Hierapolis (Pamukkale)
Hierapolis’in tarihçesi nedir?
Ünlü tarihçe İlber Ortaylı, 05 Ağustos 2012 Milliyet
Gazetesi’ndeki köşesinde Hierapolis (Pamukkale) bölgesinin tarihçesini şöyle
anlattı;
“Çok uzun zaman Pamukkale’nin travertenleri hoyratça
gezildi. Kireçli sıcak su had safhada otel inşasıyla azaltıldı ve travertenler
kararmaya başladı. Son zamanlarda bu oteller yıkılıyor. Şimdi gene turistik
mülahazalarla kazıların yavaş gittiği söyleniyor; arkeolojik kazı kanalizasyon
sistemi kazmaya benzemez.
Pamukkale, Roma dönemi Küçük Asya’sının en önemli
şehirlerindendir. Zengin tarımsal bölgenin merkezinde ve ticaret yolları
üzerinde bir tedavi merkeziydi. Bu işlevi dolayısıyla bir dini ziyaret merkezi
de olmuştur.
Denizli Pamukkale aslında Roma dönemi Küçük Asya’sının başta
Ephesos sonra Antakya olmak üzere en önemli şehirlerindendir. Zengin bir
tarımsal bölgenin merkeziydi. Ticaret yolları üzerindeydi ve asıl önemlisi bir
tedavi merkeziydi. Bu işlevi dolayısıyla bir dini ziyaret merkezi de olmuştur
ve eski çağdaki bu fonksiyonunu erken Hristiyanlık döneminde de başka bir
biçimde devam etmiştir. Zira Hierapolis’in koruyucu azizi St. Philippus’tur.
1950’lerde başlayan kazıları hep İtalyan arkeologlar devam ettirdi. Uzun
zamandır Lecce Üniversitesi’nden tanınmış arkeolog Profesör Francesco D’Andria
kazı ve restorasyona devam ediyor. En son buluntusu şehrin en yüksek
noktasındaki Aziz Philippus’un anıtsal mezarıdır. Bu ilk Hristiyanlık
dönemlerinden itibaren önemli bir hac merkeziydi. Çok uzun zaman Pamukkale’nin
travertenleri hoyratça gezildi. Travertenleri yaratan kireçli sıcak su had
safhada otel inşasıyla azaltıldı ve bildiğimiz beyaz travertenler kararmaya
başladı. Son zamanlarda bu oteller yıkılmaya başladı. Endişe edilen husus,
tabiatın tahribinden çok altın yumurta yumurtlayan turizm tavuğunun
kesilmesiydi. Şimdi gene turistik mülahazalarla kazıların yavaş gittiği
söyleniyor; arkeolojik kazı kanalizasyon sistemi kazmaya benzemez. Şayet
buluntular tasnif ve değerlendirmeden geçirilmezse hızlı arkeolojik kazı bir
tahribtir. Arkeoloji ilmi Heinrich Schliemann’ın 19. yüzyıldaki Troya kazısı
gibi tahribkâr kazılardan çok zarar görmüştür.
Ben Hierapolis Kazısı’nın yeni bilgiler getirdiğini
düşünenlerdenim. Tiyatronun restorasyonu için klasik tiyatrolarda zamanın
getirdiği tahribat, (bunun en hazin örneği Side Tiyatrosu’dur), çok zor tesbit
edilir. Hierapolis Tiyatrosu’nda üç bin kadar parçanın tasnif edildiğini
gösteriyorlar. Bu restorasyona sağlam bir başlangıç sağlayacaktır. Şehrin ana
caddesi olan Frontinus Yolu ve çok tipik bir örnek olan umumi hela (Latrina) ve
cadde üzerinde Hristiyan arkeolojisi için çok mühim olan Aziz Philippus
Mozelesi’nin kazı çalışmaları ve restorasyonu önemli adımlardır.
Hierapolis ve Laodikeia Denizli bölgesinin kozmopolit
tarihini ortaya koyacak önemli çalışmalardır. Anadolu mevcut kültler ve eserler
itibariyle bir tarihi geçişi temsil eder. Klasik dünya sadece Hellenizm ve Roma
değildir. Kazılarda her türlü buluntunun iyi değerlendirilmesi ve turistik
endişeden uzak hızlı kazılara müracaat edilmemesi gerekir. Bu bakımdan yavaş da
olsa emin ilerleyen bir kazı en doğru sistemdir.”
Hierapolis kazılarında neler bulundu?
Denizli’nin 18 kilometre kuzeyinde yer alan Hierapolis
(Pamukkale) antik kentindeki kazılara 32 yıldır başkanlık eden İtalyan profesör
Francesco D’Andria, Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan ve 2 bin yıl önce
Romalılar tarafından öldürülen St. Philippus’un mezarını bulduklarını
açıkladı.
Prof. Dr. Francesco D’Andria, “İncil’de adı geçen ve
Hıristiyan camiası için çok önemli olan St. Philippus’un mezarının bulunması
tüm dünyada büyük ses getirecek” dedi. Hierapolis (Pamukkale) kentinde devam
eden kazılara 32 yıldır başkanlık eden Prof. Dr. Francesco D’Andria, Hz.
İsa’nın 12 havarisinden biri olan St. Philippus’un Hıristiyan dinini yaymak
için Hierapolis’e geldiğini ve Romalılar tarafından öldürüldüğünü belirtti.
Yıllardır St. Philippus’un mezarını bulmak için çaba harcadıklarını anlatan
Prof. Dr. Francesco D’Andria, “Bugüne kadar St. Philippus’in mezarı Şehitlik
Tepesi’nde olduğu sanılıyordu. Bu bölgede yaptığımız jeofizik araştırmalarda
mezarın izine rastlayamadık. Bir ay önce Şehitlik Tepesi’ndeki St. Philippus
Kilisesi’nin 40 metre yakınında yeni bir kilise kalıntısı bulduk. Burada
yaptığımız kazılarda Hz. İsa’nın havarilerinden St. Philippus’un mezarını
bulduk. Henüz mezarı açmadık. Ama bu mezar bir gün mutlaka açılacak. Bu buluş
Hıristiyan dünyası ve arkeoloji için çok önemli. Hıristiyanlar buraya hacı
olmaya gelecek” dedi.
Yapısı ve yazıtlardan mezarın St. Philippus’a ait olduğunun
anlaşıldığını belirten Prof. Dr. Francesco D’Andria, “İsa’nın 12 havarisinden
biri olan St. Philippus şehit kabul edilir. Bu nedenle adına yaptırılan
Şehitlik Tepesi’ndeki kiliseye de Martyrion denilir. Arkeologlar yıllardır, St.
Philippus’un mezarının bu kilisede olduğunu düşündü. Ama mezarın izi
bulunamamıştı. Bir ay önce bulduğumuz kilise kalıntısını temizlerken mezara
rastladık ve görkemli mezarı ortaya çıkardık. Yaptığımız inceleme sonucu St.
Philippus’un mezarının Bizans dönemine rastlayan 5’inci Yüzyıl’da adına
yaptırılan kiliseden çıkarılıp, yeni bulduğumuz mezara nakledildiğini
belirledik. Bu buluş bize büyük heyecan verdi. İncil’de adı geçen ve hristiyan
camiası için çok önemli olan St. Philippus’un mezarının bulunması tüm dünyada
ses getirecek. İnanç turizmi, arkeoloji ve hristiyan dünyası adına önemli bir
yapıtı ortaya çıkardık, mutluyuz” diye konuştu.
Kazılarda neler ortaya çıkarıldı?
HİERAPOLİS ANTİK KENTİ: Denizli ilinin 18 km.
kuzeyinde yer alan Hierapolis antik kentinin Arkeoloji literatüründe “Holy
City” yani Kutsal Kent olarak adlandırılması, kentte bilinen bir çok tapınak ve
diğer dinsel yapının varlığından kaynaklanmaktadır.Kentin hangi eski coğrafi bölgede
yer aldığı tartışılır. Hierapolis coğrafi konumu ile kendisini çevreleyen
çeşitli tarihi bölgeler arasında yer almaktadır. Antik coğrafyacı Strabon ile
Ptolemaios verdikleri bilgilerde, Karia bölgesine sınır olan Laodikeia ve
Tripolis kentlerine yakınlığı ile Hierapolisin bir Frigya kenti olduğunu ileri
sürerler. Antik kaynaklarda, kentin Hellenistik dönem öncesi adı ile ilgili bir
bilgi bulunmamaktadır. Hierapolis olarak adlandırılmadan önce kentte bir
yaşamın var olduğunu Ana Tanrıça kültünden dolayı biliyoruz.
Kentin kuruluşu hakkında bilgilerin kısıtlı olmasına karşın;
Bergama Krallarından II. Eumenes tarafından MÖ. II. YY. başlarında kurulduğu ve
Bergamanın efsanevi kurucusu Telephosun karısı Amazonlar kraliçesi Hieradan
dolayı, Hierapolis adını aldığı bilinmektedir.
Hierapolis, Roma İmparatoru Neron dönemindeki (MS. 60) büyük
depreme kadar, Hellenistik kentleşme ilkelerine bağlı kalarak özgün dokusunu
sürdürmüştür. Deprem kuşağı üzerinde bulunan kent, Neron dönemi depreminden
büyük zarar görmüş ve tamamen yenilenmiştir. Üst üste yaşadığı bu depremlerden
sonra kent, tüm Hellenistik niteliğini kaybetmiş, tipik bir Roma kenti
görünümünü almıştır. Hierapolis Roma döneminden sonra Bizans döneminde de çok
önemli bir merkez olmuştur. Bu önem, MS. IV. yüzyıldan itibaren Hıristiyanlık
merkezi olması (metropolis), MS. 80 yıllarında, Hz. İsa’nın havarilerinden
olan, Aziz Philipin burada öldürülmesinden kaynaklanmaktadır. Hierapolis, XII.
yüzyıl sonlarına doğru Türklerin eline geçmiştir.
FRONTİNUS CADDESİ: Mimari özelliklerinden
dolayı, kapı ile birlikte yapıldığı düşünülen l4 metre genişliğindeki bu cadde
(plateia), kentin ana caddesini oluşturuyordu (İ.S. I y.y.). Caddenin
ortasından üstü monolit kapak taşları ile örtülü kanalizasyon sistemi
geçmektedir. Caddenin her iki kenarında toplam uzunluğu 170 m olan
dükkan, depo ve evler bulunmaktadır. Geç dönemde (V- VI. yüzyıl) inşa edilmiş,
caddeyi işgal eden bir dizi mekan yer alır, cadde düzeni bozularak caddenin
genişliği 8 metreye indirilir. Caddenin yüzeyi (platea) tamamen kaynak
sularından dolayı kalker tabakası ile kaplı idi (2 m yükseklikte). Antik yolu
kalker tabakasından açmak için kompresörle açma çalışması
yapılmıştır.
AGORA: İ.S. 60 yılında meydana gelen depremden
sonra Frontinus Caddesi, ile doğudaki tepenin yamaçları arasında geniş bir
alanda değişim sonucu Hierapolis Ticaret Agorası olarak düzenlenir. Bu alan,
depremden önce, yerleşim dışında, nekropolis ve atölye olarak kullanılıyordu,
yuvarlak planlı pişirme odaları olan keramik fırınlarını ve İ.Ö. II.- İ.S. I.
y.yıla tarihlenen kabartmalı megara kaseleri bulunmuştur.İ.S. II. yüzyılda bu
geniş alana, 170 metre genişliğinde 280 metre uzunluğundaki, Küçük Asya'nın en
geniş agoralarından biri inşa edilir.1979 yılından itibaren sistemli araştırmalar
yapılmaya başlanır, yapılan kazılar sonucunda anıtsal alanın planı tanımlanır,
bazı onarım çalışmaları ve bulunan mermer blokların düzenlenmesi yapılır.
KUZEY BİZANS KAPISI: Hierapolis kentinde yapılan
sur sistemine dahil olan Kuzey kapı İ. S. IV. yüzyıl sonuna tarihlenmekte;
Kuzey Kapı, Güney Kapı'ya simetrik olarak Bizans Dönemi'nde kentin anıtsal
girişini oluşturur.Devşirme malzeme ile inşa edilen kapı, kare planlı iki kule
ile desteklenmiştir.Kapıda taşıyıcı arkhitravın üzerinde yer alan zarif kemer,
haç motifi ile bezelidir.Diğer Hristiyan sembolleri arkhitravın ön cephesini
süslemekteydi. Girişin iki yanında, antik şehri kötü etkilerden korumak üzere,
apotropeik olarak duran arslan, panter, gorgo başı ile bezeli, muhtemelen daha
eski bir yapıda kullanılmış olan, dört adet konsol günümüze ulaşmıştır.
GÜNEY BİZANS KAPISI: İ.S. IV. yy ' da inşa
edilmiştir.traverten bloklar ve içinde mermerinde bulunduğu devşirme malzeme
ile yapılmıştır. Kuzeyde ki kapı da olduğu gibi 2 adet dörtgen planlı kuleye
yaslanmış ve monolit arşitrav üzerinde yer alan hafifletme kemeri ile
şekillenmiştir. Kapının bulunduğu mekan diğer kapıya göre daha alçaktır.
GYMNASİUM: Sütun dizisi, ve üzerinde yapının
gymnasium olduğuna işaret eden yazıtlı bir arşitrav parçası dikkat çeker. Büyük
bir avlu ve onu çevreleyen dar düzeninde bir portik söz konusu olmalıdır.Mimari
özellikleri yapının İS I. yüzyılda Hierapolis kenti yapı faaliyetleri sırasında
inşa edildiğini göstermektedir. Bu dönem depremden sonra Apollan Tapınağı ve
Frontinus Caddesi'nin yapıldığı dönemdir.
TRİTONLU ÇEŞME BİNASI: Tritonlu Çeşme Binası,
Apollon Tapınağı'nın yakınlarındaki çeşme binasıyla beraber şehirdeki iki büyük
anıtsal binadan biridir. Yapı, caddeye açılan 70 metre uzunluğunda bir havuzdan
ve içlerine heykel konulmak için nişlerin kazıldığı iki kıvrımdan oluşmuştu.
1993 yılında başlayan yapının sistematik kazıları; büyük havuzun içine düşmüş
ve kalın bir kalker tabakası tarafından kaplanmış yapının mimari ve figürlü
dekorasyon elemanlarının yeniden elde edilmesine olanak vermiştir. Özellikle
önemli olanlar; Amazzonamachia sahnesinin olduğu bloklar ve kaynak ve
nehirlerin kişileştirildiği kabartmalardır. Mimari elemanların stilistik
karakterleri ve bir arşitrav üzerine yazılmış İmparator Alexander Severus'a
ithaf, kompleksin İ.S. III.yy.ın ilk yarısına tarihlenmesini yaparlar.
İON SÜTUN BAŞLIKLI EV: Ev Tiyatro'ya giden
ikincil uzun bir yol üzerinde bulunmaktadır.Orjinal yapı İ.S. II.yüzyılı
bildirmektedir. Ev, Domus kentin aristokrat ailelerinden birine ait olmalıydı
merkezi bir peristyle açılan mekanlar, her kenarında üç sütun ile
çevrilidir.Mermerden ince ion başlıklı sütunlar eve adını vermektedir. Ev
İ.S.IV.yüzyılda ciddi değişikliğe uğrar oturum alanının doğusuna yeni bir opus
sectile döşemeli ziyaret odası eklenir. Özel olarak önemli olan Bizans öncesi
döneme tarihlenen duvar üzerine yazılmış yazıttır. İlahi olduğu anlaşılan bu
yazıt yapma İncil in bir parçasıdır. Bu evler çok ciddi bir şekilde
İ.S.VII.yüzyılın I.yarısında meydana gelen deprem sonucu yıkılmıştır.
LATRİNA: Deprem de yıkılmış olan bu yapı yıkıntı
halinde tüm parçaları ile günümüze ulaşmıştır. Uzun ve dar olan yapı giriş
kısmı dar yan taraftan iki kapı ile yapılmaktaydı. Yapı, traverten bloklardan
yapılmış, ağır çatıyı taşıyan monolit dor düzenindeki sütun dizisi ile, ikiye
bölünmüştür.Uzun mekanın tabanında lağım sularını caddedeki kanalizasyona
taşıyan kanal bulunmaktadır.İç duvar boyunca oturmak için yapılmış, üzerinde
delikler bulunan bir seki yer alır, pis suları taşıyan kanalın önüne sıhhi
ihtiyaçlar için bir temiz su kanalı yapılmıştır. Taban kullanım ve aşınma
izleri taşıyan traverten levhalarla düzenlenmiştir. Yapı İ.S. I. yüzyılda inşa
edilmiştir. Yapının yıkılma tarihi ve neden olan depremin tarihlenmesi için,
yarım sütunlar üzerine kırmızı boya ile İmparator Justinianus adına yazılmış
yazılar büyük önem taşır.
APOLLON KUTSAL ALANI: Anıtsal yapı Hierapolis'in
en önemli tanrısına adanmıştır. Teraslar üzerinde ki kutsal alan, mermer merpen
ile birbirine bağlanmaktadır. Alttaki teras geniş bir alan üzeride dor
düzenindeki mermerden sütunlarla çevrilidir. Podium da işaret edilen iç
kısımdaki yapı önceden Tapınak şeklinde tanımlanmıştı daha sonra kehanet
merkezi olarak tanımlandı. Yapı Plutonium'u kapsayacak şekilde orta kısımda yer
altından giriş ile zehirli gaz yayılmakta bu antik kaynaklarda da geçmektedir.
Büyük Apollon tapınağı ion düzeninde olup önceden merkez kutsal alan olarak
tanımlanmıştı yapının temelleri görülebilmektedir. Son araştırmlar ışığında
üçüncü bir yapı Kuzey de tanımlanmıştır Anıtsal kutsal yapı İ.S. I.yüzyıla
tarihlenmekte beraber İ.S.III. yüzyılda önemli değişiklikler geçirmiştir.
SU KANALLARI VE NYMPHEUMLAR: Çevredeki tepelere
inşa edilmiş kanallardan oluşan iki aquadükt kente içme suyunu sağlamaktadır.
Bunlardan biri kuzeyde Pamukkale ve Karahayıt arasında, diğeri doğuda
Güzelpınar yönündedir. Bugün halen üstlerini kapatan taş plakalar görülebilmektedir.
Bu kanallar kentin doğusundaki tepenin üstünde inşa edilmiş bir filtre odasında
birleşmektedir. Buradan çıkan su pişmiş toprak künkler ile kent sokaklarına,
oradan da daha küçük çaplı künklerle evlere ulaşmaktadır.
PLUTONİUM: Plutonium'un girişi, Tapınağın sağ
tarafındadır. Düzeltilmiş traverten cephede giriş, deniz kabuğu motifi bezeli
mermer nişle belirtilmiştir. Girişin üstüne, 1. yüzyılda yerin kutsallığına
işaret eden yuvarlak bir aedicula yerleştirilmiştir. Bu küçük mermer yapı, bir
tür thalas'tur ve sarmal dal motifi ile bezeli süslü bir podyumu
vardır.Plutonium'un girişinde yeraltı kaynaklarının sesi duyulabilmektedir,
giriş mekanının alt kısmında biriken zehirli gazın yol açtığı tehlike nedeniyle
kapatılmıştır.
SURLAR: MS. V. yüzyılda, Roma İmparatorluğunun
diğer kentlerinde de olduğu gibi, Hierapolis de MS. 396da çıkarılan bir kanuna
göre kuzey, güney ve doğu yönlerinde surlarla çevrilmiştir. Büyük kısmı bugün
yıkılmış halde olan surlara, 24 adet kare planlı kule yerleştirilmiştir. İki
anıtsal kapı ve iki küçük kapı olmak üzere 4 girişi vardır. Kuzey ve güney
anıtsal kapıları ana caddeye açılır.
ORTAÇAĞ SELÇUKLU KALESİ KALINTILARI: Kale,
vadiyi kontrol altında tutabilen düzlük üzerinde, stratejik konumda olan geniş
bir sur sisteminden oluşmaktadır. Duvarlar yıkıntı halinde olan kentten alınan,
aralarında mermer, kimisi yazıtlı bloklar bulunan, devşirme malzeme ile
yapılmıştır. Kalelerden birinde yapılan kazılarda, semerdam kemerli, nişler
açılmış olan iç kısmında giriş kapısı, tabanı ve deprem ile meydana gelen geniş
çatlaklar çıkartılmıştır. Bulunan malzeme, kaleyi bölgenin Bizanslılar ile
Selçuklular arasında anlaşmazlık olduğu döneme, IX. Ve XIII. yy.’lar arasında
tarihlemektedir. Yıkıntılar arasında bulunan bir sikke bu son dönemi işaret
etmektedir.
TİYATRO: Büyük yapı dört ada üzerine inşa
edilmiştir. Dik olan cavea diazoma'dan iki kısma bölünmüştür, dikey olarak 9
cuneusa Summa cavea galerisi ile 8 basamak yerleştirilmiştir Ima caveanın (alt
basamaklar) orta kısmı, proedria için mermer bir exedra şeklinde düzenlenmiş,
yüksek arkalıklı, arslan ayaklı oturaklar, kentin önemli kişileri içindir.
Sahne binası, logeion ve geniş bir sahne arkasına sahiptir ve skene ile
bağlantılıdır. Skene fronsun üç düzeni mermer monolit sütunlar tarafından
podium üzerine oturmakta ve burada Apollon ve Artemis'e adanmış, bezeli korniş
bulunmaktadır. Bu görkemli yapı, İmp. Septimius Severus zamanında İ.S. III.
yüzyılda, önceki evreyi (Flavius dönemi) içine alarak ve yok ederek inşa
edilmiştir. Geç Roma Dönemi'ne kadar kullanılmış, bunu arkhitravının alt
yüzüne, İ. S. 352 yılına tarihli ve skene fronsun onarımını yazıttan anlıyoruz.
Yapımı 150 yıl süren, Akdeniz Havzası içinde en önemli ve
özgün Roma Tiyatrosu olan 1800 yıllık Antik Tiyatro
Hem kültürel hem doğal miras olarak UNESCO Dünya Miras
Listesi’ nde yer alan ve dünyada eşi benzeri olmayan 2500 yıllık Pamukkale
Hierapolis Antik Kenti’ nde bulunan ve gerçekleştirilen restorasyon çalışmaları
neticesinde, Antalya Perge Tiyatrosunun dışında hiçbir antik tiyatroda
bulunmayan mitolojik kabartmaları, görkemli sahne binası, oturma basamakları
ile Hierapolis Antik Tiyatrosu, şu anda Akdeniz havzası içinde Roma Dönemi
Anadolu Tiyatroları arasında en önemli ve özgün bir yere sahiptir.
1800 yıllık Hierapolis Antik Tiyatrosu’ nun yapımı; M.S. I.
yüzyılın ikinci yarısında başlanılmış, III. yüzyılın başlarında da tamamlanmış
ve yaklaşık 150 yıl sürmüştür. Roma tiyatrolarının en güzel örneklerinden biri
olan,yamaca yaslanmış tüm cepheleriyle birlikte korunabilen bu muhteşem yapının
50 oturma sırası bulunur. Bu oturma sıraları 8 merpenle 9 bölüme
ayrılmıştır. Cavea’nın tam ortasından geçen Diozoma’ ya her iki yandan tonozlu
birer geçit ile (vomitoryum) girilir. Sütunların arası heykellerle süslenmiş
olup, sahne arkasındaki duvarlarda ise mermer kabartmalar yer alır. Tiyatroda
yer alan kabartmalı frizlerde; Apollon ve Artemis’ in doğuşu ve dini ayin
sahneler, Dionysos, Satyr ve Menad’ lardan oluşan eğlence sahneleri, Marsyas ve
Apollon arasında geçen müzik yarışması, tanrılar ile devler arasındaki
(Giganthomachi) savaşlar, yer altı tanrısı Hades’ in tanrıça Persephone’ yi yer
altına kaçırması gibi mitolojik konular ile Hierapolis Kenti için yapılan
sportif yarış sahneleri, arşitravın kral kapısı üstünde İmparator Septimus
Severus’ un taç giyme merasimi tasvir edilmiştir.
Pamukkale Hierapolis Antik Tiyatrosu Sahne Binası
Restorasyon çalışmaları İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Müze Müdürlüğü
denetiminde, İtalyan Kazı Heyeti tarafından 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı
aracılığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığımızın gönderdiği 1.750.000 TL ödenekle
gerçekleştirilmiştir. Restorasyon çalışmalarında Sahne Binasına ait olan 3.000
bine yakın mermer blok ve mimari süsleme parçaları tek tek incelemiş, % 95
mevcut olan orijinal mimari malzeme kullanılmıştır
19 Nisan 2010 tarihinde başlayan restorasyon çalışmaları 10
Haziran 2013 tarihinde tamamlanmıştır. Türkiye’ de Sahne Binası restore edilen
tek tiyatro ünvanına sahip olan Pamukkale Hierapolis Antik Tiyatrosu,yapılan bu
restorasyon çalışmaları sonrası 12.000 kişi kapasitesi ile kültürel ve sanatsal
etkinlikler için faal duruma gelmiştir.
AZİZ PHILIPPUS MARTYRIONU: Hierapolis eşsiz
termal suları ile bir şifa kaynağı görülmesinin yanı sıra, hem Pagan
dönemlerinde hem de Hristiyanlık döneminde kutsal kent sayılmıştır. Bunun
nedeni de İ.S. 80 yıllarında Hierapolis'e Hristiyanlığı yaymaya gelen ve Hz.
İsa'nın 12 havarisinden biri olan Aziz Philippus'un burada çarmıha gerilerek
öldürülmesidir. İ.S. 4. yüzyılda Hristiyanlık resmi din olduktan sonra Aziz
Plilippus adına öldürüldüğü yerde bir şehitlik yapılmıştır. Dini ve ruhi tedavi
merkezi olarak yapılan yapı sekizgen planlıdır. Ortasındaki mermer kaplı alanda
da Aziz Philippus'un mezarı vardır.
Bizans dönemindeki surun dışında kalan bu merkeze geniş ve
uzun merpenlerle çıkılır. Yapıya yaklaşan son bölümdeki merpenlerin sağında
Ayazma çeşme yapısı vardır.
Yaklaşık 20 metre çapındaki sekizgen bölümün üstü kurşun
kaplanmış bir kubbe ile örtülmüştür. Yapıda dua edilmesi için küçük şapeller
mevcuttur.
Sekizgen bölümün tabanı mermer, koridor ve bağlı bölümlerin
tabanı bitkisel motifli mozaik ile odaların tabanı traverten, halkın kaldığı
dış odaların tabanı ise sıkıştırılmış topraktır.
Günümüzde de birçok kilise Aziz Philippus bayramını kutlayıp
ayin düzenlemektedir.
AZİZ PHILIPPUS KÖPRÜSÜ: Aziz Phılıppus
kapısından hemen sonra büyük boyutlara sahip köprü yer alır. Büyük boyutlu
dikdörtgen traverten bloklardan meydana gelen bu büyük yapının ( genişliği 12
m. bulmakta) yalnızca güney sırt kısmı korunagelen yapı taş ile döşenmiş şehir
merkezinden gelen yolun devamında bulunmaktadır. Köprüyü geçtikten sonra hakim
tepe üzerinde yer alan Aziz Phılıppus Martyrıonuna ulaşılmaktadır. Köprünün kuzey
sırtı kenarında sekizgen planlı bir başka yapı yer almaktadır (belki
vaftizhane) bu yapının hemen yanından yukarı doğru çıkan basamaklar yer
almaktadır. Basamaklar yüksek tepe üzerinde yer alan Aziz Phılıppus un
defnedildiği alan ile son bulmaktadır. Bu alan Bizans öncesi dönemde Küçük
Asyanın en önemli Hac ziyaret alanlarındandır.İtalyan Arkeoloji Heyetinin
amaçlarından birisi köprünün yeniden ayağa kaldırma çalışması oluşturmakta bu
sayede kentten başlayıp Martyrıona ulaşan ayin yoluna da işlevsellik
kazandırılmaktadır.
DİREKLİ KİLİSE: M.S. 7.yy’a tarihlenen şehir
merkezindeki direkli kilise üç nefli olup, nefler arasındaki geçitleri büyük ve
küçük direkler ayırmaktadır. Ortadaki büyük nefin sonunda bir apsis yer alır.
Olasılıkla yapı tonoz örütülüdür. Diakonon ve protasis (vaftiz ve ayin bölümü),
kilisenin merkez sahanlığının sonundaki tek apsisin iki tarafında yer
almaktadır. Üç nefli diğer bir kilise de yine şehrin merkezinde yer almaktadır.
Hierapolis’in kuzey tarafında daha küçük tek apsisli kiliseler yer alır. Bunlar
daha çok geç dönem yapılarıdır. Bu da geç dönemlerde dahi, kentin kimliğini
devam ettirdiğinin göstergesidir. M.S. 5-7. yy’larda Hierapolis’te birçok
önemli kilise yapılarının yapılması, kentin hem dinsel yönden önemli, hem de Bizans
döneminde büyük bir merkez olduğunu göstermektedir. M.S. 5-6. yy’larda
tarihlenen Akköy aile mezarının altın buluntuları da bu önemi ve zenginliği
desteklemektedir. Hierapolis’in ilk dinsel temsilcisi St. Phillippus’tur.
NEKROPOL ALANI: Batıdaki traverten alanları
dışında kalan üç yönde nekropol alanları bulunmaktadır. Bunlar yoğunlukla
Tripolis-Sardese giden kuzey yolunun ve Laodikeia-Colossaeye giden güney
yolunun iki tarafinda yer alır. Mezarlarda kireçtaşı ve mermer kullanılmıştır.
Mermer kullanımı daha çok lahit tiplerinde görülür. Kuzey nekropolü, Geç
Hellenistik dönemden erken Hristiyanlik dönemine kadar karakteristik lahitleri,
mezar tiplerini ve mezar anıtlarını bir arada içerir. Kentte görülen mezarlar
lahit, tümülüs ve ev tipi mezarlardır. Konut mimarisini anımsatan mezar
yapıları, nekropolün en önemli elemanlarıdır.
HAMAM BAZALİKA: Frontinus kapısı yanındayer alan
ve M.S.3.yy yapılan hamam,5.yy 'dan sonra güneye bakan calidarium duvarı
yıkılarak bir apsis eklenmiş ve böylece hamam üç nefli bir bazalikaya
dönüştürülmüştür.Önceki yapıya ait beşik tonoz da yerini 3 kubbeye
bırakmıştır.
KATEDRAL: Hierapolis kentinin en önemli
Hristiyan kült yapılarındandır.Yapı, plateiaya narteks ve atrium ile
açılmaktadır. Sağdaki kapıdan vaftiz mekanına girilir, dörtgen planlı, apsisli
mekan, sütunlar ile 3 nefe ayrılmıştır, apsisli bölümde yuvarlak, mermer
kaplama levhalı, iki yanında merpenleri olan vaftiz teknesi yer alır.Saçaklık,
kadınların oturduğu bölüme ait ikinci sütun dizisi tarafından taşınıyordu. Apsis
içte yuvarlak dışta çok kenarlı bir plana sahiptir. Ana apsisin içinde, ayin
sırasında papazların ve piskoposun oturduğu konsantrik merpen, synthronon, yer
alır. Yapı planı bize orta çağ onarımları ile İ.S. VI. yüzyılın I. yarısına
tarihlememizi sağlar.
BÜYÜK HAMAM KOMPLEKSİ-ROMA HAMAMI: Bugün, masif
duvarları ve bazı tonozları ayakta kalabilmiş olan yapının iç mekanlarının
mermerle kaplı olduğuna dair izler bulunmaktadır. Hamamın planı diğer tipik
Roma hamamları gibidir. Önce girişte büyük avlu, iki yanında büyük holler
bulunan kapalı dikdörtgen bir alan ve daha sonraları bulunan esas hamam yapısı
yer alır. Palaestranin yan kanatlarında, biri güneyde, diğeri kuzeyde olan iki
büyük hol imparatora ve törenlere ayrılmıştır. Hamam kompleksinin kalıntıları MS.
II. yüzyıla tarihlenir. Büyük hole bitişik tonozlu kapalı mekanlar günümüzde
müze olarak kullanılmaktadır.
DOMİTİAN KAPISI (FRONTİNUS KAPISI): Şehrin kuzey
girişinde iyi korunmuş 3 gözlü ve iki yanına yuvarlak kuleleri olan kapı
imparator Domitian a ithaf edilmiş üzerine Latince ve Grekçe yazılmış bir
yazıt vardır.bu yazıttan dolayı buna Domitian kapısı veya Roma Kapısı
denir.kapının MS.82-83 yıllarında yaptırıldığı bilinmektedir.bu kapıya
Frontinus kapısı da denilir.
AZİZ PHİLİPPUS’UN MEZARININ KEŞFİ: II.yy’ın
sonunda, Efes Piskoposu olan Polycrates, Anadolu’da iki büyük yıldızın
istirahat ettiğini yazmaktadır: Hz. İsa’nın 12 Havarisi’nden ikisi. Bu iki
havarinin mezar Hierapolis’te Havari Philippus’un uyuya kaldığı Hierapolis ve
Havari Johannes’in öldüğü Efes.
Cesarea”nin meşhur piskoposu olan Eusebius, VI- yy’da, Küçük
Asya’daki Kiliselerin önemi ve eskiliğini göstermek açısından söz konusu haberi
tekrar ele alır.İ.S. I. Yy’ın 60’lı yıllarında, Ananelere göre, Havari
Philippus Hierapolis’e Hz. İsa’nın sözlerini yaymaya gelir fakat ölüme mahkum
edilir ve vücudu buraya gömülür.
Günümüzde: Lecce Üniversitesi’nden Prof. Dr. Francesco
D’Andria tarafından yönetilmekte olan Hierapolis Kazı Ekibi, Hierapolis’te;
şehrin Roma Çağı’ndan önemli bir Hac Merkezi haline geldiği Bizans Çağı’na
kadar olan süre içinde geçirdiği değişimleri anlamak için elli yıldır
çalışmalarını sürdürmektedir. Hacılar bu Frig kentine kentin doğusunda bulunan
Aziz’in mezarını ve adına adanmış kutsal mekanı görmek için gelmekteydiler.
Son yıllarda uydu görüntülerinin çalışılmasıyla Bizans
kapısı’ndan başlayıp bütün şehri kat eden ve Martyrion’a doğru giden yolun
varlığını saptanmıştır. Hacılar, bir köprüyü geçip sekizgen bir hamam yapısının
yer aldığı tepenin eteklerinde bekliyorlardı. Burada, Hacılar yıkanıp böylece
temizlendikten sonra traverten levhalardan oluşan büyük bir merpen sayesinde
İbadethane’ye doğru çıkabilirlerdi. Bir mermer çeşmenin olduğu (ayazma) durup
tekrar yıkanıyorlar ve büyük Martyrion Kilisesi’nin olduğu alana doğru tırmanmaya
devam ediyorlardı.
Birkaç yıl öncesine kadar; tıpkı San Johannes’in
mezarının büyük bir Basilika içinde olduğu Efes’te gibi; Aziz Philippus’unda
mezarının Sekizgen Kilise’de olduğu düşünülmekteydi fakat kazılardan bu teoriyi
doğrulayacak herhangi bir malzeme çıkmamıştır. Martyrion’un altında bir boşluk
olup olmadığını tespit etmek amacıyla yapılan jeofizik analizleri de negatif
sonuç vermiştir: Yer altında hiç bir boşluk tespit edilememiştir.
Doğu Tepesi’ndeki yapı kompleksinin kazısının tamamlanması
için geçen yıldan itibaren Ayazma’nın doğusunda kalan alanın araştırılmasına
başlanmıştır. Çalışmaların bu aşamasında, gün yüzüne çok sayıda duvar ve
Hierapolis’teki nekropol alanlarında görülenlere benzer şekilde olan
alınlıklı bir Roma mezar yapısının üst kısmı çıkartılmıştı. Traverten
bloklarla inşaa edilmiş bu mezarın tarihi İ.S. I. Yy’dır.
Temmuz ayının başlarında 2011 kazı mevsiminin başlamasıyla,
Hierapolis Kazı Ekibi’nin çalışmaları bu bölge de yoğunlamış olup 1 aylık
çalışmadan sonra aşağıdaki 3 nokta saptanmıştır:
Roma Mezarı’nın etrafında, V.yy’ın başında 3 nefli ve 3
absidli tabanı polikrom mermer parçalar ve geometrik dekorasyonlar taşıyan
opus sectile döşenmiş bir Bazilika inşaa edilmiştir. Bazilika’nın içinde
rölyef dekorasyonlu mermer kaplamalar ki bunlar içinde en zarif olanlarından
birinde haç şehitin sembolü olan palmiye ağaçları tarafından çevrelenmiştir.
Bir mermer levha üzerinde İmparator Teodosius’un yazıtı
(monogramı) bulunmuştur. Bunun anlamı Kilisenin, Constantinopolis’de ki
İmparatorluk Sarayı’nın müdahalesini göstermektedir.
Mezar Kilise’nin ortasındaydı ve büyük bir tapınımın
merkeziydi. Hacıların büyük bir mermer merpen aracılığıyla çıktıkları platformu
tutan bir yapıya yerleştirilmişti. Merpenler, mezarın üst kısımlarına
ulaşan binlerce hacının geçişiyle çok aşınmışlardır. Bu tip çok nadir
bulunmakta olup sadece Filippi’deki örnekle karşılaştırılabilir. Burada, San
Paul adıyla tanınan Hellenistik bir mezar etrafında merkez planlı bir kiliseyle
bir martyrion inşaa edilmiştir.
Bütün bunları baz alarak, Hierapolis’in Doğu
Tepesi’nde, bütün Akdeniz’den hacıları kendisine çeken büyük bir tapınımın
konusu olan Aziz Philippos’un mezarını tespit ettiğimizi teyit
edebiliriz. Aziz’in kemikleri VI. Yy’da Constatinopolis’e (Istanbul) kısmen de
Santi Sepolcri Kilisesi’nin inşaa edildiği Roma’ya götürülmüştür.
Herşeye rağmen Hierapolis’in Doğu Tepesi Kült alanının
konusu olmayı sürdürmüştür. Olasılıkla, Sekizgen Kilise Aziz Philippus’un
şehit edildiği yer de ve ikinci kilise de gömüldüğü mezar etrafında inşaa
edilmiştir.Kilise, olasılıkla VI. Yy’da yıkılmış ve Aziz’in mezarı Ortaçağ
boyunca tahrip edilip çobanlar tarafından sığınak olarak kullanılmıştır.Halen
sürdürülmekte olan Kilise kazısının gelişimi sayesinde yeni ve önemli sonuçlara
ulaşılacağı açıktır.
1- Hierapolis- V. yy’da inşaa
edili olan Bazilika içinde Aziz Philppus’un Mezarı
2- Hierapolis- Aziz Philippus Bazilikası
içinde çalışmalar.
3- Hierapolis- Aziz Philippus
Bazilikası. Haçlı ve palmiye ağaçlı süsleme.
4- Hierapolis- Aziz Philippus
Bazilikası. Mermerden Bizans Dönemi süslemesinde kartal ve
5- Hierapolis- Aziz Philippus
Bazilikası. Başlık
6- 7 .Martyrion’un görsel rekonstrüksiyonu (Kaynak:
Pamukkale.gov.tr)
Pamukkale Travertenleri
400 bin yıl önce bir dizi depremle Büyük Menderes havzasında termal suların oluşturduğu bir görsel şölen.
Denizli‘de yer alan Pamukkale, her yıl milyonlarca insanın ziyaret ettiği karbeyazı travertenleri, büyüleyici Kleopatra Havuzu, Hierapolis Antik Kenti ile ünlü.
1000 yıldır kaplıca hizmet veren bu doğa şaheserinin terasları, kaplıca suyundan çökelmiş karbonat minerallerinden oluşuyor. Dünya’da hem doğal hem kültürel özellikleriyle UNESCO Dünya Mirası Listesine girmiş 29 yerden biri aynı zamanda.
Pamukkale Travertenleri, kaynak sulardan ve traverten teraslı tepelerden meydana geliyor. Çökelez Dağının eteklerinde yer alan ve ovadan 100–150 m. yükseklikte uzanan bu terasta yaklaşık 6 km. uzaklıkta Pamukkale’yi var eden, travertenlerin oluşumunu sağlayan termal kaynaklar yer alıyor.
Travertenler Kadı Deresi yakınındaki Domuzçukuru adı verilen alandan başlayarak kuzeydeki Nekropol’ün son mezarının yanından akan Çaltık Deresine kadar uzanıyor. 50 metre yüksekliğinde yaklaşık 3 km uzunluğunda ve 250–600 metre genişliğindeki bu travertenlerin oluşumunu termal sular sağlıyor. Kaynaktan çıkan termal su 320 metre civarındaki bir mesafeyi kat ederek traverten başına gelerek buradan da kar beyazı rengindeki traverten katmanlarına dökülerek 240-300 metre kadar yol kat ediyor. Kalsiyum karbonatla doymuş su güneşin altında buharlaştığında ortaya ilk önce jel halinde beyaz travertenlerin pamuksu görüntüsü çıkıyor ve katılaşarak yüzeyi kristalleşmiş kayalara dönüşüyor. Bileşiminde kalsiyum karbonat dışında sülfat, sodyum, demir, potasyum, magnezyum, serbest karbondioksit bulunuyor.
Tortullu kayaç traverten terası, pamuk gibi beyaz ve ilk halinin yumuşaklığı nedeniyle Pamukkale adını alan bölgede, 33-35 °C sıcaklık aralıklarında 17 adet sıcak su alanı bulunuyor. Antikçağdan bu yana şifalı suları ile tanınan ve o zaman da günümüzdeki gibi şifa bulmak isteyen ziyaretçilerini ağırlıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder