16 Kasım 2014 Pazar

HİERAPOLİS ANTİK KENTİ


Hierapolis kazıları - Pamukkale







Hierapolis (Pamukkale)
Hierapolis’in tarihçesi nedir?

Ünlü tarihçe İlber Ortaylı, 05 Ağustos 2012 Milliyet Gazetesi’ndeki köşesinde Hierapolis (Pamukkale) bölgesinin tarihçesini şöyle anlattı; 

“Çok uzun zaman Pamukkale’nin travertenleri hoyratça gezildi. Kireçli sıcak su had safhada otel inşasıyla azaltıldı ve travertenler kararmaya başladı. Son zamanlarda bu oteller yıkılıyor. Şimdi gene turistik mülahazalarla kazıların yavaş gittiği söyleniyor; arkeolojik kazı kanalizasyon sistemi kazmaya benzemez. 

Pamukkale, Roma dönemi Küçük Asya’sının en önemli şehirlerindendir. Zengin tarımsal bölgenin merkezinde ve ticaret yolları üzerinde bir tedavi merkeziydi. Bu işlevi dolayısıyla bir dini ziyaret merkezi de olmuştur.

Denizli Pamukkale aslında Roma dönemi Küçük Asya’sının başta Ephesos sonra Antakya olmak üzere en önemli şehirlerindendir. Zengin bir tarımsal bölgenin merkeziydi. Ticaret yolları üzerindeydi ve asıl önemlisi bir tedavi merkeziydi. Bu işlevi dolayısıyla bir dini ziyaret merkezi de olmuştur ve eski çağdaki bu fonksiyonunu erken Hristiyanlık döneminde de başka bir biçimde devam etmiştir. Zira Hierapolis’in koruyucu azizi St. Philippus’tur. 1950’lerde başlayan kazıları hep İtalyan arkeologlar devam ettirdi. Uzun zamandır Lecce Üniversitesi’nden tanınmış arkeolog Profesör Francesco D’Andria kazı ve restorasyona devam ediyor. En son buluntusu şehrin en yüksek noktasındaki Aziz Philippus’un anıtsal mezarıdır. Bu ilk Hristiyanlık dönemlerinden itibaren önemli bir hac merkeziydi. Çok uzun zaman Pamukkale’nin travertenleri hoyratça gezildi. Travertenleri yaratan kireçli sıcak su had safhada otel inşasıyla azaltıldı ve bildiğimiz beyaz travertenler kararmaya başladı. Son zamanlarda bu oteller yıkılmaya başladı. Endişe edilen husus, tabiatın tahribinden çok altın yumurta yumurtlayan turizm tavuğunun kesilmesiydi. Şimdi gene turistik mülahazalarla kazıların yavaş gittiği söyleniyor; arkeolojik kazı kanalizasyon sistemi kazmaya benzemez. Şayet buluntular tasnif ve değerlendirmeden geçirilmezse hızlı arkeolojik kazı bir tahribtir. Arkeoloji ilmi Heinrich Schliemann’ın 19. yüzyıldaki Troya kazısı gibi tahribkâr kazılardan çok zarar görmüştür.

Ben Hierapolis Kazısı’nın yeni bilgiler getirdiğini düşünenlerdenim. Tiyatronun restorasyonu için klasik tiyatrolarda zamanın getirdiği tahribat, (bunun en hazin örneği Side Tiyatrosu’dur), çok zor tesbit edilir. Hierapolis Tiyatrosu’nda üç bin kadar parçanın tasnif edildiğini gösteriyorlar. Bu restorasyona sağlam bir başlangıç sağlayacaktır. Şehrin ana caddesi olan Frontinus Yolu ve çok tipik bir örnek olan umumi hela (Latrina) ve cadde üzerinde Hristiyan arkeolojisi için çok mühim olan Aziz Philippus Mozelesi’nin kazı çalışmaları ve restorasyonu önemli adımlardır.

Hierapolis ve Laodikeia Denizli bölgesinin kozmopolit tarihini ortaya koyacak önemli çalışmalardır. Anadolu mevcut kültler ve eserler itibariyle bir tarihi geçişi temsil eder. Klasik dünya sadece Hellenizm ve Roma değildir. Kazılarda her türlü buluntunun iyi değerlendirilmesi ve turistik endişeden uzak hızlı kazılara müracaat edilmemesi gerekir. Bu bakımdan yavaş da olsa emin ilerleyen bir kazı en doğru sistemdir.”
Hierapolis kazılarında neler bulundu? 
Denizli’nin 18 kilometre kuzeyinde yer alan Hierapolis (Pamukkale) antik kentindeki kazılara 32 yıldır başkanlık eden İtalyan profesör Francesco D’Andria, Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan ve 2 bin yıl önce Romalılar tarafından öldürülen St. Philippus’un mezarını bulduklarını açıkladı.  

Prof. Dr. Francesco D’Andria, “İncil’de adı geçen ve Hıristiyan camiası için çok önemli olan St. Philippus’un mezarının bulunması tüm dünyada büyük ses getirecek” dedi. Hierapolis (Pamukkale) kentinde devam eden kazılara 32 yıldır başkanlık eden Prof. Dr. Francesco D’Andria, Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan St. Philippus’un Hıristiyan dinini yaymak için Hierapolis’e geldiğini ve Romalılar tarafından öldürüldüğünü belirtti. Yıllardır St. Philippus’un mezarını bulmak için çaba harcadıklarını anlatan Prof. Dr. Francesco D’Andria, “Bugüne kadar St. Philippus’in mezarı Şehitlik Tepesi’nde olduğu sanılıyordu. Bu bölgede yaptığımız jeofizik araştırmalarda mezarın izine rastlayamadık. Bir ay önce Şehitlik Tepesi’ndeki St. Philippus Kilisesi’nin 40 metre yakınında yeni bir kilise kalıntısı bulduk. Burada yaptığımız kazılarda Hz. İsa’nın havarilerinden St. Philippus’un mezarını bulduk. Henüz mezarı açmadık. Ama bu mezar bir gün mutlaka açılacak. Bu buluş Hıristiyan dünyası ve arkeoloji için çok önemli. Hıristiyanlar buraya hacı olmaya gelecek” dedi.

Yapısı ve yazıtlardan mezarın St. Philippus’a ait olduğunun anlaşıldığını belirten Prof. Dr. Francesco D’Andria, “İsa’nın 12 havarisinden biri olan St. Philippus şehit kabul edilir. Bu nedenle adına yaptırılan Şehitlik Tepesi’ndeki kiliseye de Martyrion denilir. Arkeologlar yıllardır, St. Philippus’un mezarının bu kilisede olduğunu düşündü. Ama mezarın izi bulunamamıştı. Bir ay önce bulduğumuz kilise kalıntısını temizlerken mezara rastladık ve görkemli mezarı ortaya çıkardık. Yaptığımız inceleme sonucu St. Philippus’un mezarının Bizans dönemine rastlayan 5’inci Yüzyıl’da adına yaptırılan kiliseden çıkarılıp, yeni bulduğumuz mezara nakledildiğini belirledik. Bu buluş bize büyük heyecan verdi. İncil’de adı geçen ve hristiyan camiası için çok önemli olan St. Philippus’un mezarının bulunması tüm dünyada ses getirecek. İnanç turizmi, arkeoloji ve hristiyan dünyası adına önemli bir yapıtı ortaya çıkardık, mutluyuz” diye konuştu. 
Kazılarda neler ortaya çıkarıldı? 
HİERAPOLİS ANTİK KENTİ: Denizli ilinin 18 km. kuzeyinde yer alan Hierapolis antik kentinin Arkeoloji literatüründe “Holy City” yani Kutsal Kent olarak adlandırılması, kentte bilinen bir çok tapınak ve diğer dinsel yapının varlığından kaynaklanmaktadır.Kentin hangi eski coğrafi bölgede yer aldığı tartışılır. Hierapolis coğrafi konumu ile kendisini çevreleyen çeşitli tarihi bölgeler arasında yer almaktadır. Antik coğrafyacı Strabon ile Ptolemaios verdikleri bilgilerde, Karia bölgesine sınır olan Laodikeia ve Tripolis kentlerine yakınlığı ile Hierapolisin bir Frigya kenti olduğunu ileri sürerler. Antik kaynaklarda, kentin Hellenistik dönem öncesi adı ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Hierapolis olarak adlandırılmadan önce kentte bir yaşamın var olduğunu Ana Tanrıça kültünden dolayı biliyoruz. 

Kentin kuruluşu hakkında bilgilerin kısıtlı olmasına karşın; Bergama Krallarından II. Eumenes tarafından MÖ. II. YY. başlarında kurulduğu ve Bergamanın efsanevi kurucusu Telephosun karısı Amazonlar kraliçesi Hieradan dolayı, Hierapolis adını aldığı bilinmektedir.

Hierapolis, Roma İmparatoru Neron dönemindeki (MS. 60) büyük depreme kadar, Hellenistik kentleşme ilkelerine bağlı kalarak özgün dokusunu sürdürmüştür. Deprem kuşağı üzerinde bulunan kent, Neron dönemi depreminden büyük zarar görmüş ve tamamen yenilenmiştir. Üst üste yaşadığı bu depremlerden sonra kent, tüm Hellenistik niteliğini kaybetmiş, tipik bir Roma kenti görünümünü almıştır. Hierapolis Roma döneminden sonra Bizans döneminde de çok önemli bir merkez olmuştur. Bu önem, MS. IV. yüzyıldan itibaren Hıristiyanlık merkezi olması (metropolis), MS. 80 yıllarında, Hz. İsa’nın havarilerinden olan, Aziz Philipin burada öldürülmesinden kaynaklanmaktadır. Hierapolis, XII. yüzyıl sonlarına doğru Türklerin eline geçmiştir.
FRONTİNUS CADDESİ: Mimari özelliklerinden dolayı, kapı ile birlikte yapıldığı düşünülen l4 metre genişliğindeki bu cadde (plateia), kentin ana caddesini oluşturuyordu (İ.S. I y.y.). Caddenin ortasından üstü monolit kapak taşları ile örtülü kanalizasyon sistemi geçmektedir.  Caddenin her iki kenarında toplam uzunluğu 170 m olan dükkan, depo ve evler bulunmaktadır. Geç dönemde (V- VI. yüzyıl) inşa edilmiş, caddeyi işgal eden bir dizi mekan yer alır, cadde düzeni bozularak caddenin genişliği 8 metreye indirilir. Caddenin yüzeyi (platea) tamamen  kaynak sularından dolayı kalker tabakası ile kaplı idi (2 m yükseklikte). Antik yolu kalker tabakasından açmak için kompresörle açma çalışması yapılmıştır.  
AGORA: İ.S. 60 yılında meydana gelen depremden sonra Frontinus Caddesi, ile doğudaki tepenin yamaçları arasında geniş bir alanda değişim sonucu Hierapolis Ticaret Agorası olarak düzenlenir. Bu alan, depremden önce, yerleşim dışında, nekropolis ve atölye olarak kullanılıyordu, yuvarlak planlı pişirme odaları olan keramik fırınlarını ve İ.Ö. II.- İ.S. I. y.yıla tarihlenen kabartmalı megara kaseleri bulunmuştur.İ.S. II. yüzyılda bu geniş alana, 170 metre genişliğinde 280 metre uzunluğundaki, Küçük Asya'nın en geniş agoralarından biri inşa edilir.1979 yılından itibaren sistemli araştırmalar yapılmaya başlanır, yapılan kazılar sonucunda anıtsal alanın planı tanımlanır, bazı onarım çalışmaları ve bulunan mermer blokların düzenlenmesi yapılır.
KUZEY BİZANS KAPISI: Hierapolis kentinde yapılan sur sistemine dahil olan Kuzey kapı İ. S. IV. yüzyıl sonuna tarihlenmekte; Kuzey Kapı, Güney Kapı'ya simetrik olarak Bizans Dönemi'nde kentin anıtsal girişini oluşturur.Devşirme malzeme ile inşa edilen kapı, kare planlı iki kule ile desteklenmiştir.Kapıda taşıyıcı arkhitravın üzerinde yer alan zarif kemer, haç motifi ile bezelidir.Diğer Hristiyan sembolleri arkhitravın ön cephesini süslemekteydi. Girişin iki yanında, antik şehri kötü etkilerden korumak üzere, apotropeik olarak duran arslan, panter, gorgo başı ile bezeli, muhtemelen daha eski bir yapıda kullanılmış olan, dört adet konsol günümüze ulaşmıştır. 
GÜNEY BİZANS KAPISI: İ.S. IV. yy ' da inşa edilmiştir.traverten bloklar ve içinde mermerinde bulunduğu devşirme malzeme ile yapılmıştır. Kuzeyde ki kapı da olduğu gibi 2 adet dörtgen planlı kuleye yaslanmış ve monolit arşitrav üzerinde yer alan hafifletme kemeri ile şekillenmiştir. Kapının bulunduğu mekan diğer kapıya göre daha alçaktır.  

GYMNASİUM: Sütun dizisi, ve üzerinde yapının gymnasium olduğuna işaret eden yazıtlı bir arşitrav parçası dikkat çeker. Büyük bir avlu ve onu çevreleyen dar düzeninde bir portik söz konusu olmalıdır.Mimari özellikleri yapının İS I. yüzyılda Hierapolis kenti yapı faaliyetleri sırasında inşa edildiğini göstermektedir. Bu dönem depremden sonra Apollan Tapınağı ve Frontinus Caddesi'nin yapıldığı dönemdir.        
TRİTONLU ÇEŞME BİNASI: Tritonlu Çeşme Binası, Apollon Tapınağı'nın yakınlarındaki çeşme binasıyla beraber şehirdeki iki büyük anıtsal binadan biridir. Yapı, caddeye açılan 70 metre uzunluğunda bir havuzdan ve içlerine heykel konulmak için nişlerin kazıldığı iki kıvrımdan oluşmuştu. 1993 yılında başlayan yapının sistematik kazıları; büyük havuzun içine düşmüş ve kalın bir kalker tabakası tarafından kaplanmış yapının mimari ve figürlü dekorasyon elemanlarının yeniden elde edilmesine olanak vermiştir. Özellikle önemli olanlar; Amazzonamachia sahnesinin olduğu bloklar ve kaynak ve nehirlerin kişileştirildiği kabartmalardır. Mimari elemanların stilistik karakterleri ve bir arşitrav üzerine yazılmış İmparator Alexander Severus'a ithaf, kompleksin İ.S. III.yy.ın ilk yarısına tarihlenmesini yaparlar.


İON SÜTUN BAŞLIKLI EV: Ev Tiyatro'ya giden ikincil uzun bir yol üzerinde bulunmaktadır.Orjinal yapı İ.S. II.yüzyılı bildirmektedir. Ev, Domus kentin aristokrat ailelerinden birine ait olmalıydı merkezi bir peristyle açılan mekanlar, her kenarında üç sütun ile çevrilidir.Mermerden ince ion başlıklı sütunlar eve adını vermektedir. Ev İ.S.IV.yüzyılda ciddi değişikliğe uğrar oturum alanının doğusuna yeni bir opus sectile döşemeli ziyaret odası eklenir. Özel olarak önemli olan Bizans öncesi döneme tarihlenen duvar üzerine yazılmış yazıttır. İlahi olduğu anlaşılan bu yazıt yapma İncil in bir parçasıdır. Bu evler çok ciddi bir şekilde İ.S.VII.yüzyılın I.yarısında meydana gelen deprem sonucu yıkılmıştır.     

LATRİNA: Deprem de yıkılmış olan bu yapı yıkıntı halinde tüm parçaları ile günümüze ulaşmıştır. Uzun ve dar olan yapı giriş kısmı dar yan taraftan iki kapı ile yapılmaktaydı. Yapı, traverten bloklardan yapılmış, ağır çatıyı taşıyan monolit dor düzenindeki sütun dizisi ile, ikiye bölünmüştür.Uzun mekanın tabanında lağım sularını caddedeki kanalizasyona taşıyan kanal bulunmaktadır.İç duvar boyunca oturmak için yapılmış, üzerinde delikler bulunan bir seki yer alır, pis suları taşıyan kanalın önüne sıhhi ihtiyaçlar için bir temiz su kanalı yapılmıştır. Taban kullanım ve aşınma izleri taşıyan traverten levhalarla düzenlenmiştir. Yapı İ.S. I. yüzyılda inşa edilmiştir. Yapının yıkılma tarihi ve neden olan depremin tarihlenmesi için, yarım sütunlar üzerine kırmızı boya ile İmparator Justinianus adına yazılmış yazılar büyük önem taşır.   
APOLLON KUTSAL ALANI: Anıtsal yapı Hierapolis'in en önemli tanrısına adanmıştır. Teraslar üzerinde ki kutsal alan, mermer merpen ile birbirine bağlanmaktadır. Alttaki teras geniş bir alan üzeride dor düzenindeki mermerden sütunlarla çevrilidir. Podium da işaret edilen iç kısımdaki yapı önceden Tapınak şeklinde tanımlanmıştı daha sonra kehanet merkezi olarak tanımlandı. Yapı Plutonium'u kapsayacak şekilde orta kısımda yer altından giriş ile zehirli gaz yayılmakta bu antik kaynaklarda da geçmektedir. Büyük Apollon tapınağı ion düzeninde olup önceden merkez kutsal alan olarak tanımlanmıştı yapının temelleri görülebilmektedir. Son araştırmlar ışığında üçüncü bir yapı Kuzey de tanımlanmıştır Anıtsal kutsal yapı İ.S. I.yüzyıla tarihlenmekte beraber İ.S.III. yüzyılda önemli değişiklikler geçirmiştir.


SU KANALLARI VE NYMPHEUMLAR: Çevredeki tepelere inşa edilmiş kanallardan oluşan iki aquadükt kente içme suyunu sağlamaktadır. Bunlardan biri kuzeyde Pamukkale ve Karahayıt arasında, diğeri doğuda Güzelpınar yönündedir. Bugün halen üstlerini kapatan taş plakalar görülebilmektedir. Bu kanallar kentin doğusundaki tepenin üstünde inşa edilmiş bir filtre odasında birleşmektedir. Buradan çıkan su pişmiş toprak künkler ile kent sokaklarına, oradan da daha küçük çaplı künklerle evlere ulaşmaktadır.
PLUTONİUM: Plutonium'un girişi, Tapınağın sağ tarafındadır. Düzeltilmiş traverten cephede giriş, deniz kabuğu motifi bezeli mermer nişle belirtilmiştir. Girişin üstüne, 1. yüzyılda yerin kutsallığına işaret eden yuvarlak bir aedicula yerleştirilmiştir. Bu küçük mermer yapı, bir tür thalas'tur ve sarmal dal motifi ile bezeli süslü bir podyumu vardır.Plutonium'un girişinde yeraltı kaynaklarının sesi duyulabil­mektedir, giriş mekanının alt kısmında biriken zehirli gazın yol açtığı tehlike nedeniyle kapatılmıştır.
SURLAR: MS. V. yüzyılda, Roma İmparatorluğunun diğer kentlerinde de olduğu gibi, Hierapolis de MS. 396da çıkarılan bir kanuna göre kuzey, güney ve doğu yönlerinde surlarla çevrilmiştir. Büyük kısmı bugün yıkılmış halde olan surlara, 24 adet kare planlı kule yerleştirilmiştir. İki anıtsal kapı ve iki küçük kapı olmak üzere 4 girişi vardır. Kuzey ve güney anıtsal kapıları ana caddeye açılır.
ORTAÇAĞ SELÇUKLU KALESİ KALINTILARI: Kale, vadiyi kontrol altında tutabilen düzlük üzerinde, stratejik konumda olan geniş bir sur sisteminden oluşmaktadır. Duvarlar yıkıntı halinde olan kentten alınan, aralarında mermer, kimisi yazıtlı bloklar bulunan, devşirme malzeme ile yapılmıştır. Kalelerden birinde yapılan kazılarda, semerdam kemerli, nişler açılmış olan iç kısmında giriş kapısı, tabanı ve deprem ile meydana gelen geniş çatlaklar çıkartılmıştır. Bulunan malzeme, kaleyi bölgenin Bizanslılar ile Selçuklular arasında anlaşmazlık olduğu döneme, IX. Ve XIII. yy.’lar arasında tarihlemektedir. Yıkıntılar arasında bulunan bir sikke bu son dönemi işaret etmektedir. 
TİYATRO: Büyük yapı dört ada üzerine inşa edilmiştir. Dik olan cavea diazoma'dan iki kısma bölünmüştür, dikey olarak 9 cuneusa Summa cavea galerisi ile 8 basamak yerleştirilmiştir Ima caveanın (alt basamaklar) orta kısmı, proedria için mermer bir exedra şeklinde düzenlenmiş, yüksek arkalıklı, arslan ayaklı oturaklar, kentin önemli kişileri içindir. Sahne binası, logeion ve geniş bir sahne arkasına sahiptir ve skene ile bağlantılıdır. Skene fronsun üç düzeni mermer monolit sütunlar tarafından podium üzerine oturmakta ve burada Apollon ve Artemis'e adanmış, bezeli korniş bulunmaktadır. Bu görkemli yapı, İmp. Septimius Severus zamanında İ.S. III. yüzyılda, önceki evreyi (Flavius dönemi) içine alarak ve yok ederek inşa edilmiştir. Geç Roma Dönemi'ne kadar kullanılmış, bunu arkhitravının alt yüzüne, İ. S. 352 yılına tarihli ve skene fronsun onarımını yazıttan anlıyoruz.

Yapımı 150 yıl süren, Akdeniz Havzası içinde en önemli ve özgün Roma Tiyatrosu olan 1800 yıllık Antik Tiyatro
Hem kültürel hem doğal miras olarak UNESCO Dünya Miras Listesi’ nde yer alan ve dünyada eşi benzeri olmayan 2500 yıllık Pamukkale Hierapolis Antik Kenti’ nde bulunan ve gerçekleştirilen restorasyon çalışmaları neticesinde, Antalya Perge Tiyatrosunun dışında hiçbir antik tiyatroda bulunmayan mitolojik kabartmaları, görkemli sahne binası, oturma basamakları ile Hierapolis Antik Tiyatrosu, şu anda Akdeniz havzası içinde Roma Dönemi Anadolu Tiyatroları arasında en önemli ve özgün bir yere sahiptir.

1800 yıllık Hierapolis Antik Tiyatrosu’ nun yapımı; M.S. I. yüzyılın ikinci yarısında başlanılmış, III. yüzyılın başlarında da tamamlanmış ve yaklaşık 150 yıl sürmüştür. Roma tiyatrolarının en güzel örneklerinden biri olan,yamaca yaslanmış tüm cepheleriyle birlikte korunabilen bu muhteşem yapının 50 oturma sırası bulunur.  Bu oturma sıraları 8 merpenle 9 bölüme ayrılmıştır. Cavea’nın tam ortasından geçen Diozoma’ ya her iki yandan tonozlu birer geçit ile (vomitoryum) girilir. Sütunların arası heykellerle süslenmiş olup, sahne arkasındaki duvarlarda ise mermer kabartmalar yer alır. Tiyatroda yer alan kabartmalı frizlerde; Apollon ve Artemis’ in doğuşu ve dini ayin sahneler, Dionysos, Satyr ve Menad’ lardan oluşan eğlence sahneleri, Marsyas ve Apollon arasında geçen müzik yarışması, tanrılar ile devler arasındaki (Giganthomachi) savaşlar, yer altı tanrısı Hades’ in tanrıça Persephone’ yi yer altına kaçırması gibi mitolojik konular ile Hierapolis Kenti için yapılan sportif yarış sahneleri, arşitravın kral kapısı üstünde İmparator Septimus Severus’ un taç giyme merasimi tasvir edilmiştir.

Pamukkale Hierapolis Antik Tiyatrosu Sahne Binası Restorasyon çalışmaları İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Müze Müdürlüğü denetiminde, İtalyan Kazı Heyeti tarafından 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı aracılığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığımızın gönderdiği 1.750.000 TL ödenekle gerçekleştirilmiştir. Restorasyon çalışmalarında Sahne Binasına ait olan 3.000 bine yakın mermer blok ve mimari süsleme parçaları tek tek incelemiş, % 95 mevcut olan orijinal mimari malzeme kullanılmıştır

19 Nisan 2010 tarihinde başlayan restorasyon çalışmaları 10 Haziran 2013 tarihinde tamamlanmıştır. Türkiye’ de Sahne Binası restore edilen tek tiyatro ünvanına sahip olan Pamukkale Hierapolis Antik Tiyatrosu,yapılan bu restorasyon çalışmaları sonrası 12.000 kişi kapasitesi ile kültürel ve sanatsal etkinlikler için faal duruma gelmiştir.
AZİZ PHILIPPUS MARTYRIONU: Hierapolis eşsiz termal suları ile bir şifa kaynağı görülmesinin yanı sıra, hem Pagan dönemlerinde hem de Hristiyanlık döneminde kutsal kent sayılmıştır. Bunun nedeni de İ.S. 80 yıllarında Hierapolis'e Hristiyanlığı yaymaya gelen ve Hz. İsa'nın 12 havarisinden biri olan Aziz Philippus'un burada çarmıha gerilerek öldürülmesidir. İ.S. 4. yüzyılda Hristiyanlık resmi din olduktan sonra Aziz Plilippus adına öldürüldüğü yerde bir şehitlik yapılmıştır. Dini ve ruhi tedavi merkezi olarak yapılan yapı sekizgen planlıdır. Ortasındaki mermer kaplı alanda da Aziz Philippus'un mezarı vardır.

Bizans dönemindeki surun dışında kalan bu merkeze geniş ve uzun merpenlerle çıkılır. Yapıya yaklaşan son bölümdeki merpenlerin sağında Ayazma çeşme yapısı vardır.

Yaklaşık 20 metre çapındaki sekizgen bölümün üstü kurşun kaplanmış bir kubbe ile örtülmüştür. Yapıda dua edilmesi için küçük şapeller mevcuttur.

Sekizgen bölümün tabanı mermer, koridor ve bağlı bölümlerin tabanı bitkisel motifli mozaik ile odaların tabanı traverten, halkın kaldığı dış odaların tabanı ise sıkıştırılmış topraktır.

Günümüzde de birçok kilise Aziz Philippus bayramını kutlayıp ayin düzenlemektedir.

AZİZ PHILIPPUS KÖPRÜSÜ: Aziz Phılıppus kapısından hemen sonra büyük boyutlara sahip köprü yer alır. Büyük boyutlu dikdörtgen traverten bloklardan meydana gelen bu büyük yapının ( genişliği 12 m. bulmakta) yalnızca güney sırt kısmı korunagelen yapı taş ile döşenmiş şehir merkezinden gelen yolun devamında bulunmaktadır. Köprüyü geçtikten sonra hakim tepe üzerinde yer alan Aziz Phılıppus Martyrıonuna ulaşılmaktadır. Köprünün kuzey sırtı kenarında sekizgen planlı bir başka yapı yer almaktadır (belki vaftizhane) bu yapının hemen yanından yukarı doğru çıkan basamaklar yer almaktadır. Basamaklar yüksek tepe üzerinde yer alan Aziz Phılıppus un defnedildiği alan ile son bulmaktadır. Bu alan Bizans öncesi dönemde Küçük Asyanın en önemli Hac ziyaret alanlarındandır.İtalyan Arkeoloji Heyetinin amaçlarından birisi köprünün yeniden ayağa kaldırma çalışması oluşturmakta bu sayede kentten başlayıp  Martyrıona ulaşan ayin yoluna da işlevsellik kazandırılmaktadır.   
DİREKLİ KİLİSE: M.S. 7.yy’a tarihlenen şehir merkezindeki direkli kilise üç nefli olup, nefler arasındaki geçitleri büyük ve küçük direkler ayırmaktadır. Ortadaki büyük nefin sonunda bir apsis yer alır. Olasılıkla yapı tonoz örütülüdür. Diakonon ve protasis (vaftiz ve ayin bölümü), kilisenin merkez sahanlığının sonundaki tek apsisin iki tarafında yer almaktadır. Üç nefli diğer bir kilise de yine şehrin merkezinde yer almaktadır. Hierapolis’in kuzey tarafında daha küçük tek apsisli kiliseler yer alır. Bunlar daha çok geç dönem yapılarıdır. Bu da geç dönemlerde dahi, kentin kimliğini devam ettirdiğinin göstergesidir. M.S. 5-7. yy’larda Hierapolis’te birçok önemli kilise yapılarının yapılması, kentin hem dinsel yönden önemli, hem de Bizans döneminde büyük bir merkez olduğunu göstermektedir. M.S. 5-6. yy’larda tarihlenen Akköy aile mezarının altın buluntuları da bu önemi ve zenginliği desteklemektedir. Hierapolis’in ilk dinsel temsilcisi St. Phillippus’tur.
NEKROPOL ALANI: Batıdaki traverten alanları dışında kalan üç yönde nekropol alanları bulunmaktadır. Bunlar yoğunlukla Tripolis-Sardese giden kuzey yolunun ve Laodikeia-Colossaeye giden güney yolunun iki tarafinda yer alır. Mezarlarda kireçtaşı ve mermer kullanılmıştır. Mermer kullanımı daha çok lahit tiplerinde görülür. Kuzey nekropolü, Geç Hellenistik dönemden erken Hristiyanlik dönemine kadar karakteristik lahitleri, mezar tiplerini ve mezar anıtlarını bir arada içerir. Kentte görülen mezarlar lahit, tümülüs ve ev tipi mezarlardır. Konut mimarisini anımsatan mezar yapıları, nekropolün en önemli elemanlarıdır.
HAMAM BAZALİKA: Frontinus kapısı yanındayer alan ve M.S.3.yy yapılan hamam,5.yy 'dan sonra güneye bakan calidarium duvarı yıkılarak bir apsis eklenmiş ve böylece hamam üç nefli bir bazalikaya dönüştürülmüştür.Önceki yapıya ait beşik tonoz da yerini 3 kubbeye bırakmıştır. 
KATEDRAL: Hierapolis kentinin en önemli Hristiyan kült yapılarındandır.Yapı, plateiaya narteks ve atrium ile açılmaktadır. Sağdaki kapıdan vaftiz mekanına girilir, dörtgen planlı, apsisli mekan, sütunlar ile 3 nefe ayrılmıştır, apsisli bölümde yuvarlak, mermer kaplama levhalı, iki yanında merpenleri olan vaftiz teknesi yer alır.Saçaklık, kadınların oturduğu bölüme ait ikinci sütun dizisi tarafından taşınıyordu. Apsis içte yuvarlak dışta çok kenarlı bir plana sahiptir. Ana apsisin içinde, ayin sırasında papazların ve piskoposun oturduğu konsantrik merpen, synthronon, yer alır. Yapı planı bize orta çağ onarımları ile İ.S. VI. yüzyılın I. yarısına tarihlememizi sağlar.  
BÜYÜK HAMAM KOMPLEKSİ-ROMA HAMAMI: Bugün, masif duvarları ve bazı tonozları ayakta kalabilmiş olan yapının iç mekanlarının mermerle kaplı olduğuna dair izler bulunmaktadır. Hamamın planı diğer tipik Roma hamamları gibidir. Önce girişte büyük avlu, iki yanında büyük holler bulunan kapalı dikdörtgen bir alan ve daha sonraları bulunan esas hamam yapısı yer alır. Palaestranin yan kanatlarında, biri güneyde, diğeri kuzeyde olan iki büyük hol imparatora ve törenlere ayrılmıştır. Hamam kompleksinin kalıntıları MS. II. yüzyıla tarihlenir. Büyük hole bitişik tonozlu kapalı mekanlar günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.
DOMİTİAN KAPISI (FRONTİNUS KAPISI): Şehrin kuzey girişinde iyi korunmuş 3 gözlü ve iki yanına yuvarlak kuleleri olan kapı imparator Domitian a ithaf edilmiş üzerine Latince  ve Grekçe yazılmış bir yazıt vardır.bu yazıttan dolayı buna Domitian kapısı veya Roma Kapısı denir.kapının MS.82-83 yıllarında yaptırıldığı bilinmektedir.bu kapıya Frontinus kapısı da denilir.
AZİZ PHİLİPPUS’UN MEZARININ KEŞFİ: II.yy’ın sonunda, Efes Piskoposu olan Polycrates, Anadolu’da iki büyük yıldızın istirahat ettiğini yazmaktadır: Hz. İsa’nın 12 Havarisi’nden ikisi. Bu iki havarinin mezar Hierapolis’te Havari Philippus’un uyuya kaldığı Hierapolis ve Havari Johannes’in öldüğü Efes.
Cesarea”nin meşhur piskoposu olan Eusebius, VI- yy’da, Küçük Asya’daki Kiliselerin önemi ve eskiliğini göstermek açısından söz konusu haberi tekrar ele alır.İ.S. I. Yy’ın 60’lı yıllarında, Ananelere göre, Havari Philippus Hierapolis’e Hz. İsa’nın sözlerini yaymaya gelir fakat ölüme mahkum edilir ve vücudu buraya gömülür.
Günümüzde: Lecce Üniversitesi’nden Prof. Dr. Francesco D’Andria tarafından yönetilmekte olan Hierapolis Kazı Ekibi, Hierapolis’te; şehrin Roma Çağı’ndan önemli bir Hac Merkezi haline geldiği Bizans Çağı’na kadar olan süre içinde geçirdiği değişimleri anlamak için  elli yıldır çalışmalarını sürdürmektedir. Hacılar bu Frig kentine kentin doğusunda bulunan Aziz’in mezarını ve adına adanmış kutsal mekanı görmek için gelmekteydiler. 
Son yıllarda uydu görüntülerinin çalışılmasıyla Bizans kapısı’ndan başlayıp bütün şehri kat eden ve Martyrion’a doğru giden yolun varlığını saptanmıştır. Hacılar, bir köprüyü geçip sekizgen bir hamam yapısının yer aldığı tepenin eteklerinde bekliyorlardı. Burada, Hacılar yıkanıp böylece temizlendikten sonra traverten levhalardan oluşan büyük bir merpen sayesinde İbadethane’ye doğru çıkabilirlerdi. Bir mermer çeşmenin olduğu (ayazma) durup tekrar yıkanıyorlar ve büyük Martyrion Kilisesi’nin olduğu alana doğru tırmanmaya devam ediyorlardı.
 Birkaç yıl öncesine kadar; tıpkı San Johannes’in mezarının büyük bir Basilika içinde olduğu Efes’te gibi; Aziz Philippus’unda mezarının Sekizgen Kilise’de olduğu düşünülmekteydi fakat kazılardan bu teoriyi doğrulayacak herhangi bir malzeme çıkmamıştır. Martyrion’un altında bir boşluk olup olmadığını tespit etmek amacıyla yapılan jeofizik analizleri de negatif sonuç vermiştir: Yer altında hiç bir boşluk tespit edilememiştir.

Doğu Tepesi’ndeki yapı kompleksinin kazısının tamamlanması için geçen yıldan itibaren Ayazma’nın doğusunda kalan alanın araştırılmasına başlanmıştır. Çalışmaların bu aşamasında, gün yüzüne çok sayıda duvar ve Hierapolis’teki nekropol alanlarında  görülenlere benzer şekilde olan alınlıklı bir Roma mezar yapısının üst kısmı çıkartılmıştı.  Traverten bloklarla inşaa edilmiş bu mezarın tarihi İ.S. I. Yy’dır.   

Temmuz ayının başlarında 2011 kazı mevsiminin başlamasıyla, Hierapolis Kazı Ekibi’nin çalışmaları bu bölge de yoğunlamış olup 1 aylık çalışmadan sonra aşağıdaki 3 nokta saptanmıştır: 

Roma Mezarı’nın etrafında, V.yy’ın başında 3 nefli ve 3 absidli tabanı polikrom mermer parçalar ve geometrik dekorasyonlar taşıyan  opus sectile döşenmiş bir Bazilika inşaa edilmiştir. Bazilika’nın içinde rölyef dekorasyonlu mermer kaplamalar ki bunlar içinde en zarif olanlarından birinde haç şehitin sembolü olan palmiye ağaçları tarafından çevrelenmiştir.

Bir mermer levha üzerinde İmparator Teodosius’un yazıtı (monogramı) bulunmuştur. Bunun anlamı Kilisenin, Constantinopolis’de ki İmparatorluk Sarayı’nın müdahalesini göstermektedir.

Mezar Kilise’nin ortasındaydı ve büyük bir tapınımın merkeziydi. Hacıların büyük bir mermer merpen aracılığıyla çıktıkları platformu tutan bir yapıya yerleştirilmişti.  Merpenler, mezarın üst kısımlarına ulaşan binlerce hacının geçişiyle çok aşınmışlardır.  Bu tip çok nadir bulunmakta olup sadece Filippi’deki örnekle karşılaştırılabilir. Burada, San Paul adıyla tanınan Hellenistik bir mezar etrafında merkez planlı bir kiliseyle bir martyrion inşaa edilmiştir.
 Bütün bunları baz alarak, Hierapolis’in Doğu Tepesi’nde, bütün Akdeniz’den hacıları kendisine çeken büyük bir tapınımın konusu olan  Aziz Philippos’un mezarını tespit ettiğimizi teyit edebiliriz. Aziz’in kemikleri VI. Yy’da Constatinopolis’e (Istanbul) kısmen de Santi Sepolcri Kilisesi’nin inşaa edildiği Roma’ya götürülmüştür.
 Herşeye rağmen Hierapolis’in Doğu Tepesi Kült alanının konusu olmayı sürdürmüştür. Olasılıkla,  Sekizgen Kilise Aziz Philippus’un şehit edildiği yer de ve ikinci kilise de gömüldüğü mezar etrafında inşaa edilmiştir.Kilise, olasılıkla VI. Yy’da yıkılmış ve Aziz’in mezarı Ortaçağ boyunca tahrip edilip çobanlar tarafından sığınak olarak kullanılmıştır.Halen sürdürülmekte olan Kilise kazısının gelişimi sayesinde yeni ve önemli sonuçlara ulaşılacağı açıktır.

1-      Hierapolis-  V. yy’da inşaa edili olan Bazilika içinde Aziz Philppus’un Mezarı
2-      Hierapolis- Aziz Philippus Bazilikası içinde çalışmalar.
3-      Hierapolis- Aziz Philippus Bazilikası. Haçlı ve palmiye ağaçlı süsleme.
4-      Hierapolis- Aziz Philippus Bazilikası. Mermerden Bizans Dönemi süslemesinde kartal ve
5-      Hierapolis- Aziz Philippus Bazilikası. Başlık
6-   7 .Martyrion’un görsel rekonstrüksiyonu (Kaynak: Pamukkale.gov.tr)

Pamukkale Travertenleri

 400 bin yıl önce bir dizi depremle Büyük Menderes havzasında termal suların oluşturduğu bir görsel şölen. 

Denizli‘de yer alan Pamukkale, her yıl milyonlarca insanın ziyaret ettiği karbeyazı travertenleri, büyüleyici Kleopatra Havuzu, Hierapolis Antik Kenti ile ünlü.

1000 yıldır kaplıca hizmet veren bu doğa şaheserinin terasları, kaplıca suyundan çökelmiş karbonat minerallerinden oluşuyor. Dünya’da hem doğal hem kültürel özellikleriyle UNESCO Dünya Mirası Listesine girmiş 29 yerden biri aynı zamanda. 

Pamukkale Travertenleri, kaynak sulardan ve traverten teraslı tepelerden meydana geliyor. Çökelez Dağının eteklerinde yer alan ve ovadan 100–150 m. yükseklikte uzanan bu terasta yaklaşık 6 km. uzaklıkta Pamukkale’yi var eden, travertenlerin oluşumunu sağlayan termal kaynaklar yer alıyor.
Travertenler Kadı Deresi yakınındaki Domuzçukuru adı verilen alandan başlayarak kuzeydeki Nekropol’ün son mezarının yanından akan Çaltık Deresine kadar uzanıyor. 50 metre yüksekliğinde yaklaşık 3 km uzunluğunda ve 250–600 metre genişliğindeki bu travertenlerin oluşumunu termal sular sağlıyor. Kaynaktan çıkan termal su 320 metre civarındaki bir mesafeyi kat ederek traverten başına gelerek buradan da kar beyazı rengindeki traverten katmanlarına dökülerek 240-300 metre kadar yol kat ediyor. Kalsiyum karbonatla doymuş su güneşin altında buharlaştığında ortaya ilk önce jel halinde beyaz travertenlerin pamuksu görüntüsü çıkıyor ve katılaşarak yüzeyi kristalleşmiş kayalara dönüşüyor. Bileşiminde kalsiyum karbonat dışında sülfat, sodyum, demir, potasyum, magnezyum, serbest karbondioksit bulunuyor.
Tortullu kayaç traverten terası, pamuk gibi beyaz ve ilk halinin yumuşaklığı nedeniyle Pamukkale adını alan bölgede, 33-35 °C sıcaklık aralıklarında 17 adet sıcak su alanı bulunuyor. Antikçağdan bu yana şifalı suları ile tanınan ve o zaman da günümüzdeki gibi şifa bulmak isteyen ziyaretçilerini ağırlıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

https://denizli-turizmi.blogspot.com/2014/07/

https://denizli-turizmi.blogspot.com/2014/07/