3 Kasım 2020 Salı
25 Ağustos 2020 Salı
Denizli Adı ve Tarihçesi:
Denizli Adı ve Tarihçesi:
Denizli, Eskihisar Köyü ve civarında Abdullah oğlu Kara sungur önderliğinde kurulmuştur. Türkler Denizli havalisini zaptettikten sonra şehir merkezini suyu bol olduğu için bugünkü Kaleiçi mevkiine nakletmişlerdir.
İlk Fetihler : Denizli ve havalisinde Türkler ilk defa 1070 yılında görüldüler. Afşin Bey bütün Anadolu’yu kat ettikten sonra Laodikya ve Honaz’ı zaptetmiştir. 1071 yılından sonra Denizli ve çevresi Kutalmışoğlu Süleyman Bey’in mahiyetindeki beyler tarafından fethedilmiştir.1097 yılında Bizans ımparatoru Alexis Komnenos, Juannıs Dukas’ı Batı Anadolu’nun fethi için görevlendirdikten sonra bu yöre ve bu yörede yer alan Denizli Bizanslıların eline geçmiştir.
Bizanslıların elinde kısa bir süre kalan bu güzel beldemiz, 1102 yılında yeniden Kılınç Arslan tarafından zapt edilmiştir. 1119 yılında Bizanslılar, büyük bir ordu ile Denizli ve havalisine saldırmışlar, az sayıda kuvvete sahip olan Alp Kara bu yöreyi terk etmek zorunda kalmıştır. Ertesi yıl tekrar gelen Bizanslılar Uluborlu yakınlarına kadar olan toprakları ele geçirmişlerdir.
1147 yılında III. Haçlı Ordusu, Fransız Kralı VII. Louis’in komutasında, Ege Bölgesi’nden güneye doğru hareket ederek, Denizli ve civarını işgal etmiştir. Antalya istikametinden hareket eden haçlı ordusunun öncü birlikleri, Acıpayam Ovası’nı geçtikten sonra, ordusunun ağırlıkları ve artçı birlikleri aynı yolu takip ederek, Kazıkbeli’nden geçmek için hareket etmişlerdir. Fakat orada yapılan çetin gerilla savaşlarında haçlı ordusu çok büyük kayıplar vermiştir.
1176 yılında Bizans ımparatoru Manuel Komnenos, Selçuklu topraklarına yeni bir sefer düzenleyerek Laodikya ve civarını yağma etmiş ve ıstanbul’a dönmüştür. Ertesi yıl Türkler Laodikya’ya gelerek şehri tekrar zaptetmiştir.
Manuel Komnenos 1177 yılında büyük bir ordu ile Laodikya ve Honaz civarını geri almışsa da, Selçuklularla yaptığı savaşta yenilmiştir. II. Kılınç Arslan bundan sonra sınırlarını genişleterek, Bizans topraklarına akınlar düzenlemiştir.
1190 yılında III. Haçlı Ordusu Laodikya’ ya gelmiştir. Haçlı ordusu komutanı Frederik Barbaros, Bizanslılar tarafından sevinçle karşılanmıştır. Burada yerleşmiş olan Türk boyları, çadırlarını bırakarak dağlara çekilmişler ve sık sık haçlı ordusuna saldırmışlardır.
Denizli ve havalisi, takriben XIII. asrın ilk yıllarında Gıyasettin Keyhüsrev tarafından 4. defa fethedilmiştir. Diğer bir rivayete göre, Laodikyalılar tarafından bir Türk kervanının soyulması üzerine, Selçuklu beylerinden Mehmet ve Server beylerin komutasında bir Selçuklu ordusu, Laodikya ordusunu yenmiş ve haraç olarak bu bölgeyi antlaşma ile almıştır.
Diğer bir rivayet şudur: XII. yy. sonlarında Bizanslıların, Burdur’a kadar ilerlemeleri üzerine Konya Sultanı, Osman ve Hüsamettin Beyleri bu bölgeye göndermiştir. Osman Bey Acıpayam Ovasını, Hüsamettin Bey de Çal taraflarını zaptetmiştir.
Denizli ve havalisinin Selçuklulara bağlı bir beylik halinde teşekkülü, 1207 yılında Selçuklu hükümdarı Gıyasettin Keyhüsrev zamanında olmuştur.
1209 yılında İznik’i başkent yapan Theodor Laskaris ile Selçukluların arası açılmıştır. Gıyasettin Keyhüsrev, Laskaris’e Alexios’us tahtına iadesini isteyince, ıznik Devleti ile Selçuklular, Denizli’nin batısında Alaşehir ile Antiokhia arasında savaşa tutuştular. ılk karşılaşmada savaşı kazanan Türkler yağmaya dalınca, hücuma geçen Rum askerleri Gıyasettin Keyhüsrev’i şehit ettiler. Böylece savaşın sonunda galip gelen Bizanslılar, Batı Anadolu’ya bir süre daha sahip oldular. Selçuklularla Bizanslılar arasında Denizli ve yöresi sınır olarak kaldı. Bugünkü Denizli şehri bu sıralarda kurulmaya başlamıştır. ılk olarak Denizli kalesi Abdullah oğlu Kara sungur tarafından yaptırılmıştır. Ayrıca bu devrede bir çok cami, han ve çeşme de inşa edilmiştir.
13. yy. başlarında Denizli ve havalisi, yeni göçlerle ‘Uç bölgesi’ olarak önceden gelenlerle birlikte yoğun bir Türk topluluğu meydana getirmişlerdir. Buradakiler Rum diyarını fetheden Türkmenlerdir. Bu sırada Toğurlu-Toğuzludağı eteklerinde 200 bin Müslüman çadırı bulunduğu söylenir. Bu Türkmenler uç bölgesinde kona göçe yaşarlar ve batı sınırlarını muhafaza ederlerdi.
1257 yılında Denizli’ye gelen Bizans garnizonu, şehirdeki Türklerin çoğunluğu karşısında uzun süre kalamadı. Böylece 1259 yılında Denizli tekrar Türkmenlerin eline geçmiş oldu.
Bu tarihlerde Denizli etrafında kümelenen Türkmenler, Hülagu Han’a müracaat ederek bu bölge için kumandan istediler. Bu konuda ılhanlı Hükümdarı Hülagu bir de ferman çıkararak Kulşar isimli bir zatı bu bölgeye göndermiştir. Bölgenin merkezi “Asi Karaağaç” diye bilinen Acıpayam yöresidir. Bu Türkmenlerin manevi lideri “Yatağanbaba”nın olması muhtemeldir.
1261 yılında bu yöredeki Türkmenler, Selçuklulara baş kaldırmış, Selçuklu Sultanı Rüknettin ile Moğollar anlaşarak, Türkmenleri mağlûp etmişlerdir. Konya’daki “Cimri isyanının” bastırılmasından sonra, II. Gıyasettin Keyhüsrev, kendisine yardım etmeyen Karaağaç bölgesi komutanı Ali Bey’i öldürtmüştür. Bu olaydan sonra Denizli, Germiyanoğulları’nın eline geçer. 1306 da Tripolis'in (Buldan Yenicekent) alınması ile Denizli'nin Türkleşmesi tamamlanmıştır.
1391 yılında Yıldırım Beyazıt, Denizli topraklarını Osmanlı Devletine katmıştır.1402 yılında Timur, Ankara Savaşını kazandıktan sonra Denizli’ye gelmiş, burada bir süre kaldıktan sonra İzmir yöresini fethe gitmiş, 1403 yılının ilk aylarında tekrar Denizli’ye dönerek çadır kurmuştur. Timur bu bölgeyi Germiyanlılara bırakarak ayrılmıştır. Bölge 1411’de bir ara Karaman oğullarının eline geçmişse de, 1429 yılında tekrar Osmanlılara bağlanmıştır.
Ünlü gezgin Evliya Çelebi, Denizli’ye uğramış ve 300 yıl öncesinin Denizli’sini şöyle dile getirmiştir.
“Şehrin çevresinde pek çok akarsular ve göller bulunduğu için bu isim verilmiştir. Yoksa denizden dört merhale uzaktadır. Kalesi düz yerde dörtgen şeklindedir. Hendeği yoktur, çevresi 470 adımdır, dört kapısı vardır. Kuzeyinde boyacılar, doğusunda semerciler, güneyinde Yeni Camii, batısında bağlar kapısı bulunur. Kalede elli kadar silahlı bekçi vardır ki dükkânları bekler. Asıl şehir kalenin dışında, 44 mahalle ve 3600 evden ibarettir. Büyüklü-küçüklü 57 camii ve mahalle mescidi, 7 çocuk mektebi, 6 hamamı, 17 tekkesi vardır.Herkes bağlarda oturduğundan ehil ve ayalları birbirinden kaçmaz. Birbirleriyle akraba gibi olmuşlardır. Halkı beyaz ve mavi feraceler giyer. Pamuğu, pamuk ipliği, beyaz ince sade bezli olup, Anadolu’ya sevk edilir. Halkın kazancı beyaz Denizli bezidir.
Kurtuluş Savaşında Denizli
15 Mayıs 1919’da Yunanlılar İzmir’i işgal edince, Denizli’de Müftü Ahmet Hulûsi Efendi’nin önderliğiyle Denizli Reddi İlhak Cemiyeti kurulmuştur. Bu suretle Denizli Kuvay-i Milliye’si kısmen teşekkül etmiştir. İlk günlerdeki vatanseverler arasında Müftü Ahmet Hulûsi Efendi, Mutasarruf Faik Öztrak, askerlik şubesi Albay Tevfik, 57. topçu alay komutanı Hakkı Bey, Polis Komiseri Hakkı Bey bulunuyordu. Bu kişiler Müdafai Hukuk Cemiyetini kurmuşlardır. İlk Menderes cephesinin karargâhı Sarayköy’ün Dailli (Yakayurt) köyünde kurulmuştur. Bu cepheye Yörük Ali Efe, Yüzbaşı Ahmet de katılarak cepheyi kuvvetlendirmişlerdir. Daha sonra Demirci Ahmet Efe ve Binbaşı Şükrü Bey de katılarak birlikte cepheyi sevk ve idare etmişlerdir. Cephenin iaşesi ve muhafız teşkilatı Denizli’de bulunuyordu. 31 Temmuz 1919’da Nazilli Yunanlılar tarafından işgal edilince cephe Sarayköy ve Menderes’in güneyine çekilmiştir.
12 Temmuz 1919’da Denizli Müdafai Hukuk ve Reddi ılhak Cemiyetleri lağvedilerek Heyet-i Milliye kurulmuştur. Cemiyetin başında Mutasarrıf Faik Beyle Müftü Hulûsi Efendi vardır. Heyet ilk toplantısını 18 Temmuz 1919’da yapmış ve bir beyanname yayınlayarak 1300’den 1310 Hicri doğumlulara kadar olanları silah altına çağırmışlardır.
4 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi’ne seçilen temsilciler şunlardı:
Belevili Yusuf Bey, kongrede bulunan diğer temsilciler ise Necip Ali Bey ve Dalamanlızade Mehmet şükrü Bey idi. Kongrede temsilci olarak Mutasarrıf Müfit Bey seçildi. Bundan sonra yazışmalar Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyetiyle yapılmıştır.
24 Haziran 1920’de Aydın Cephesi bozulunca Yunanlılar Buldan’ı işgal etmiştir.
4 Eylül 1922 gecesi düşman, Buldan ve havalisinden Alaşehir istikametine kaçarak gitmiştir.
Denizli’nin Millî Mücadelede gösterdiği kahramanlığın, Cumhuriyetimizin kurulmasında büyük bir hissesi bulunmaktadır. Denizlililer ulu önderimizin yüce eserini korumak hususunda hiçbir fedakârlıktan çekinmeyerek ve Büyük Ata’mızın çizdiği esaslar dahilinde şaşmadan, büyük bir ciddiyet ve feragat ile çalışarak eserlerine lâyık ve sadık Türk evlâtları olduklarını ispat etmişlerdir.
14 Haziran 2020 Pazar
Cevherpaşa Camii Restoresi 2006 da restore edildi
Denizli-Muğla karayolu güzergahındaki Tabae Ören Yeri içindeki Cevher Paşa Camii İzmir KTVKKurulu’nun 09.07.1997 tarih ve 6925 sayılı kararıyla tescil edilerek, korumaya alındı. kullanım dışı bırakılması nedeniyle yıkılmaya yüz tutan Caminin röleve ve restorasyon projeleri İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRÜ M.KORKMAZ’IN İL MÜDÜRLÜĞÜ DÖNEMİNDE Valiliğin, Kale Belediyesi ve Mimarlar Odasının desteği ile hazırlanarak 2006 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğünce restoresi tamamlanarak ibadete açılmıştır. Harim kapısının üzerindeki yazı bandında Hicri 1235 (miladi 1819-1820)tarihi okunmaktadır. Osmanlı döneminde 19 yy. batılılaşma sürecinde yapılan ahşap destekli kalem işi süslemeli camilerdendir.@ismailyarımca
13 Haziran 2020 Cumartesi
Denizli Geleneksel Meslekler ve Yöresel El Sanatları
Geleneksel Meslekler ve Yöresel El Sanatları
İlin Tavas, Acıpayam, Çameli, Güney ve Çal ilçelerinin
kırsal alandaki yerleşme ünitelerinde el sanatları çalışmaları yapılmaktadır.
Özellikle ev hanımları ve genç kızların çeşitli renkte ince ipliklerle; tığ,
iğne, mekik gibi araçlar kullanarak yaptıkları “oyalar” sürdürülmekte bu zarif
ve geleneksel el işleri günden güne rağbet görmektedir. Böylece bilim ve
tekniğin zamanımızdaki ileri adımların durdurmakta olduğu el sanatlarımızı
kurtarma çabaları hızla sürdürülmektedir.
Geleneksel Denizli El Sanatları; dokumacılık, hasırcılık, dericilik, testi ve
bardak yapımcılığı, urgancılık, bakırcılık, demircilik, tarakçılık,
semercilik-saraçlık, tel kırma gümüş işleri, iğne işleri, ağaç işleri olarak
sıralanabilir.
Dokumacılık
Denizli’de dokumacılığın kökeni, Antik dönemlere dayanır. Bu temel uğraş, Çürüksu ve Büyük Menderes vadilerinin, Türkler tarafından iskân edilmesinden sonra da gelişerek devam etmiştir. Dokumacılığı, genellikle kadınlar yapmaktaydı. Çürüksu ovasında yetiştirilen kaliteli pamuklar, iplik haline getirilir; ceviz yaprağı, soğan kabuğu, palamut, sumak, mazı, birçok ot ve köklerden elde edilen boyalarla renklendirilmekte, yörede beslenen uzun ve ince tüylü bir koyun cinsinden elde edilen yünlerden de zarif yünlü kumaşlar dokunurdu. Her iki türdeki iplik elyafının iyi nitelikli oluşu ve kuvvetlice eğrilmesi, kumaşın kaliteli ve uzun süre dayanmasını sağlıyord
Bu kumaşlar yapıldıkları kentin adı ile anılır, yurtiçi ve
yurtdışı pazarlara da ihraç edilirdi. İbni Batuta’ya göre burada eşi benzeri
olmayan altın işlemeli pamuklu elbiseler dokunurdu. Osman Gazi’nin kişisel
eşyaları arasından, Denizli tülbentleri, saray kadınları için iç çamaşırlık
ince beyaz bezler, bayraklık kırmızı kumaşlar, şalvar çıkmıştır. İshak Fakih,
XIV. yy.ın ikinci yarısında Osmanlı Sultanı l. Murat’a ve Germiyanoğlu Süleyman
Şah’ın kızının Yıldırım Beyazıt ile evlenmesi nedeniyle, Denizli’den alemli ak
bezler alındığını söylemektedir. XVII. yy.da Denizli’yi ziyaret eden Evliya
Çelebi’de, Akdağ’ın beyaz pamuk bezinin, Acem ve Musul bezinden daha ince
olduğunu yazmaktadır. Bu ifadesine göre, kumaşların o dönemde dünyada üretilen
kumaşlarla yarışacak düzeyde olduğu anlaşılıyor.XlX. yy.ın başlarına değin
Denizli’de dokumacılık gerçek bir sanat niteliği taşımaktaydı. Bu dönemde
bölgedeki bez gereksinimini, tamamıyla yöredeki üreticiler karşılıyordu.
Osmanlı İmparatorluğu’nun açık pazar durumuna gelmesinden
önce Denizli’de yetiştirilen pamuk, geleneksel yöntemlerle işlenirdi. Dokuma
için gerekli iplik bu yolla sağlanırdı. Daha sonra çoğu İngiliz kaynaklı iplik
ve pamuklu dokumaların ithali, pamuk üretimini ve el dokumacılığını olumsuz
etkiledi. Yerli kumaşlar ithal malların rekabeti ile karşı karşıya kaldılar.
Denizli’ye ilk yabancı dokuma 1872’de girdi. Japon ürünlerinin yerli ürünle
rekabeti 1920 lerin sonlarına değin sürdü.
1914’ten önce Denizli dokumaları renk ve desenleriyle üstün
nitelikte ürünlerdi. Her bölgenin ünlü dokumaları olduğu gibi, kimi ustaların
kendi adlarıyla bilinen ürünleri de bulunuyordu. 1. Dünya Savaşı’nda askere
giden ustaların yerleri boş kalmış, dokumacılık yer yer durgunlaşmıştır.
Yumağını bitirmeden askere giden ustaların yumakları, yıllarca asılı kalmış, bu
işi devam ettirecek usta bulunamamış ve kimi yerlerde dokumacılığı kadınlar
sürdürmüştür. Savaş sonunda sağ kalabilen ustalar geri dönerek bu sanatı
canlandırmışlarsa da eski niteliğine ulaşamamıştır.
El dokumacılığı bu dönemde yaygın biçimde evlerde ve atölyelerde yapılmaktaydı.
1927’de dokuma tezgâhı olmayan ev yok gibiydi, ayrıca 423 dokuma atölyesi
vardı.Denizli merkezi dışında, Buldan, Sarayköy, Babadağ, Tavas, Kızılcabölük
ve Kale’de köklü, gelişmiş bir dokumacılık bulunmaktadır. Özellikle Babadağ,
Kadıköy dokumalarıyla, Buldan ise beziyle Anadolu’da ün salmıştır.
Dokumacılığın büyük çoğunluğunu yatak çarşafları ve alacalar oluşturur.
Basmacılık ve kuşakçılık en gelişmiş tekstil dallarından biriydi. Ayrıca kimi
köylerde yünden “Kılçar” denilen şalvarlık dokunurdu.Serinhisar’da yünden
menevrek, kılçar, çakşırlık, kara kuzu yönünden şalvarlıklar dokunurdu. Bekilli
ve Çal’ın Ortaköy köyünde ak bez ve alaca bezler imal edilmiştir. Bürgü, bohça,
perde, yastık kılıfı işlemeleri Buldan ve diğer bazı köylerde üretilmiştir.
Güney ilçesi Eziler ile Çal’ın Süller kasabasında halı ve kilim dokumacılığı
gelişmiştir. Halı, kilim, heybe, torba, çul, çuval, seccade gibi kaba dokuma
sanayi ürünlerinin tarihi de çok eskilere dayanmaktadır. Halıcılık, Yatağan,
Bozkurt, Çal ve ilçelerinde gelişmiş bir sanattır. Süller kasabası da kilimleri
ile ünlüdür.Acıpayam’ın Yeşilyuva kasabasında 1960’dan önceki yıllarda yolluk,
kilim, heybe ve torba dokuyan basit tezgahlar bulunmaktadır. Bu ilkel
tezgâhlarla kasabanın ihtiyacı karşılanırdı. Bu dokumalardaki ipler evlerde
eğrilir ve boyanırdı. Bugün kasaba yün ip boyama ustaları vardır ve eski
yöntemle ipleri boyamaktadırlar. Kadınlar da kilim ve yolluk dokumaktadırlar.
Dericilik
Denizli yöresinde dericilik sanatı da dokumacılık kadar eskidir. Bu uğraş
Türkmen Boyları’nın, Denizli yöresine yerleşmelerinden sonra daha da değer
kazanmıştır. 1071’de Türklerin Honaz kalesini ele geçirmeleri ile burada ilk
yöresel Türk dericilik faaliyetinin temeli atılmıştı. Her ne kadar Denizli
dericiliğinin kuruluşu Ahi Evran ile başlatılmakta ise de, Ahi Evran Denizli’ye
geldiğinde yörede gelişmiş bir deri sanatı bulunmaktaydı. Ahi Evran’a bağlı
şeyhlerden Ahi Kaysar, orta çağda dericiliği Acıpayam’a bağlı Yeşilyuva’da
tesis etmişti. T.Toker, debbahlığın piri olarak bilinen Ahi Evran’ın kendi
adıyla kurduğu teşkilatın 32 iş koluna ayrıldığını yazar.
Dericilik genellikle bol akarsu olan yerlerde yapılırdı.
Bunlar arasında il merkezi, Honaz, Yeşilyuva ve Buldan ilçesine bağlı Narlıdere
köyü, tabakçılık ve çizme yapımında gelişmişti. Osmanlı döneminde de önemini
koruyan bu sanat, ayakkabıcılık, çizme, cilt, silah aksesuarı ve saraçlık
olarak gelişmişti. Hayvan koşumları ve eğerleri, deri ve köseleden
üretilmekteydi. Elvan deri olarak nitelendirilen deri örnekleri arasında siyah,
kırmızı ve sarı renkler ünlüydü. Yakın bir zamana kadar bu renk derilerden
kadınlara, genç kız ve gelinlere Hitit tipinde burnu kalkık, pullu ve işlemeli
zarif terlikler yapılırdı.
Yeşilyuva geçmişte olduğu gibi günümüzde de önemli bir
dericilik merkezidir. XlX. Yüzyılda kasabanın alt eteklerine değin akan ve
kentin ortasından geçen Cilhan ve Macar dereleri boyunca, yüzlerce tabakhane
kurulmuştur. Bu tabakhanelerde işlenmiş olan, kösele, sahtiyan ve meşin gibi
deri ürünler Konya, Antalya, Girit, Rodos, Muğla ve İzmir’e gönderilmekteydi.
Günümüzde de yöre insanı geçimini çoğunlukla ayakkabıcılıktan sağlar ve hemen
her evin küçük bir ayakkabı imalathanesi bulunur. Daha önceleri elle dikilen
ayakkabılar günümüzde teknolojik gelişmeyle birlikte yerini makinelere
bırakmıştır. Geçmişte bir ayakkabının her aşamasını kendileri yapan ustalar
bugün sadece belirli bir parçasını yapmaktadırlar. Böylece ayakkabıların
belirli bölümleri üzerinde ustalaşma olmaktadır. Bu durum daha seri ve istenilen
niteliğe yol açmıştır. Bu aşamalar saya kesimi, saya traşçılığı ve saya
dikimidir. Yeşilyuva, günümüzde Türkiye’nin kösele ihtiyacının % 80’nini
karşılamaktadır. Ayakkabıcılık, ayakkabı kesme, taban yapıştırması, freze,
fora, boyama ayrı ayrı işler haline gelmiştir. Bu mesleğe bağlı olarak
semercilik, saraçlık meslekleri de yaygındır.
Testi ,Bardak. Seramik Yapımcılığı ve Boyaması
Testi, toprak bardak, küp, saksı Serinhisar, Çivril, Tavas ve Sarayköy ilçesinde çok eski yıllardan beri devam eden bir sanat dalıdır. Yörenin kırmızı toprağı, bardak yapımcılığına uygun olduğu için, bu sanat dalı ilçede gelişme göstermiştir. Testi ve bardak yapımcılığı çok uzun ve zahmetli bir iş olduğundan, yeni yetişenler bu mesleğe ilgi göstermemektedir.
Urgancılık
Serinhisar ilçesinde urgancılık ata mesleklerinden biri
olup, varlığını günümüzde de sürdürmektedir. Bu işi genellikle kadınlar
yapmaktadır. Erkeklerde üretilen urganların pazarlama işiyle uğraşmaktadırlar.
Bakırcılık
Bakır işlemeciliği geleneksel el sanatlarımızdan olup,
Denizli merkezindeki Kaleiçi'nde yüzyıllardan beri varlığını sürdürmektedir.
Burada birçok sofra takımı, çanaklar, iliştirler, kaşık, kepçe, kevgir, sini,
leğen, yemek tencereleri, kazanlar, ibrik vb. mutfak eşyaları imal
edilmektedir. Günümüzde bu sanatı sürdürenlerin sayısı oldukça azdır. Bakırdan
yapılan mutfak malzemelerinin yerine çelik, alüminyum, porselen, çinko ve
plastik gibi maddelerden yapılan daha ucuz ve kullanışlı kap kacaklar almıştır.
Günümüzde bu sanatı devam ettiren ustalar çoğunluğu turist olan bakırdan
yapılan süs eşyacılığına yönelmişlerdir.
Bıçakçılık
Serinhisar ilçesinin Yatağan kasabasında, Yatağan Baba’nın
yadigârı olan demircilik sanatı köyün kurulduğu tarihten beri devam etmektedir.
Buna bağlı olarak bıçakçılık sanatı gelişmiş olup, bıçak, çakı, tahra, balta,
makas, kırklık, saban demiri ve pala gibi iş aletleri günümüzde de yapılmaktadır.
Ülkenin her yerine gönderilerek, Yatağan insanının maden sanatındaki
yaratıcılığı ve tarihten beri süregelen ata sanatı tanıtılmaktadır. Yatağan
adıyla özdeşleşen palalar, literatüre “Yatağan” olarak girmiştir. XIII.
Yüzyılın başlarında Osman Gazi’nin askerleri de, kendi sanatkârları tarafından
imal edilerek, erleri tarafından kılıç yerine kullanılmış, Türkiye’nin her
yerinde Yatağan palası adını taşımaktadır.
Yatağan Bıçakları:Yatağan'da yüzyıllara dayanan demircilik sanatı halen devam
ettiği şekliyle az çok eskiyi andırmaktadır. Neticede demircilik mesleği
günümüzde de tamamen değişmemiş, ileri düzeyde makineleşmeyle birlikte
gelişmiştir. Bıçak yapımına geçmeden önce, Yatağan'da geleneksel metotlara göre
üretilen bıçak malzemelerini sıralamak istiyoruz. Bunlar; demir, meşin körük
ocağı, çekiçler, örs, mengene, keser, kıskaç, sunturaç, kalıp, keçe, zımpara
taşı, bileği taşı, çark, aşkı takımı, kömür, zeytinyağı, kemik, tel, delgi,
keski, törpü, eğe, mühür, kazzağı, tığ, saplık usturası, saplık demirinden
meydana geldiği görülür (Çaycı ve Aytin 2006).
Bıçak yapımında şöyle bir sıralama izlenir: Önce körük yakılarak işe başlanır.
Ham demir kızdırılarak çekiçlerle örs üzerinde kabaca bıçak şekli verilir.
Bıçak sayısı kadar saplık alınır ve bu körükte ısıtılarak yumuşatılır. Saplık
usturası ile düzeltilir. Verilecek şekle göre saplık demiri arasına konarak
şekillendirilir. Böylece bıçak namluları soğurken bıçakların sapları da kabaca
hazırlanmış olur. Hazırlanan saplar kururken şekillendirilen ve inceltilen
bıçak taslakları yere alınır ve başka bir örsün üzerinde çekiçle son defa şekil
verilir. Sonra sap delikleri delinir, sırt ve ağızları eğe ile düzeltilir,
mühür basılır. Soğuyan saplara törpü ile şekil verilir. Demirin kulpunun
gireceği ağızlar açılır ve düzgün biçim alan bu bıçaklara su verilir. Bu işlem
için su ve zeytinyağı kullanılır. Daha sonra bıçaklar kösele taşı ile çarkta
parlatılır (Çaycı ve Aytin 2006).
1950'li yıllardan sonra ise yassı çeliğin üretilmesiyle birlikte bıçak yapım
metotları da değişmiştir. Yassı halde hazır olarak gelen bu demirler önce şerit
kesme makinesiyle şeritler halinde kesilir, bu çubuklar körükte kızdırılarak
çift çekiçle karşılıklı olarak hem şekillendirilir hem de sertleştirilir. Bu
parça üç defa ısıtılıp dövülür. Sonra sap ölçüsü ile beraber bu şekil kesilir.
Sap işleminde ise iki defa daha ısıtılıp çift çekiçle son şekli verilir.
Saptaki damga ve deliğin daha kolay yapılabilmesi için bıçak tekrar tavlanır,
rengi değişmeden delik alt havşası üst yuvarlak damga ile delinir. Damgalar
çelikten yapılır ve üzerinde ters yazılı kelimeler bulunur. Bu damga, çekiçle
hızla vurulunca zaten sıcak olan bıçağın üzerine oyuk halde çıkar. Çeliğin
kullanımda daha sağlam olması, iyi çalışması ve ilk keskinliğini koruması için
1-1.5 kg'lık çekiçlerle ısıtılmadan dövülür, buna da "kuru çekiç"
işlemi adı verilir. Böylelikle darbeler demirin her tarafına temayüz eder
molekülleri sıkışır ve demir daha mukavemetli olur. Daha sonra belirli tip ve
modellere göre sapları yapılır su verme işlemine geçilir. Su verme işlemi yine
göz kararı ile değişik metotlarla yapılır (Çaycı ve Aytin 2006).
Yatağan Palası :Yatağan Palasının ismini Yatağan
Kasabasından alıp almadığı tam bilinmese de araştırmacıların çoğuna göre
ismini, bu Kasabadan aldığı yönünde yoğunlaşmaktadır. Günümüzde ileri düzeyde
bıçak ve kesici aletlerin üretimi, yatağan adı verilen aletlerin ismini buradan
aldığının delili olmalıdır. Ayrıca Yatağan Kasabası'nın ismi ve bu ismi veren
Osman Bey'in lakabı burada üretilen kılıçlara verilmiş olabilir.Yatağan tabii
ki sadece Yatağan Kasabası'nda üretilmemiştir (Çaycı ve Aytin 2006).
XVI. yy.’ın ortalarında yapımına başlanıp XIX. yy.’ın
sonlarına kadar kullanılan bu kılıçların ismi üzerindeki başka bir görüşte;
yeniçerilerin bellerine doladıkları, şal kuşaklar üzerine bağladıkları,
meşinden yapılan silahlığın içerisine yatay bir şekilde yerleştirmelerinden
dolayı bu ismin takılmış olduğudur. Bu silaha da zamanla yatay olarak durduğu
için Yatağan adı verilmiştir. Ancak en güzellerinin Yatağan Kasabası'nda
asırlarca üretildiği, büyük ustalık gerektiren bu Türk kılıcının da bu beldenin
adını aldığı kabul edilir (Çaycı ve Aytin 2006).
Yatağan örneklerinin en eski örneği Dergiz Ali lakabıyla tanınan ustanın
978/1570 tarihli eseridir.Yatağan Kasabası'nda ise en eski demirci ustası
olarak Mart 1703 tarihli bir belgede Demirci Hüseyin adlı bir usta görülmektedir (Çaycı
ve Aytin 2006).
Yatağan'da XX.yy.'da dikkatimizi çeken en tanınmış usta Derviş Usta'dır. Onunla
beraber Hüseyin Usta ismi de karşımıza çıkmaktadır. Yatağanlar, Ahmet Alemdar,
Abdullah, Salih, Hüseyin Kalfa, Usta Ahmet, Bekir Beşe, Abdi, Genç Mustafa gibi
yapımcı ustaların (şimşiryeran) sayesinde Avrupa'ya ve Balkanlar'a
yayılmıştır (Çaycı ve Aytin 2006).
Yatağanların yapımının son aşamamsını kın imali oluşturmaktadır. Kın
yatağanlardan bağımsız bir parça olması sebebiyle bazı nüanslar ortaya
koymaktadır. Kınlar genel olarak ahşap malzemeden imal edilerek yüzeylerinin
başka maddelerle kaplandığı görülmektedir. Kınların yüzeyleri deri, kadife,
gümüş, baton veya çeşitli maddelerle kaplanırdı. Bazı kınlar komple gümüş
olduğu örneklerde karşımıza çıkmaktadır. Bu madenlerin üzerine bitkisel,
geometrik tarzdaki motiflerle bezendiği görülmektedir. Yatağanların kını üç
parçadan oluşmaktadır: a) Kın Ağzı b)Bilezik c)Pabuç veya
Çamurluktur (Çaycı ve Aytin 2006)
Yatağan Kılıç Baston imalatı
Kılıç baston, bastonların içinin oyularak küçük bir kılıç
tipinde çeliğin yerleştirilmesiyle oluşturulmuş bir silahtır. Böylece bastonlar
her ne kadar yekpare bir görünüm sergilemesine karşın iki parçadan meydana
gelmektedir. Bunlardan ilki baston, ikincisi ise bastonu dıştan saran kın
bölümüdür. Boyutları genelde standart olarak yapılmış olup 0.80 m.
civarındadır. Bastonun eğri olan yani tutulacak sapı çekildiği taktirde 1,5-2
cm genişlikten başlayarak uca doğru incelen bir kılıç çıkar. Kesmekten ziyade
bir şiş vazifesi gördüğü için şiş baston ismi de takılmıştır. Yapım süreci
aynen yatağanlar da olduğu gibi dövülmek suretiyle çelikleştirilerek
yapılmıştır. Yani külçe demir alınarak kızgın ateşte ısıtıldıktan sonra
dövülerek şekil verilmiştir (Çaycı ve Aytin 2006
Bastonların bezemesi, sap ve kın kısımlarında yoğunlaşmıştır. Sap kısımları
genellikle kuşbaşı veya ejderi anımsatan figürlerden meydana gelmektedir.
Kınlarda ceviz ağacından oluşan bölümün üzerine kakma tekniğinden meydana gelen
süsleme yer almıştır. Kınların süslenmesinde şöyle bir yol izlenmiştir: Önce
gümüş yazının yazılacağı yer kazınır, eriyik haldeki gümüş haddeden geçirilerek
ince tel haline gelene kadar uzatılırdı. Sonra soğuyan bu tel hazırlanan satha
yerleştirilir ve düzenlenirdi. Şiş bastonları normal bastonlardan ayırabilmek
imkansızdır. Bu nedenle savunma aracı olarak her zaman
kullanılmışlardır (Çaycı ve Aytin 2006).
Yatağan'da kılıç baston üretimi bir hayli gerilemiş durumdadır. Bu işi yapan
Mümtaz Yatağan isimli usta Cumhuriyet Dönemi'nin tanınmış son ustasıdır. Adı
geçen ustanın vefatıyla birlikte bu işi yapan usta kalmamıştır (Çaycı ve
Aytin 2006).
Hasırcılık
İlimizde görülen diğer dokuma türü, hasır dokumacılığıdır.
Çardak-Beylerli, Buldan-Süleymanlı, Çivril-Gümüşsuyu yörelerimizdeki göllerden
kesilen saz ve kamışlardan yere kurulan tezgahlarda hasır denilen “yazlık
örtüsü” ve tavanlara “dam örtüsü”, denizde kullanılan hasır türleri
dokunmaktadır.
Demircilik
Demir sanatı, ilimizde yüzyıllardan beri devam eden köklü bir sanattır. Eski Kaleiçi Çarşısında “Demirciler Çarşısı” olarak faaliyet gösteren bir bölüm bulunmaktadır.
Semercilik-Saraçlık-Nalbantlık
Son yıllarda tarımda makineleşmenin artmasına bağlı olarak yük ve iş hayvanı (at ve eşek) kullanılmamaya başlanılmıştır. Dolayısıyla eskiden bunlara bağlı olarak yaygın olan semer yapımcılığı ve saraçlıkta oldukça azalmıştır.
Tel Kırma-Gümüş İşi
Oldukça ince ve planlı olan bu işlemin mihraplı, elmas, makaslı, sepeleme, muskalı, yıldızlı, yapraklı, tırtıl sarmalı gibi motif türleri vardır. İlimizde sadece Tavas’ta yapılan tel kırmaya rağbet çok olmaktadır. Çivril İlçemizin Beyköyü’nde küçük ev atölyelerinde gümüşçülük yapılmaktadır.
İğne İşleri
Bütün yörelerimizde hanımlarımız tarafından yapılmasına rağmen Tavas yöremizde bir el sanatı ve ticari amaçla yapılan iğne oyaları çok yaygındır.
Ağaç İşleri
Ağaç işi İlimizin ormanlık yörelerinde Çameli, Tavas, Baklan
İlçelerinin köylerinde daha çok yapılmaktadır.
Pazarlama : Valilik Kültür ve Turizm Müdürlüğü olarak gerek
yurtiçinde gerekse yurtdışında yapılan Turizm ve Tanıtma Fuarlarındaki
standlarda İlimiz el sanatlarının tanıtımı da yapılmaktadır. Ayrıca, Buldan,
Babadağ, Kızılcabölük’te tekstille ilgili, Yatağan’da bıçakçılıkla ilgili
geleneksel hale gelmiş festivaller de ürünlerinin tanıtımına önemli katkılar
sağlamaktadır. Bunun yanı sıra yerli ve yabancı basın mensupları ilin tanıtım
çekimini yaparlarken el sanatlarının da geniş biçimde yer alması sağlandığından
pazarlama hususunda herhangi bir problem bulunmamaktadır. Özellikle yerli
turist grupları Pamukkale ve İlimizdeki diğer turistik yerleri ziyaret ettikten
sonra Babadağ, Buldan ve Kızılcabölük tekstil ürünlerinden almak için buralara
da turlar düzenlemektedirler.
Kemik Tarak
Yatağan Kasabamızda camız ve koç boynuzlarından kadın tarağı
yapılmaktadır.Tarakların hammaddesini büyük baş hayvanların boynuzları
oluşturmaktadır. Öncelikle manda türü büyük baş hayvanların boynuzları
kullanılmıştır. Taraklar sık tarak ve çapa diş tarak olmak üzere iki şekilde
yapılmıştır. Sık tarağın bir tarafı ince dişli diğer tarafı ise kalın
dişlidir (Çaycı ve Aytin 2006). Tarağın imalat aşaması ise; çeşitli
yollarla temin edilen boynuzlar ilk önce ısıtılan uzun bir demir vasıtasıyla
delinir. Bu delme işleminde, bu kızgın demir boynuzun açık tarafından içeri
doğru sokulur buda boynuzun içindeki tabakayı eritir. Böylece bu delik genişler
daha sonra boynuz sıcakken soğuk suya atılır. Sudan çıkarılan boynuz dörder
parmak genişliğinde karşılıklı olarak el testeresiyle kesilir. Normal bir
boynuzdan 7 adet tarak çıkar. Bu taslak halindeki parçalara iki çeşit keser
uygulanır. Oygu keseri ile parçaların kavisli kesimleri, düz keser ile
kavislerin dış kısımları düzeltilir. Bundan soma körük ocağına atılarak
ısıtılır. Bu parçalar ısıtıldıkça yumuşar şekil verme kıvamına gelince de iki
tane kıskaçla düzeltilir ve iki adet yassı demirin arasına konularak mengenede
sıkıştırılır. Soğuyuncaya kadar bunların arasında bekletilir. Daha sonra
çıkartılan bu düzgün parçaların uçları düz keserle yontularak bıçak ağzı gibi
yapılır. El testeresiyle uçları teker teker açılır. Uçları açıldıktan soma
tarak halini alan bu madde, 'boynuz kazağı' denilen iki tarafı keskin
mıknatısla kazınır. Önceden açılan uçlara üçgen eğeyle son şekli verilerek
parlatma işlemine geçilir.Parlatma işlemi ise elle yapılır. Taraklar 1950
yılına kadar tamamen bu şekilde elle üretilmiştir. Bu yıldan sonra ağız açma ve
parlatma makinesi kullanılmıştır (Çaycı ve Aytin 2006).
El İmalatı Cam Yapımı
1935'de Ulu Önder Atatürk'ün direktifiyle Türkiye'de cam
üretme görevini üstlenen Paşabahçe, geçmişten aldığı Türk "camcılık"
geleneğinin yaşatılması misyonunu bugün Denizli Cam ile sürdürmektedir. Firma,
Denizli markası ile yaptığı "el imalatı cam ev eşyası" üretiminde Türkiye'de
lider durumunda, dünyada ise aranılan bir konumdadır. El imalatı tarzında
üretim yapan ve emek-yoğun çalışılan Denizli Cam'da 5000 yıllık camcılık
geleneği yaşatılmaktadır.
9 Haziran 2020 Salı
Denizli Yöresel Yemekleri KİTABI
https://drive.google.com/file/d/1MocIG8uZ763C4D9QspMjnTfDWVM0jvEU/view (Kitab İçin tıkla linki)
Denizli'de mahalli yemek yarışması yapılacak;
Toplumda turizm bilincini geliştirmek, iç turizmi canlandırmak ve halkın turizm hareketlerine katılımını sağlamak amacıyla Denizli genelinde mahalli yemek yarışması yapılacak. 15-22 Nisan Turizm Haftası etkinlikleri çerçevesinde düzenlenecek yarışmada elde edilecek mahalli yemeklerle ilgili bilgi ve belgeler, Denizli'nin yemek kültürünü tanıtmak amacıyla "Denizli'nin Yöresel Yemekleri" ismiyle ...
Toplumda turizm bilincini geliştirmek, iç turizmi canlandırmak ve halkın turizm hareketlerine katılımını sağlamak amacıyla Denizli genelinde mahalli yemek yarışması yapılacak. 15-22 Nisan Turizm Haftası etkinlikleri çerçevesinde düzenlenecek yarışmada elde edilecek mahalli yemeklerle ilgili bilgi ve belgeler, Denizli'nin yemek kültürünü tanıtmak amacıyla "Denizli'nin Yöresel Yemekleri" ismiyle kitaplaştırılacak.
Denizli İl Kültür ve Turizm Müdürü Mehmet Korkmaz, dünyanın da en önemli mutfaklarından sayılan Türk mutfağının damak tadının bozulmadan günümüze kadar kuşaktan kuşağa aktarılarak gelebildiğini söyledi. Kormaz, "Amacımız, unutulmuş veya unutulmaya yüz tutmuş Anadolu lezzetlerini hatırlatarak ülke ve dünya çapında tanıtıp marka haline getirmektir. Mutfak, bir yörenin tanıtımındaki önemli unsurlardan birisidir." dedi. Denizli yemek kültürüne ve tanıtımına katkıda bulunmak isteyen herkesin yarışmaya davetli olduğunu söyleyen Kormaz, katılmak isteyenlerin dilekçeyle kaymakamlıklara başvurması gerektiğini bildirdi.
Kaynak:https://m.sondakika.com/
15 Şubat 2008 Cuma 17:43
7 Haziran 2020 Pazar
ÇARDAK HAN RESTORESİ TAMAMLANDI -CN5 turizm arenası M.korkmaz 2010
Denizli'nin Çardak ilçesinde Anadolu Selçuklular döneminde yapılan 790 yıllık Çardak Han'da restorasyon çalışmaları tamamlandı. AA Mustafa Değirmencioğlu 29.05.2020
"Denizli yakınlarında Akhan Kervansarayı'ndan 55 kilometre önceki menzil noktasında bulunan Çardak Han, Denizli'de bilinen ve günümüze ulaşabilmiş en eski Türk-İslam yapısıdır. Han, bölgenin Türk-İslam dönemine şahitlik eden ve yaklaşık 800 yıllık geçmişe sahip ilk kimlik belgesi niteliğindedir. Kitabesinin her iki yanındaki aslan heykelleri, kapalı kısımda, paye başlıklarında yer alan boğa ve insan başı ile çifte balık rölyefleriyle de dönemindeki hanlar arasında ayrıcalıklı yere sahiptir. Ticaret yolu üzerindeki han, kervanlara ev sahipliği yapan Ege Bölgesi'ndeki türünün en büyük yapısıdır. Osmanlı döneminde han ve derbent olarak görev ifa eden kervansarayın işletilmesine yardımcı olan çevresindeki halkın vergiden muaf tutulduğunu arşiv belgeleriyle sabittir."
ÇARDAK HAN; Anadolu Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad döneminde yaptırılan kervansaray, kara yolundan yaklaşık 500 metre içeride yer alıyor.Kitabesinde "Ribat olarak Alaeddin Keykubad döneminde Başkumandan Ayaz tarafından hicri 627 yılı ramazanında yapıldığı" yazılan kervansaray, doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı inşa edilmiş, altı bölümlü, beş sahından oluşuyor.Dikdörtgen kapalı mekanı ve kare avlusuyla Selçuklu sultan hanlarının bir örneği olan kervansaray, 22,50 x 27,00 metre boyutlarındaki beş nefli kapalı kısım, dört sıra kesme taş payeye oturan sivri tonozlarla örtülü.Diğerlerinden daha geniş ve tonozu da daha yüksek durumdaki orta nefin paye başlıklarının ilkinde bir boğa başı, üçüncüsünde karşılıklı sıçramış iki balık, dördüncüsünde de bir insan başı kabartması dikkati çekiyor.İki yanında yuvarlak kuleleri bulunan taç kapı nişi kesme taşlardan örülmüş, giriş kemeri üzerine yerleştirilen yedi satırlı kitabenin yanlarında iki Selçuklu aslan heykeli bulunuyor. Taç kapının dikdörtgen çerçevesini, geometrik ve bitkisel motiflerle süslenmiş bordür ile onu kuşatan silme oluşturuyor.
DENİZLİ YÖRESEL YEMEKLERİ- PDF Ücretsiz indirin
https://denizli-turizmi.blogspot.com/2014/07/
https://denizli-turizmi.blogspot.com/2014/07/
-
DENİZLİ MAĞARALARI 1-Acıpayam Dodurgalar Keloğlan Mağarası: Gelişmiş batı ülkeleri ve A.B.D de 18. yüzyılın ortaları...
-
DENİZLİ İÇELERİ 1-ACIPAYAM İLÇENİN TARİHİ: Eski çağlarda " İndos Vadisi" olarak bilinen bölge, sırasıyla Hititler, İonlar,Akalar...