye Kumandanlığı ve Efeler Dönemi
Nazilli ve Aydın’ın kurtarılmasından sonra düzenli bir birlik olmayan Türk Müfrezelerinin dağılması Aydın’da otorite boşluğuna sebep olmuştur. Bunu fırsat bilen Yunan Taburu 3 Temmuz sabahı saldırıya geçmiş ve akşam 21.00 sıralarında Aydın’ı tekrar işgal etmiştir.
Denizli’de 100 kişilik bir müfreze kurularak Yedek Teğmen Rüştü ve Yedek Teğmen İsmail idaresinde 5 Temmuz’da Umurlu’ya gönderilmiştir. Demirci Mehmet Efe’nin 200 kadar kızanıyla Milli Kuvvetlere katılması ve 14 Temmuz’da 57. Tümen’den kalanlarında katılımıyla Türk Kuvvetleri yeniden toparlanmaya başlamıştır.
Yine bu günlerde 5. Tümen komutanı Albay Şefik Bey, Demirci Mehmet Efe, Yörük Ali Efe, Sökeli Ali Efe gibi Kuva-yı Milliyeciler Köşk’te bir araya gelerek toplantı yapmışlardır. Yapılan görüşmelerde çetecilik hareketine son verilerek düzenli birliklerin kurulması kararlaştırılmıştır. Cephedeki bu düzenlemenin ardından Demirci Mehmet Efe başta olmak üzere efelerin nüfuzu artmıştır. Demirci Efe ilk başlarda Binbaşı Hacı Şükrü Bey’in emrindeki birliklerin silah, cephane ve iaşe işlerine bakmasına, köylerden yardım ve gönüllü toplamasına rağmen, kısa sürede adından söz ettirmeye başlamıştır.
57. Tümen Komutanı Albay Şefik Bey, Demirci Efe’nin mahiyetinde müşavir gibi hizmet vermeye başlamış ve Demirci Efe Aydın Cephesine hâkim olarak pek çok yere kendi adamlarını yerleştirmiştir.  Böylece Demirci ve diğer efeler Aydın ve çevresinde nüfuzlarını artırmış ve bu durum Milli Kuvvetlerin yeniden teşekkül ettirilerek düzenli orduya geçilmesine kadar devam etmiştir.
DENİZLİ OLAYI VE MEZARLIĞIN YAKILMASI MESELESİ
Köşk Cephesi’nin düşmesi ve Yunan işgallerinin Denizli yönünde ilerlemesiyle Kuva-yı Milliye hareketine karşı olan Hürriyet ve İtilafçılar İstanbul Hükümeti’ne karşı, cephelerin dağılması ve Denizli’nin hem işgal tehdidi altında kalması hem de göçler ile asayişin bozulmasını fırsat bilerek propagandaya girişmişlerdir. Ayrıca Denizli Mutasarrıfı Faik Bey’in yerini Tahrirat Müdürü’ne bırakarak Denizli’den ayrılması idari açıdan bir boşluğa sebep olmuştur. 
Bu dönemde Belediye Başkanı Hacı Tevfik Bey’in daveti üzerine belediye binasında bir toplantı yapılmıştır. Toplantıda Rum erkeklerin tehcir edilmesi ve Denizli’nin işgal edilmesi halinde Türklere yapılacak işkence tartışılmıştır. Hatta Denizli’nin işgal edileceği endişesi karşısında, şehri Yunan kuvvetlerine bırakmaktansa Antalya’da bulunan İtalyan kuvvetlerinin mandası söz konusu edilerek İtalyanlara verilmek üzere müracaat mazbataları hazırlatılmıştır. Belediye Başkanı Hacı Tevfik Bey, Saraç oğlu Salih ve Saraçoğlu Gıyasi Efendi tarafından ortaya atılan bu teklife Polis Komiseri Hamdi Bey karşı çıkmış ve böyle bir harekette bulunulmamıştır.

Bu toplantı sonunda “Hicret Etmeyeceklerin Hukukunu Muhafaza Cemiyeti” kurulmuştur. Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin siyasetini benimseyen, İstanbul Hükümeti’nin politikasına inanan kişilerden oluşan cemiyetin başkanlığına Mutasarrıf Vekili Kahraman Seyfi Efendi getirilmiştir. Ayrıca cemiyetin Belediye Başkanı Hacı Tevfik Bey, Kara Hacı oğlu Salih, Feyzullah oğlu Ahmet, Şırvanlı oğlu Nakip Ahmet Ziyat, Saraç oğlu Hacı Salih, Odabaşı oğlu Halil, Şırvanlı oğlu Gıyasi Efendilerle Jandarma emeklisi Namık Bey’den oluşan 8 üyesi mevcuttur.
Nazilli’yi işgal eden Yunan kuvvetleri Denizli yönünde ilerlemeye başlamış mevcut panik artmış ve halk panik içerisinde şehri terk etmeye başlamıştır. Yine Kahraman Seyfi Efendi önderliğindeki Hürriyet ve İtilafçılar, Müftü Ahmet Hulusi Efendi’ye bir tezkere göndererek “başının çaresine bak, eğer Yunanlılar gelirse seni elimizle teslim ederiz, buradan gitmeye bak” şeklinde tehditte bulunmaktan da geri kalmamışlardır.
22 Haziran 1920’de başlayan Yunan saldırıları ile Köşk Cephesi bozulmuş, Kuva-yı Milliye kuvvetleri dağınık bir şekilde yerli ahali ile birlikte Denizli istikametinde geri çekilmeye başlamışlardır. Yunan kuvvetlerinin Nazilli’yi ikinci kez işgal etmesinden sonra halk ve bozguna uğramış Kuva-yı Milliye kuvvetleri Menderes’in doğusuna Isparta, Burdur ve Sandıklı gibi şehirlere kadar gerilemişlerdir. Bu sırada Aydın, Umurlu, Köşk, Sultanhisar, Atça ve Nazilli’den pek çok Rum Denizli’ye intikal etmiştir. Bu göçler Denizli’de nüfusu arttırdığı gibi asayişin bozulmasına ve halkta paniğin artmasına sebep olmuştur. Bu panik ortamında Denizli Heyet-i Milliye Başkanı Ahmet Hulusi Efendi 4 Temmuz’da Ali Fuat Paşa’ya bir telgraf çekerek Denizli’deki mevcut durum hakkında bilgi vererek asker göndermesini istemiştir.
O günlerde Nazilli’yi işgal eden Yunan kuvvetlerinin Sarayköy önlerine kadar gelmeleri Sarayköy’de de paniğe sebep olmuştur. Halk Denizli ve daha ilerilere göç etmek zorunda kalmış ve kaza merkezi de Babadağ nahiyesine taşınmıştır. Böylece Denizli’de olduğu gibi Sarayköy’de de otorite boşluğuna bağlı olarak halk panik içerisinde şehri terk etmeye başlamıştır.
İzmir’in işgalinden sonra Denizli’de yaşayan Rumlar, Yunan kuvvetlerini heyecanla beklemeye başlamış ve zaman zaman da menfi tutumlarını gizlemekten çekinmemişlerdir. Rum ve Ermenilerin bu tür faaliyetlerde bulundukları bir dönemde, Denizli Sancağı Rum Havra Metropolit Vekili Papaz Hristimos ve Ermeni Murahhas Vekili Papaz Babkin işgalleri nefretle karşıladıklarını dile getirmişlerdir. Hatta 9 Temmuz 1919 tarihinde İtilaf Devletleri temsilciliklerine birer telgraf göndererek vazgeçilmesini istemişlerdir. Yunan kuvvetleri 3 Temmuz 1920’de Nazilli’yi ikinci kez işgal etmiş, Buldan ve köyleri ile Sarayköy’ün bazı köylerini işgal ederek Sarayköy önlerine gelmiştir. Yine bu dönemde Aydın, Umurlu, Atça, Nazilli gibi yerlerden Denizli’ye göç eden Rumlar da, Denizli’nin Rum mahallelerine ve kiliselerine yerleşerek Rum nüfusunun çoğalmasına sebep olmuşlardır. Muhacir olarak Denizli’ye gelen bu Rumlar ile yerli Rumların birlikte hareket etmesi ve şehirde bulunan Rum ve Türk ahali arasında sorunlar ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
 Denizli’nin işgal tehdidiyle karşı karşıya kaldığı bir dönemde Denizlili Rumlar ile muhacir olarak Denizli’ye gelen Rumların taşkınlıklarda bulunmaları Denizlilileri göç etmek zorunda bırakmıştır. 1 Temmuz 1920 günü Müftü Ahmet Hulusi Efendi Delikliçınar Meydanı’nda düzenlediği miting ile halkı cesaretlendirmeye çalışmış, daha miting meydanında 115 kişilik “Milli İntikam Bölüğü” kurularak cepheye sevk edilmiştir. Yine aynı gün Denizli Türk Ocağı’ndan Ankara’ya “Denizli gençliği bir fert kalıncaya kadar canını feda etmeye ant içti” ifadeleri yer alan bir telgraf çekilmiştir. Goncalı’da bulunan Demirci Mehmet Efe de Denizlililerin göç etmesine engel olmak amacıyla bir telgraf çekmiştir. Halkın Denizli’yi terk etmemesi yönünde yapılan bütün bu çabalar etkili olmamıştır. Başından beri Kuva-yı Milliye hareketine karşı olan Hürriyet ve İtilafçılar şehir idaresinde yer almaya başlamışlardır. Yine şehirde otorite boşluğunun ortaya çıkması ve Rumların düşmanlıklarını açıkçı dile getirerek taşkınlıklar yapmaları da halkı olumsuz etkilemiştir.
Bütün bunlar halkı göç etmeye mecbur kılmış ve bir kısmı Tavas ve Acıpayam gibi kazalara, bir kısmı da Dinar, Burdur ve Antalya taraflarına göç etmeye başlamıştır. Müftü Ahmet Hulusi Efendi de 5 Temmuz’da Demirci Efe ile Rumların tehciri hususundaki muhaberatından sonra, önce ailesini Tavas’a göndermiş, daha sonra da kendisi gitmiştir. Yine Denizli’de Kuva-yı Milliye hareketine büyük katkıları olan, Denizli Heyet-i Milliyesi’nde görev almış, cephelerde mücadele vermiş pek çok Denizlili şehri terk etmek zorunda kalmıştır
 DENİZLİ OLAYI’NIN CERAYANI 
Yunan kuvvetlerinin Menderes’i geçerek Denizli’ye doğru ilerlemesi halinde en önemli tehlikelerden biri de Denizli ve kazalarında yaşayan Rum ahali ile işgal altında yerlerden Denizli’ye göç eden Rumlardı. Denizli Heyet-i Milliyesi Başkanı Müftü Ahmet Hulusi Efendi böyle bir durum karşısında Rumların türlü metotlarla Denizlililere zulüm yapacaklarından endişelenmekteydi. Bu sırada halk da Rumların taşkınlıklarından ve işgal korkusuna kapılmış olduklarından panik içerisinde şehri terk etmeye başlamıştır. Böyle bir ortamda yapılabilecek en iyi hareket Denizli’de bulunan Rumları şehirden uzaklaştırmak olacaktı.
Müftü Efendi Rumların taşkınlıklarını bertaraf etmek amacıyla şehirde bulunan azınlıkların din adamları ve ileri gelenlerini davet ederek bir toplantı yapmıştır. Bu toplantıda işgal halinde azınlıkların Yunan kuvvetleri ile ittifak kurmaması ve ahaliye zulüm yapmamasına dair söz almıştır. Ancak bu tedbiri yeterli görmeyerek 5 Temmuz 1920 günü akşam saatlerinde Goncalı’da bulunan Demirci Mehmet Efe ile muhabere kurarak Rum erkeklerinin Denizli’den kaldırılarak daha iç bölgelere gönderilmesi hususunda yardım istemiştir.
5 Temmuz akşamı Müftü Efendi’nin telgrafhanede bulunduğu sırada yanında olduğunu belirten oğlu Lütfü Bey’in verdiği bilgilere göre; Müftü Efendi Demirci Efe’den öncelikle tren göndermesini, Rum erkeklerinin intikalini kendilerinin yapabileceğini, aksi halde gönderdiği müfrezenin aksaklıklara sebep olabileceğini bildirmiştir. Ancak Demirci Efe bu teklifi kabul etmeyerek bu işi halletmek üzere müfreze göndereceği cevabını vermiştir. Bu sırada Lütfü Bey orada bulunan telgrafları incelediğini ve “topların Hamidiye istikametine gönderildiği” bilgisinin yer aldığı bir telgrafı babasına gösterdiğini yazmaktadır. Böyle bir durumda düşman ile Denizli arasında hiçbir kuvvet kalmadığını düşünen Müftü Efendi “pekâlâ oğlum bu işi sen hallet” diyerek Demirci Efe’nin isteğine razı olmak zorunda kalmıştır.
Müftü Efendi Demirci Efe’den öncelikle müfreze göndermesini değil, tren göndermesini istemiştir. Ancak Demirci Efe’nin ısrarları ve cephe ile ilgili aldığı bilgi sonucu Efe’nin teklifini kabul etmek zorunda kalmıştır. Bundan başka konuyla ilgili bilgi veren pek çok eserde Müftü Efendi’nin Demirci Efe’ye hitaben “Denizli’de Rumlar mühim ekseriyet teşkil etti. Geçen sene İslamlar aleyhinde Yunanlılarla beraber facialar yaratmışlardı. Şu halde Denizli’de kalan İslamların hayatı ve cephe kuvveti tehlikede kalacaktır. Hiç olmazsa erkeklerinin Denizli’den kaldırılarak içeriye gönderilmelerini İslam ahali namına rica ederim” şeklinde bir telgraf çektiği belirtilmektedir.
5 Temmuz 1920 akşamı Müftü Ahmet Hulusi Efendi, Demirci Mehmet Efe ile kurduğu muhabere de Rumların nakilleri hususunda yardım talebinde bulunmuştu. Demirci Efe nakil işini yapmak üzere müfreze göndereceğini bildirmiş ve 57. Tümen komutanı Şefik Bey’in de bilgisi dâhilinde Jandarma Yüzbaşı Rıfat ve Jandarma Teğmen Fazıl Beyler komutasında bir müfrezeyi görevlendirmiştir. Aynı zamanda Rumların tehcirinde kullanılmak üzere trenler hazırlatılarak İşletme Müdürü Eşref Bey ve askeri hat komiseri Teğmen Kemal Bey’e gereken emirler verilmiştir. Böylece Rumların nakli için gerekli hazırlık yapılmış ve Yüzbaşı Rıfat ve Teğmen Fazıl Beyler idaresindeki müfreze 6 Temmuz günü Denizli’ye ulaşmıştır. Öncelikle hükümet konağına giden Rıfat Bey, geliş sebeplerini mutasarrıf vekili Kahraman Seyfi Efendi’ye anlatmıştır. Ancak orada bazı kimseler “Rumların nakli halinde, Yunanlılar Denizli’ye geldikleri takdirde hicret etmeyecek olan İslam ahaliye zulüm işleyecekleri”nden bahsederek Rumların nakillerinden vazgeçmelerini istemiştir. Bunun üzerine Yüzbaşı Rıfat Bey elinde yeterli kuvvet bulunmadığını ve sıkıntılara sebep olabileceğini düşünerek Goncalı’da bulunan Demirci Efe ve 57. Tümen komutanı Şefik Bey’e bilgi vermiştir. Demirci Mehmet Efe ise aynı gün Sökeli Ali Efe’yi 30–40 kadar zeybek kızanı ile birlikte Denizli’ye göndererek Rumların nakli için görevlendirmiştir. Tümen Komutanlığı da Dinar’da bulunan 12 kişilik jandarma müfrezesini Teğ. Şevki Bey idaresinde Denizli’ye getirtmiştir. Sökeli Ali Efe’nin Denizli’ye gelmesi ile birlikte Yzb. Rıfat Bey’e yapılan baskılar kendisine de yapılmıştır. Hicret Etmeyecek Ahalinin Hukukunu Muhafaza Cemiyeti üyesi olan Esat ve Gıyasi Efendi, Sökeli Ali Efe’ye müracaatta bulunarak Rumların nakillerinin Denizli’de kalan İslam ahali açısından kötü sonuçlar doğurabileceğini öne sürerek vazgeçmelerini istemiştir. Hürriyet ve İtilafçılar tarafından kurulan Hicret Etmeyecek Ahalinin Hukukunu Muhafaza Cemiyeti üyelerinin isteği olan bu müracaatlara Sökeli Ali Efe itibar etmeyerek Rumların intikali için çalışmıştır. Sökeli Efe zeybekleri Rum mahallesine ve şehrin dört bir tarafına dağılarak kadın, yaşlı ve çocuklar hariç olmak üzere pek çok Rum’u istasyonda bir araya getirerek yola çıkarmıştır.
Rumların nakli için görevlendirilen Sökeli Ali Efe Yunan kuvvetlerinin Denizli’yi işgal etmesi halinde, Rumların tehcirinin kötü sonuçlara sebep olabileceği ve İslam ahaliye zulüm edileceği düşüncelerine aldırış etmeyerek 6–7 Temmuz günü pek çok Rum’u trenlere bindirerek Eğirdir’e göndermiştir. Ayrıca Denizlililerin bazı Rumları gizlediği ihbarının kendisine ulaşması üzerine, şehrin dört bir tarafında tellal bağırtarak “bu tür harekette bulunanların cezalandırılacağını” bildirmiştir. Buna rağmen pek çok Rum’un gizlendiği belirlenmiş ve bunlara yardımcı olan bir Denizlili, Sökeli Ali Efe tarafından dövülerek tahkir edilmiştir. Yine Tavas’a gitmek üzere şehri terk eden İslam ahali bazı zeybekler tarafından çamlık mevkiinde önleri kesilerek soyulmuştur. Kilisli Murat Bey’in kızanları da 7 Temmuz günü Çaybaşı mahallesindeki Külahçı Ahmet Ağa ve Değirmenci Sadık Bey’in evlerini basmıştır. Zeybeklerin bu tür davranışları ile korkuya kapılan halk Rumların tehciri meselesinden rahatsız olmaya başlamıştır. Yine “Yunanlılar Çal tarafından Denizli’ye ilerliyorlar, Denizli’ye girecekler, Tümen ve karargâhı Tavas’a çekilmiş” söylentisinin ahali arasında dolaşması heyecana sebep olmuş ve pek çok Denizlili şehri terk etmeye başlamıştır. 7 Temmuz’da Askerlik Şubesi Başkanı Tevfik Bey’in 12. Kolordu Komutanlığı’na gönderdiği bir şifrede “efelerin davranışları ve hıristiyanları sevklerinin İslam ahaliyi rencide ettiği ve umumi bir heyecana sebep olacağı” bahsedilerek Denizli’deki mevcut durum izah edilmeye çalışılmıştır.
Rumların tehcir edildiği 6–7 Temmuz günleri gerek zeybeklerin keyfi davranışları gerekse Yunan kuvvetlerinin yaklaştığı ve şehri işgal edeceği söylentileri mevcut paniği artırmıştır. Denizlililer yanlarına aldıkları bir kaç parça eşya ile şehri terk ederek Tavas istikametinde göçe başlamıştır. Hicret Etmeyecek Ahalinin Hukukunu Muhafaza Cemiyeti üyesi olan bu kişiler, şehrin işgal edileceği söylentisini ve zeybeklerin münferit olaylarını fırsat bilerek ahaliyi Kuva-yı Milliyecilere ve zeybeklere karşı kışkırtmaya çalışmıştır. 8 Temmuz’da Sökeli Ali Efe’nin pusuya düşürülerek öldürülmesi ve bu kişilerin Kuva-yı Milliye aleyhtarlığını açıkça dile getirmeleri bütün bunları doğrular niteliktedir.
Sökeli Ali Efe’ye baskı kurarak Rumların tehcirinden vazgeçilmesini isteyen Hürriyet ve İtilafçılar, daha sonrada Demirci Mehmet Efe ve Tümen Komutanı Şefik Bey’e müracaatta bulunarak bu isteklerini yenilemişlerdir. Askerlik. Şubesi Başkanı Tevfik Bey’in 12. Kolordu Komutanlığı’na 7 Temmuz’da Denizli’deki mevcut durumu bildirdiği şifresinden başka, aynı gün 57. Kümen Komutanlığı’na “Rumların nakilleri siyaseten zararlı olacağından ve diğer cephelerde böyle bir muamele olmadığından Rumların dâhili gönderilmesinden sarf-ı nazar olunması” şeklinde bir telgraf çekmiştir. Tümen Komutanlığı ise “bu tür milli meselelere sizin karışmamanızı rica ediyorum” cevabını vermiştir. Bundan başka Tevfik Bey Demirci Efe’ye bir telgraf çekerek “buraya gönderdiğiniz zeybekler halkın, ırzına tecavüz ediyorlar, bir hadise çıkacağını arz ederim” demiştir. Bu telgraftan bir süre sonra da Hicret Etmeyecek Ahalinin Hukukunu Muhafaza Cemiyeti üyelerinin imzasını taşıyan bir telgraf Demirci Efe’ye hitaben çekilmiş ve bu telgrafta “gönderdiğiniz zeybekler halkın, ırzına tecavüz etmekte olduklarından vukua gelecek hadisenin size raci olacağını beyan ediyoruz” deniliyordu. Mutasarrıf vekili Kahraman Seyfi Efendi ile birlikte cemiyetin 9 üyesinin imzasını taşıyan bu telgraf Demirci Efe’yi tehdit eder mahiyetteydi. Denizlililerin bu tür şikâyetleri üzerine Demirci Efe, Sökeli Ali Efe’yi telgraf başına çağırarak Goncalı’ya dönmesi emrini vermiştir
Denizlililerin Sökeli Ali Efe kızanlarından şikâyetçi olmaları ve bazı kimselerin Rumların nakline karşı olmaları, Denizli’de bulunan Rumların tehciri meselesini güçleştirmiştir. Askerlik Şubesi Bşk. Tevfik Bey’in 57. Tümen’e çektiği telgrafta Rumların tehcirinden vazgeçilmesini istemesi ve Demirci Efe’ye çektiği telgrafta tehcirin kötü sonuçlara sebep olacağını, zeybeklerin halkı rahatsız ettiğini bildirmesi Demirci Efe’yi tedirgin etmiştir. Yine Hicret Etmeyecek Ahaliyi Muhafaza Cemiyeti üyelerinin Demirci Efe’yi hedef alan telgrafı üzerine Demirci Efe, Sökeli Ali Efe’yi telgraf başına çağırarak muhabere kurmak istemiştir. Haberi alan Sökeli Efe telgrafhaneye gitmek üzere Çatalçeşme’den Delikliçınar’a doğru yürümeye başlamıştır. Meserret Kıraathanesinin önünde toplanan halk, Sökeli’nin önünü keserek öfke dolu sözler söylemiştir. Yine Çaybaşı, Kayalık ve Saltak mahallesinden telgrafhaneye gitmek isteyen bazı zeybeklerin önü kesilerek silahları ve değerle eşyaları alınmıştır. Bütün bunlara rağmen telgrafhaneye ulaşan Sökeli Ali Efe, Goncalı’da bulunan Demirci Efe ile muhabere kurmuştur.
Olayların seyri dikkate alındığında 8 Temmuz sabahı gerçekleşen bu muhabere de Demirci Efe, Sökeli Ali Efe’ye hitaben “ben sizi oraya milletin malına, ırzına dokunmak için mi gönderdim, bunları kim işlediyse senden isterim” şeklinde telgraf çekmiştir. Sökeli Efe de “milletin malına, ırzına dokunanın, sana sormadan kafasına sıkıyı ben çekerim. Bunu kim söyledi ise gelsin bana söylesin. Bu yalandır. Yalnız dün Kilisli Murat Bey’in kızanlarından bir iki kişi istasyonda Rum kadınlarından birisinin parasını almışlar, onları istedim gizlenmişler, daha gelmediler” cevabını vermiştir. Aralarında sert bir şekilde geçen bu konuşmadan sonra Demirci Efe, Sökeli’ye “Rumların tehcirinden vazgeçerek derhal Denizli’ye dönmesi” emrini vermiştir.
8 Temmuz sabahı Demirci Mehmet Efe’nin telgraf vasıtası ile Sökeli Efe’yi Goncalı’ya çağırması üzerine Sökeli ve kızanları hükümet binası önünde toplanarak istasyona doğru yürümeye başlamıştır. Bu sırada İstasyon Caddesi üzerinde İbrahim Namık Bey öncülüğünde toplanan pek çok silahlı kişi “artık bu millet ne Kuva-yı Milliye ne de zabit görmek ister, bunlar def olup gitsinler” diye bağırmaya başlamıştır. Öfkeli kalabalığın arasından istasyona doğru yürüyen Sökeli Müfrezesi, reji dairesi önüne geldiğinde kalabalık arasından birkaç kişi çıkarak Sökeli Ali Efe’ye “eğer siz bir fenalığa meydan vermek istemezseniz elinizde olan eslihayı teslim ediniz. Biz sizinle beraber istasyona kadar geleceğiz, orada size eslihanızı teslim ederiz” demiştir. Bunun üzerine zeybekler silahlarını teslim ederek yürümeye devam etmişler, ancak Tabakhane sokağına gelindiğinde önce bir bina penceresinden, akabinde de orada bulunan kalabalık arasından ateş açılmıştır. Sökeli Ali Efe, Hacı Mustafa ve İsmail adındaki zeybekler ölmüş, Mehmet, Mustafa ve Bahri adındaki zeybekler ile Jandarma Teğmen Fazıl Bey ise yaralı olarak kurtulmuştur. Daha sonra İbrahim Namık, Mutasarrıf vekili Kahraman Seyfi, Müdde-i Umumi Abidin, Ali Bey oğlu Nuri Efendi ve bazı kişiler hükümet binasına gelmiştir. Bu kişiler burada bulunanlara “Efendiler çekilmeyiniz, millet istediğini yapmaya muktedirdir. Biz artık Kuva-yı Milliye vs. bıktık. Her ne olursa olsun, her kim gelirse gelsin sokak ortasında gebertip leşini köpeklere yedireceğiz” diyerek halkı cesaretlendirmeye çalışmışlardır.
Yine müfrezenin silahlarının alınması ve daha sonra ateşe tutulması da planlı bir hareket olduğunu göstermektedir.Olaydan kurtularak Muğla’ya giden Jandarma Yüzbaşı Rıfat Bey’in verdiği bilgilerde bütün bunları doğrulamaktadır. Süreyya Örgeevren eserinde kendisinin Muğla’da bulunduğu sırada, beraberinde Mutasarrıf Müştak Bey ve Hamdi Bey olduğu halde olayı Jandarma Yüzbaşı Rıfat Bey’den öğrendiğini ve Rıfat Bey’in “Sökeli, Demirci’nin verdiği vazifeyi bitirdi. Hükümet önüne geldiğimiz zaman makama uğrayacaktık. Halk orada burada toplanmıştı… Sökeli ile yukarı çıktık. Dönüşte Ali Efe’den silahların Denizli’de kurulan yeni milli ve mahalli teşkilata bırakılmasını rica ettiler. Efe evvela tereddüt etti, sonra -efe siz yine bulursunuz Demirci Efe’nin ve fırkanın elinde silah çoktur, düşman şehre taarruz ederse biz müdafaa edeceğiz- diye rica da ısrar gösterilince Sökeli Ali Efe benim de tasvibimle muvaffak etti… Kızanların içlerinden biri -efe zeybek kızanı silahını verir mi- diye itiraz edecek olduysa da efe emrini tekrarlayınca kızanlar silahlarını hükümet avlusu duvarına dayayıp bıraktılar, artık oradan ayrılacaktık derken oradan buradan silahlar patlamaya başladı. Ortalık karıştı. Efe vurulmuştu… Sonra bu vakayı duyan Demirci Efe Denizli’ye gelerek Sökeli Efe’nin intikamını almak için –bir katliam- yapmış… O sıra ben Denizli’den ayrılmıştım. Yolda bu haberi aldım” bilgisini verdiğini yazmaktadır.
8 Temmuz sabahı Sökeli Ali Efe’nin Goncalı’ya dönmek üzere istasyona doğru ilerlediği sırada pusuya düşürülerek öldürülmesinden sonra Askerlik Şubesi Başkanı Tevfik Bey, 57. Tümen Komutanlığı’na bir telgraf çekmiştir. Tevfik Bey telgrafında, akşam saatlerinde çekmiş olduğu telgrafa atıfta bulunarak “vuku bulacağını gece arz ettiğim müessif hadise vukua geldi” diyordu. Tafsilatı hakkında bilgi bulunmayan bu telgraf hemen Demirci Efe’ye gösterilmemiş olmasına rağmen, Efe haberi almakta gecikmemiştir. Goncalı istasyonunda bir ağacın altında Şefik Bey ile birlikte sabah kahvesi içmekte olan Demirci Efe, Denizli’deki hadiseden kurtularak gelen iki zeybek kızanından bilgi almıştır. Bunun üzerine Demirci Efe Denizli’ye gitmek üzere derhal yola çıkmıştır. Şefik Bey’de yerini topçu komutanı Binbaşı Hakkı Bey’e bırakarak Demirci Efe’nin yanında yer almıştır.
Goncalı’ya yeni gelmiş olan Dinarlı Jandarma Teğmen Şevki Bey, 175. Alay komutanı Şerafeddin Bey, Teğmen Hüseyin Bey ve pek çok kızanda Demirci Efe ile birlikte hareket etmiştir. Tren Denizli’ye yaklaştığı sırada Eskihisar mevkiinde, ağaçlar arasında şüpheli şahısların görülmesi üzerine Şefik Bey treni durdurmuş ve yürüyüş tertibatı alarak yola devam etmiştir. İstasyona gelindiğinde ise iki ray üzerinde 9 teneke kapalı kutudan ibaret patlayıcı madde tespit edilmiştir. Bu sırada ağaçlar arasında saklanan bir kişi alınmış ve elindeki silahın Sökeli Efe ile beraber bulunan Kara Mustafa’ya ait olduğunun görülmesi üzerine kızanlar tarafından bıçaklanarak öldürülmüştür.
Demirci Efe olaydan sonra Denizli’ye gelen Sındırgılı Süreyya Bey’e Denizli’ye gelişini anlatırken Denizlililerin kendisini karşılamadığını ve düşmanca tavır takındıklarını belirtmiştir. Demirci Efe müfrezesinin Denizli istasyonuna gelmesinden sonra Albay Şefik Bey, Teğmen Şevki Bey’e jandarma erlerini alarak hükümet dairesine gitmelerini, asayişi temin etmelerini ve mutasarrıf vekili ile jandarma komutanını istasyona göndermesi emrini vermiştir. Şefik Bey’in bu davranışı Demirci Efe’nin şehre girmekte tereddüt ettiğini gösteriyor ki bazı kaynaklarda bunu doğrulamaktadır. Teğmen Şevki Bey müfrezesi hükümet konağına gitmek üzere hastane istikametinde ilerlediği sırada kısa süreli ateşe tutulması üzerine Şefik Bey o civarda arama yaptırmıştır.
Neticede Ödemiş göçmenlerden olduğunu, istasyonda kahve yapıp sattığını söyleyen bir kişi alınarak sorguya çekilmiştir. Eli silahlı sopalı 500 kadar kişinin istasyona geldiğini, istasyon memurunu tevkif ettiklerini, şimendifer yaklaşınca hepsinin kaçtığını ve Sökeli ile bazı kızanların öldürüldüğünü işittiğini söylemiştir. Demirci Efe’nin bu bilgileri aldığı sırada istasyon memuru ve Aydınlı Ahmet Efendi isminde bir şahıs gelerek olayla ilgili daha fazla bilgi vermiştir. Bu şahıslar “Silahlı bir kalabalık istasyona geldiler, gelenler pencerelerden istasyon binası içine tüfenk sıktılar. Goncalı’ya haber verdi diye istasyon memurunu ve Demirci’nin adamı diye yanındakini tevkif ettiler. Bundan sonra da geliyorlar diye bir takımları savuşmaya başladı, bir takımları da “Demirci’nin eli kolu Sökeliydi, kaçmayın” diyerek engel olmaya çalıştı… İbrahim Namık kaçanları men edemedi” şeklinde bilgi vermişlerdir.
Denizli istasyonunda Sökeli Ali Efe’nin bazı zeybekleri ile birlikte öldürüldüğü haberini alan Demirci Efe ve kızanlar, intikam alacaklarına dair yeminler ederek korkunç sözler söylemeye başlamıştır. Sökeli Efe ve kızanların cesetlerinin istasyona getirilmesi ile iyice hiddetlenen zeybekler, takviye kuvvet isteyerek Denizli’yi yakmayı planlamışlardır. Demirci Efe geldiği tren ile bazı zeybekleri Sarayköy’e göndererek burada bulunan atlıların derhal gelmesi emrini vermiştir. Yunan kuvvetlerinin yaklaştığını, Sarayköy’deki atlıların geri çekilmesinin zararlı olacağını düşünen Şefik Bey, Demirci’yi bu hareketinden vazgeçirmeye çalışmasına rağmen başarılı olamamıştır. Aynı zamanda Demirci Efe, Goncalı’ya da haber göndererek takviye kuvvet istemiştir.
Demirci Efe ve kızanların Denizli’de katliam yapmak üzere hazırlıklara başladığı sırada Askerlik Şubesi Başkanı Tevfik Bey ve Binbaşı Hamdi Bey istasyona gelmiştir. Mutasarrıf vekili ve jandarma komutanının çağrılmış olmasına rağmen Tevfik Bey’in gelmesi beklenmedik bir harekete sebep olmuştur. Orada bulunan, olaydan yaralı olarak kurtulan kızanların Tevfik Bey’i suçlu göstererek “isteseydi önlerdi” gibi sözler söylemeleri üzerine Tevfik Bey öldürülmüştür. Tevfik Bey’in ölüm haberi 12 Temmuz’da Askerlik Şubesi Başkanı Vekili Nüzhet Bey tarafından 12 Kor. Komutanlığı’na “Sekiz Temmuz Perşembe günü saat 1.00 sonrada Miralay Tevfik Bey, Demirci Efe tarafından şehid edildi” telgrafı ile bildirilmiştir.
8 Temmuz günü Demirci ile birlikte Denizli’ye gelen Teğmen Şevki Bey, hükümet konağına giderek asayişi temine geldiği gerekçesi ile kalabalığı dağıtmıştır. Aynı saatlerde istasyonda bulunan Demirci Efe ve kızanlar, Sökeli’nin öldürülmesi ile ilgili bilgi almışlar ve bu sırada Askerlik Şubesi Başkanı Tevfik Bey öldürülmüştür. Denizlililerden intikam alacağını belirten Demirci Efe, Sarayköy’deki atlı birlikleri Denizli’ye çağırdığı gibi, Goncalı’dan da bir bölük asker getirmiştir. Daha sonra hükümet konağına giden zeybekler, belediye gazhanesinde depo edilmiş olan gaz tenekelerini çıkartarak şehri yakmaya kalkışmışlardır.
Diğer taraftan Demirci Efe, 9 Temmuz günü olayın suçlularını tespit etmek amacıyla mahalle muhtarlarını getirterek sorguya çekmiştir. Şehir içine dağılan kızanlar ise 200 kadar Denizliliyi hükümet konağının karşısındaki evin bahçesine toplamış ve tek tek gözden geçirerek yaralı kızanların “bu da işe karışmıştı” dedikleri öldürülmüştür. Böylece Mutasarrıf vekili Kahraman Seyfi, Dalamanlı oğlu Şükrü ve kardeşi Ahmet, Hoca Esat Efendi, Mevlüt Hoca ve Saraç oğlu Salih gibi Hicret Etmeyecek Ahalinin Hukukunu Muhafaza Cemiyeti üyeleri ile pek çok Denizlili öldürülmüştür. Sökeli’nin öldürülmesi olayında başı çektiği bilinen, halkı zeybeklere karşı kışkırtan İbrahim Namık ise ele geçirilememiştir.
Zeybeklerin Denizli’de yaptığı bu katliam sonucu olayla ilgisi olan veya olmayan pek çok Denizlili öldürülmüştür. Kaynaklar arasında itilaf olmasına rağmen sayısının 60 civarında olduğunu tespit edebildiğimiz öldürülenlerden bazılarının isimleri şöyledir.
Ask. Şb. Bşk. Tevfik Bey
Mutasarrıf Vekili Kahraman Seyfi
Müddei umumi Muharrem
Saraç oğlu Salih
Hoca Esat Efendi
Kırfes oğlu Şakir
Karabacak oğlu Kadri
Dalamanlı oğlu Şükrü
Dalamanlı oğlu Ahmet
Hacı Yusuf oğlu İbrahim
Jandarma Şerbetçi oğlu Ahmet
Jandarma Acıpayamlı oğlu Mehmet
Teğmen Erzurumlu oğlu Mustafa
Naib oğlu Tevfik
Abalı oğlu Mustafa
Süpürgeci oğlu Mehmet
İmam Kapıkıran oğlu Nuri
İmam Mevlüt
Eczacı Hacı
Pelitlibağ Mahallesinden Emir Ayşe ve torunu Kayalı oğlu Kazım
Demirci Efe ve kızanların Denizli’de pek çok insanı öldürdüğü ve şehri ateşe vermek üzere hazırlıklar yaptığı sırada, o güne kadar şehri terk etmeyen pek çok Denizlili korkuya kapılarak şehri terk etmeye başlamıştır. Yunan kuvvetlerinin yaklaştığı, şehrin işgal edileceği korkusu ve şehirdeki azınlıkların olumsuz tavırları zaten pek çok kişinin göç etmesine sebep olmuştu. Böyle bir dönemde Demirci Efe’nin de Sökeli’nin öldürülmesini bahane göstererek Denizlililerden intikam almaya kalkışması halkın şehri boşaltmasına sebep oluyordu. Olayın bu boyutlara vardığını ve Denizlilerin zulme tabi tutulduğunu öğrenen Sarayköylü Şeyh Tahir Efendi Denizli’ye gelerek Demirci Efe’yi hareketinden vazgeçirmek istemiştir. Efe şehri yakacağına dair yemin ettiğini söylemesi üzerine ise şehrin mezarlığının ateşe verilmesi gibi bir formül düşünülmüştür. Netice de gaz tenekeleri Büyük mezarlığa nakledilerek ağaçlar ateşe verilmiştir.

Demirci Efe’nin sakinleştirilmesi ile ilgili yukarıdaki bilgilerden başka Süreyya Örgeevren’de eserinde Efe’yi kendisinin yatıştırdığını ve 9 kişi haricindeki bütün Denizlilileri affetmesini rica ettiğini belirtmektedir. Buna göre Demirci Efe; İhtiyat zabiti Hacı Fevzi oğlu Ali Rıza, İhtiyat zabiti Hacı Halil İbrahim oğlu Rüştü, Tüccar Nuri, Bel. Bşk. Hacı Tevfik, Müftü Efendi oğlu Fevzi, Odabaşı oğlu Halil, Bekir oğlu Ali, Lebib oğlu Ahmet ve İbrahim Namık haricindeki Denizlilileri affettiğini bildirdiği bir beyannameyi 15 Temmuz’da iki nüsha hazırlatarak bir nüshasını Süreyya Bey’e vermiştir. Ayrıca Demirci Efe Süreyya Bey’in kazalara giderek olayı anlatmak ve Denizlilileri şehre geri çağırmak istemesi üzerine ikinci bir beyanname hazırlatmıştır. Süreyya Bey 15 Temmuz tarihli bu vesikayı alarak bir gün sonra Tavas’ gitmek üzere yola çıkmıştır. Yol üzerinde uğradığı yerlerde ve Tavas’ta olayla ilgili bilgi veren Süreyya Bey, Demirci Efe’nin Denizlilileri affettiğini bildirir beyannameyi de göstererek ahaliyi dönmeleri için ikna etmeye çalışmıştır.
Batı Cephesi Komutanlığı Dönemi
Düzenli ordunun olmaması sorun yaratmaktadır. Ali Fuat Paşa, Efelerin hakimiyetini kıramamış ve yerine Refet Paşa gelmiştir. O da başarısız olmuştur. TBMM açıldıktan sonra Batı cephesi, Batı ve Güney Cephesi olarak ayrılmış, Batı Cephesine İsmet Paşa, Güney Cephesine de Refet Paşa atanmıştır. Böylece Kuva-yı Milliye Müfrezeleri düzenli orduya geçirilmeye başlanmıştır.
Denizlili gönüllülerin oluşturduğu Tavas Bölüğü, Acıpayam Atlıları, Mahmut Efe Kuvvetleri de disipline edilerek düzenli orduya dâhil edilmiştir. Ayrıca Buldan, Çivril ve Çal Müfrezeleri de 37. Alay bünyesine alınarak disiplin sağlanmıştır.Yunan kuvvetleri de saldırılarını artırmışlardır. 23 Haziran 1920'de Batı Anadolu’da genel bir saldırıya geçen Yunan Kuvvetleri karşısında Türk Kuvvetleri geri çekilmek zorunda kalmıştır. 24-26 Haziran saldırıları ile Türk Kuvvetleri Nazilli’ye çekilmişler ve 3 Temmuz 1920’de Yunan Kuvvetleri tarafından Aydın işgal edilmiştir. Bu yenilgiden sonra Türk Müfrezeleri Sarayköy’e kadar çekilmiş ve Nazilli’de bulunan karargâh, Denizli’ye birkaç kilometre mesafede olan Goncalı’ya taşınmıştır.
Denizli’ye Bağlı Kazalarda Müdafa’a-i Hukuk Cemiyetleri’nin Kurulması
1919 Martında İzmir’de düzenlenen Müdafa’a-ı Hukuk Kongresine Denizli ve kazalardan katılan delegeler kongre sonrası memleketlerine dönerek Kuva-yı Milliye yolunda çalışmalara başlamışlardı. Öncelikle Denizli merkezde olmak üzere kazalarda ve pek çok kasabada da cemiyetler kurularak Milli Mücadele’ye hizmet vermişlerdir.
Sarayköy Kazası
Kazalarda kurulan cemiyetlerin içinde önemli bir yere sahip olan bu cemiyet Müftü Ahmet Şükrü Efendi başkanlığında kurulmuştur. 24 Mayıs 1919’da temeli atılan cemiyette Belediye Başkanı Salih oğlu Halil Bey, Emin Aslan Bey, Şeyh Tahir Efendi, Müderris Hacı Halil oğlu İsmail Efendi gibi şahıslar yönetimde bulunmuştur. Daha sonra cemiyet Sarayköy Heyet-i Milliyesi adıyla yeniden teşkilatlandırılmış ve başkanlığını Müftü Efendi, İkinci başkanlığını Müderris Hacı Halil oğlu İsmail Efendi, muhasipliğini Belediye Başkanı Salih oğlu Halil Bey, kâtipliğini Hasan Efendi’nin yaptığı heyetin 7 üyesi mevcuttur.
Çal Kazası 
Müftü Ahmet İzzet Efendi önderliğinde Çal kazasında ve köylerinde Kuva-yı Milliye çalışması yapılmış, Yedek Subay Ahmet Akşit Bey kasaba ve köyleri dolaşarak Milli Kuvvetlerin teşekkülü için gönüllü kaydetmiştir. Bu çalışmalar neticesinde 15 Temmuz 1919’da Necip Bey, Hacı Mahmut Efendi, Belediye Başkanı Hacı Mehmet Ağa, Orta köylü Emin Bey, Derviş Efendi ve Zeybek oğlu Ali Ağa’nın da aralarında bulunduğu 20 kişi Kuva-yıMilliye’ye bağlılıklarını ifade eden bir senet imzalayarak Müftü Ahmet İzzet Efendi’ye vermişlerdir. Necip Bey’in 1919 Ağustos’unda 100 kişilik bir müfrezenin başında cepheye gitmesinden sonra ise tekrar Müftü Efendi başkan olmuştur. Heyetin Müdafaa-ı Hukuk adıyla teşekkülünden sonra da Derviş Bey başkan seçilerek bu görevi uzun süre devam ettirmiştir. 
Tavas Kazası 
Denizli Müdafa’a-ı Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti’nin kurulmasından sonra Müftü Ahmet Hulusi Efendi tarafından Dalamanlı oğlu Şükrü Bey Tavas’a gönderilerek Kuva-yıMilliye’ye gönüllü toplaması için görevlendirilmiştir. Denizli Müdafa’a-ı Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyeti’nin Heyet-i Milliye adını almasından sonra ise Tavas Müdafa’a-ı Hukuk Cemiyeti de Heyet-i Milliye adıyla anılmıştır. Bundan sonra 1919 Ağustos’unda Süleyman Salim Bey başkanlığa getirilmesine rağmen kısa süre sonra Osman Efendi başkanlığa getirilerek Tavas Heyet-i Milliyesi çalışmalarını devam ettirmiştir.
Buldan Kazası
Müftü Mehmet Efendi, Mehmet Kamil bey, Kızılhisarlı Hasan Efendi, Hattat oğlu Mehmet Bey, Hacı Molla Ahmet oğlu Necip Bey, Kara Yusuf oğlu Ahmet Bey gibi Kuva-yıMilliyecilerin katılımıyla Buldan Müdafa’a-ı Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. Bu cemiyet 5 Temmuz 1920’de Buldan’ın işgali ile üzerine düşen görevi yerine getiremeyerek dağılmak zorunda kalmıştır.
Çivril Kazası
Bu dönemde Çivril Afyonkarahisar’a bağlı olmasına rağmen Çivril Heyeti Milliyesi, Denizli Heyet-i Milliyesi’ne bağlı kalmış ve cephenin desteklenmesi yönünde büyük hizmetleri olmuştur. 1921 yılı başında Çivrilin işgal edilmesinden sonra cemiyet, Güney kasabasına taşınarak burada hizmet vermek zorunda kalmıştır.
Kuva-yı Milliye tarihi içerisinde Çivril kazası için bahsedilmesi gereken önemli bir hadisede Çopur Musa isyanıdır. 
   
Kaynakca:
8 Cemal Kutay, İstiklâl Savaşının Maneviyat Ordusu, İstanbul 1977, s. 58-59. 9 Nuri Köstüklü, Millî Mücadele’de Denizli, Isparta ve Burdur Sancakları, Ankara 1999, s.52. 10 Ali Sarıkoyuncu; Milli Mücadele’de Din Adamları-2, Ankara 1997, s. 14.
1 Yücel Özkaya, Türk İstiklâl Savaşı ve Cumhuriyet Tarihi, Ankara 1981, s. 10. 12 A. Akif Tütenk, Milli Mücadele’de Denizli, İzmir 1949, s. 9. 13 Ahmet Akif Tütenk, a.g.e., s. 7. 14 Refik Turan ve diğ., Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi, Ankara 1994, s. 182. 15 Ahmet Akif Tütenk, a.g.e., s. 23. 16 Cemal Kutay, a.g.e., s. 69. 17 Ahmet Akif Tütenk, a.g.e., s. 26. 18 Tarhan Toker, Kuvâ-yı Milliye ve Millî Mücadele’de Denizli, Denizli 1983, s. 38. 19 Tarhan Toker, a.g.e., s. 40-43.


Denizli Efsaneleri(Pamukkale güzeli,SUDAN KOYUN ATLATMA,Gelin ağlama taşı, Ahi Sinan,Merkezefendi)


PAMUKKALE EFSANESİ

ok çok eski zamanlarda Çökelez Dağı eteklerinde yaşayan, fakir oduncu bir aile varmış. Bu ailenin bir kız çocuğu varmış. Bu kız o kadar çirkinmiş ki erkek çocuğu olan anneler onu görünce yollarını değiştirirlermiş. Fakirliği genç kızın umurunda bile değilmiş ama çirkinliği canına tak etmiş. Çökelez Dağının tırmanıp, dağın eteğinden kendini aşağıya bırakmış.
Yukarıdan içi su ve tortu dolu havuza hızla düşmüş. Burada uzun süre suların içinde baygın kalmış. O esnada bu su o çirkin kızı güzelliğe boğmuş. Bu sırada oradan geçmekte olan Denizli Beyinin oğlu, kanlar içinde havuzun içinde yatan güzel kızı görmüş. Atına oduncu kızı alıp evine götürmüş. Kız iyileşmiş ve evlenmişler. O günden sonra kadınlar güzelleşmek için bu ılıcaları ziyaret etmeye başlamış. O gün bu gündür güzelleşmek isteyen tüm kadınlar bu suyun içine atarlar kendilerini. 

SUDAN KOYUN ATLATMA EFSANESİ

Aşağıseyit (Köyü) Mahallesi’nde her yıl düzenlenen yarışmaya ilham olan efsane; bir ağa kızına âşık olan Karakoyunlu aşiretinden Mehmet isminde bir çoban vardır. Bu çoban Çal yöresine yerleşen Oğuz beylerinin birinin büyük koyun sürüsünü dağlarda, ovalarda otlatan ve yörede çok sevilen bir çobandır. 





Çoban Mehmet ile bu beyin kızı olan Zeynep birbirlerine âşık olur. Ancak, Bey’den kızını isteyen çoban Mehmet umduğunu bulamaz. Bey, kızı Zeynep’i çoban Mehmet’e vermez. Çoban Mehmet’in ısrarlarına dayanamayan ve kızını da vermek istemeyen Bey, çoban Mehmet’e tek bir şartla kızını vereceğini söyler. “Eğer koyunları 3 gün boyunca sadece tuz ile besleyip 3. günün sonunda Büyük Menderes Nehri'nden su içirmeden karşıya geçirirsen kızımı sana vereceğim” der. 

Çoban Mehmet’in sevdiği kıza kavuşması için başka çare kalmamıştır, bu yüzden Bey’in şartını kabul eder. Çoban Mehmet koyunlarını 3 gün boyunca tuz ile besler, tek umudu ise sürünün lideri olan kara koyundadır. Kara koyunun kulağına her gün sabah-akşam fısıldayarak yalvarır. “Benim için, aşkım için su içme. Ben ne dersem onu yap. Ben suya atlayınca arkamdan sen de atla, ancak su içmeden karşıya geçmen şart” der. Çoban Mehmet kara koyunu, allı-morlu renklere boyar ki diğer koyunlardan ayırt edilebilsin. Her gün elleri ile kara koyunu besler, yanından hiç ayırmaz. 

Bu yüzden sürünün lideri olan bu allı-morlu renklere boyanarak süslenen koyunlara “el koyunu” adı verilmiştir. Çoban Mehmet 3. günün sonunda koyunları Büyük Menderes Nehri’nden su içirtmeden karşı tarafa geçirir. Çoban Mehmet, Bey’inin şartını yerine getirmiştir. Ancak Bey sözünde durmaz ve kızını gene de çoban Mehmet’e vermez. Su içmeden karşı tarafa geçen koyunların hepsi susuzluktan ölerek telef olurlar. 

Bey kızı Zeynep aşkından hasta olup yataklara düştüğü için çoban Mehmet o yöreden kovulur. Çoban Mehmet’in kovulması ile birlikte Bey kızı Zeynep amansız bir  hastalığın pençesinden kurtulamaz ve ölür. Bunu duyan çoban Mehmet ise mecnun gibi ömrünü dağlarda koyunlarına kaval çalarak geçirir (Kara, 2012, s. 49-50). Bu aşk öyküsünün hatırasını yaşatmak için ise Aşağıseyit Köyü ve çevre köylerdeki çobanlar, her yıl Ağustos aynının sonlarında kendi aralarında bir yarış düzenleyerek çoban Mehmet’in büyük aşkına saygılarını gösterirler.   Kaynak;ASIRLIK BİR SEVDA ÖYKÜSÜ: “AŞAĞISEYİT KÖYÜ SUDAN KOYUN ATLATMA YARIŞI VE YÖRÜK ŞENLİĞİ”Ayşegül KOYUNCU OKCA 10/14 Fall 2015       

GELİN DİLEK TUTMA TAŞI

https://earth.google.com/web/search/Denizli,+Kumk%c4%b1s%c4%b1k,+Pamukkale%2fDenizli,+T%c3%bcrkiye/@37.96908592,29.11686742,541.22149838a,3052.63427848d,35y,-0h,0t,0r/data=CigiJgokCd9S1m9VZUlAEecVUU_3wkhAGQq6lij0JR5AIUm0B5BPMgZAMicKJQojCiExSkNsVFgzU2d4WUczM0xtcG5TczNZLVFqU3pha2hVZ1Y

Bu efsane de pamukkale Oduncu Güzeli efsanesi gibi Denizli Pamukkale İlçesinde yaşanmıştır. Geçmiş bir zamanda güzeller güzeli genç bir kız, gönlünü Karahayıt adlı köyün çobanına kaptırmış. Ama talihsizliktir ki köyün beyinin oğlunun da kızda gözü vardır. Bir gün evlilik hazırlıklarında olan kız atla nişanlısı olan çobana yemek götürürken yolda arkasındaki beyin oğlunun atıyla ona doğru geldiğini görür. Kız başına gelecekleri anlamıştır. Kendini çobandan başka birine yar etmemek için tanrıdan ona yardım etmesi için dua eder ve “Tanrım taş olayım ama beni bu beyoğluna yar etme” der. O arada kızın duası kabul olur ve oracıkta atı ile birlikte taşa dönüşürler.
O günden bu yana yeni gönlünün muradına eren gelinler bu kayaya gelerek evlilik yaşantılarında mutlu olmak için buraya gelerek tanrıdan dilekte bulunurlar. Bu gün bile genç kızlar Pamukkale, Karahayıt  Mahallesinde bulunan (KARAHAYIT’A KENT ORMANI  yakınında) bu kayaya gelip ziyaret ederler.




MERKEZEFENDİ EFSANESİ

 Merkezefendi medrese de kızlar ve erkekleri birlikte okuttuğu için Padişah’a şikayet edilir.Padişah’ta onu İstanbul’a çağırır. İstanbul’a geldiğinde Padişah’ı namaz kılarken bulur ve ona selam verir ve bekler.Padişah selam verince “Namaz kılana selam verilir mi? diye sorar.O da “Padişahım siz namazda sarayın tamirini düşünüyordunuz” der.Padişah şaşırır. Dediği doğrudur. Sıra da “Siz kızlarla oğlanları birlikte okutuyormuşsunuz hiç ateşle barut bir arada olur mu?”diye sorar. Merkezefendi kavuğunu çıkarır ve ateşle barutu göstererek “işte böyle durur” der.Padişah Merkezefendi’den hoşlanmış ve onun keramet sahibi biri olduğunu anlamıştır.İstanbul’da kalmasını söyler o da kabul eder. 

AHİ SİNAN EFSANESİ

Denizli’de çok zengin bir ağa vardır.Kapısına kim gelirse boş geri çevirmez.Ahi Sinan da ağanın yanına sığınmış yoksul bir kişidir.İyi huyu ve çalışkanlığı ile herkesin sevgisini kazanmıştır.
Bir gün ağa Hacca gitmeye karar vermiştir.Tüm ev halkını ve eşyasını Sinan’a emanet ederek yola çıkar. Aradan altı ay geçer.Namazdan sonra Sinan’ın aklına ağası gelmiştir.Helvayı çok sevdiğini hatırlar.Hemen büyük hanıma gidip helva yapmasını söyler.Sinan hazırlanan helvayı koltuğunun altına koyarak gözünü yumar.Açtığında ağasının yanındadır. Ağa büyük bir alanda cemaatle namaz kılmaktadır.Yavaşça elindeki helvayı yanına bırakarak ortadan kaybolur.

Ahi Sinan Efendi Hazretleri


Denizli ilini süsleyen velilerdendir. On dördüncü asırda yaşadığı bilin­mektedir. Doğum ve ölüm tarihleri belli değildir. Cömertliğin ve misafirperverliğin timsali olan Ahi Evran Hazretleri'nin kurduğu Ahilik teşkilatının Denizli'deki kurucusudur. İyi bir tahsil gördüğü anlaşılan Ahi Sinan Efendi Hazretleri'nin Kırşehir'e gelip, Ahi Evran Hazretleri ile tanıştığı ve talebeleri arasına katıldığı anlaşılmaktadır. 1333'te Anadolu'yu bir baştan öbür başa geçen meşhur seyyah İbn-i Batuta, Denizli'ye geldiğinde, Ahi Sinan Hazretleri'nin tekkesine indi. Bir Ramazan ayıydı. Birlikte akşam namazını kıldıktan sonra iftarlarını yaptılar. O gece sabaha kadar sohbet edip, ibadet ve zikirle meşgul oldular. İbn-i Batuta "Seyahatnâme"sinde bu ahiler hakkında şöyle demektedir: "Memleketlerine gelen yabancıları karşılama, onlarla ilgilenme, yiyeceklerini, giyeceklerini, yatacaklarını sağlama, ihtiyaçlarını giderme, onların ahlaksız ve edepsizlerin ellerinden kurtarma, şu veya bu sebeple o yaramazlara katılanları yeryüzünden temizleme gibi konularda bunların eş ve örneklerine dünyanın hiçbir yerinde rastlamak mümkün değildir." Vefat tarihî bilinmeyen Ahi Sinan Efendi Hazretleri'nin kabri, De­nizli merkez Dereteke mevkiinde, şimdiki Ahi Sinan caddesi üzerinde, "Kocabay" iş hanının bulunduğu yerde idi. Ancak iş hanının yapımı sırasın­da inşaat sebebiyle 1968 yılında kaldırılmış olup, halen nerede olduğu tespit edilememiştir. Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.

Tiyatro Frizlerinde İşlenen Mitolojik Konular       APOLLON-MARSYAS GRUBU

Eserin orjinali Helenistik dönemde yapılmıştır. Roma dönemine ait Marsyas repliklerinden de anlaşılacağı gibi, bu iki eserin bir grup olarak yapıldığı bugün kesin olarak saptanmıştır. Kabartmada Marsyas’ın karşısında ise bir İskitli diz çökmüş, büyük bir taş üzerinde bıçağını bilemektedir. Bu sırada da başını kaldırıp karşısında duran Marsyas’a bakmaktadır. Bu olayı arkadan Tanrı Apollon izlemektedir.
Mitolojiye göre; Marsyas Tanrı Apollon ile müzik yarışmasına girme cüreti gösterir. Yarışta en iyi müziği Apollon yapmış ve Marsyas’ı yenmiştir. Neticede Tanrı Apollon ile müzik yarışmasına girme gibi ölçüsüz davranışlarından dolayı Marsyas’ın derisi yüzülecektir.
Bu görev için bir İskitli bulunur. Eserin orjinali M.Ö. 3. yüzyılda yapılmıştır. Kabartmanın devamında Apollon’a Marsyas’ı yendikten sonra (Delphinios) defne ile iki Nimphe tarafından tacı giydirilir. Apollon elinde zafer palmiyesi tutmakta, şerefe içki içerek olayı ve başarısını kutlamaktadır.



APOLLON VE ARTEMİS’İN DOĞUŞU

Apollon ve Artemis, Leto ile Zeus’un çocuklarıdır. Bu iki tanrı daha çok Anadolu kökenli oldukları için Anadolu’da tapınım görmüşlerdir. Apollon ve Artemis, Truva Savaşları’nda da Anadolu tarafını tutmuşlardır.
Mitolojiye göre Zeus’tan gebe kalan Leto, Zeus’un karısı Hera’dan korktuğu için Apollon’u Delos Adası’nda doğurur. Yaygın olan mitolojiye göre Leto Artemis’i İzmir yakınlarındaki Klaros’ta doğurmuş ve orada saklamıştır. Onun için Artemis Efes’te baş tanrıça olarak tapınım görmüştür. Apollon’un ise Likya Bölgesi’nde Patara’da doğduğu ve büyüdüğü daha yaygındır. Kabartmada Leto, Apollon’u doğurmak için yatağa uzanmıştır.
Hizmetçiler doğum için yardım etmektedirler. Artemis’in doğumunda ise genç kızlar (Horai) ellerinde lavanta çiçekleri ve afyon kozaları ile kutsal doğum olayını izlemektedirler.


NİOBE EFSANESİ

Niobe efsanesi Anadolu’ya özgüdür. Niobe babasının kral olduğu Sipylos (Manisa) Dağı yöresinde doğmuştur. Tanrıça Leto ile birlikte büyümüş, onunla arkadaşlık etmiştir. Thebai Kralı Amphion ile evlenmiş altı kız, altı erkek olmak üzere oniki çocuk doğurmuştur.
Efsane, Niobe’nin çok çocuklu olmasından kaynaklanır. Niobe kendisini tanrıça Leto ile bir tutmuş, tanrıçanın iki çocuğu var bende ise bir düzine diye gururlanmıştır. Anneleri Leton’un olaya çok üzüldüğünü gören Apollon ve Artemis Niobe’ye çok kızmışlar, oklarıyla Niobe’nin tüm çocuklarını öldürmüşlerdir. Çocuklarını kaybetmenin üzüntüsü ile Niobe taş kesilmiştir.
Efsane Manisa yöresinde bugün hala yaşamaktadır. Burada kadın yüzü şeklinde bir kaya vardır ve göz şeklindeki iki oyuğundan sular sızmaktadır.

HERAKLES-ANTAİOS MÜCADELESİ

Antaios denizler tanrısı Posedion ve toprak ana Garia’dan doğma bir devdir. Antaios Makedonya’daki Devler Savaşı’na katılmıştır.Mitolojiye göre Antaios’u yere sermek olanaksızdır. Her yere düştüğünde toprak ana Garia’dan güç alarak doğrulur ve kalkar. Herakles bu yüzden Antaios’u tutup sırtlar, başka bir ülkeye götürerek öldürür.

HADES’İN PERSEPHONE’Yİ KAÇIRMASI

Persephone, Zeus ile Demeter’in kızıdır. Mitolojiye göre Persephone bir gün kırlarda çiçek toplarken, aniden toprak yarılır. Abrasıyla çıkan Tanrı Hades kızı yakalayıp yeraltına kaçırır. Demeter kızı Persephone’yi her yerde arar ama bulamaz. Sonunda her şeyi gören Güneş Tanrısı Helios, Persephone’nin bulunduğu yeri Demeter’e gösterir.Yeraltına kaçırılan Persephone yüzünden kıtlıklar başlamış, toprağın bereketi kalmamış, mevsimler hep kış olmuştur.

Persephone, Hades’in kendisine verdiği nar meyvesini yemiş ve büyü ile tanrıya bağlanmıştır. Bu olay üzerine Baş Tanrı Zeus araya girerek yılın yarısını, yani çiçek açma ve meyve zamanlarında yer üstünde Demeter’in yanında kalmasını sağlamıştır.Persephone yılın diğer yarısını ise kocası Hades’in yanında geçirecektir. Mevsimlerin oluşması ile Hades’in Persephone’yi kaçırması arasında bu mitoloji ile bağlantı kurulmuştur.

30 Temmuz 2019 Salı

DENİZLİ'NİN ANTİK DÖNEMDE DE SİMGESİ HOROZ:

DENİZLİ'NİN ANTİK DÖNEMDE DE SİMGESİ HOROZ:
Denizli Horozu, antik dünyadan günümüze taşlara işlenmiş bir sembol ve şehrin mitolojik efsanesidir. Efsaneye göre Ares verdiği görevi yerine getirmeyen nöbetçiyi horoza çevirir
Denizli Horozu, Hierapolis, Tripolis ve Laodikeia gibi Denizli’ deki antik kentlerde bulunan pek çok kabartmada tasvir edilmiştir.                                                   
            









https://denizli-turizmi.blogspot.com/2014/07/

https://denizli-turizmi.blogspot.com/2014/07/