LYCOS (ÇÜRÜKSU) VADİSİ TARİHİ
Eldeki Arkeolojik
veriler Lycos vadisinde ilk yerleşim izlerine, Kalkolitik (Bakırçağı)
çağdan (M.Ö.5500-3000) itibaren rastlanıldığını göstermektedir. Bölge
coğrafyası içinde yer alan Çivril-Beycesultan höyükte, 1954-1959 yılları
arasında İngiliz Arkeoloji Enstitüsü`nün yaptığı kazılarda, Batı Anadolu
Kalkolitiği için çok güzel örnekler ele geçmiş olup, bunlar Anadolu tarihi için
önemli belgelerdir. Bugün Beycesultan eserleri Hierapolis Arkeoloji müzesinde
sergilenmektedir.
Kalkolitik dönemi
izleyen Tunç çağlarında (erken, orta, geç M.Ö.3000-1200) vadide
yerleşimler kesintisiz olarak devam etmiştir. M.Ö.2000-1200’de bölgede Hitit
hakimiyeti görülmektedir. Hitit İmparatorluğunun yıkılmasından sonra bölge, Frig
(M.Ö.750-545) ve Lidya (M.Ö.700-545) egemenliği altındadır. M.Ö.545-333
arasında ise Pers hakimiyeti kendini gösterir. M.Ö.333 yılında Pers kralının
İssus savaşında Büyük İskender’e yenilmesiyle Hellenistik dönem başlamıştır.
Bergama krallığının vasiyet yoluyla M.Ö.133 yılında III.Attalos tarafından
Roma`ya bırakılmasıyla, Anadolu’da Roma dönemi başlamış olup, bölge M.Ö.129
yılından itibaren Asia (Anadolu) eyaletine bağlanmış ve imparatorluğun atadığı
proconsül(Eyalet Valisi)'lerce yönetilmeye başlanmıştır. Asıl Roma imparatorluk
dönemi ise Augustus (M.Ö.27-M.S.14) ile başlamış ve son imparator Theodosius`un
(M.S.378-395) 395’de imparatorluğu ikiye ayırmasına kadar devam etmiştir.
Bundan sonraki dönem Bölge ve Anadolu için Bizans dönemidir (M.S.395-1200).
11.yy dan itibaren ise Anadolu’da Türk akınları başlamış 1071 Malazgirt zaferi
ile kapılar Türklere açılmıştır. Selçuklu hakimiyetini (M.S.1200-1400) takip
eden Osmanlı hakimiyeti 1299-1923’e kadar sürmüştür.
Lycos
vadisinde, Hellenistik dönemle birlikte yeni kentler kurulduğu görülmektedir.
Bunlar; M.Ö.3.yy. ortalarında kurulan Laodikeia
(Goncalı-Eskihisar), M.Ö.2.yy başlarında kurulan Hierapolis
(Pamukkale), Menderes nehri kıyısında kuzeyde Tripolis (Yenicekent-Buldan),
Babadağ'ın (Salbacos) Lycos vadisine bakan kuzey yamaçlarında, M.Ö.2.yy da
Attouda (Hisarköy) ve Trapezopolis (Boludüzü-Bekirler köyü) ve yine aynı
dönemlerde kurulan Hydriale (Sığma kasabası) ve Karura (Tekkeköy)’dır.
Esasen Laodikeia
bölgenin merkezi durumundadır. Burası antik dönemde güneyden, kuzeyden, batıdan
ve doğudan gelen yolların kesiştiği düğüm noktasıdır.
Lycos vadisi kentleri Roma
yönetimi merkezine uzak olmasına rağmen, Grek yönetiminde olduğundan daha
önemlidirler. Çünkü doğuya doğru giden ana yol imparatorluk için büyük önem arz
etmektedir. Geç dönemde Hıristiyanlığın yayılmasında da vadi yine önemli bir
yol oynamıştır.
Lycos vadisi bir
haberleşme bağlantı merkezidir. Laodikeia, doğuya giden ana yolun dağılma
noktası olan kavşakta yer almıştır.
Bizans döneminde
yalnız Laodikeia değil, Hierapolis'te metropol olarak görülmektedir. Bu kentler
orijinal havarilik, sosyal ve dinsel yönden çok önemlidir. Hellenistik ve Roma
döneminde bölge halkının yazı dili tamamen Grekçe'dir. Latince imparatorluk
politikası olarak resmi yazışmalarda ve imparatorluk sikkelerinde
kullanılmıştır.
Hellenistik ve
Roma dönemlerinde, bölge kentleri, ulaşımda, haberleşmede, ticarette ve dinsel
tapım yönünden çok önemli bir seviyeye ulaşmışlardır. M.S. 4.yy dan itibaren
Lycos vadisi kentleri, İmparatorluğun en büyük yolları üzerinde fazlaca ün ve
öneme sahip olmamıştır. Bölge kentleri, daha sonra M.S.7.yy dan itibaren çok az
adı geçen ve pek önemli rolleri üstlenmeyen şehirler konumuna düşmüştür. Bu
yüzyıllardan itibaren Ephesos, Smyrna (İzmir) gibi kıyı kentlerinde büyük
ilerleme ve gelişmeler kaydedilirken, Frigya`nın batısında yer alan kentlerde
(Lycos vadisi) daha az bir ilerleme ve gelişme olmuştur. Vadi kentleri için
Klasik, Hellenistik ve Roma dönemleri ele alındığında, Bizans döneminde,
özellikle de 7.yy. dan sonra ekonomik, kültürel ve sosyal hayat oldukça sönük
ve donuktur. M.S.5.yy. da Hierapolis metropol olmuş,
Colossae-Khonai`de St.Michael kilisesi (Anadolu’da ki en büyük kilise)
yapılmış, ancak bunlar bütün içinde ele alındığında, fazla önemi yoktur.
İlimiz,
İnanç Turizmi açısından büyük önem arz eden merkezlerin başında gelmektedir.
İnanç Turizminin çeşitlendirilmesi çalışmaları kapsamında ilimizde anıtsal,
görsel ve dinsel özellikleri ile önem arz eden eserler şunlardır :
HİERAPOLİS
(PAMUKKALE)
Antik kent ,
Bergama krallarından II. Eumenes tarafından M.Ö. 2.YY.’da kurulmuştur. MS. IV.
yüzyıldan itibaren Hıristiyanlık merkezi olması, MS 80 yıllarında Hz. İsa’nın
havarilerinden biri olan Aziz Philipp’in burada öldürülmesi nedeniyledir
Denizli İli’nin 24 km.
kuzeyinde yer alan Hierapolis antik kentinin arkeoloji literatöründe kutsal
kent olarak adlandırılması kentte bilinen birçok tapınak ve diğer dinsel
yapıların varlığından kaynaklanmaktadır.M.S.4.YY.’dan itibaren Hıristiyanlık
açısından önemli bir merkez haline gelmiştir ve kent metropol olmuştur.
Hierapolis’
12.YY.sonunda Türklerin eline geçmiştir. Buraya insanlar, antik kentin ana
cadde ve kapılarını, surlarını, büyük hamam kompleksini, hamam bazalikayı, su
kanallarını, Apollon Tapınağını, Tiyatroyu, anıt mezarları, kiliseleri,
arkeoloji müzesini ve dünyada eşi bulunmayan beyaz cennet olarak nitelendirilen
travertenleri görmeye gelirler.
AZİZ
PHILIPPUS MARTYRIONU (PAMUKKALE)
Hierapolis eşsiz termal suları ile bir şifa kaynağı
görülmesinin yanı sıra, hem Pagan dönemlerinde hem de Hristiyanlık döneminde
kutsal kent sayılmıştır. Bunun nedeni de İ.S. 80 yıllarında Hierapolis'e
Hristiyanlığı yaymaya gelen ve Hz. İsa'nın 12 havarisinden biri olan Aziz
Philippus'un burada çarmıha gerilerek öldürülmesidir. İ.S. 4. yüzyılda
Hristiyanlık resmi din olduktan sonra Aziz Plilippus adına öldürüldüğü yerde
bir şehitlik yapılmıştır. Dini ve ruhi tedavi merkezi olarak yapılan yapı
sekizgen planlıdır. Ortasındaki mermer kaplı alanda da Aziz Philippus'un mezarı
vardır.
Bizans dönemindeki surun dışında kalan bu merkeze geniş ve uzun merdivenlerle
çıkılır. Yapıya yaklaşan son bölümdeki merdivenlerin sağında Ayazma çeşme
yapısı vardır.
Yaklaşık 20 metre çapındaki sekizgen bölümün üstü kurşun kaplanmış bir kubbe
ile örtülmüştür. Yapıda dua edilmesi için küçük şapeller mevcuttur.
Sekizgen bölümün tabanı mermer, koridor ve bağlı bölümlerin
tabanı bitkisel motifli mozaik ile odaların tabanı traverten, halkın kaldığı
dış odaların tabanı ise sıkıştırılmış topraktır.
Günümüzde de birçok kilise Aziz Philippus bayramını kutlayıp ayin
düzenlemektedir
AZİZ PHİLİPPUS’UN MEZARININ KEŞFİ
II.yy’ın sonunda, Efes Piskoposu olan Polycrates, Anadolu’da iki büyük yıldızın istirahat ettiğini yazmaktadır: Hz. İsa’nın 12 Havarisi’nden ikisi. Bu iki havarinin mezar Hierapolis’te Havari Philippus’un uyuya kaldığı Hierapolis ve Havari Johannes’in öldüğü Efes.
II.yy’ın sonunda, Efes Piskoposu olan Polycrates, Anadolu’da iki büyük yıldızın istirahat ettiğini yazmaktadır: Hz. İsa’nın 12 Havarisi’nden ikisi. Bu iki havarinin mezar Hierapolis’te Havari Philippus’un uyuya kaldığı Hierapolis ve Havari Johannes’in öldüğü Efes.
Cesarea”nin
meşhur piskoposu olan Eusebius, VI- yy’da, Küçük Asya’daki Kiliselerin önemi ve
eskiliğini göstermek açısından söz konusu haberi tekrar ele alır.İ.S. I. Yy’ın
60’lı yıllarında, Ananelere göre, Havari Philippus Hierapolis’e Hz. İsa’nın
sözlerini yaymaya gelir fakat ölüme mahkum edilir ve vücudu buraya gömülür.
Lecce Üniversitesi’nden Prof. Dr. Francesco D’Andria başkanlığındaki Hierapolis Kazı Ekibi, Hierapolis’te; şehrin Roma Çağı’ndan
önemli bir Hac Merkezi haline geldiği Bizans Çağı’na kadar olan süre içinde
geçirdiği değişimleri anlamak için elli yıldır çalışmalarını
sürdürmektedir. Hacılar bu Frig kentine kentin doğusunda bulunan Aziz’in
mezarını ve adına adanmış kutsal mekanı görmek için gelmekteydiler.
Son yıllarda uydu görüntülerinin çalışılmasıyla Bizans kapısı’ndan başlayıp
bütün şehri kat eden ve Martyrion’a doğru giden yolun varlığını saptanmıştır.
Hacılar, bir köprüyü geçip sekizgen bir hamam yapısının yer aldığı tepenin eteklerinde bekliyorlardı. Burada, Hacılar yıkanıp böylece temizlendikten sonra traverten levhalardan oluşan büyük bir merdiven sayesinde İbadethane’ye doğru çıkabilirlerdi. Bir mermer çeşmenin olduğu (ayazma) durup tekrar yıkanıyorlar ve büyük Martyrion Kilisesi’nin olduğu alana doğru tırmanmaya devam ediyorlardı.
Hacılar, bir köprüyü geçip sekizgen bir hamam yapısının yer aldığı tepenin eteklerinde bekliyorlardı. Burada, Hacılar yıkanıp böylece temizlendikten sonra traverten levhalardan oluşan büyük bir merdiven sayesinde İbadethane’ye doğru çıkabilirlerdi. Bir mermer çeşmenin olduğu (ayazma) durup tekrar yıkanıyorlar ve büyük Martyrion Kilisesi’nin olduğu alana doğru tırmanmaya devam ediyorlardı.
Birkaç yıl öncesine kadar; tıpkı San Johannes’in mezarının büyük bir Basilika
içinde olduğu Efes’te gibi; Aziz Philippus’unda mezarının Sekizgen Kilise’de
olduğu düşünülmekteydi fakat kazılardan bu teoriyi doğrulayacak herhangi bir
malzeme çıkmamıştır. Martyrion’un altında bir boşluk olup olmadığını tespit
etmek amacıyla yapılan Jeofizik analizleri de negatif sonuç vermiştir.sekizgen (oktogonal) planlı, St. Philippe Martyriumu ve çevresinde yapılan kazı çalışmaları sırasında Hz. İsa’nın havarilerinden olan Aziz Philippe’e ait olan mezar yapısı 2010 yılı kazı çalışmalarında Prof. Dr. Francesco D’Andria tarafından ortaya çıkarılmıştır.
M.S. I. Yüzyıl’ın 60’lı yıllarında Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan St. Philippe, Hierapolis’e Hristiyanlığı yaymaya gelmiştir. Ancak burada ölüme mahkûm edilir. Hierapolis’in Roma Dönemi’nden sonra Doğu Roma Dönemi’nde de önemli bir Hac Merkezi haline gelmesi bu nedenledir. St. Philippe adına Martyrium olarak adlandırılan sekizgen planlı bir kilise inşa edilir. Bundan dolayı Hierapolis Antik Kenti Metropolis ünvanını alır.
Hierapolis Aziz Philippus Kutsal Alanı
Proto Bizans Dönemi’nde Hierapolis (İ.S. IV-VII. yüzyıllar)
IV. yüzyılın ikinci yarısında yıkıcı bir deprem kenti yerle bir eder ve önemli yapılarda ciddi tahribata yol açar. İmparator Antoninus Pius zamanında, İ.S. II. yüzyılda inşa edilen anıtsal Kuzey Agora yerle bir olur ve yeniden inşa edilmesi mümkün olmaz. IV. yüzyılın sonundan V. yüzyılın birinci yarısına kadar Hierapolis, kente yeni bir yüz kazandıran yoğun inşa faaliyetlerine sahne olur.
Kuzey Agora’yı dışarıda bırakan sur duvarı inşa edilir, Agora ise yeni inşaatler için mermer ve traverten blokların çıkartıldığı taş ocağı haline dönüşür. Antik pagan kutsal alanlarının yerine, bir piskoposun görev aldığı, sivil işlevleri de yürüten kiliseler inşa edilir.
Bu yeni kent oluşumunda Doğu Tepesi en önemli çekim noktası haline gelir. Bu alanda tüm İmparatorluk Çağı boyunca (I - IV. yüzyıllar) şapelli mezar ve çok sayıda lahitlerin oluşturduğu önemli bir nekropolis gelişir. IV. yüzyılın sonlarından itibaren tüm Roma Dönemi mezarları tahrip edilir, sadece bir tanesi korunur ve Aziz Philippus’a adanan büyük bir hac kutsal alanının merkezi haline gelir. Geleneğe göre, İsa’nın havarisi Hierapolis’de şehit olur ve buraya gömülür. 2011 yılı kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkartılan mezarının etrafına büyük hac merkezi inşa edilmiştir.
Havari Philippus kimdir?
Philippus İsa’nın oniki havarisinden biridir; Pietro ve Andreas gibi Celile’de Taberiye Gölü yakınındaki Beytüllahim balıkçı köyünde doğmuştur.Yahya İncili’nde çeşitli bölümlerde söz edilir. En önemlilerinden biri ekmeklerin çoğaltılması mucizesidir: İsa Philippus’a dönerek onu dinlemeye gelen tüm insanları doyuracak ekmeği nereden bulacaklarını sorar (Yahya 6,5). Philippus iki yüz denarlık ekmek bile bu kadar insanı doyurmaya yetmez diye cevaplar. Bu durumda İsa mevcut olan az ekmeği dağıtır ve mucizevi olarak herkesin karnı doyar. Diğer bölümlerde ise, Philippus kendi kültürünü ve İsa’nın sözlerinin gerçek anlamını anlamak isteğini açıklar. IV. ila V. yüzyıllar arasında hazırlanan Philippus belgeleri, havarinin İskitya gibi uzak bölgelerdeki vaazlarını tanımlayan bir metindir. Havari sonunda paganlar tarafından çarmıha gerildiği Hierapolis’e ulaşır. Hierapolis nekropolisinde bulunan bir yazıt Eugenius’u işaret eder, “Aziz’in kilisesinin başdiyakozu, şanlı havari ve teolog Philippus”; Martyrion kilisesi söz konusudur. Aziz Philippus ve Aziz Yakup Bazilikası inşa edildiği zaman, VI. yüzyılda Papa III. Giovanni (561-574) azizin emanetlerini Roma’ya getirtir. Bugün Aziz Havarilere adanmış olan kilisenin anıtsal yapısı XV. ve XVI. yüzyıllara aittir.
1800’lerde sunağın altında yapılan kazılarda azizin kutsal emanetleri ortaya çıkartıldı.
Hierapolis’de Aziz Philippus’un mezarıyla ilgili tanıklıklar
Ephesos piskoposu Polikrates İ.S. 190 yılında Paskalya’nın kutlanması gereken gün hakkında Papa Vittore’ye bir mektup yazar. Bu metinde piskopos doğu kiliselerinin havari kökenleri olduğunu şu sözlerle ileri sürer: “Asya’da da büyük yıldızlar dinlenmektedir, İsa’nın dirilişinin son gününde (parousìa) (...) (aralarında) oniki havariden biri olan Hierapolis’de uykuya dalmış Philippus (...) yine Ephesos’da uykuya dalmış olan Yahya (...) kalkacaktır”. Latin ve doğu kiliseleri arasındaki bu sıkı diyalektik içinde Romalı rahip Gaius ve Proklos arasındaki Diyalog’u içeren ikinci bir metin yazılır, ikincisi Phrygia’da kökleri bulunan sapkın montanosçuluğun temsilcilerindendir. Gaius Roma kilisesinin temeli olan Pietrus ve Paulus’un ganimetlerini işaret ederken, Proklos ise Philippus’un ve rahibe kızlarının mezarlarının bulunduğu Hierapolis’in havarisel asaletinden söz eder.
Aziz Philippus Kutsal Alanı: Anıtlar
1. Aziz Philippus Kapısı
Kapı, IV. yüzyılın sonlarında İmparator Teodosius zamanında inşa edilen sur duvarının kuzey-doğu kanadına açılır. Kapının önemi girişin iki yanına yapılan iki kule ile belirginleştirilmiştir.
Kapı ziyarete gelen hacıların İsa’nın oniki havarisinden biri olan Aziz Philippus’a adanmış yapıların yer aldığı tepenin zirvesine ulaşmalarını sağlamaktadır. Geleneğe göre Aziz Hierapolis’de şehitlik mertebesine ulaşmıştır.
2. Köprü
Aziz Philippus Kutsal Alanı Tepesi’ne ulaşmak için ziyarete gelen hacıların kış sellerinin açtığı küçük vadiyi aşmaları gerekmektedir. Antik köprüden (IV. yüzyıl sonu – V. yüzyıl) geriye temelleri kalmıştır. Köprü, yolun vadinin doğu kıyısına ulaşabilmesini sağlayan tek bir kemerden oluşuyordu. Köprünün rekonstrüksiyon projesi modern metal bir yapıyı ön görmektedir.
Köprü küçük vadinin geçilmesini sağlıyor ve ziyaretçilere antik konstrüksiyonun hacmi hakkında bir fikir veriyor.
3. Merdiven (IV – V. yüzyıllar)
Tepenin güney-doğu kenarı boyunca, tepeye ulaşılmasını ve 16 metrelik seviye farkının aşılmasını sağlayan bir merdiven yer alır. Merdiven 70 metre uzunluğunda ve 4 metre genişliğindedir ve Roma Dönemi mezarlığını içine alan, vadi tarafında bir teras duvarı ile desteklenmektedir.Basamaklar ortalama 1 metre genişliğindedir ve düzensiz traverten bloklardan yapılmıştır. Orta Bizans Dönemi’nde (IX – XI. yüzyıllar) tepe tarafına inşa edilen bir duvar merdivenin genişliğini daraltmıştır (3 metre).
4. Sekizgen Hamam
Köprüyü geçtikten sonra, çıkışa başlamadan önce ziyarete gelen hacılar bir hamam yapısıyla karşılaşırlar. Yapı (23 x 23,50 m.) sekizgen bir plana sahiptir, her bir cephesi 9 metre uzunluğundadır.
Merdiven tarafına açılan girişten soyunma odasına geçiliyordu, burada bir tuvalet ve ilk soğuk banyo için havuzlar yer alıyordu. Diğer mekanlar tuğla direkler ile taşınan yükseltilmiş tabanlıydı.
Tabanın altında, yapının batı tarafında üçgen planlı bir mekanda yer alan fırından gelen sıcak hava dolaşıyordu. Isıtılan mekanlarda yıkanmak için kullanılan havuzlu nişler yer alıyordu. Suyla arınan hacılar Kutsal Alan’a doğru çıkmaya başlıyorlardı. Hamam VII. yüzyılın ortalarında meydana gelen depremle yıkılmıştır.
5. Orta Bizans Dönemi yapısı (IX-XI. yüzyıllar)
Eğimin üst tarafına IX. ve XI. yüzyıllarda traverten merdivenin kalıntılarını kapatarak üzerine bir yapı inşa edilmiştir. Yapı dörtgen planlı (7,50x8 m.) ve doğu ile batı taraflarda olmak üzere iki girişlidir, kutsal alanın anıtsal girişi olarak yorumlanabilir.Duvarlar (yaklaşık 1 metre genişliğinde), VII. yüzyıl ortalarındaki depremle yıkılan Bizan yapılarından alınan mermer ve traverten büyük bloklarla inşa edilmiştir. Döşeme üzerinde bulunan keramikler yapının, Selçuklu Dönemi’nde XIII. ve XV. yüzyıllar arasında terk edildiğine işaret etmektedir.
6. Ayazma. Kutsal Alan Çeşmesi
Merdivenin yukarısında hacılar küçük bir meydanda bekleyebiliyorlardı; bu noktadan itibaren sekizgen Martyrion’a çıkan merdiven başlıyordu. Sağ tarafta Mezar Kilisesi’nin girişi yer alıyordu. Bu açık alanın ortasında kutsal alanlara girmeden önce hacıların yıkanabilecekleri (bir tür abdest) bir çeşme yer alıyordu.
Ayazma bir dikme biçimindedir; suyun aktığı deliğin olduğu yere deniz kabuğu şeklinde mermer bir blok yerleştirilmiştir. Çeşmenin suyu kuzey-doğudaki platodan su kemeriyle getirilmektedir.
7. Mezar Kilisesi
2011 yılı kazı çalışmaları sırasında üç nefli yeni bir kilise gün ışığına çıkartıldı. Yapı, Roma Dönemi mezarlığı içinde yer alan I. yüzyılda yapılmış olan şapelli bir mezarın etrafına inşa edilmiştir. Büyük saygı gören bir mezardır. Hacılar, önce giriş koridoruna (narthex) geliyorlar; buradan mermer bir merdivenle mezarın üzerine yerleştirilen platforma ulaşıyorlardı.
Kiliseye girildiğinde merkezi nefin sol tarafında mezarın cephesi yer almaktadır.Kilisenin sonunda sunak ve ayin sırasında rahiplerin oturduğu basamakların yer aldığı yarım daire biçimli synthronon yer almaktadır. Hierapolis’de bulunan bronz bir mührün (VI. yüzyıl) üzerinde ortada Aziz Philippus tasvir edilmiştir; iki yanında iki merdivenin üzerinde solda kubbe örtülü Martyrion, sağda iki eğimli çatılı kilise yer almaktadır. Asılı duran lamba Aziz Philippus’un mezarına işaret etmektedir.
8. Aziz Philippus’un Mezarı
Üç nefli kilise büyük saygı gören Roma Dönemi mezarının (İ.S. I yy.) etrafına inşa edilmiştir. Mezar traverten bloklardan yapılmıştır ve bir alınlığı vardır. Cephe duvarında çok sayıda graffiti ve Bizans Dönemi’nde yapılmış ve metal süslemeler asmak için açılmış delikler yer almaktadır. Mezar odasının (uzunluk 3,50 m.; genişlik 4 m.) üç tarafında ölülerin yerleştirildiği yataklar yer almaktadır.
Mezarın sağ tarafındaki orta nefte iki adet bireysel kullanım için havuz (IV-V yüzyıl) ve mermer levha kaplı iki havuz daha ortaya çıkartıldı. Kutsal alanda, Anadolu’daki diğer Bizans kutsal alanlarında olduğu gibi (Germia’daki Aziz Mikhael ve Seleukeia’daki Aziz Tekla) mezarla bağlantılı olarak hastalıkların iyileştirilmesiyle ilgili uygulamalar yapılıyordu.
9. Aziz Philippus Martyrion’u
Sekizgen Kilise, tepenin üst bölümüne V. yüzyılın başlarında inşa edilmiştir. Burası geleneklere göre, olasılıkla havarinin şehit mertebesine ulaştığı yer olarak belirlendi. Yapı sekiz cepheli merkezi bir mekandan oluşmaktadır; etrafındaki sekiz adet dörtgen yapı merkezi mekana, akanthus yaprakları bezemeli sütun başlıklarını taşıyan mermer sütunların taşıdığı üç kemerle açılmaktadır.
Kilise ahşap kubbe ile örtülüdür. Merkezi mekanın planı sonsuzluğun sembolü olan sekiz sayısına gönderme yapmaktadır. Kilise dörtgen bir planın içine yerleştirilmiştir ve kenarlarından dışarıya hacıların ağırlandığı 28 mekan ile açılmaktadır. Diğer Bizans şifa kutsal alanlarında olduğu gibi (Costantinopolis’deki Aziz Cosmas ve Damianos) bu mekanlarda istiare uygulamaları (enkübasyon) gerçekleştiriliyordu: Aziz, uyku sırasında hastaları iyileştiriyor ve gelecekle ilgili kehanetleri açıklıyordu.
Sanatta Aziz Philippus imgesi
Aziz Philippus’un en eski betimleri, Costantinopolis’deki Ayasofya’nın sunağını süsleyen yuvarlak panolar içindeki betimlerde olduğu gibi, Proto Bizans Dönemi’ne, İsa ve oniki havari siklusunda yer aldığı zamana aittir. Bu betimlerin bir yansıması Sinai Aziz Katerina Kilisesi’ndeki mozaiklerde karşımıza çıkar, burada Aziz koyu renk sakallıdır ve ismi grekçe yazılmıştır. Aziz Philippus’u ve Hierapolis’de şehit mertebesine ulaşması hikayesini betimleyen resimlerin arasında, 13. yüzyılda Padova Aziz Bazilikası’nın bir şapelinde Giusto de’ Menabuoi tarafından yapılan resim sayılabilir. Havarinin hikayelerinin en zengin betimi Floransa’daki Azize Maria Novella Kilisesi’nde yer almaktadır. Freskler 14. yüzyıl sonlarında Floransalı ünlü ressam Filippino Lippi tarafından yapılmıştır; Rönesans stilinde, Aziz’in hayatını anlatmaktadır, Hierapolis kentindeki antik kalıntıları hatırlatan bir peyzajda, şeytanı simgeleyen yılanla mücadele ederken ve sonunda çarmıha gerilirken betimlenmiştir. İspanyol ünlü ressam Jusepe de Ribera, 1639 yılına tarihlenen, İspanya kralı IV. Felipe için yaptığı baş yapıtında Aziz Philippus’u betimliyor. Tablo olağanüstü bir gerçekçilikle yapılmıştır, kimi meraklı kimi ise ilgisiz duran bir kalabalığın ortasında Aziz’in bedeni çarmıha gerilmektedir.
Francesco D’Andria (Hierapolis Kazısı Başkanı)
Katedral ( Pamukkale )
Proto Bizans Dönemi’nde Hierapolis (İ.S. IV-VII. yüzyıllar)
IV. yüzyılın ikinci yarısında yıkıcı bir deprem kenti yerle bir eder ve önemli yapılarda ciddi tahribata yol açar. İmparator Antoninus Pius zamanında, İ.S. II. yüzyılda inşa edilen anıtsal Kuzey Agora yerle bir olur ve yeniden inşa edilmesi mümkün olmaz. IV. yüzyılın sonundan V. yüzyılın birinci yarısına kadar Hierapolis, kente yeni bir yüz kazandıran yoğun inşa faaliyetlerine sahne olur.
Kuzey Agora’yı dışarıda bırakan sur duvarı inşa edilir, Agora ise yeni inşaatler için mermer ve traverten blokların çıkartıldığı taş ocağı haline dönüşür. Antik pagan kutsal alanlarının yerine, bir piskoposun görev aldığı, sivil işlevleri de yürüten kiliseler inşa edilir.
Bu yeni kent oluşumunda Doğu Tepesi en önemli çekim noktası haline gelir. Bu alanda tüm İmparatorluk Çağı boyunca (I - IV. yüzyıllar) şapelli mezar ve çok sayıda lahitlerin oluşturduğu önemli bir nekropolis gelişir. IV. yüzyılın sonlarından itibaren tüm Roma Dönemi mezarları tahrip edilir, sadece bir tanesi korunur ve Aziz Philippus’a adanan büyük bir hac kutsal alanının merkezi haline gelir. Geleneğe göre, İsa’nın havarisi Hierapolis’de şehit olur ve buraya gömülür. 2011 yılı kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkartılan mezarının etrafına büyük hac merkezi inşa edilmiştir.
Havari Philippus kimdir?
Philippus İsa’nın oniki havarisinden biridir; Pietro ve Andreas gibi Celile’de Taberiye Gölü yakınındaki Beytüllahim balıkçı köyünde doğmuştur.Yahya İncili’nde çeşitli bölümlerde söz edilir. En önemlilerinden biri ekmeklerin çoğaltılması mucizesidir: İsa Philippus’a dönerek onu dinlemeye gelen tüm insanları doyuracak ekmeği nereden bulacaklarını sorar (Yahya 6,5). Philippus iki yüz denarlık ekmek bile bu kadar insanı doyurmaya yetmez diye cevaplar. Bu durumda İsa mevcut olan az ekmeği dağıtır ve mucizevi olarak herkesin karnı doyar. Diğer bölümlerde ise, Philippus kendi kültürünü ve İsa’nın sözlerinin gerçek anlamını anlamak isteğini açıklar. IV. ila V. yüzyıllar arasında hazırlanan Philippus belgeleri, havarinin İskitya gibi uzak bölgelerdeki vaazlarını tanımlayan bir metindir. Havari sonunda paganlar tarafından çarmıha gerildiği Hierapolis’e ulaşır. Hierapolis nekropolisinde bulunan bir yazıt Eugenius’u işaret eder, “Aziz’in kilisesinin başdiyakozu, şanlı havari ve teolog Philippus”; Martyrion kilisesi söz konusudur. Aziz Philippus ve Aziz Yakup Bazilikası inşa edildiği zaman, VI. yüzyılda Papa III. Giovanni (561-574) azizin emanetlerini Roma’ya getirtir. Bugün Aziz Havarilere adanmış olan kilisenin anıtsal yapısı XV. ve XVI. yüzyıllara aittir.
1800’lerde sunağın altında yapılan kazılarda azizin kutsal emanetleri ortaya çıkartıldı.
Hierapolis’de Aziz Philippus’un mezarıyla ilgili tanıklıklar
Ephesos piskoposu Polikrates İ.S. 190 yılında Paskalya’nın kutlanması gereken gün hakkında Papa Vittore’ye bir mektup yazar. Bu metinde piskopos doğu kiliselerinin havari kökenleri olduğunu şu sözlerle ileri sürer: “Asya’da da büyük yıldızlar dinlenmektedir, İsa’nın dirilişinin son gününde (parousìa) (...) (aralarında) oniki havariden biri olan Hierapolis’de uykuya dalmış Philippus (...) yine Ephesos’da uykuya dalmış olan Yahya (...) kalkacaktır”. Latin ve doğu kiliseleri arasındaki bu sıkı diyalektik içinde Romalı rahip Gaius ve Proklos arasındaki Diyalog’u içeren ikinci bir metin yazılır, ikincisi Phrygia’da kökleri bulunan sapkın montanosçuluğun temsilcilerindendir. Gaius Roma kilisesinin temeli olan Pietrus ve Paulus’un ganimetlerini işaret ederken, Proklos ise Philippus’un ve rahibe kızlarının mezarlarının bulunduğu Hierapolis’in havarisel asaletinden söz eder.
Aziz Philippus Kutsal Alanı: Anıtlar
1. Aziz Philippus Kapısı
Kapı, IV. yüzyılın sonlarında İmparator Teodosius zamanında inşa edilen sur duvarının kuzey-doğu kanadına açılır. Kapının önemi girişin iki yanına yapılan iki kule ile belirginleştirilmiştir.
Kapı ziyarete gelen hacıların İsa’nın oniki havarisinden biri olan Aziz Philippus’a adanmış yapıların yer aldığı tepenin zirvesine ulaşmalarını sağlamaktadır. Geleneğe göre Aziz Hierapolis’de şehitlik mertebesine ulaşmıştır.
2. Köprü
Aziz Philippus Kutsal Alanı Tepesi’ne ulaşmak için ziyarete gelen hacıların kış sellerinin açtığı küçük vadiyi aşmaları gerekmektedir. Antik köprüden (IV. yüzyıl sonu – V. yüzyıl) geriye temelleri kalmıştır. Köprü, yolun vadinin doğu kıyısına ulaşabilmesini sağlayan tek bir kemerden oluşuyordu. Köprünün rekonstrüksiyon projesi modern metal bir yapıyı ön görmektedir.
Köprü küçük vadinin geçilmesini sağlıyor ve ziyaretçilere antik konstrüksiyonun hacmi hakkında bir fikir veriyor.
3. Merdiven (IV – V. yüzyıllar)
Tepenin güney-doğu kenarı boyunca, tepeye ulaşılmasını ve 16 metrelik seviye farkının aşılmasını sağlayan bir merdiven yer alır. Merdiven 70 metre uzunluğunda ve 4 metre genişliğindedir ve Roma Dönemi mezarlığını içine alan, vadi tarafında bir teras duvarı ile desteklenmektedir.Basamaklar ortalama 1 metre genişliğindedir ve düzensiz traverten bloklardan yapılmıştır. Orta Bizans Dönemi’nde (IX – XI. yüzyıllar) tepe tarafına inşa edilen bir duvar merdivenin genişliğini daraltmıştır (3 metre).
4. Sekizgen Hamam
Köprüyü geçtikten sonra, çıkışa başlamadan önce ziyarete gelen hacılar bir hamam yapısıyla karşılaşırlar. Yapı (23 x 23,50 m.) sekizgen bir plana sahiptir, her bir cephesi 9 metre uzunluğundadır.
Merdiven tarafına açılan girişten soyunma odasına geçiliyordu, burada bir tuvalet ve ilk soğuk banyo için havuzlar yer alıyordu. Diğer mekanlar tuğla direkler ile taşınan yükseltilmiş tabanlıydı.
Tabanın altında, yapının batı tarafında üçgen planlı bir mekanda yer alan fırından gelen sıcak hava dolaşıyordu. Isıtılan mekanlarda yıkanmak için kullanılan havuzlu nişler yer alıyordu. Suyla arınan hacılar Kutsal Alan’a doğru çıkmaya başlıyorlardı. Hamam VII. yüzyılın ortalarında meydana gelen depremle yıkılmıştır.
5. Orta Bizans Dönemi yapısı (IX-XI. yüzyıllar)
Eğimin üst tarafına IX. ve XI. yüzyıllarda traverten merdivenin kalıntılarını kapatarak üzerine bir yapı inşa edilmiştir. Yapı dörtgen planlı (7,50x8 m.) ve doğu ile batı taraflarda olmak üzere iki girişlidir, kutsal alanın anıtsal girişi olarak yorumlanabilir.Duvarlar (yaklaşık 1 metre genişliğinde), VII. yüzyıl ortalarındaki depremle yıkılan Bizan yapılarından alınan mermer ve traverten büyük bloklarla inşa edilmiştir. Döşeme üzerinde bulunan keramikler yapının, Selçuklu Dönemi’nde XIII. ve XV. yüzyıllar arasında terk edildiğine işaret etmektedir.
6. Ayazma. Kutsal Alan Çeşmesi
Merdivenin yukarısında hacılar küçük bir meydanda bekleyebiliyorlardı; bu noktadan itibaren sekizgen Martyrion’a çıkan merdiven başlıyordu. Sağ tarafta Mezar Kilisesi’nin girişi yer alıyordu. Bu açık alanın ortasında kutsal alanlara girmeden önce hacıların yıkanabilecekleri (bir tür abdest) bir çeşme yer alıyordu.
Ayazma bir dikme biçimindedir; suyun aktığı deliğin olduğu yere deniz kabuğu şeklinde mermer bir blok yerleştirilmiştir. Çeşmenin suyu kuzey-doğudaki platodan su kemeriyle getirilmektedir.
7. Mezar Kilisesi
2011 yılı kazı çalışmaları sırasında üç nefli yeni bir kilise gün ışığına çıkartıldı. Yapı, Roma Dönemi mezarlığı içinde yer alan I. yüzyılda yapılmış olan şapelli bir mezarın etrafına inşa edilmiştir. Büyük saygı gören bir mezardır. Hacılar, önce giriş koridoruna (narthex) geliyorlar; buradan mermer bir merdivenle mezarın üzerine yerleştirilen platforma ulaşıyorlardı.
Kiliseye girildiğinde merkezi nefin sol tarafında mezarın cephesi yer almaktadır.Kilisenin sonunda sunak ve ayin sırasında rahiplerin oturduğu basamakların yer aldığı yarım daire biçimli synthronon yer almaktadır. Hierapolis’de bulunan bronz bir mührün (VI. yüzyıl) üzerinde ortada Aziz Philippus tasvir edilmiştir; iki yanında iki merdivenin üzerinde solda kubbe örtülü Martyrion, sağda iki eğimli çatılı kilise yer almaktadır. Asılı duran lamba Aziz Philippus’un mezarına işaret etmektedir.
8. Aziz Philippus’un Mezarı
Üç nefli kilise büyük saygı gören Roma Dönemi mezarının (İ.S. I yy.) etrafına inşa edilmiştir. Mezar traverten bloklardan yapılmıştır ve bir alınlığı vardır. Cephe duvarında çok sayıda graffiti ve Bizans Dönemi’nde yapılmış ve metal süslemeler asmak için açılmış delikler yer almaktadır. Mezar odasının (uzunluk 3,50 m.; genişlik 4 m.) üç tarafında ölülerin yerleştirildiği yataklar yer almaktadır.
Mezarın sağ tarafındaki orta nefte iki adet bireysel kullanım için havuz (IV-V yüzyıl) ve mermer levha kaplı iki havuz daha ortaya çıkartıldı. Kutsal alanda, Anadolu’daki diğer Bizans kutsal alanlarında olduğu gibi (Germia’daki Aziz Mikhael ve Seleukeia’daki Aziz Tekla) mezarla bağlantılı olarak hastalıkların iyileştirilmesiyle ilgili uygulamalar yapılıyordu.
9. Aziz Philippus Martyrion’u
Sekizgen Kilise, tepenin üst bölümüne V. yüzyılın başlarında inşa edilmiştir. Burası geleneklere göre, olasılıkla havarinin şehit mertebesine ulaştığı yer olarak belirlendi. Yapı sekiz cepheli merkezi bir mekandan oluşmaktadır; etrafındaki sekiz adet dörtgen yapı merkezi mekana, akanthus yaprakları bezemeli sütun başlıklarını taşıyan mermer sütunların taşıdığı üç kemerle açılmaktadır.
Kilise ahşap kubbe ile örtülüdür. Merkezi mekanın planı sonsuzluğun sembolü olan sekiz sayısına gönderme yapmaktadır. Kilise dörtgen bir planın içine yerleştirilmiştir ve kenarlarından dışarıya hacıların ağırlandığı 28 mekan ile açılmaktadır. Diğer Bizans şifa kutsal alanlarında olduğu gibi (Costantinopolis’deki Aziz Cosmas ve Damianos) bu mekanlarda istiare uygulamaları (enkübasyon) gerçekleştiriliyordu: Aziz, uyku sırasında hastaları iyileştiriyor ve gelecekle ilgili kehanetleri açıklıyordu.
Sanatta Aziz Philippus imgesi
Aziz Philippus’un en eski betimleri, Costantinopolis’deki Ayasofya’nın sunağını süsleyen yuvarlak panolar içindeki betimlerde olduğu gibi, Proto Bizans Dönemi’ne, İsa ve oniki havari siklusunda yer aldığı zamana aittir. Bu betimlerin bir yansıması Sinai Aziz Katerina Kilisesi’ndeki mozaiklerde karşımıza çıkar, burada Aziz koyu renk sakallıdır ve ismi grekçe yazılmıştır. Aziz Philippus’u ve Hierapolis’de şehit mertebesine ulaşması hikayesini betimleyen resimlerin arasında, 13. yüzyılda Padova Aziz Bazilikası’nın bir şapelinde Giusto de’ Menabuoi tarafından yapılan resim sayılabilir. Havarinin hikayelerinin en zengin betimi Floransa’daki Azize Maria Novella Kilisesi’nde yer almaktadır. Freskler 14. yüzyıl sonlarında Floransalı ünlü ressam Filippino Lippi tarafından yapılmıştır; Rönesans stilinde, Aziz’in hayatını anlatmaktadır, Hierapolis kentindeki antik kalıntıları hatırlatan bir peyzajda, şeytanı simgeleyen yılanla mücadele ederken ve sonunda çarmıha gerilirken betimlenmiştir. İspanyol ünlü ressam Jusepe de Ribera, 1639 yılına tarihlenen, İspanya kralı IV. Felipe için yaptığı baş yapıtında Aziz Philippus’u betimliyor. Tablo olağanüstü bir gerçekçilikle yapılmıştır, kimi meraklı kimi ise ilgisiz duran bir kalabalığın ortasında Aziz’in bedeni çarmıha gerilmektedir.
Francesco D’Andria (Hierapolis Kazısı Başkanı)
Katedral ( Pamukkale )
Sütunlu
caddenin güneybatısında, buna paralel ve bir bölümünü kaplamış, dikdörtgen
planlı 3 neftli kilisedir. M.S. VI. yüzyılda Bizans üslubunda yapılmıştır.
Direkli
Kilise ( Pamukkale
)
Sütunlu Caddenin kuzeydoğusunun bitişiğinde
bulunmaktadır. Üst ve taşıyıcı yapısının tamamı yıkılmış, temelleri sağlam
kalabilmiştir.
TRİPOLİS ( Buldan
)
Buldan ilçe
merkezine 16 km. uzaklıkta Yenicekent Kasabası yakınında ve Büyük Menderes
Vadisi’ndeki engin bir ovanın kuzeyindeki dağın eteğinde kurulmuştur.
Hıristiyanlığın yayılış devrinde önemi artmış ve piskoposluk merkezi haline
gelmiştir.
ERKEN
BİZANS KİLİSESİ (TRİPOLİS)
Şapel olarak
tanımlanan yapı, Sütunlu Cadde’nin doğu kısmında yer alır. Merkezinde kuzeye
bakan bir apsis ve batısında kare planlı bir odası (pastophorion) ile
olasılıkla Geç Roma- Erken Bizans Dönemi’nde yapılan bir kiliseye aittir.
Mevcut buluntular dikkate alındığında söz konusu binanın apsisinin batı
kısmında da doğudaki ile benzer ölçülere sahip bir odası olması gerekir.
Apsisin batısındaki kare planlı odada (Pastophorion) yapılan çalışmalarda,
tümlenebilir nitelikte 6 adet Erken Bizans Dönemi’ne ait Amphora ve sağlam
olarak ele geçen çatı kiremitleri bulunmuştur. Tüm mimari veriler göz önüne
alındığında Kilise’nin kuzeyinde, merkezde bir apsis, her iki yanında rahip
müştemilatı olarak kullanılan kare planlı iki oda ve bu kalıntıların güney
devamında da merkezde ve yanlarda iki olmak üzere toplamda 3 neften oluşan bir
ana salondan bahsetmek mümkündür. Neflerin güneyde, dikdörtgen planlı bir
nartex ile sonlanıyor olması gerekmektedir.
COLOSSAE (
Honaz
)
Denizli
ilnin 25 km doğusunda, Honaz ilçesinin 2 km kuzeyinde yer almaktadır.
Denizli-Ankara karayolunun 16.km' sinde bulunan Organize Sanayi Bölgesi'nden,
Honaz'a giden karayolu Colossae kentinin içinden geçmektedir. Antik kent,
Honaz(cadmos) dağının kuzeyinde Aksu çayının kenarına kurulmuştur. Antik çağdan
beri kullanılan güney şark yolu üzerindedir. Büyük Frigya içinde bulunan en
önemli merkezlerdendir.
Ksenephon'a göre Frigya'nın 6 büyük kentinden biridir.Strabon “Colossae'lerinde
koyunlarından yararlandıklarını ve koyunlarının rengi kentin ismini
taşımakta”bildirmektedir.Yine antik yazarlardan Heradot Pers kralı Kserkses
İ.Ö.480 yılındaki Anadoluya yaptığı büyük seferinde ordularıyla Colassae'de
konakladığını bildirmektedir.
Pers egemenliğinde de en parlak çağlarını yaşamıştır. M.Ö.II.yy.dan itibaren
Hierapolis ve Laodikeia'nın kurulmasıyla önemini yitirmiştir. M.S.l.yy.
başlarında Laodikeia ile birlikte yüncülük ve dokumacılıkta çok gelişmiştir.
M.S.l.yy. Neron döneminde meydana gelen depremle harap olmuştur. Geç Roma
döneminde Hierapolis ve Laodikeia'ya göçler nedeni ile köy hüviyetine
bürünmüştür. M.S. 692-787 yıllarında şimdiki Honaz ilçe merkezinin bulunduğu
yerde Chonae adıyla kurulan kent deprem nedeni ile tamamen terk edilmiştir.
Şehir, ünlü Aziz Paulus’un Colossae’li Aziz Ephapra’ya
gönderdiği mektuplarında önemli bir yer tutmaktadır. Yuhanna İncilinde de yer
alan Colossea’da Hıristiyanlığın ilk kilisesi bulunduğundan Hıristiyan alemi
için kutsal şehir olarak kabul edilmektedir. Chonae kentinde St. Micheal
kilisesinin bulunduğunu eski kaynaklardan öğrenmekteyiz.
Osmanlı dönemine ait bir kale kalıntısı mevcuttur.
Colossae antik kentinin kalıntılarına, Akropol olan, höyük tepesi ile
çevresindeki arazilerde rastlanmaktadır. Höyüğün kuzeyindeki bölgede kayaya
oyulmuş oda ve ev tipi mezarlar bulunmaktadır.
LAODİKYA ( Eskihisar )
Denizli’nin 6 km.
kuzeybatısındaki Eskihisar Köyü yakınlarındadır. Şehir Hristiyanlığın yayılma
devrinde dini merkez haline gelmiş, Anadolu da kurulan 7 Apokaliss
kiliselerinden biri de Laodikya’da yapılmıştır. Hıristiyanlığın devrinde
Frigya’nın Metropolisi olmuştur.
Laodikeia Kilisesi (Plan No. 52): Laodikeia
Antik Kenti’nde 2010 yılı kazılarında tespit edilen ve aynı yıl kazı
çalışmaları tamamlanan Laodikeia (Hac) Kilisesi, ızgara sistemindeki
(hippodomik) plana göre Suriye Caddesi’nden ayrılan ve Kuzey Tiyatrosu’na
ulaşan ara sokak üzerinde kentin kuzeydoğu bölümüne konumlandırılmıştır. Bu
yönüyle Kilise, Tapınak A’nın kuzeydoğu yanındadır. Kilise doğu-batı yönlü bir
adayı (insula) kaplayacak şekilde planlanmış olup yapıyla bağlantılı olan
güneybatı ve kuzeydoğu sokaklar üzerinde birer adet çeşme yer
alır. Hıristiyanlık tarihinde daha önce hiç görülmemiş bir plan tipine
sahip olan Laodikeia Kilisesi biri doğuya (syntranona), beşi kuzeye ve beşi de
güneye bakan toplam 11 (ikisi nartekste) adet apsise (yarım daire nişler)
sahiptir. Laodikeia Kilisesi’nin en kutsal mekânını temsil eden naos (kutsal
oda) içerisinde; traverten bloklarla örülmüş ve devasa yapının çatısını taşıyan
ikisi syntrononun iki yanında olmak üzere 10 adet ayak, Prothesis ve Diakonikon
(dini ritüel hazırlık odaları) mekanları, ambon (vaaz kürsüsü), bema (sunak
masasının bulunduğu bölüm) ve doğuya bakan ana apsis içerisinde synthronon
(ilahi koro ve din görevlilerinin oturduğu bölüm) yer almaktadır. Devasa
ayaklar naosu sınırlandıran kuzey duvarları ve güney duvarlarında nişler
arasında olmak üzere, kendi aralarında kemerlerle birbirine statik ve yükseklik
sağlamak üzere bağlanmıştır. Kiliseye ara sokak üzerinden biri kuzeyde, biri
güneyde yer alan iki kapıdan girilir. Narteks kuzey-güney yönlü olup buradan üç
ayrı kapıdan naos kısmına geçilir. Kilise mimarisinin bir özelliği olarak naos
odası kuzey, orta ve güney olmak üzere bazilikal planlı üç nef’e (koridor)
ayrılmıştır. Kuzey ve Güney nefler bitkisel ve geometrik tarzda yapılmış mozaik
döşemeye sahiptir. Mozaikler üzerinde haç içinde iki adet dini görevlinin adı
yer alır (protodiakon Polykarpos ve diakon Alexander). Orta nef ve pastoforion
tabanları ise opus sectile (geometrik şekilli mermer plakalarla oluşturulan
döşeme) döşemeye sahiptir. Ayrıca ayakları birbirine bağlayan kemerlerin iç
kısımları da mozaik süslemelidir. Diğer taraftan kilise duvarları panolar
halinde mermer kaplama ve fresklerle süslenmiştir.
Yapının en önemli mekanlarından birisini oluşturan opus sectile döşemeli
vaftizhane odası içerisinde Hıristiyanlık tarihinin en eski ve sağlam
kalabilmiş olan haç planlı mermer kaplamalı vaftiz havuzlarından birisi yer
almaktadır. Bu bölüme narteks kısmının kuzeyinden başlayan bir koridor ile
ulaşılmaktadır. Kilise M.S. 494 yılı depreminde büyük hasar görerek tamir
edilmiş ve İmparator Focas (M.S. 602-610) Dönemi depreminde ise tamamen
yıkılmıştır. Laodikeia, Hıristiyanlık âlemi için çok önemlidir. Çünkü kent
M.S. 4. yy.dan itibaren Hac Merkezi olma özelliğine sahip olmuştur. Bu nedenle
İncil’de adı geçen ve Laodikeia Kilisesi (halkı ifade eden) adına mektup gönderilen
bir kentte böyle bir kilisenin ortaya çıkarılması, bu kutsallığı bir kat daha
arttırmaktadır. Kilise, Büyük Constantinus zamanında (M.S. 306-337),
Hıristiyanlığın M.S. 313 yılında serbest bırakılmasıyla birlikte yapılmıştır.
Üst koruma çatısı yapılan kiliseyi, ziyaretçiler cam gezi bantları üstünde
dolaşabilmektedirler.
Kiliseli Peristylli Ev (Plan No. 57): Kiliseli Perystilli Ev olarak
adlandırılan kompleks, Kuzey Tiyatrosu’nun güneyinde, Tiyatroya bağlanan
Tapınak Doğu Sokağı’nın kuzeybatı ucundaki son yapı durumundadır. 2010
ve 2011 yılları kazı çalışmaları sonucunda, evin Tapınak Doğu Sokağı’na bakan
doğu bölümünün ev sakinlerinin ibadetlerini gerçekleştirdikleri özel bir
kiliseye sahip olduğu anlaşılmıştır. Bu bölümde 5.00x3.50 m. ölçülerinde ve
yönü kuzeydoğuya bakan bir apsise sahip 7.00x9.00 m. ölçülerinde naos odası
ve naosun güneyinde bu oda ile bağlantılı endonartheks (8.00x3.50m.) ile
eksonartheks (8.50x4.00 m.) mekanları yer almaktadır. Yapının doğu
kanadını kapatan bu mekanların batısında yaklaşık 16.00x7.00 m. ölçülerindeki
bölümü kazılmış olan perystilli bir avlu ve kuzeyde bu avluya açılan
birbirleriyle bağlantılı mekanlar yer almaktadır. Kilise’nin apsis
yönünün kuzeye bakması önemlidir. Çünkü M.S. 375 yılında Papalık Nizamnamesi
ile kilise mimarisini belirli normlara bağlayan karara kadar kilise yönleri
farklı yapılmıştır. Taban üzerinde ele geçen sikke I. Thedosius (M.S.
379-395) Dönemi olup bu durumda kilise M.S. 375 yılı nizamnamesinden önce
yapılmış olmalıdır.
|
Denizli
ili, Tavas ilçesinin 10 km. kuzeybatısında bulunan Vakıf Köyü sınırları
içindedir. Herakleia ile Aphrodisias’ı Küçük Tmelos’u (Kırpınar
Çayı) doğal sınır olarak ayırmaktadır. Her iki kentin de tanrısı Nehir Tanrısı
Tmelos’dur. Herakleia, batısında Aphrodisias , güneyınde Apollonia ve Tabea,
güneydoğusunda Sebastapolis ve Kidromos ile çağdaş bir kent durumundadır.
Bizans döneminde kentte kiliselerin mevcudiyeti bilinmektedir
|
APOLLON
LERMONOS TAPINAĞI ( Çal )
Bahadınlar Köyü’ne
4 km. uzaklıktadır. Menderes Vadisine uzanan tepenin ortasında bulunan tapınak
dikdörtgen planlıdır. Yapının temelleri Hellenistik, üst bölümleri ise Roma
dönemine aittir. Hieronda da bulunan heykel kaidelerindeki yazıtlardan buranın
çok önemli bir kültür merkezi olduğu anlaşılmaktadır.
ATTUDA (
Hisarköy
)
İlimiz,Sarayköy
ilçesi sınırları içerisinde,ilçenin yaklaşık 17 km. güneybatısında yer
almaktadır. Antik kaynaklarda Attuda’da Men kültü olduğu, bu tanrıya ait
tapınak yapılarak tapınıldığı, tapınak içinde at üzerinde Tanrı Men’e ait
heykel bulunduğu yazılmaktadır.
Ayrıca Zeus, Apollon,
Dionysos ve Asklepios heykelleri ile Artemis Anaitis kültüründe Attuda’da
bulunduğunu antik kaynaklar yazar.Attuda’da ana tanrıça da büyük tapım
görmüştür. Bizans döneminde de kentte bir kilisenin mevcudiyeti bilinmektedir.
TÜRBELER
Servergazi
Türbesi ( Yeşilköy
)
Merkez
ilçeye bağlı Yeşilköy yakınındadır. Türbenin 1210 yılında Denizli’nin fethi
sırasında, Mehmet Gazi ile şehit olan Selçuklu komutanı Servergazi’ye ait
olduğu bilinmektedir.
Mehmet Gazi
Türbesi (Büyük Mezarlık)
1210
yılında Denizli’nin fethi sırasında şehit olan Selçuklu Uç Beyi Mehmet Gazi’ye
ait olan bu türbe, büyük mezarlıktadır.
Fatma Hanım
(Yıldız) Türbesi (B.Mezarlık)
Haçlı Savaşlarında
Denizli ve çevresini koruyan Yıldız Bey’in kızı, Fatma YILDIZ’a aittir. Türk
Jandarkı diye anılan Fatma Yıldız Hanım Türbesi, büyük mezarlıktadır. Mermerden
yapılmıştır.
Üçler
Türbesi
İl
Merkezinde Leylekler Kavağı diye anılan semttedir. Türbenin İnançoğulları’nın
ileri gelenlerine ait olduğu bilinir. Tamamen harap haldedir.
Ahi Sinan Türbesi
Denizli’de
Ahi’nin kurucusu Ahi Sinan’a aittir. Türbe, Yeni Sanayi Sitesi’nin Dere Tekke
tarafına giden yol üzerindedir. İl de Dedebağı kurucusu Ahi Sinan’dır.
Mahmut Gazi Türbesi
Çal ilçesi
Mahmut Gazi Köyündedir. Bizans ordularıyla yapılan savaşta şehit olan Mahmut
Gazi’ye aittir.
Yatağan Baba
Türbesi
Acıpayam ilçesinin
Yatağan kasabasındadır. Muhtemelen 14. Yüzyıl yapısıdır. Yatağan Baba adlı
kumandanın mezarı bu türbededir.
Hüsamettin Bey
Türbesi
Baklan
ilçesinin Tekke Mahallesinde bulunan türbe, Selçuklu mimarı tarzında mermer
kaplamalı, duvarları kesme taştan yapılmıştır. Kubbeli üzeri kemerli, 4
pencereli sanat değeri yüksek bir türbedir. İçinde 4 adet mezar vardır. Bu
mezarların birinin Hüsamettin Bey’e, birinin Hüsamettin Bey’in eşine, diğer iki
mezarında akrabalarına ait olduğu sanılmaktadır. Mermer giriş kapısının
üzerinde bir kitabe bulunmaktadır. Ayrıca kapı pervazlarının üzerinde de
Arapça, Farsça ve Osmanlıca karışık yazılar bulunmaktadır. Bu yazıların
tercümesi tam olarak yapılmamıştır.
CAMİLER
Acıpayam Yazır
Cami
Cami giriş
kapısı üzerinde bulunan kitabesine göre; Hacı Ömer Efendi adında bir zat
tarafından, 1801 yılında yaptırılmıştır. Derinlemesine dikdörtgen planlı olan
cami, altısı müstakil olmak üzere, on adet ahşap sütun ile mihrap arkasında üç
sahına ayrılmıştır. Cami mimari ve süsleme özellikleri ile 12. Y.Y. Selçuklu
ağaç direkli camilerini hatırlatmaktadır. Süslemesi bakımından oldukça zengin
ve değişik bir durum gösteren caminin, duvarları içerisinde üç sıra panolar
halinde resimlerle süslenmiştir.
Boğaziçi
Cami
Selçuklular
döneminde yapılan bu cami, Baklan ilçesi Boğaziçi Kasabasındadır. Ağaç direkli
camilerdendir. Süslemesi bakımından oldukça zengin ve değişik ağaç motifleri
görülmektedir. Cami duvarları panolar halinde resimlerle süslenmiştir.
Cevher Paşa
Cami
Kale ilçesi
eski yerleşim yerindedir. Selçuklular döneminde Cevher Paşa tarafından
yaptırılmıştır. Cami içerisi ağaç işlemelerle ve değişik motiflerle
süslenmiştir.
Hırka
Camii ( Tavas )
Beylikler
dönemine ait caminin, ana mekanının üzeri sekizgen kasnaklı kubbe ile
örtülmüştür. Cami girişinde revaklı son cemaat yeri bulunmaktadır. Kalın ve
masif duvarlı camide, tek şerefeli minare yer alır. Beden duvarlarında ve
sekizgen kasnağın her yüzünde küçük aydınlık pencereleri bulunur.