19 Şubat 2015 Perşembe

DENİZLİ TURİZMİ - DENİZLİ TURİZM POTANSİYELİ


      DENİZLİ TURİZM POTANSİYELİ









Ege Bölgemizin 2. büyük kenti olan ve ahenkli, uzun, güzel ötüşü ve rengiyle diğer türlerinden farklı, kentin sembolü dünyaca ünlü Denizli Horozu ile İlimiz, coğrafi konumu, iklimi, doğal ve turistik yönden önemli özelliklere sahip ekonomik faktörleriyle, antik dönemde bir geçiş ve kavşak noktasıticaret ve haberleşme merkezi iken günümüzde de aynı özelliğini koruyan nadir illerden biridir. Tekstil, ticaret, sanayi ve tarım sektörlerindeki hamlelerin yanında son yıllarda özellikle doğa harikası Pamukkale ve diğer kültür-turizm değerleri ve 12’ye yakın turizm çeşitliliği sayesinde turizm sektöründe Ülkemizin önde gelen destinasyon illerinin başında gelen Denizli, yılda 2,5 milyon yerli ve yabancı turisti ağırlamaktadır. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan Pamukkale’si, Laodikya’sı, Akhan KervansarayıUNESCO tarafından Yaşayan İnsan Hazinesi seçilen Hayri DEV’i,  UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’nde yer alan Denizli Zeybeği ve Yarenlik Geleneği gibi tüm bu tarihi, kültürel, doğal güzellikleri ve turizm potansiyeli ile Denizli, eşsiz bir yerleşim ve uygarlık merkezidir.


Turizm faaliyetlerinin diğer sektörler üzerindeki etkisi dikkate alındığında bu potansiyelin Denizli ekonomisine katkısının yadsınamaz olduğu görülecektir. Fakat asıl olan bundan sonra katkının daha ne kadar süreceği ve nasıl arttırılması gerektiğidir.         
     
İlimiz, sahip olduğu turizm potansiyeli ile ülkemizin önemli destinasyonları içerisinde yer almakta olup, iç ve dış turizme on iki ay hizmet sunan ve en çok turist çeken iller sıralamasında ülkemizde Antalya, İstanbul, Muğla ve Edirne’den sonra 5. sırada yer almaktadır.

İlimizde; Turizm İşletme Belgeli 6.556 yataklı 26 tesis,  ayrıca Belediye Belgeli 6.825 yataklı 79 tesis ve 5.157 yataklı 129 Pansiyon ile ilimizde turizme hizmet sunan toplam 18.563 yataklı 234 tesis bulunmaktadır. Ayrıca Turizm Yatırım Belgeli 21 tesis toplam 2333 yatak kapasitesine sahiptir.  İlimiz sahip olduğu yatak kapasitesi itibarı ile yılda 4 milyon turisti ağırlayabilecek durumdadır.











1-Dünyanın Uzun Öten Tek Irkı Kentin Sembolü Denizli Horozu…

“Denizli” denilince akla ilk gelen değerlerden biri de adıyla bütünleşmiş, kentin sembolü Denizli Horozu’dur. Denizli Horozu endamı, duruşu ve uzun ötüşü ile dikkat çeken, geçmişi antik çağlara kadar uzanan yerli bir ırktır.  Denizli Horozu’nu ayrıcalıklı kılan sadece uzun ve güzel ötüşü değil aynı zamanda masalsı güzelliği, sesindeki ahenk ve duruşundaki asalettir.

Denizli Horozu, antik dünyadan günümüze taşlara işlenmiş bir sembol ve şehrin mitolojik efsanesidir. Laodikeia Antik Kenti’nde bulunan mermer ve kandil üzerine işlenmiş horoz figürleri, Denizli Horozu’nun o çağlarda da var olduğunun göstergesidir.


Her horoz kendi kümesinde öter, Denizli Horozu ise her yerde öter…..
                                                   







 
                                                            M.S. 2.  YY Horoz Figürü / Laodikya Antik Kenti    


2-Doğanın Düşsel Mucizesi Pamukkale…

Türkiye’nin favori destinasyonu, Denizli turizmindeki baş aktör olan Pamukkale; günümüzde Hierapolis Antik Kenti’yle buluşmuş, UNESCO Dünya Kültür Mirasına dâhil olarak, dünyanın sayılı turizm cazibe merkezi ünvanını almıştır. Pamukkale’de turizm gelişimi 1960’lı yıllarda başlamış, çevre kirliliğinin ve tahribatların en aza indirgenmesi, Koruma-Kullanma dengesinin sağlanabilmesi ve bölge turizminin geliştirilmesi amacıyla 1991 yılında Pamukkale Koruma Amaçlı İmar Planı uygulanmaya başlamıştır. 1957’de bu alana yıllık ziyaretçi sayısı yaklaşık olarak 10.000 kişi ikenhalkın ilgisinin artması ve Türkiye’nin bir turizm merkezi haline gelmesiyle birlikte Pamukkale ülkemizin önde gelen destinasyonu olmuş ve günümüzde gelen ziyaretçi sayısı 2,5 milyonu bulmuştur.

Pamukkale’yi İlk gördüğünüzde pamuğa ya da buluta benzetmeniz doğaldır. Yakınlaştığınızda ise şifalı termal suların sanatçı kimliğine bürünerek binlerce yıllık uğraşısı ile oluşturduğu travertenler ve bulutların üzerine kurulmuş gibi görünen Hierapolis Antik Kenti ile karşılaşırsınız. En az 10 bin yıllık bir yerleşkeye sahip bölgenin yazılı tarihi M.Ö. 190 olarak kayıtlıdır. Şehrin bu bölgeye kurulmasının sebebi de şifalı termal sudur.

Pamukkale travertenlerinin uzaktan görünümü, binlerce metre yükseklikteki bulutların size yakınlaşması ya da bembeyaz kar kristallerinin kapladığı ışıldayan katmanlı tarlalar gibidir. Mesafe yakınlaştıkça bulutsu karların üstünden berrak suların aktığını görürsünüz. Teninizle hissettiğinizde ise bunun bambaşka bir doğa dokusu olduğunu ve benzersiz bir deneyim yaşadığınızı anlarsınız. Böylesi orijinal doğa güzelliği ile buluşmanızı sağlayan Pamukkale’nin travertenleri bu büyünün asıl sahibidir.
           
Pamukkale termal kaynağı antik dönemlerden itibaren kullanılmaktadır. Yüzlerce yıldır insanlığa şifa sunmuştur.

Her ne kadar Denizli Pamukkale ile anılsa da ilimizde diğer turizm türleri de fazlasıyla yer bulur. Denizli Kalkolitik Çağ’dan Bronz Çağı’na, Bizans İmparatorluğu, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluklarına kadar uzanan geniş bir sekans içinde yerleşime konu olması, şehir merkezinde ve ilçelerde mevcut örneklerin çeşitliliği, yerel halkın gelenek ve görenekleri, yaşam tarzı ayrıca bir turistik çekim oluşturur.





3-Kültür ve Tabiat Varlıkları Zengini Denizli…



İlimizin coğrafi konumu, termal su ve ikliminin uygunluğu nedeniyle ilk yerleşim izleri, günümüzden 1 Milyon 200 Bin yıl öncesine kadar dayanmakta olup, Denizli’nin tarihi Anadolu’nun tarihi kadar köklü ve renklidir.


Kalkolitik Çağ’dan başlayıp günümüze kadar kesintisiz bir yerleşime sahip olan ilimiz Hitit, Frigya, Lidya, İonya, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi medeniyetleri sinesinde yaşatmış, 19 antik kent, 175 arkeolojik ve doğal sit, 433 sivil mimari örneği ve 231 adet Anıtsal Mimari örneği vb gibi toplamda bine yakın tescilli kültür varlığımız ile KÜLTÜR TURİZMİne hizmet etmektedir.







4-Dünyaca Bilinen İnanç Turizmi Şehri…

İnanç turizmi açısından da önemli bir potansiyele sahip olan DenizliPamukkale Hierapolis Antik Kenti’nde bulunan ve Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan St. Philippe Martyriumu ve MezarıLaodikya Antik Kenti’ndeki İncil’de adı geçen 7 kiliseden biri olan ve eşsiz mimari özellikleri bulunan “Kutsal Haç Kilisesi”, Tripolis Antik Kenti’nin M.S. 325 yılında Nikea Meclisi’nde hazır bulunan Lidya Piskoposları Listesi’nde adının geçmesiyle piskoposluk düzeyinde kutsal bir şehir olması, Colossae Antik Kenti’nde Asya’nın en büyük kilisesi olan St. Michael Kilisesi, Herakleia Salbace Antik Kenti ve Attuda Antik Kenti’nde bulunan eski dini merkezler sayesinde önemli bir İnanç Turizmi potansiyeli arz etmektedir. Aynı zamanda ilimizde bulunan tarihi cami ve Türk-İslam büyüklerine ait türbeler de ziyaretçi akınına uğramaktadır.





St. Phillip Martriumu-Hierapolis
5-Antik Dönemden Günümüze Sağlık Termal Turizm Kenti…

Antik Dönemlerde Tıp
Bölgemizin Hellenistik öncesi en önemli yerleşimi, Herodot ve Xenephon’da da adı geçen Kolossai antik kentidir. Hellenistik Dönem yerleşmelerini ise Ova ortasında yer alan Laodikeia, Attouda (Sarayköy-Hisarköy), Trapezopolis (Babadağ-Bekirler Mahallesi), Karura (Sarayköy-Tekkeköy), Büyük Menderes Nehri’nin batı yanında Tripolis (Yenicekent), Laodikeia’nın kuzeyinde ise Hierapolis (Pamukkale) olarak sıralayabiliriz.

       





Polemon Hanedanlığı’nın başlangıcından çok önce, bir öğrenim merkezi olan Laodikeia’da septik (kuşkucu) filozoflar, Antiokhos ve Theiodos yetişmiştir. Tıp öğreniminin de çok önemli olduğu Laodikeia’da, Strabon’un zamanında Zeuxis tarafından büyük bir grup Herophileian (antik dünyanın en ünlü hekimi) tıp okulu kurulmuştur (Strabon XII, 8.20). Şüphesiz bu tıp okulunda hem su terapisine bağlı tedavi, hem de diğer tedaviler yapılıyordu.


                                    Sağlıkla İlgili Binici Tanrı Heykeli

Antik Dönemlerde Tıp Okullarımız
Antik Dönem’de Denizli çevresinde yer alan; Hierapolis, Laodikeia, Attouda, Karura, Herakleia Salbace ve Eumeneia kentlerinde tıp, bir bilim dalı olarak kabul edilmiştir.


            Antik kaynaklardan Strabon (XII/8.20) M.S. 9 yılında Lycos (Çürüksu) Vadisi’ne gelmiş olup, Laodikeia, Attouda ve Karura arasında büyük saygı gören Men Karou Tapınağı ve tapınak yanında yer alan önemli bir tıp okulunun varlığından söz etmiştir. Strabon’a göre (XII/8.20), bu tıp okulu Herophileion adı altında Zeuksis tarafından kurulmuş ve onun zamanında bu okulun yöneticisi Aleksandros Philalethes’tir. Yine Strabon (XII/8.20) bu okulun tıp alanında öneminin Hikesios’un kurmuş olduğu Erasistrateion (Ünlü hekim ve anatomi uzmanı Teos’lu-Sığacık’lı Eristratos) kadar önemli olduğunu bildirmiştir. Bu bilgiler özellikle Lycos Vadisi’nin antik dünyada çok önemli bir tıp okuluna sahip olduğunu göstermektedir. Bölgenin en önemli antik kenti olan Laodikeia’da (Merkez Goncalı-Eskihisar Mahalleleri) bir tıp fakültesi yer almaktaydı ve yukarıda sözü edilen kentlerin tıp doktorları bu fakültede eğitilmekteydi.
Dünyanın Ünlü Tıp Hekimleri Merkezi
Herakleia Salbace Antik Kenti güç tanrısı Herakles adına kurulmuş olmasına rağmen, kentin baş tanrısı Asklepios ve karısı Hygeia’dır. Bu da antik kentin tıp alanında ne kadar ileriye gittiğini ve antik dönemde burada yetişen doktorların tüm dünyada ün saldıklarını göstermektedir. Ayrıca Herakleia Salbace Antik Kenti’nde kabartmalar ve heykeller üzerinde sağlık tanrısı Asklepios ve karısı Hygeia sıkça betimlenmiştir. Bunlarla ilgili olarak antik kentte bir tıp okulu vardı ve burada antik dünyanın en meşhur hekimleri yetiştiriliyordu. Bunlarla ilgili bilgiler yapılacak kazılar sonucu daha da kesinleşecektir.
Telkin ve Terapiden, Teşhis ve Tanıya
            Antik Dönem’de bölgede şüphesiz önemli bir tıp merkezi Eumeneia (Çivril-Işıklı Mahallesi) kentinde yer almaktaydı. Kent yakınında yer alan Attanassos Hieronu etrafına kurulmuş önemli bir tıp okulu yer almaktaydı. Antik dönemde Eumeneia Kenti’nde açıkça tıp bir bilim olarak kabul edilmiştir. Attanassos Hieronunda hastalar telkin ve terapi yoluyla tedavi edilirlerken, bu tıp okulunda teşhis-tanı ve tedavi yoluyla hizmet veriliyordu. Yine Eumeneia Antik Kenti’nde elde edilen yazıtlar burada yetişen tıp doktorlarının önemli hizmetler verdiğini göstermektedir.
Denizli’de mevcut jeotermale dayalı SAĞLIK TURİZMİ, Pamukkale-Karahayıt-Akköy-Yenicekent-Sarayköy arasında uzanan Türkiye’nin en önemli ve sağlık turizmi açısından zengin potansiyele sahip bu bölgedeki termal su sıcaklığı 36 0C ile 240 0C arasında değişir. Bu yüzden bu bölge kür parkı ve kür merkezi kullanımları ile insan sağlığı için son derece önemlidir. Mevcut ve yeni yapılmakta olan uluslararası standartlara sahip tesisler ile bölge sadece ülkemizde değil dünyanın en önemli termal tedavi merkezi olma yolunda hızlı ve önemli adımlarla ilerlemektedir. Halen İlimizde mevcut 18.308 yatak kapasitesinin 10.577 adedi bu bölgededir.



İlimizin sınırları içinde yer alan termal sular kalp, damar sertliği, tansiyon, romatizma, deri, göz, raşitizm, felç, sinir hastalıklarına, uyuz, kaşıntı gibi deri hastalıklarına iyi geldiği gibi ılık içildiğinde mide, damar iltihapları ve reyno hastalığının tedavisine de iyi geldiği bilinmektedir. Bilhassa çamur banyosuyla alınan tedavi ile cildin daha genç ve zinde hale gelmesi mümkün olabilmektedir.

Bölgemizdeki topraklara Büyük Menderes ve Çürüksü (Lykos) Irmakları hayat vermektedir. Termal su, Çürüksu Vadisi’nde yaşayan insanlar tarafından binlerce yıl tedavi amaçlı kullanılmış ve görkemli hamamlar yapılmıştır.


Roma Dönemi’nde ise Hierapolis Antik Kentikaplıcaları sayesinde önemli bir tıbbi merkez haline gelmiş ve şifa bulmak niyetiyle Anadolu’nun birçok yerinden gelen hastalar burada yaşamlarının sonuna kadar kalmışlardır. Bölgemizde su hayat ve sağlıktır. Biz buna binlerce yıldır tarihten günümüze sahibiz.



6-Eko Turizm Cenneti Denizli…

Denizli YAYLA TURİZMİ açısından da oldukça zengindir. Yaylaların başlıcaları; Kale’de Karayayla, Tavas’ta Yoran Yaylası, Acıpayam’da Eşeler Yaylası, Serinhisar’da Yatağan (Kefe) Yaylası, Buldan’da Süleymanlı Yaylası, Çivril Akdağ üzerinde Homa Yaylası, Baklan Beşparmak Dağı’nda Kuyucak Yaylası, Honaz’da Erikli Yaylası, Babadağ’da Tasdelen Yaylası, Beyağaç’ta Topuklu Yaylasıdır. Bunlardan Yatağan Kefe Yaylası ve Topuklu Yaylası elektrik, su, çadır, piknik alanları, tuvalet, duş, restoran, market, kasap ve çeşitli spor alanları gibi alt yapı ve üst yapı eksikliği belediyesince tamamlanarak iç turizme hizmet etmektedir. Dış turizme açılma çalışmaları devam etmektedir.


Denizli – Teleferik – Bağbaşı Yaylası
Denizli Büyükşehir Belediyesi’nin 1500 metre uzunluğundaki 8 kişilik, 24 kabinden oluşan teleferik hattı ile Bağbaşı Kent Ormanı’ndan 1400 metre rakımlı Bağbaşı Zeytin Yaylası’nın o güzel ve muhteşem doğasındaki yaylasına ulaşılmaktadır.
            Teleferik üst istasyonda kafeterya ve 1700 m mesafedeki yaylada restoran, kafeterya, piknik alanları, konaklamak isteyenler için çadır alanları ve ahşap bungalovlar ve odalar bulunmaktadır.



İlimizin değişik bölgelerinde çok sayıda turizme kazandırılmış ve kazandırılacak olan MAĞARA bulunmaktadır. Bunların Başlıcaları; Alacain, Aslanini ve Keloğlan Mağarası (Acıpayam), Teresuyu Mağarası (Çivril Akdağ), Akkale Mağarası (Çivril Homa), Merdivenli Kuyu Mağarası (Çal Belevi), İncirpınar Mağarası (Babadağ İncirpınar), Köyçukuru Mağarası (Tavas Kozlar), Öğlekayası Mağarası (Tavas Pınarlar), Karabeyini Mağarası (Güney), Çakıroluk Mağarası (Tavas Kızılcabölük), Eskikale Mağaraları (Kale), Kapuz Mağarasıdır (Çameli Karagöz Kargın Dağı).

Denizli-Afyon-Ankara ve Denizli-Çivril Karayolu üzerinde, Denizli merkezine 30 km UNESCO Dünya Miras listesinde bulunan Pamukkale’ye 45 km, Uluslararası Çardak Havaalanı yol güzergahında bulunan, Ana tur güzergahına 4 km mesafede Honaz İlçesi Kaklık Mahallesi’nde yer alan Kaklık Mağarası” Mayıs 2002 tarihinde turizme açılmıştır.



Dodurgalar Keloğlan Mağarası, Denizli’ye 60 km mesafedeki Acıpayam İlçesinin 18 km. doğusunda, Dodurgalar Mahallesi’nin 6 km batısında Mallı Dağı doğu yamacında yer alır. Denizli-Antalya Karayolu’nun bu mağaranın hemen yakınından geçmesi ziyaretçi potansiyelini arttırmaktadır. Mağara Nisan 2003 tarihinde turizme açılmıştır.


                               
Macera Severlerin Uğrak Yeri Çivril Akdağ Tokalı  Kanyonu
Denizli’nin Çivril İlçesi’nde bulunan  1.600 m. Rakımlı  Akdağ Tokalı Kanyonu’nun bıçakla kesilmişçesine  1.200 metre  uzunluğundaki kısmı yüksekliği  yer yer 200 metreyi  bulan kaya kütlelerinden oluşmaktadır. Bir vadide ilerleyen dere takip edilerek keyifli bir yürüyüşle ulaşılan kanyonunun girişine yaklaştıkça sarplaşan kayalar ve kartal yuvaları insanları bambaşka bir âleme götürüyor.



Çameli Emecik Gavur Deliği Kanyonu

Emecik ile Cevizli mahalleleri arasındaki dağlık bölgede olan kanyon gavur deliği adı ile bilinmektedir. Kanyon girişi 2 metre genişliğinde, 14 kilometre uzunluğundadır.Kanyon, Çameli İlçesine 15, Muğla'nın Fethiye İlçesine ise 60 kilometre mesafededir. Kanyonun içinde yüzlerce küçük şelale ile 16 metre yüksekliğinde büyük bir şelale bulunuyor. Kanyonun zemininde tatlı su kaynakları  var.  Suda da çay balıkları ve yengeçler yaşıyor.


Doğa Severlerin Uğrak Yeri Kale İnceğiz Kanyonu
  Denizli Kale ilçesine  45 km uzaklıkta İnceğiz Mahallesi’nde bulunur. Kemer Barajı'nı besleyen akarsuların aşındırmasıyla oluşan kanyon  Aksu Çayı üzerindedir. Tamamen doğal oluşuma sahip kanyon, yöre halkı tarafından "Arapapıştı" olarak biliniyor.
Kanyonda tekne ve kanolarla gezmek mümkündür. Manzarası çok güzel olan kanyonun etrafında zeytin, incir ve çam ağaçlarıyla güzel bir yeşil alan mevcut olup Ziyaretçiler kanyonun güzelliğini izlemenin yanı sıra İnceğiz'in zeytin ve incirinin lezzetini de tatma şansı yakalıyor. Denizli, Aydın ve Muğla illerinden çok sayıda doğaseverlerin akınına uğrayan Kanyonun sonunda Kemer barajı başlar. Geçmişte çok sayıda medeniyetlere beşiklik etmiş olan kanyonun etrafında mağaralar ve eski yerleşimlere ait izleri görmek mümkündür. 


Çal Kısık Kanyonu
Denizli’nin Çal İlçesi’nde Kumral Mesireliği yakınında bulunan 2011 yılında turizmin hizmetine açılan Kısık Kanyonu’nun yüksekliği 80 metredir. Dik yamaçtaki asma köprülü 650 metre uzunluğunda yürüyüş yoluna sahip olup, suyun derinliği 1,70 metredir. İçerisi aydınlık ve serin olan kanyon içerisinde Bizans ve Roma dönemine ait antik kaya mezarları mevcuttur. Derin kanyonların bulunduğu Kısık Vadisi eşsiz doğal güzelliği ile dikkat çekmektedir. Büyük Menderes’in oluşturduğu bu vadide yer alan kanyon doğa tutkunlarının vazgeçilmez uğrak yeridir. Kamp-Karavan turizmine son derece elverişli olan bu vadide dağ ve doğa yürüyüşü, trekking ve rafting gibi tüm doğa sporlarını yapmak mümkündür.


Bozkurt Karakısık Kanyonu
Karakısık Kanyonu, Bozkurt-İnceler Mahallesi’nin kuzey-doğusunda, kasabaya 7 kilometre                uzaklıkta, ormanlık alanda, Emir Çayı’nın doğduğu bölgede bulunmaktadır.
            Kanyonun en dar yeri 4 metre ve taban-tepe yüksekliği 200 metredir. Zemin yapısı Konglomera (Kum ve çakılların basınçla birleşmesi ve zamanla sertleşmesi sonucu oluşan kütle) ve taşlardan oluşmakta, kanyon tabanı ise geçirgen (agrea) kum ile kaplıdır. Bu geçirgen tabaka kanyon içerisinden 5 metreden başlayıp aşağılara inildikçe 150 metre derinliğe kadar ulaşmaktadır. Tarih boyunca İnceler Mahallesi’nin kurulduğu bölge ile Acıpayam-Tavas ilçelerine geçit olarak kullanılmıştır.




7-Dünyanın Önemli Botanik Turizmi Kenti…

Honaz Dağı Milli Parkı, Beyağaç Kartal Gölü-Karaçam Ormanı Tabiatı Koruma Alanı, Çivril Akdağ ve Honaz- Babadağ BOTANİK TURİZMİNDE Türkiye’nin sayılı yerlerindendir.




Honaz Dağı 150 yıldan beri botanikçilerin ilgisini çekmektedir. Dünya’nın hiçbir yerinde yetişmeyen 43 çeşit bitki (flora) “Honaz-Babadağ” bölgesinde yetişmektedir. Beyağaç Kartal Gölü Anıt Ormanları bölgesi flora yönünden zengin olup, bilimsel değer taşıyan 200’den fazla bitki ve 1.300 yıllık anıt ağaçlar bu bölgede yer almaktadır. Ayrıca Çivril Akdağ’da 1.058 bitki çeşidi vardır, bunların 124 adedi bu bölgeye özgüdür.

8-Dört Mevsim Kuş Gözetleme Turizmi Kenti…

Çivril Işıklı Gölü Su Kuşları Koruma Alanı, Buldan Süleymanlı Gölü, Çardak Acıgöl, Çaltı (Beylerli) Gölü civarında yılın on iki ayı KUŞ GÖZETLEME TURİZMİ (Ornitoloji) yapılabilmektedir.


Özellikle Acıgöl kıyısındaki Çardak İlçesi Gemiş Mahallesi Flamingo, Meke Yaban Kazı, Yaban Ördeği, Turna ve benzeri 203 çeşide yakın yabani kuş türünün üreme ve çoğalma bölgesidir. Çardak Uluslararası Hava Alanının hemen yakınında olan Gemiş Mahallesi sınırlarında Kuş Gözetleme Kulesi de bulunmaktadır.



9-Türkiye’nin Gözde Gençlik ve Spor Turizmi şehri…

İlimizde, GENÇLİK TURİZMİ ne yönelik olarak Pamukkale ve Karahayıt dışında Beyağaç Sandıras Dağı, Honaz Dağı, Adıgüzel Baraj Gölü, Işıklı Gölü, Büyük Menderes Nehri, Dalaman Çayı Vadisi ve çevreleri kamp karavan turizmi için uygun yerlerdir.

İlimiz SPOR TURİZMİ parkur alanları bakımından çok zengindir. Honaz Dağı, Çökelez Dağı, Bozdağ, Çameli Yaylacık Dağı ve Pamukkale Örenyeri’nde Yamaç Paraşütü, Honaz Dağı Milli Parkı, Beyağaç Kartal Gölü, Güney Şelalesi, Çal Ağlayan Kaya Şelalesinde Bisiklet TurlarıDalaman Çayı, Büyük Menderes’in Bekilli ve Çal ilçesi sınırları içerisindeki büyük kanyonlarda Kano-raftingIşıklı ve Gökpınar Gölleri ile Adıgüzel Barajında su sporlarıHonaz Dağı, Beyağaç Kartal Gölü tabiatı koruma alanı, Karcı Dağı, Babadağ, Bozdağ gibi alanlarda dağ ve doğa yürüyüşü (trekking), atlı doğa yürüyüşü yapılabilmektedir.




10-Batı Anadolu’nun En Büyük Kayak Merkezi Bozdağ…

Yöremizde Kış Turizmi’ne elverişli, 2419 metre yükseklikteki Batı Anadolu Bölgesi’nin en büyük kayak merkezi olan Bozdağ, kayak sporu için uygun bir alandır. 20 Ocak 2013 tarih ve 28534 sayılı Resmi Gazetede Denizli Tavas Bozdağ Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi ilan edilen, Denizli Bozdağ Kayak Merkezi, başta Denizli olmak üzere Muğla, Aydın ve İzmir illeri için bölgesel kayak merkezi potansiyeli bulunmakta olup, Marmaris, Dalaman ve Fethiye turistik merkezlere de yakın bir konumda olması bakımından avantajlı bir konumdadır.
2419 metre yükseklikteki Bozdağ Kayak Merkezi; Ege Bölgesinde, Acıpayam-Gireniz Vadisi ile Tavas-Barza Ovası arasında, Denizli Antalya Karayolu’ndan 56 km içeride, Tavas İlçesine 39 km, Nikfer (Konak) Mahallesi’ne  14 km mesafede yer almaktadır.

Batı Anadolu Bölgesi’nin en büyük kayak merkezi olabilecek kapasitede doğal pistleri mevcut olan Bozdağ’ da Aralık-Nisan ayları arasında kayak imkânı bulunmakta olup, Uludağ ile aynı potansiyele sahiptir.

Bozdağ Kayak Merkezi, başta Denizli olmak üzere Muğla, Aydın ve İzmir illeri için bölgesel kayak merkezi potansiyeli bulunmakta olup, Marmaris, Dalaman ve Fethiye turistik merkezlere de yakın bir konumda olması bakımından avantajlı bir konumdadır.



11-Uluslararası Kongrelerin Merkezi…

İlimizin, uluslararası kongre payının artırılması ve belli bir sezona bağlı olmayan KONGRE TURİZMİNİN geliştirilmesi, önemli bir kongre merkezi haline getirilmesiyle mümkündür.

İlimizde mevcut yıldızlı turistik belgeli konaklama tesisleri ile Üniversitemizin kongre salonları yanı sıra ayrıca EGS Park fuar alanında 1500 kişi kapasiteli, ayrıca  2000 kişilik Özay Gönlüm Salonu, 1000 kişilik Mehmet Gazi Salonu, 7 seminer salonu, 5 nikah salonu olan Nihat Zeybekci Kongre ve Kültür Merkezi ile büyük bir kongre, toplantı, sempozyum vb. ev sahipliği yapabilecek kültür sanat merkezi bulunmaktadır.







12-Antik Dönemden Günümüze Geçiş ve Kavşak Noktası, Ticaret ve Haberleşme Merkezi Denizli…


Denizli ili kara, demir ve havayolu ulaşımı olanaklarına sahiptir. Denizli iki ayrı karayolu ile İzmir’e bağlanmıştır. Bunlardan biri Manisa üzerinden, diğeri Aydın üzerinden kurulan bağlantılardır. Denizli-Aydın-İzmir Karayolu’nu izleyen demiryolu da kentin, Ege Bölgesi’nin en büyük kenti İzmir ile bağlantısını sağlamaktadır. Denizli’nin Ankara ile karayolu bağlantısı Afyon üzerinden, demiryolu bağlantısı ise, Afyon-Kütahya-Eskişehir üzerinden kurulmuştur.

İzmir-Aydın, Antalya-Muğla, Afyon-Ankara anayollarının tam ortasında yer alan ve bu özelliğiyle diğer tüm illere ulaşımın son derece kolay olduğu ve tüm illere otobüs seferlerinin bulunduğu bir şehirdir.

            Denizli, antik dönemden günümüze geçiş ve kavşak noktası, ticaret ve haberleşme merkezi iken günümüzde de aynı özelliğini korumakta olup, karayolu, demiryolu ve havayolu ulaşımı olanaklarına sahip, İzmir-Aydın, Antalya-Muğla, Afyon-Ankara anayollarının tam ortasında yer alan ve bu özelliğiyle diğer tüm illere ulaşım son derece kolaydır.

1991 yılında askeri havaalanı olarak hizmete açılan ve 2001 yılından itibaren de Uluslararası tarifeli uçak seferlerine başlanan Çardak Havaalanı’nın idari yapılanması tamamlanarak yeni terminal binasıyla hizmet vermeye başlamıştır. Her gün Denizli-İstanbul, İstanbul-Denizli arasında hava ulaşımı sağlanmaktadır. Bilindiği üzere meydanımız “müsaadeli kullanımlı hava alanı” statüsünde hizmet vermekte iken, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından Denizli-Çardak Havaalanı;  müsaadeli kullanımdan serbest kullanıma açılması konusunda yürütülen çalışmaların tamamlanmasıyla 26.11.2009 tarihinden itibaren “Serbest Kullanımlı Hava Alanı” statüsü kazanan uluslararası bir havaalanıdır.

            Serbest statüye geçilmesi ile havayolu şirketlerinin uçaklarının geceleri konaklaması, Avrupa’dan Charter seferleri yapılması, yabancı uçakların da Çardak Havaalanı’ndan yararlanabilme imkânı doğmuştur.






13-Denizli Sanayi, Ticaretin Kalbi ve Geçmişten Günümüze El Sanatları…

ALIŞVERİŞ TURİZMİ bakımından ise İl Merkezi Kaleiçi’nde, hazır giyimden ayakkabıya, havludan el işlemesi bakır kaplara kadar her zevke hitap eden ürün bulmak mümkündür. Ayrıca Babadağlılar Çarşısı da özellikle tekstil ürünleri için özel bir alışveriş merkezidir.

İl dışında ise Pamukkale-Denizli yolu üzerinde tekstil fabrika satış mağazaları, onyx taşından yapılmış hediyelik eşya mağazaları ve Şarap mahzenleri yer alır.

Denizli-Muğla-Antalya yolu Cankurtaran Mevkiinde El Dokuma Halı mağazalarında ise halının nasıl yünden ya da ham ipekten halıya dönüştüğünün hikâyesini bulabileceğiniz turistik halı mağazaları bulunur.



Binlerce Yıllık Birikimi İle Tekstilin Başkenti

Denizli’de dokumacılığın kökeni antik dönemlere kadar dayanırAntik dünyanın en değerli dokumaları burada dokunmuş ve buradan dünyaya pazarlanmıştır. Bu özelliğini yüzyıllardır koruyan Denizli, halen kaliteli tekstili ve üretimi sayesinde bu alanda yerini sağlamlaştırmıştır.
Denizli merkezi dışında, Buldan, Sarayköy, Babadağ, Tavas, Kızılcabölük ve Kale ilçelerimizde köklü, gelişmiş bir dokumacılık endüstrisi bulunmakta olup, el dokumaları, otantik tekstil ürünleri ile dünyaca meşhurdur.
Amerika’dan Japonya’ya, Avrupa’ya dünyanın tüm ülkelerine Denizli’den tekstil ve konfeksiyon ihracatı yapılmaktadır.



Osmanlı’dan Günümüze Yatağan Bıçakları

Serinhisar İlçesi’nin Yatağan Mahallesi’nde, Yatağan Baba’nın yadigarı olan demircilik sanatı köyün kurulduğu tarihten beri devam etmektedir. Buna bağlı olarak bıçakçılık sanatı gelişmiş olup, bıçak, çakı, tahra, balta, makas, kırklık, saban demiri ve pala gibi iş aletleri günümüzde de yapılmaktadır. Ülkenin her yerine gönderilerek, Yatağan insanının maden sanatındaki yaratıcılığı ve tarihten beri süre gelen ata sanatı tanıtılmaktadır. Yatağan adıyla özdeşleşen palalar, litaritüre “Yatağan” olarak girmiştir.
           
Tüm dünyada “Türk Kılıcı” olarak bilinen yatağanlar, keskinliği ve sağlamlığı kadar göz alıcı bir sanat eseri olarak da adından söz ettirir.

1429 yılında Osmanlı idaresine giren Mahallesi’nde, tarihsel açıdan bu dönemde yöredeki demircilik önem kazanmış ve İstanbul'un fethinde kullanılmak üzere yatağan adlı bıçaklar yapılmıştır.

Dericilik Sanatı

Denizli yöresinde dericilik sanatı da dokumacılık kadar eskidir. Bu uğraş Türkmen boylarının, Denizli yöresine yerleşmesinden sonra daha da değer kazanmıştır.

Acıpayam Yeşilyuva Mahallesi’nde önemli bir dericilik merkezidir. Günümüzde yöre insanı geçimini çoğunlukla ayakkabıcılıktan sağlar ve hemen her evin küçük bir ayakkabı imalathanesi bulunur. Daha önceleri elle dikilen ayakkabılar günümüzde teknolojik gelişmeyle birlikte yerini makinelere bırakmıştır. Denizli, günümüzde Türkiye’nin kösele ihtiyacının %80’ini karşılamaktadır.

Testi ve Bardak Yapımcılığı

Testi, toprak bardak, küp, saksı, vazo ve süs eşyaları Serinhisar İlçesi başta olmak üzere Sarayköy ve Çivril İlçesi’nde de tarihten günümüze kadar yapımı devam eden bir el sanatı dalıdır.  Yörenin kırmızı toprağı, bardak yapımcılığına uygun olduğu için bu sanat dalı İlçede gelişme göstermiştir. Çömlekçilik Sanatı olarak Somut Olmayan Kültürel Miras Ulusal Envanterine alınmıştır.


Asırlardan Günümüze Cam Sanatı


1935 yılında Atatürk’ün direktifiyle Türkiye’ de kurulan Paşabahçe, geçmişten aldığı Türk camcılık geleneğinin yaşatılması misyonunu bugün Denizli Cam ile sürdürmektedir. Firma, Denizli markası ile yaptığı “el imalatı cam ev eşyası” üretiminde Türkiye’de lider durumunda, dünyada ise aranılan bir konumdadır. El imalatı tarzında üretim yapan Denizli Cam’da 5000 yıllık camcılık geleneği sürdürülmektedir.


Dünyaca Ünlü El Yapımı Sarayköy İmalatı Faytonlar
                                                      

Denizli’nin Sarayköy İlçesi ürettiği 185 çeşit el yapımı fayton ile meşhurdur. Bu güne kadar İngiltere Kraliyet Ailesi, Arap petrol kralları gibi dünyanın sayılı zenginleri ve at arabası yarışçıları için fayton imalatı yapılmaktadır.

ABD, AlmanyaFransaİsviçreAvusturya gibi pek çok ülkeye ihraç edilen faytonların abs fren sistemi, cd çalar gibi özellikleri bulunmaktadır.


Leblebinin Anavatanı

Türkiye’deki leblebi üretiminin yüzde 70’ni leblebinin anavatanı Denizli karşılamaktadır. Antalya ana tur güzergahındaki Serinhisar İlçe merkezi nüfusunun %50'si leblebi üretimi ile uğraşmakta olup, leblebinin 22 çeşidi üretilmektedir. Çorum Leblebisi olarak bilinen leblebinin üretimi Denizli’de yapılmaktadır.






Organik Tarım Üssü ve Enerjinin Kaynağı Denizli

Kiraz, elma, nar, ceviz, üzüm, ayva, kestane ve incirin yanı sıra pamuk, domates ve hububata kadar çok çeşitli tarımın yapılabildiği bu topraklarda Akköy-Buldan-Yenicekent-Sarayköy havzasındaki jeotermal kaynakların desteği ile son yıllarda büyük gelişme gösteren organik seracılık konusunda da ülkemizin belli başlı merkezlerinden birisi olma yolunda büyük ilerlemeler kaydetmektedir.

Ayrıca Denizli’nin mevcut jeotermal kaynakları termal turizmde ve tarımda kullanılmasının yanında enerji alanında da kullanılmakta ve kurulan termal enerji tabanlı elektrik üretim tesisleri kentin elektrik ihtiyacını karşılayacak kapasiteye ulaşmıştır.



Dionysos’tan Günümüze Bağ ve Şarapçılık Kenti

Halen Anadolu’nun en önemli bağ ve şarapçılık merkezlerinden olan Denizli’nin içinde bulunduğu Antik Phrygia Bölgesi, Anadolu tarihi coğrafyası içinde ele alındığında, antik dönemin en önemli liman kentlerini Anadolu’nun içlerine bağlayan geçiş yolları üzerinde bulunmaktadır. Bereketli tarım arazilerinde yetiştirilen üzüm, yün, keten ve ipekli kumaşlardan elde edilen tekstil ürünleri ve şaraplar tüm dünyaya buradan pazarlanmış ve bu konuda ün yapmıştır.


Halen Türkiye’nin en önemli bağ ve Şarapçılık merkezlerinden olan Denizli, Anadolu’nun en bilinen eski üzümlerinden Çalkarası’nın anavatanıdır. Bekilli, Güney ve Çal İlçeleri ve çevresinde son yıllarda şarap üzümcülüğü gelişmiş ve aile işletmelerinde yapılan şarapçılık büyük kapasiteli bir sektör haline gelmiştir.



Denizli’den NASA’ya

Denizli, lokomotif sektörü olarak bilinen tekstilin yanı sıra, bakır tel, emaye kaplı bakır tel, kablo ve filmaşin ihracatında da önemli bir yere gelmiş olup, Türkiye üretiminin yüzde 30`nu, ihracatının ise yüzde 29`unu karşılamaktadır. Denizli, ürettiği bakır telleri Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)’ya ve uluslararası piyasada bulunan birçok kablo üreticisine ihraç etmektedir.


Mermerin Başkenti, Sanayi ve İhracat Şampiyonu

Sanayi ve ihracat şampiyonu Denizli sanayisi tekstil, konfeksiyon ve mermerin yanı sıra bakır enerji kablosu, makine, cam, kimya, kağıt ve gıda gibi geniş bir sektörel çeşitliliğe sahiptir. Yıllık 3,5 milyar dolar civarındaki ihracatı ile 170 ülkeye ürünlerini satmaktadır.

1979 yılında ilk tesisin kurulmasıyla faaliyete başlayan ve Denizli ihracatının yüzde 10’luk kısmını oluşturan mermer sanayinde İlimiz markalaşarak Türk Patent Enstitüsü tarafından “Denizli Traverteni” adıyla tescillendi.


İlimiz, Türkiye’nin ikinci büyük mermer ve traverten yataklarına sahip olup, Uluslararası düzeyde ileri teknoloji kullanarak yurt içi talebinin yanı sıra 5 kıtaya Türkiye’ de bir ilk olarak Denizli Traverteni adıyla ihracat yapılmaktadır. Kaliteli mermer rezervleriyle adını dünyaya duyuran ve dünyaca ünlü isimlerin evini süsleyen traverten mermerleri ismiyle de Denizli’nin adını dünyaya taşıyor.


14-Kahramanlığın Öyküsü Denizli Zeybeği…
Efe denildiği zaman akla gelen ilk oyun “zeybek” tir. Dilden dile, kuşaktan kuşağa geçen bir direniş, haksızlığa karşı çıkan, efelerin öyküsüdür Denizli Zeybeği.
İl Kültür ve Turizm Müdürlüğümüzün önerisi ile UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Ulusal Envanteri’ne 13 Mart 2013 tarihinde kayıt edilen, Denizli’nin farklı yörelerinde yaşatılmaya devam eden, adı ile özdeşleşen bu halk oyunu Denizli’de Tavas Zeybeği olarak bilinmektedir. Kendine has ezgisi, kıyafetleri ve ağır figürleri ile kökeninde efelerin kahramanlığını anlatır. Efenin heybeti, asaleti, gururu ve mertliği, Denizli Zeybeği’nde yapılan her figürde yeniden hayat bulur. Asil duruş Denizli Zeybeği’nin etkileyici hikâyesiyle bütünleşince seyrine doyum olmaz bir oyun ortaya çıkar.

15-Lezzetli Yemekler Diyari Denizli…
Denizli mutfağının temelini sebzeli yemekler oluşturur. Özellikle patlıcanlı yemek çeşitleri çoktur. Kuru Patlıcan Dolması, Patlıcan Közlemesi vb. Çal İlçesi Hançalar Mahallesi’nin bamyası oldukça lezzetlidir. Taratorlu Börülce Salatası, Ebe Gümeci Salatası, Filiz Salatası yöreye özgün salata türleridir. Kedi Börülcesi Çorbası, Mercimek Çorbası, Domates Çorbası, Tarhana Çorbası, Ovmaç Çorbası gibi yöreye özgü çorba türleridir.
Et yemeklerinin başlıcaları; Tas Kapaması, Kumbar Dolması, Sirkeli Et, Etli Nohut, Tandır, Kol Dolması, Ciğer Sarma, Arabaşı, Keşkek, Saçta İşkembedir. Börek ve tatlı türlerinde Ege Bölgesi özellikleri görülür. Yufka, Şipit, Bazlama evlerde yapılan ekmeklerdir. Kışın darı, kavurga, ceviz, kestane; yazın türlü meyveler, salatalık, kavun, karpuz, yenir. Kabak tatlısı, pestil, baklava ve aşuresi meşhurdur.


Ayrıca Denizli’nin yıllardır değişilmez yöresel lezzeti olan İlimize özgü Denizli Kebabı meşhurdur. Yapımı oldukça ustalık isteyen, odun fırınında pişen bir tür tandır kebabıdır. Kuzu etinin; özel yapılmış fırında, odun ateşinin karşısında yavaş yavaş kızarmasıyla oluşan, çatal bıçak kullanılmadan servis edilen oldukça lezzetli bir kebap çeşididir













Tavas Apollonia Salbace Medet Antik Kenti

Apollonia Salbace ( Medet Höyüğü ) Antik Kenti

    Apollonia antik kenti ve Medet Höyüğü, Denizli ili, Tavas ilçesinin 7 km batısında düz bir ova üzerinde kurulan Medet Mahallesi yerleşim alanı içinde yer almaktadır. Tavas ovasının en verimli arazileri üzerinde kurulan Apollonia, batıda Tabae yolu ile Caria bölgesine, güneyde Sebastopolis yolu ile Likya bölgesine, doğuda Tavas yolu ile Likya bölgesiyle Frigya bölgesine ulaşımı bulunan antik kentlerden birisidir.

Apollonia kentinin kuruluşu ile kesin belgeler bulunamamıştır. Ancak höyük buluntuları incelendiğinde ilk yerleşimin Tunç çağlarına kadar uzandığı ve kesintisiz olarak devam ettiği görülmektedir. Kentin Apollonia adını, Hellenistik dönemde aldığı ve en görkemli dönemini de Roma çağında yaşadığı anlaşılmaktadır. Hadrianus dönemine ait Apollon tapınağının temelleri ve yazıtlar günümüze kadar ulaşmıştır. Kentin MÖ. I. YY. ve MS. I. YY.' lar arasında kendi adına sikke bastırdığı ve sikkeler üzerinde tanrısal motiflerin olduğu görülmektedir.



















8 Şubat 2015 Pazar

TAVAS BOZDAĞ KAYAK MERKEZİ 6.KAR ŞENLİĞİ.

KÜLTÜR TURİZM KORUMA GELİŞİM BÖLGESİ BÜYÜKŞEHİR DENİZLİ TAVAS BOZDAĞ KAYAK MERKEZİ 6.KAR ŞENLİĞİ.









DENİZLİ'DE KIŞ SPORLARINA ELVERİŞLİ ALANLAR

Batı Anadolu’ nun En Büyük Kayak Merkezi Bozdağ :
Denizli Büyükşehir Tavas ilçesi sınırları içindeki Bozdağ'ın kar yağışı bakımından KIŞ TURİZMİ’ ne elverişli olması ve kayak sporu için de uygun bir alan olması nedeniyle kayak merkezi kurulması için başlatılan yol , elektirik ve su vb gibi altyapı çalışmaları 2013 yılında bitirilmiştir.
2419 metre yükseklikteki Bozdağ Kayak Merkezi; Ege Bölgesinde, Acıpayam -Gireniz Vadisi ile Tavas - Barza Ovası arasında, Denizli - Antalya karayolundan 56 km içeride, Tavas İlçesine 39 km, Nikfer (Konak) Mahallesine 14 km mesafede yer almaktadır.
Batı Anadolu Bölgesi’ nin en büyük kayak merkezi olabilecek kapasitede doğal pistleri mevcut olan Bozdağ’ da Aralık - Nisan ayları arasında kayak imkânı bulunmakta olup, Uludağ ile aynı potansiyele sahiptir. Buraya kurulacak tesisler yazın da yayla turizmine hizmet edebilir ve futbol takımlarına ev sahipliği yapabilir.
Kayak merkezinin Denizli İl Merkezi, komşu illere, yakın çevresindeki önemli turizm merkezlerine ve kış sporları turizm merkezlerine uzaklığı; Denizli 84 km, Denizli Havaalanına 141 km, Muğla 147 km, Aydın 209 km, Antalya 264 km, Fethiye 246 km, Dalaman 256 km, Davraz (Isparta) Kış Sporları Turizm Merkezi 219 km’ dir.
Bozdağ’ da I. Etap Kayak Alanı 487 hektar olup, 3.950 metre uzunluğunda ve toplam 2700 kişi/saat kapasiteli 3 adet mekanik tesis hattı (2 Telesiyej ve 1 Teleski) olacaktır. I. Teleski Hattı: 750 metre, II. Telesiyej Hattı: 1.700 metre, III. Telesiyej Hattı: 1.500 metredir.II. Etap Kayak Alanı ise 160 hektar olup, Snowboard kayak pist alanı olacaktır.
Alanda yapılan incelemelerde kayak merkezi; Rakımı; Alt İstasyon: 1.900 metre, Üst İstasyon: 2.391 metre, Zirve:2.419 metredir. Yamaç yönelimi (Kuzey - Kuzey Batı), toz ve kristal kar bakımından karın niteliği uygun kriterlere sahiptir.
Bozdağ Kayak Merkezi, başta Denizli olmak üzere Muğla, Aydın ve İzmir İlleri için bölgesel kayak merkezi potansiyeli bulunmakta olup, Marmaris, Dalaman ve Fethiye turistik merkezlere de yakın bir konumda olması bakımından avantajlı bir konumdadır.
Alanın Denizli Tavas Bozdağ Bölgesinin Turizm Alanı ilan edilmesi için, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğümüzce 28.10.2010 tarih ve 4188 sayılı yazıyla konu Turizm Bakanlığı'na intikal ettirilmiş, ayrıca turizm yatırımcılarının teşviklerden yararlanabilmesi için Denizli Tavas Bozdağ Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi ilan edilmesi yönünde 17.05.2012 tarih ve 2124 sayılı yazıyla Bakanlık'dan talepte bulunulmuştur.
Bozdağ’ ın 2012 yılında Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesiilan edilmesi için 21 kurumdan görüş alınmış ve çalışmalar tamamlanmış, 20 Ocak 2013 tarih ve 28534 sayılı Resmi Gazetede Denizli Tavas Bozdağ Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi ilan edilerek, 6.3.2014 tarihinde ise 1/1000 ölçekli plan Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca onaylanmıştır.Alanın turizme açılma çalışmaları kapsamında 3 adet mekanik tesis hattı 2014 yılı sonu itibariyle Denizli Büyükşehir Belediyemizce tamamlanmış ve diğer çalışmalarda aralık 2015 tarihinde tamamlanarak turizmin hizmetine sunulacaktır.
HONAZ DAĞI Denizli’nin 17 km güneydoğusundadır. Dağın yükseltisi 2571 metredir. Yamaçları dik ve meyillidir. Denizli-Muğla ve Antalya karayolu, dağın güneybatı eteklerinden geçmektedir. Yaz ve kış aylarında dağın tepelerinde sürekli kar bulunur.
KARCI DAĞI Denizli’nin güneyinde, Babadağ’ın devamı şeklinde uzanır. En yüksek yeri Gökbel Tepesi 2308 metredir. Karcı Dağı ile Honaz Dağı arasında Akdeniz ve Ege Bölgelerini birbirine bağlayan Kazıklıbeli geçidi (1250 metre) bulunur. Dağ üzerinde sürekli kar bulunur. BABADAĞ 2308 metre yüksekliğindedir. Denizli’nin güneyinden batıya doğru Menteşe dağ sisteminin bir uzantısı olarak sıradağ şeklinde uzanır. Dağın tepelerinde yaz-kış kar bulunur.
KARKIN DAĞI: Çameli ilçesi, Gürsu köyü, Karagöz yaylası sınırları içindedir. Zirvede yaz kış sürekli kar bulunur. Dağın eğimi kayak sporu yapmaya çok elverişlidir. Bölgede çok sayıda anıt ağaçlar da bulunduğundan tabiat harikadır. Karkın dağı aynı zamanda Denizli-Fetiye turistik yal güzergahında bulunmaktadır. Dağa ulaşım stabilize yol ile sağlanabilir.
Beğen ·  · 

16 Kasım 2014 Pazar

HİERAPOLİS ANTİK KENTİ


Hierapolis kazıları - Pamukkale







Hierapolis (Pamukkale)
Hierapolis’in tarihçesi nedir?

Ünlü tarihçe İlber Ortaylı, 05 Ağustos 2012 Milliyet Gazetesi’ndeki köşesinde Hierapolis (Pamukkale) bölgesinin tarihçesini şöyle anlattı; 

“Çok uzun zaman Pamukkale’nin travertenleri hoyratça gezildi. Kireçli sıcak su had safhada otel inşasıyla azaltıldı ve travertenler kararmaya başladı. Son zamanlarda bu oteller yıkılıyor. Şimdi gene turistik mülahazalarla kazıların yavaş gittiği söyleniyor; arkeolojik kazı kanalizasyon sistemi kazmaya benzemez. 

Pamukkale, Roma dönemi Küçük Asya’sının en önemli şehirlerindendir. Zengin tarımsal bölgenin merkezinde ve ticaret yolları üzerinde bir tedavi merkeziydi. Bu işlevi dolayısıyla bir dini ziyaret merkezi de olmuştur.

Denizli Pamukkale aslında Roma dönemi Küçük Asya’sının başta Ephesos sonra Antakya olmak üzere en önemli şehirlerindendir. Zengin bir tarımsal bölgenin merkeziydi. Ticaret yolları üzerindeydi ve asıl önemlisi bir tedavi merkeziydi. Bu işlevi dolayısıyla bir dini ziyaret merkezi de olmuştur ve eski çağdaki bu fonksiyonunu erken Hristiyanlık döneminde de başka bir biçimde devam etmiştir. Zira Hierapolis’in koruyucu azizi St. Philippus’tur. 1950’lerde başlayan kazıları hep İtalyan arkeologlar devam ettirdi. Uzun zamandır Lecce Üniversitesi’nden tanınmış arkeolog Profesör Francesco D’Andria kazı ve restorasyona devam ediyor. En son buluntusu şehrin en yüksek noktasındaki Aziz Philippus’un anıtsal mezarıdır. Bu ilk Hristiyanlık dönemlerinden itibaren önemli bir hac merkeziydi. Çok uzun zaman Pamukkale’nin travertenleri hoyratça gezildi. Travertenleri yaratan kireçli sıcak su had safhada otel inşasıyla azaltıldı ve bildiğimiz beyaz travertenler kararmaya başladı. Son zamanlarda bu oteller yıkılmaya başladı. Endişe edilen husus, tabiatın tahribinden çok altın yumurta yumurtlayan turizm tavuğunun kesilmesiydi. Şimdi gene turistik mülahazalarla kazıların yavaş gittiği söyleniyor; arkeolojik kazı kanalizasyon sistemi kazmaya benzemez. Şayet buluntular tasnif ve değerlendirmeden geçirilmezse hızlı arkeolojik kazı bir tahribtir. Arkeoloji ilmi Heinrich Schliemann’ın 19. yüzyıldaki Troya kazısı gibi tahribkâr kazılardan çok zarar görmüştür.

Ben Hierapolis Kazısı’nın yeni bilgiler getirdiğini düşünenlerdenim. Tiyatronun restorasyonu için klasik tiyatrolarda zamanın getirdiği tahribat, (bunun en hazin örneği Side Tiyatrosu’dur), çok zor tesbit edilir. Hierapolis Tiyatrosu’nda üç bin kadar parçanın tasnif edildiğini gösteriyorlar. Bu restorasyona sağlam bir başlangıç sağlayacaktır. Şehrin ana caddesi olan Frontinus Yolu ve çok tipik bir örnek olan umumi hela (Latrina) ve cadde üzerinde Hristiyan arkeolojisi için çok mühim olan Aziz Philippus Mozelesi’nin kazı çalışmaları ve restorasyonu önemli adımlardır.

Hierapolis ve Laodikeia Denizli bölgesinin kozmopolit tarihini ortaya koyacak önemli çalışmalardır. Anadolu mevcut kültler ve eserler itibariyle bir tarihi geçişi temsil eder. Klasik dünya sadece Hellenizm ve Roma değildir. Kazılarda her türlü buluntunun iyi değerlendirilmesi ve turistik endişeden uzak hızlı kazılara müracaat edilmemesi gerekir. Bu bakımdan yavaş da olsa emin ilerleyen bir kazı en doğru sistemdir.”
Hierapolis kazılarında neler bulundu? 
Denizli’nin 18 kilometre kuzeyinde yer alan Hierapolis (Pamukkale) antik kentindeki kazılara 32 yıldır başkanlık eden İtalyan profesör Francesco D’Andria, Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan ve 2 bin yıl önce Romalılar tarafından öldürülen St. Philippus’un mezarını bulduklarını açıkladı.  

Prof. Dr. Francesco D’Andria, “İncil’de adı geçen ve Hıristiyan camiası için çok önemli olan St. Philippus’un mezarının bulunması tüm dünyada büyük ses getirecek” dedi. Hierapolis (Pamukkale) kentinde devam eden kazılara 32 yıldır başkanlık eden Prof. Dr. Francesco D’Andria, Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan St. Philippus’un Hıristiyan dinini yaymak için Hierapolis’e geldiğini ve Romalılar tarafından öldürüldüğünü belirtti. Yıllardır St. Philippus’un mezarını bulmak için çaba harcadıklarını anlatan Prof. Dr. Francesco D’Andria, “Bugüne kadar St. Philippus’in mezarı Şehitlik Tepesi’nde olduğu sanılıyordu. Bu bölgede yaptığımız jeofizik araştırmalarda mezarın izine rastlayamadık. Bir ay önce Şehitlik Tepesi’ndeki St. Philippus Kilisesi’nin 40 metre yakınında yeni bir kilise kalıntısı bulduk. Burada yaptığımız kazılarda Hz. İsa’nın havarilerinden St. Philippus’un mezarını bulduk. Henüz mezarı açmadık. Ama bu mezar bir gün mutlaka açılacak. Bu buluş Hıristiyan dünyası ve arkeoloji için çok önemli. Hıristiyanlar buraya hacı olmaya gelecek” dedi.

Yapısı ve yazıtlardan mezarın St. Philippus’a ait olduğunun anlaşıldığını belirten Prof. Dr. Francesco D’Andria, “İsa’nın 12 havarisinden biri olan St. Philippus şehit kabul edilir. Bu nedenle adına yaptırılan Şehitlik Tepesi’ndeki kiliseye de Martyrion denilir. Arkeologlar yıllardır, St. Philippus’un mezarının bu kilisede olduğunu düşündü. Ama mezarın izi bulunamamıştı. Bir ay önce bulduğumuz kilise kalıntısını temizlerken mezara rastladık ve görkemli mezarı ortaya çıkardık. Yaptığımız inceleme sonucu St. Philippus’un mezarının Bizans dönemine rastlayan 5’inci Yüzyıl’da adına yaptırılan kiliseden çıkarılıp, yeni bulduğumuz mezara nakledildiğini belirledik. Bu buluş bize büyük heyecan verdi. İncil’de adı geçen ve hristiyan camiası için çok önemli olan St. Philippus’un mezarının bulunması tüm dünyada ses getirecek. İnanç turizmi, arkeoloji ve hristiyan dünyası adına önemli bir yapıtı ortaya çıkardık, mutluyuz” diye konuştu. 
Kazılarda neler ortaya çıkarıldı? 
HİERAPOLİS ANTİK KENTİ: Denizli ilinin 18 km. kuzeyinde yer alan Hierapolis antik kentinin Arkeoloji literatüründe “Holy City” yani Kutsal Kent olarak adlandırılması, kentte bilinen bir çok tapınak ve diğer dinsel yapının varlığından kaynaklanmaktadır.Kentin hangi eski coğrafi bölgede yer aldığı tartışılır. Hierapolis coğrafi konumu ile kendisini çevreleyen çeşitli tarihi bölgeler arasında yer almaktadır. Antik coğrafyacı Strabon ile Ptolemaios verdikleri bilgilerde, Karia bölgesine sınır olan Laodikeia ve Tripolis kentlerine yakınlığı ile Hierapolisin bir Frigya kenti olduğunu ileri sürerler. Antik kaynaklarda, kentin Hellenistik dönem öncesi adı ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Hierapolis olarak adlandırılmadan önce kentte bir yaşamın var olduğunu Ana Tanrıça kültünden dolayı biliyoruz. 

Kentin kuruluşu hakkında bilgilerin kısıtlı olmasına karşın; Bergama Krallarından II. Eumenes tarafından MÖ. II. YY. başlarında kurulduğu ve Bergamanın efsanevi kurucusu Telephosun karısı Amazonlar kraliçesi Hieradan dolayı, Hierapolis adını aldığı bilinmektedir.

Hierapolis, Roma İmparatoru Neron dönemindeki (MS. 60) büyük depreme kadar, Hellenistik kentleşme ilkelerine bağlı kalarak özgün dokusunu sürdürmüştür. Deprem kuşağı üzerinde bulunan kent, Neron dönemi depreminden büyük zarar görmüş ve tamamen yenilenmiştir. Üst üste yaşadığı bu depremlerden sonra kent, tüm Hellenistik niteliğini kaybetmiş, tipik bir Roma kenti görünümünü almıştır. Hierapolis Roma döneminden sonra Bizans döneminde de çok önemli bir merkez olmuştur. Bu önem, MS. IV. yüzyıldan itibaren Hıristiyanlık merkezi olması (metropolis), MS. 80 yıllarında, Hz. İsa’nın havarilerinden olan, Aziz Philipin burada öldürülmesinden kaynaklanmaktadır. Hierapolis, XII. yüzyıl sonlarına doğru Türklerin eline geçmiştir.
FRONTİNUS CADDESİ: Mimari özelliklerinden dolayı, kapı ile birlikte yapıldığı düşünülen l4 metre genişliğindeki bu cadde (plateia), kentin ana caddesini oluşturuyordu (İ.S. I y.y.). Caddenin ortasından üstü monolit kapak taşları ile örtülü kanalizasyon sistemi geçmektedir.  Caddenin her iki kenarında toplam uzunluğu 170 m olan dükkan, depo ve evler bulunmaktadır. Geç dönemde (V- VI. yüzyıl) inşa edilmiş, caddeyi işgal eden bir dizi mekan yer alır, cadde düzeni bozularak caddenin genişliği 8 metreye indirilir. Caddenin yüzeyi (platea) tamamen  kaynak sularından dolayı kalker tabakası ile kaplı idi (2 m yükseklikte). Antik yolu kalker tabakasından açmak için kompresörle açma çalışması yapılmıştır.  
AGORA: İ.S. 60 yılında meydana gelen depremden sonra Frontinus Caddesi, ile doğudaki tepenin yamaçları arasında geniş bir alanda değişim sonucu Hierapolis Ticaret Agorası olarak düzenlenir. Bu alan, depremden önce, yerleşim dışında, nekropolis ve atölye olarak kullanılıyordu, yuvarlak planlı pişirme odaları olan keramik fırınlarını ve İ.Ö. II.- İ.S. I. y.yıla tarihlenen kabartmalı megara kaseleri bulunmuştur.İ.S. II. yüzyılda bu geniş alana, 170 metre genişliğinde 280 metre uzunluğundaki, Küçük Asya'nın en geniş agoralarından biri inşa edilir.1979 yılından itibaren sistemli araştırmalar yapılmaya başlanır, yapılan kazılar sonucunda anıtsal alanın planı tanımlanır, bazı onarım çalışmaları ve bulunan mermer blokların düzenlenmesi yapılır.
KUZEY BİZANS KAPISI: Hierapolis kentinde yapılan sur sistemine dahil olan Kuzey kapı İ. S. IV. yüzyıl sonuna tarihlenmekte; Kuzey Kapı, Güney Kapı'ya simetrik olarak Bizans Dönemi'nde kentin anıtsal girişini oluşturur.Devşirme malzeme ile inşa edilen kapı, kare planlı iki kule ile desteklenmiştir.Kapıda taşıyıcı arkhitravın üzerinde yer alan zarif kemer, haç motifi ile bezelidir.Diğer Hristiyan sembolleri arkhitravın ön cephesini süslemekteydi. Girişin iki yanında, antik şehri kötü etkilerden korumak üzere, apotropeik olarak duran arslan, panter, gorgo başı ile bezeli, muhtemelen daha eski bir yapıda kullanılmış olan, dört adet konsol günümüze ulaşmıştır. 
GÜNEY BİZANS KAPISI: İ.S. IV. yy ' da inşa edilmiştir.traverten bloklar ve içinde mermerinde bulunduğu devşirme malzeme ile yapılmıştır. Kuzeyde ki kapı da olduğu gibi 2 adet dörtgen planlı kuleye yaslanmış ve monolit arşitrav üzerinde yer alan hafifletme kemeri ile şekillenmiştir. Kapının bulunduğu mekan diğer kapıya göre daha alçaktır.  

GYMNASİUM: Sütun dizisi, ve üzerinde yapının gymnasium olduğuna işaret eden yazıtlı bir arşitrav parçası dikkat çeker. Büyük bir avlu ve onu çevreleyen dar düzeninde bir portik söz konusu olmalıdır.Mimari özellikleri yapının İS I. yüzyılda Hierapolis kenti yapı faaliyetleri sırasında inşa edildiğini göstermektedir. Bu dönem depremden sonra Apollan Tapınağı ve Frontinus Caddesi'nin yapıldığı dönemdir.        
TRİTONLU ÇEŞME BİNASI: Tritonlu Çeşme Binası, Apollon Tapınağı'nın yakınlarındaki çeşme binasıyla beraber şehirdeki iki büyük anıtsal binadan biridir. Yapı, caddeye açılan 70 metre uzunluğunda bir havuzdan ve içlerine heykel konulmak için nişlerin kazıldığı iki kıvrımdan oluşmuştu. 1993 yılında başlayan yapının sistematik kazıları; büyük havuzun içine düşmüş ve kalın bir kalker tabakası tarafından kaplanmış yapının mimari ve figürlü dekorasyon elemanlarının yeniden elde edilmesine olanak vermiştir. Özellikle önemli olanlar; Amazzonamachia sahnesinin olduğu bloklar ve kaynak ve nehirlerin kişileştirildiği kabartmalardır. Mimari elemanların stilistik karakterleri ve bir arşitrav üzerine yazılmış İmparator Alexander Severus'a ithaf, kompleksin İ.S. III.yy.ın ilk yarısına tarihlenmesini yaparlar.


İON SÜTUN BAŞLIKLI EV: Ev Tiyatro'ya giden ikincil uzun bir yol üzerinde bulunmaktadır.Orjinal yapı İ.S. II.yüzyılı bildirmektedir. Ev, Domus kentin aristokrat ailelerinden birine ait olmalıydı merkezi bir peristyle açılan mekanlar, her kenarında üç sütun ile çevrilidir.Mermerden ince ion başlıklı sütunlar eve adını vermektedir. Ev İ.S.IV.yüzyılda ciddi değişikliğe uğrar oturum alanının doğusuna yeni bir opus sectile döşemeli ziyaret odası eklenir. Özel olarak önemli olan Bizans öncesi döneme tarihlenen duvar üzerine yazılmış yazıttır. İlahi olduğu anlaşılan bu yazıt yapma İncil in bir parçasıdır. Bu evler çok ciddi bir şekilde İ.S.VII.yüzyılın I.yarısında meydana gelen deprem sonucu yıkılmıştır.     

LATRİNA: Deprem de yıkılmış olan bu yapı yıkıntı halinde tüm parçaları ile günümüze ulaşmıştır. Uzun ve dar olan yapı giriş kısmı dar yan taraftan iki kapı ile yapılmaktaydı. Yapı, traverten bloklardan yapılmış, ağır çatıyı taşıyan monolit dor düzenindeki sütun dizisi ile, ikiye bölünmüştür.Uzun mekanın tabanında lağım sularını caddedeki kanalizasyona taşıyan kanal bulunmaktadır.İç duvar boyunca oturmak için yapılmış, üzerinde delikler bulunan bir seki yer alır, pis suları taşıyan kanalın önüne sıhhi ihtiyaçlar için bir temiz su kanalı yapılmıştır. Taban kullanım ve aşınma izleri taşıyan traverten levhalarla düzenlenmiştir. Yapı İ.S. I. yüzyılda inşa edilmiştir. Yapının yıkılma tarihi ve neden olan depremin tarihlenmesi için, yarım sütunlar üzerine kırmızı boya ile İmparator Justinianus adına yazılmış yazılar büyük önem taşır.   
APOLLON KUTSAL ALANI: Anıtsal yapı Hierapolis'in en önemli tanrısına adanmıştır. Teraslar üzerinde ki kutsal alan, mermer merpen ile birbirine bağlanmaktadır. Alttaki teras geniş bir alan üzeride dor düzenindeki mermerden sütunlarla çevrilidir. Podium da işaret edilen iç kısımdaki yapı önceden Tapınak şeklinde tanımlanmıştı daha sonra kehanet merkezi olarak tanımlandı. Yapı Plutonium'u kapsayacak şekilde orta kısımda yer altından giriş ile zehirli gaz yayılmakta bu antik kaynaklarda da geçmektedir. Büyük Apollon tapınağı ion düzeninde olup önceden merkez kutsal alan olarak tanımlanmıştı yapının temelleri görülebilmektedir. Son araştırmlar ışığında üçüncü bir yapı Kuzey de tanımlanmıştır Anıtsal kutsal yapı İ.S. I.yüzyıla tarihlenmekte beraber İ.S.III. yüzyılda önemli değişiklikler geçirmiştir.


SU KANALLARI VE NYMPHEUMLAR: Çevredeki tepelere inşa edilmiş kanallardan oluşan iki aquadükt kente içme suyunu sağlamaktadır. Bunlardan biri kuzeyde Pamukkale ve Karahayıt arasında, diğeri doğuda Güzelpınar yönündedir. Bugün halen üstlerini kapatan taş plakalar görülebilmektedir. Bu kanallar kentin doğusundaki tepenin üstünde inşa edilmiş bir filtre odasında birleşmektedir. Buradan çıkan su pişmiş toprak künkler ile kent sokaklarına, oradan da daha küçük çaplı künklerle evlere ulaşmaktadır.
PLUTONİUM: Plutonium'un girişi, Tapınağın sağ tarafındadır. Düzeltilmiş traverten cephede giriş, deniz kabuğu motifi bezeli mermer nişle belirtilmiştir. Girişin üstüne, 1. yüzyılda yerin kutsallığına işaret eden yuvarlak bir aedicula yerleştirilmiştir. Bu küçük mermer yapı, bir tür thalas'tur ve sarmal dal motifi ile bezeli süslü bir podyumu vardır.Plutonium'un girişinde yeraltı kaynaklarının sesi duyulabil­mektedir, giriş mekanının alt kısmında biriken zehirli gazın yol açtığı tehlike nedeniyle kapatılmıştır.
SURLAR: MS. V. yüzyılda, Roma İmparatorluğunun diğer kentlerinde de olduğu gibi, Hierapolis de MS. 396da çıkarılan bir kanuna göre kuzey, güney ve doğu yönlerinde surlarla çevrilmiştir. Büyük kısmı bugün yıkılmış halde olan surlara, 24 adet kare planlı kule yerleştirilmiştir. İki anıtsal kapı ve iki küçük kapı olmak üzere 4 girişi vardır. Kuzey ve güney anıtsal kapıları ana caddeye açılır.
ORTAÇAĞ SELÇUKLU KALESİ KALINTILARI: Kale, vadiyi kontrol altında tutabilen düzlük üzerinde, stratejik konumda olan geniş bir sur sisteminden oluşmaktadır. Duvarlar yıkıntı halinde olan kentten alınan, aralarında mermer, kimisi yazıtlı bloklar bulunan, devşirme malzeme ile yapılmıştır. Kalelerden birinde yapılan kazılarda, semerdam kemerli, nişler açılmış olan iç kısmında giriş kapısı, tabanı ve deprem ile meydana gelen geniş çatlaklar çıkartılmıştır. Bulunan malzeme, kaleyi bölgenin Bizanslılar ile Selçuklular arasında anlaşmazlık olduğu döneme, IX. Ve XIII. yy.’lar arasında tarihlemektedir. Yıkıntılar arasında bulunan bir sikke bu son dönemi işaret etmektedir. 
TİYATRO: Büyük yapı dört ada üzerine inşa edilmiştir. Dik olan cavea diazoma'dan iki kısma bölünmüştür, dikey olarak 9 cuneusa Summa cavea galerisi ile 8 basamak yerleştirilmiştir Ima caveanın (alt basamaklar) orta kısmı, proedria için mermer bir exedra şeklinde düzenlenmiş, yüksek arkalıklı, arslan ayaklı oturaklar, kentin önemli kişileri içindir. Sahne binası, logeion ve geniş bir sahne arkasına sahiptir ve skene ile bağlantılıdır. Skene fronsun üç düzeni mermer monolit sütunlar tarafından podium üzerine oturmakta ve burada Apollon ve Artemis'e adanmış, bezeli korniş bulunmaktadır. Bu görkemli yapı, İmp. Septimius Severus zamanında İ.S. III. yüzyılda, önceki evreyi (Flavius dönemi) içine alarak ve yok ederek inşa edilmiştir. Geç Roma Dönemi'ne kadar kullanılmış, bunu arkhitravının alt yüzüne, İ. S. 352 yılına tarihli ve skene fronsun onarımını yazıttan anlıyoruz.

Yapımı 150 yıl süren, Akdeniz Havzası içinde en önemli ve özgün Roma Tiyatrosu olan 1800 yıllık Antik Tiyatro
Hem kültürel hem doğal miras olarak UNESCO Dünya Miras Listesi’ nde yer alan ve dünyada eşi benzeri olmayan 2500 yıllık Pamukkale Hierapolis Antik Kenti’ nde bulunan ve gerçekleştirilen restorasyon çalışmaları neticesinde, Antalya Perge Tiyatrosunun dışında hiçbir antik tiyatroda bulunmayan mitolojik kabartmaları, görkemli sahne binası, oturma basamakları ile Hierapolis Antik Tiyatrosu, şu anda Akdeniz havzası içinde Roma Dönemi Anadolu Tiyatroları arasında en önemli ve özgün bir yere sahiptir.

1800 yıllık Hierapolis Antik Tiyatrosu’ nun yapımı; M.S. I. yüzyılın ikinci yarısında başlanılmış, III. yüzyılın başlarında da tamamlanmış ve yaklaşık 150 yıl sürmüştür. Roma tiyatrolarının en güzel örneklerinden biri olan,yamaca yaslanmış tüm cepheleriyle birlikte korunabilen bu muhteşem yapının 50 oturma sırası bulunur.  Bu oturma sıraları 8 merpenle 9 bölüme ayrılmıştır. Cavea’nın tam ortasından geçen Diozoma’ ya her iki yandan tonozlu birer geçit ile (vomitoryum) girilir. Sütunların arası heykellerle süslenmiş olup, sahne arkasındaki duvarlarda ise mermer kabartmalar yer alır. Tiyatroda yer alan kabartmalı frizlerde; Apollon ve Artemis’ in doğuşu ve dini ayin sahneler, Dionysos, Satyr ve Menad’ lardan oluşan eğlence sahneleri, Marsyas ve Apollon arasında geçen müzik yarışması, tanrılar ile devler arasındaki (Giganthomachi) savaşlar, yer altı tanrısı Hades’ in tanrıça Persephone’ yi yer altına kaçırması gibi mitolojik konular ile Hierapolis Kenti için yapılan sportif yarış sahneleri, arşitravın kral kapısı üstünde İmparator Septimus Severus’ un taç giyme merasimi tasvir edilmiştir.

Pamukkale Hierapolis Antik Tiyatrosu Sahne Binası Restorasyon çalışmaları İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Müze Müdürlüğü denetiminde, İtalyan Kazı Heyeti tarafından 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı aracılığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığımızın gönderdiği 1.750.000 TL ödenekle gerçekleştirilmiştir. Restorasyon çalışmalarında Sahne Binasına ait olan 3.000 bine yakın mermer blok ve mimari süsleme parçaları tek tek incelemiş, % 95 mevcut olan orijinal mimari malzeme kullanılmıştır

19 Nisan 2010 tarihinde başlayan restorasyon çalışmaları 10 Haziran 2013 tarihinde tamamlanmıştır. Türkiye’ de Sahne Binası restore edilen tek tiyatro ünvanına sahip olan Pamukkale Hierapolis Antik Tiyatrosu,yapılan bu restorasyon çalışmaları sonrası 12.000 kişi kapasitesi ile kültürel ve sanatsal etkinlikler için faal duruma gelmiştir.
AZİZ PHILIPPUS MARTYRIONU: Hierapolis eşsiz termal suları ile bir şifa kaynağı görülmesinin yanı sıra, hem Pagan dönemlerinde hem de Hristiyanlık döneminde kutsal kent sayılmıştır. Bunun nedeni de İ.S. 80 yıllarında Hierapolis'e Hristiyanlığı yaymaya gelen ve Hz. İsa'nın 12 havarisinden biri olan Aziz Philippus'un burada çarmıha gerilerek öldürülmesidir. İ.S. 4. yüzyılda Hristiyanlık resmi din olduktan sonra Aziz Plilippus adına öldürüldüğü yerde bir şehitlik yapılmıştır. Dini ve ruhi tedavi merkezi olarak yapılan yapı sekizgen planlıdır. Ortasındaki mermer kaplı alanda da Aziz Philippus'un mezarı vardır.

Bizans dönemindeki surun dışında kalan bu merkeze geniş ve uzun merpenlerle çıkılır. Yapıya yaklaşan son bölümdeki merpenlerin sağında Ayazma çeşme yapısı vardır.

Yaklaşık 20 metre çapındaki sekizgen bölümün üstü kurşun kaplanmış bir kubbe ile örtülmüştür. Yapıda dua edilmesi için küçük şapeller mevcuttur.

Sekizgen bölümün tabanı mermer, koridor ve bağlı bölümlerin tabanı bitkisel motifli mozaik ile odaların tabanı traverten, halkın kaldığı dış odaların tabanı ise sıkıştırılmış topraktır.

Günümüzde de birçok kilise Aziz Philippus bayramını kutlayıp ayin düzenlemektedir.

AZİZ PHILIPPUS KÖPRÜSÜ: Aziz Phılıppus kapısından hemen sonra büyük boyutlara sahip köprü yer alır. Büyük boyutlu dikdörtgen traverten bloklardan meydana gelen bu büyük yapının ( genişliği 12 m. bulmakta) yalnızca güney sırt kısmı korunagelen yapı taş ile döşenmiş şehir merkezinden gelen yolun devamında bulunmaktadır. Köprüyü geçtikten sonra hakim tepe üzerinde yer alan Aziz Phılıppus Martyrıonuna ulaşılmaktadır. Köprünün kuzey sırtı kenarında sekizgen planlı bir başka yapı yer almaktadır (belki vaftizhane) bu yapının hemen yanından yukarı doğru çıkan basamaklar yer almaktadır. Basamaklar yüksek tepe üzerinde yer alan Aziz Phılıppus un defnedildiği alan ile son bulmaktadır. Bu alan Bizans öncesi dönemde Küçük Asyanın en önemli Hac ziyaret alanlarındandır.İtalyan Arkeoloji Heyetinin amaçlarından birisi köprünün yeniden ayağa kaldırma çalışması oluşturmakta bu sayede kentten başlayıp  Martyrıona ulaşan ayin yoluna da işlevsellik kazandırılmaktadır.   
DİREKLİ KİLİSE: M.S. 7.yy’a tarihlenen şehir merkezindeki direkli kilise üç nefli olup, nefler arasındaki geçitleri büyük ve küçük direkler ayırmaktadır. Ortadaki büyük nefin sonunda bir apsis yer alır. Olasılıkla yapı tonoz örütülüdür. Diakonon ve protasis (vaftiz ve ayin bölümü), kilisenin merkez sahanlığının sonundaki tek apsisin iki tarafında yer almaktadır. Üç nefli diğer bir kilise de yine şehrin merkezinde yer almaktadır. Hierapolis’in kuzey tarafında daha küçük tek apsisli kiliseler yer alır. Bunlar daha çok geç dönem yapılarıdır. Bu da geç dönemlerde dahi, kentin kimliğini devam ettirdiğinin göstergesidir. M.S. 5-7. yy’larda Hierapolis’te birçok önemli kilise yapılarının yapılması, kentin hem dinsel yönden önemli, hem de Bizans döneminde büyük bir merkez olduğunu göstermektedir. M.S. 5-6. yy’larda tarihlenen Akköy aile mezarının altın buluntuları da bu önemi ve zenginliği desteklemektedir. Hierapolis’in ilk dinsel temsilcisi St. Phillippus’tur.
NEKROPOL ALANI: Batıdaki traverten alanları dışında kalan üç yönde nekropol alanları bulunmaktadır. Bunlar yoğunlukla Tripolis-Sardese giden kuzey yolunun ve Laodikeia-Colossaeye giden güney yolunun iki tarafinda yer alır. Mezarlarda kireçtaşı ve mermer kullanılmıştır. Mermer kullanımı daha çok lahit tiplerinde görülür. Kuzey nekropolü, Geç Hellenistik dönemden erken Hristiyanlik dönemine kadar karakteristik lahitleri, mezar tiplerini ve mezar anıtlarını bir arada içerir. Kentte görülen mezarlar lahit, tümülüs ve ev tipi mezarlardır. Konut mimarisini anımsatan mezar yapıları, nekropolün en önemli elemanlarıdır.
HAMAM BAZALİKA: Frontinus kapısı yanındayer alan ve M.S.3.yy yapılan hamam,5.yy 'dan sonra güneye bakan calidarium duvarı yıkılarak bir apsis eklenmiş ve böylece hamam üç nefli bir bazalikaya dönüştürülmüştür.Önceki yapıya ait beşik tonoz da yerini 3 kubbeye bırakmıştır. 
KATEDRAL: Hierapolis kentinin en önemli Hristiyan kült yapılarındandır.Yapı, plateiaya narteks ve atrium ile açılmaktadır. Sağdaki kapıdan vaftiz mekanına girilir, dörtgen planlı, apsisli mekan, sütunlar ile 3 nefe ayrılmıştır, apsisli bölümde yuvarlak, mermer kaplama levhalı, iki yanında merpenleri olan vaftiz teknesi yer alır.Saçaklık, kadınların oturduğu bölüme ait ikinci sütun dizisi tarafından taşınıyordu. Apsis içte yuvarlak dışta çok kenarlı bir plana sahiptir. Ana apsisin içinde, ayin sırasında papazların ve piskoposun oturduğu konsantrik merpen, synthronon, yer alır. Yapı planı bize orta çağ onarımları ile İ.S. VI. yüzyılın I. yarısına tarihlememizi sağlar.  
BÜYÜK HAMAM KOMPLEKSİ-ROMA HAMAMI: Bugün, masif duvarları ve bazı tonozları ayakta kalabilmiş olan yapının iç mekanlarının mermerle kaplı olduğuna dair izler bulunmaktadır. Hamamın planı diğer tipik Roma hamamları gibidir. Önce girişte büyük avlu, iki yanında büyük holler bulunan kapalı dikdörtgen bir alan ve daha sonraları bulunan esas hamam yapısı yer alır. Palaestranin yan kanatlarında, biri güneyde, diğeri kuzeyde olan iki büyük hol imparatora ve törenlere ayrılmıştır. Hamam kompleksinin kalıntıları MS. II. yüzyıla tarihlenir. Büyük hole bitişik tonozlu kapalı mekanlar günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.
DOMİTİAN KAPISI (FRONTİNUS KAPISI): Şehrin kuzey girişinde iyi korunmuş 3 gözlü ve iki yanına yuvarlak kuleleri olan kapı imparator Domitian a ithaf edilmiş üzerine Latince  ve Grekçe yazılmış bir yazıt vardır.bu yazıttan dolayı buna Domitian kapısı veya Roma Kapısı denir.kapının MS.82-83 yıllarında yaptırıldığı bilinmektedir.bu kapıya Frontinus kapısı da denilir.
AZİZ PHİLİPPUS’UN MEZARININ KEŞFİ: II.yy’ın sonunda, Efes Piskoposu olan Polycrates, Anadolu’da iki büyük yıldızın istirahat ettiğini yazmaktadır: Hz. İsa’nın 12 Havarisi’nden ikisi. Bu iki havarinin mezar Hierapolis’te Havari Philippus’un uyuya kaldığı Hierapolis ve Havari Johannes’in öldüğü Efes.
Cesarea”nin meşhur piskoposu olan Eusebius, VI- yy’da, Küçük Asya’daki Kiliselerin önemi ve eskiliğini göstermek açısından söz konusu haberi tekrar ele alır.İ.S. I. Yy’ın 60’lı yıllarında, Ananelere göre, Havari Philippus Hierapolis’e Hz. İsa’nın sözlerini yaymaya gelir fakat ölüme mahkum edilir ve vücudu buraya gömülür.
Günümüzde: Lecce Üniversitesi’nden Prof. Dr. Francesco D’Andria tarafından yönetilmekte olan Hierapolis Kazı Ekibi, Hierapolis’te; şehrin Roma Çağı’ndan önemli bir Hac Merkezi haline geldiği Bizans Çağı’na kadar olan süre içinde geçirdiği değişimleri anlamak için  elli yıldır çalışmalarını sürdürmektedir. Hacılar bu Frig kentine kentin doğusunda bulunan Aziz’in mezarını ve adına adanmış kutsal mekanı görmek için gelmekteydiler. 
Son yıllarda uydu görüntülerinin çalışılmasıyla Bizans kapısı’ndan başlayıp bütün şehri kat eden ve Martyrion’a doğru giden yolun varlığını saptanmıştır. Hacılar, bir köprüyü geçip sekizgen bir hamam yapısının yer aldığı tepenin eteklerinde bekliyorlardı. Burada, Hacılar yıkanıp böylece temizlendikten sonra traverten levhalardan oluşan büyük bir merpen sayesinde İbadethane’ye doğru çıkabilirlerdi. Bir mermer çeşmenin olduğu (ayazma) durup tekrar yıkanıyorlar ve büyük Martyrion Kilisesi’nin olduğu alana doğru tırmanmaya devam ediyorlardı.
 Birkaç yıl öncesine kadar; tıpkı San Johannes’in mezarının büyük bir Basilika içinde olduğu Efes’te gibi; Aziz Philippus’unda mezarının Sekizgen Kilise’de olduğu düşünülmekteydi fakat kazılardan bu teoriyi doğrulayacak herhangi bir malzeme çıkmamıştır. Martyrion’un altında bir boşluk olup olmadığını tespit etmek amacıyla yapılan jeofizik analizleri de negatif sonuç vermiştir: Yer altında hiç bir boşluk tespit edilememiştir.

Doğu Tepesi’ndeki yapı kompleksinin kazısının tamamlanması için geçen yıldan itibaren Ayazma’nın doğusunda kalan alanın araştırılmasına başlanmıştır. Çalışmaların bu aşamasında, gün yüzüne çok sayıda duvar ve Hierapolis’teki nekropol alanlarında  görülenlere benzer şekilde olan alınlıklı bir Roma mezar yapısının üst kısmı çıkartılmıştı.  Traverten bloklarla inşaa edilmiş bu mezarın tarihi İ.S. I. Yy’dır.   

Temmuz ayının başlarında 2011 kazı mevsiminin başlamasıyla, Hierapolis Kazı Ekibi’nin çalışmaları bu bölge de yoğunlamış olup 1 aylık çalışmadan sonra aşağıdaki 3 nokta saptanmıştır: 

Roma Mezarı’nın etrafında, V.yy’ın başında 3 nefli ve 3 absidli tabanı polikrom mermer parçalar ve geometrik dekorasyonlar taşıyan  opus sectile döşenmiş bir Bazilika inşaa edilmiştir. Bazilika’nın içinde rölyef dekorasyonlu mermer kaplamalar ki bunlar içinde en zarif olanlarından birinde haç şehitin sembolü olan palmiye ağaçları tarafından çevrelenmiştir.

Bir mermer levha üzerinde İmparator Teodosius’un yazıtı (monogramı) bulunmuştur. Bunun anlamı Kilisenin, Constantinopolis’de ki İmparatorluk Sarayı’nın müdahalesini göstermektedir.

Mezar Kilise’nin ortasındaydı ve büyük bir tapınımın merkeziydi. Hacıların büyük bir mermer merpen aracılığıyla çıktıkları platformu tutan bir yapıya yerleştirilmişti.  Merpenler, mezarın üst kısımlarına ulaşan binlerce hacının geçişiyle çok aşınmışlardır.  Bu tip çok nadir bulunmakta olup sadece Filippi’deki örnekle karşılaştırılabilir. Burada, San Paul adıyla tanınan Hellenistik bir mezar etrafında merkez planlı bir kiliseyle bir martyrion inşaa edilmiştir.
 Bütün bunları baz alarak, Hierapolis’in Doğu Tepesi’nde, bütün Akdeniz’den hacıları kendisine çeken büyük bir tapınımın konusu olan  Aziz Philippos’un mezarını tespit ettiğimizi teyit edebiliriz. Aziz’in kemikleri VI. Yy’da Constatinopolis’e (Istanbul) kısmen de Santi Sepolcri Kilisesi’nin inşaa edildiği Roma’ya götürülmüştür.
 Herşeye rağmen Hierapolis’in Doğu Tepesi Kült alanının konusu olmayı sürdürmüştür. Olasılıkla,  Sekizgen Kilise Aziz Philippus’un şehit edildiği yer de ve ikinci kilise de gömüldüğü mezar etrafında inşaa edilmiştir.Kilise, olasılıkla VI. Yy’da yıkılmış ve Aziz’in mezarı Ortaçağ boyunca tahrip edilip çobanlar tarafından sığınak olarak kullanılmıştır.Halen sürdürülmekte olan Kilise kazısının gelişimi sayesinde yeni ve önemli sonuçlara ulaşılacağı açıktır.

1-      Hierapolis-  V. yy’da inşaa edili olan Bazilika içinde Aziz Philppus’un Mezarı
2-      Hierapolis- Aziz Philippus Bazilikası içinde çalışmalar.
3-      Hierapolis- Aziz Philippus Bazilikası. Haçlı ve palmiye ağaçlı süsleme.
4-      Hierapolis- Aziz Philippus Bazilikası. Mermerden Bizans Dönemi süslemesinde kartal ve
5-      Hierapolis- Aziz Philippus Bazilikası. Başlık
6-   7 .Martyrion’un görsel rekonstrüksiyonu (Kaynak: Pamukkale.gov.tr)

Pamukkale Travertenleri

 400 bin yıl önce bir dizi depremle Büyük Menderes havzasında termal suların oluşturduğu bir görsel şölen. 

Denizli‘de yer alan Pamukkale, her yıl milyonlarca insanın ziyaret ettiği karbeyazı travertenleri, büyüleyici Kleopatra Havuzu, Hierapolis Antik Kenti ile ünlü.

1000 yıldır kaplıca hizmet veren bu doğa şaheserinin terasları, kaplıca suyundan çökelmiş karbonat minerallerinden oluşuyor. Dünya’da hem doğal hem kültürel özellikleriyle UNESCO Dünya Mirası Listesine girmiş 29 yerden biri aynı zamanda. 

Pamukkale Travertenleri, kaynak sulardan ve traverten teraslı tepelerden meydana geliyor. Çökelez Dağının eteklerinde yer alan ve ovadan 100–150 m. yükseklikte uzanan bu terasta yaklaşık 6 km. uzaklıkta Pamukkale’yi var eden, travertenlerin oluşumunu sağlayan termal kaynaklar yer alıyor.
Travertenler Kadı Deresi yakınındaki Domuzçukuru adı verilen alandan başlayarak kuzeydeki Nekropol’ün son mezarının yanından akan Çaltık Deresine kadar uzanıyor. 50 metre yüksekliğinde yaklaşık 3 km uzunluğunda ve 250–600 metre genişliğindeki bu travertenlerin oluşumunu termal sular sağlıyor. Kaynaktan çıkan termal su 320 metre civarındaki bir mesafeyi kat ederek traverten başına gelerek buradan da kar beyazı rengindeki traverten katmanlarına dökülerek 240-300 metre kadar yol kat ediyor. Kalsiyum karbonatla doymuş su güneşin altında buharlaştığında ortaya ilk önce jel halinde beyaz travertenlerin pamuksu görüntüsü çıkıyor ve katılaşarak yüzeyi kristalleşmiş kayalara dönüşüyor. Bileşiminde kalsiyum karbonat dışında sülfat, sodyum, demir, potasyum, magnezyum, serbest karbondioksit bulunuyor.
Tortullu kayaç traverten terası, pamuk gibi beyaz ve ilk halinin yumuşaklığı nedeniyle Pamukkale adını alan bölgede, 33-35 °C sıcaklık aralıklarında 17 adet sıcak su alanı bulunuyor. Antikçağdan bu yana şifalı suları ile tanınan ve o zaman da günümüzdeki gibi şifa bulmak isteyen ziyaretçilerini ağırlıyor.

https://denizli-turizmi.blogspot.com/2014/07/

https://denizli-turizmi.blogspot.com/2014/07/