18 Mart 2021 Perşembe
DENİZLİ TANITIM FİLMİ
DENİZLİ İÇELERİ: ACIPAYAM, BABADAĞ, BAKLAN, BEKİLLİ, BEYAĞAÇ, BOZKURT, BULDAN, 8-ÇAL, 9-ÇAMELİ, 10-ÇARDAK, 11-ÇİVRİL, 12-GÜNEY,13-HONAZ,14- KALE, 15-SERİNHİSAR, 16-TAVAS,17-SARAYKÖY,18-PAMUKKALE, 19-MERKEZEFENDİ,
DENİZLİ İÇELERİ
Eski çağlarda " İndos Vadisi" olarak bilinen bölge, sırasıyla Hititler, İonlar,Akalar, Frigler, Lidyalılar, Persler Helenler ve Roma İmparatorlukları'nın egemenliği altında kalmıştır.1071 Malazgirt Savaşı'ndan sonra Anadolu'ya gelen göçmen Türk Boyları'ndan Oğuz Kafilesi'nin Avşar Oymağı'na bağlı Karaağaç Baba yönetimindeki bir kol Eşeler Dağı Eteği'ne (bugünkü Dodurgalar, Yazır, Kumavşarı, Darıveren Beldeleri ve çevresi), diğer kolu da Elmadağ eteğine(bugünkü Karahöyükafşarı, Yeşilyuva, Yatağan çevresi) yerleşmişlerdir.Merkezi Kütahya'da olan ve bugünkü Serinhisar İlçesi'ne sınır Germiyanoğulları Beyliği, bereketli Hamit Ovası'nı (Acıpayam Ovası) ele geçirmek amacıyla uzun süren savaşlar yapmışlardır. Bu savaşlar sonucunda Avşar Beyi Karaağaç Baba önderliğinde Germiyanoğulları'ndan kurtulmuş Hamitoğulları'nın eline geçmiştir. Daha sonraları bölge, tekrar Germiyanoğulları'na geçmiştir. 1381 yılında Germiyanoğlu Süleyman Şah'ın Osmanlılarla akraba olması nedeniyle kızı Devlet Hatun'u Osmanlı Hükümdarı Murad Hüdavendigar'ın oğlu Beyazıt'a verdiğinden Hamit Ovası çeyiz olarak Osmanlılara verilmiştir.Sultan Beyazıt'ın Timur'a yenilmesi sonucu, Osmanlılar 'ın zayıflaması ile bölge tekrar Germiyanoğulları'na geçmiştir. Germiyanoğulları'ndan memnun olmayan bölge halkı Hamitoğulları'na bağlanmak isteğiyle başkaldırmıştır. Bölge halkının Germiyanoğulları'na karşı vermiş oldukları mücadele günümüze kadar gelen " Avşar Beyleri" türküsü ile ifadesini bulmuştur.Bu nedenle bölge halkı bir süre "Asi Karaağaç" olarak anılmaya başlanmıştır. 1429 yılında ikinci kez Osmanlılara geçen bölge Isparta Sancağı'na bağlanmıştır. Isparta Sancağı'nda iki Karaağaç olunca birine "Şarkîkaraağaç" diğerine de " Garbikaraağaç" adı verilmiştir. Böylece bölge halkı "Asi" töhmetinden kurtarılmıştır. Bir süre sonra Burdur'un sancak olması nedeniyle bölge Burdur Sancağı'na bağlanmıştır. Garbikaraağaç, 1870 tarihli "Osmanlı İdari Nizamnamesi" ile 1871yılında ilçe olmuştur. 1888 yılında Denizli Sancağı'na bağlanan Garbikaraağaç kazası, daha sonra ACIPAYAM adını almıştır. Acıpayam ilçesi Anadolu yarım adasının güney batısında, Ege Bölgesi ningüney doğusunda yer almaktadır. Denizden yüksekliği 950 metre olan ilçeninyüzölçümü 1925 km²'dir. Ege bölgesinden Akdeniz bölgesine geçişnoktasındadır. Acıpayam ilçesi; Kuzeyde, Serinhisar, Honaz, Bozkurt veÇardak ilçeleri; Doğuda, Burdur ili Yeşilova, Tefenni, Karamanlı ilçeleri,Güneyde; Burdur ili Gölhisar ilçesi ile Çameli ilçesi; Batıda, Muğla ili Dalamanve Köyceğiz ilçeleri ile Beyağaç ve Tavas ilçeleri ile komşudur. Acıpayam bölgedeki en eski Türkmen yerleşim noktalarının başındadır.Yörenin kendine özgü ve çok renkli bir ağzı ile sanayileşmenin olmamasındandolayı geleneklerin büyük oranda korunduğu belde ve köyleri bulunmaktadır.Bazı belde ve köylerimizde yurt dışında çalışanlarının çokluğu nedeniyle,sosyal yaşam daha iyi seviyededir.Tüm belde ve köylerde elektrik ve telefonmevcuttur. Birkaç köyün dışında içme suyu sıkıntısı yoktur.İlçe merkez ve beldelerinde tarım yanında el sanatları ve ticaret yoğundur.Son zamanlarda fason üretim yapılan tekstil işyerleri açılmaya başlamıştır.Ana merkezleri Denizli'de bulunan bazı tekstil firmaları ilçede dikim vepaketleme yerleri açmaya başlamıştır. Köylerde ise tarla tarımı yanında, kültürırkı büyükbaş hayvancılık yapılmaktadır.İlçeden eskiden pamuk ve tütün işçiliği için geçici olarak giden ailelerçoğunlukta iken, bugün yok denecek kadar azalmıştır. Orman köyü olan bazıköylerden pamuk ve tuz işçiliği için ilçe dışına gidenler bulunmaktadır.1980'liyıllarda İlçeden Denizli'ye göç yoğunlaşmış,1990'lı yıllarda ise azalarakdevam etmiştir. İlçe merkezi özellikle imar planı sonrasında bir cazibe merkezihaline gelmiş olup Acıpayam'da konut üretimindeki yükseklik gözeçarpmaktadır. Çalışan nüfusun %63,7'si tarım, %25'i hizmet, %11,3'ü sanayi sektöründe çalışmaktadır. İlçede Yumrutaş Organize Sanayi Sitesi, Yeşilyuva sanayi sitesi ve 160 dükkanlık Acıpayam sanayi sitesi vardır İlçe’de 9 adet Krom Maden Ocağı ve 1 adet Hidro Manyezit Humpit Maden Ocağı ve 1 adet Mermer Arama ve işleme ocağı bulunmaktadır. İlçe'de Selüloz Fabrikası, Yem Fabrikası, Agnus Deri Fabrikası, Pamukkale Mermer İşletmesi, Bez Tekstil Fabrikası, Anason İşlemesi faal durumdadır. Ayrıca süt hayvancılığının gelişmesine paralel olarak ilçede 1 adet süt işletme tesisi kurulmuş olup her geçen gün kapasite artışı yapmaktadırlar. Ayakkabıcılık Yeşilyuva'ya “ayakkabıcılar diyarı” denmesinin nedeni nüfusunun %95'iniayakkabıcılık mesleğini icra edenler ve onların ailelerinin oluşturmasıdır. Yeşilyuva, 5106 kişinin yaşadığı, sesiz sedasız, mikro bir başarı öyküsü yazmış durumda. Burada yılda yaklaşık 3 milyon çift ayakkabı üretiliyor ve bunların 36 bini ihraç ediliyor. Kasabada kadınlar dantel yerine ayakkabının ön yüzü anlamına gelen saya işliyor, erkekler de evlerinin altlarındaki atölyelerde ayakkabı imal ediyor. Yeşilyuva' da yaşayanların yüzde 95'i geçimini ayakkabı imalatından sağlıyor. Hemen her evin küçük bir imalathanesi bulunuyor. Ayakkabıcılar Köyü’nde üretilen ayakkabılar sadece Türkiye'nin değil dünyanın dört biryanına satılıyor. Üretim kapasitesi 2 milyon 720 bin olan kasabadan yılda 36bin çift ayakkabı üretiliyor. Ürünlerinin yüzde 60'ını Marmara ve Ege Bölgeleri’ndeki firmalara satan Yeşilyuva' lıların Almanya, Hollanda, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerde müşterileri bulunuyor.Yeşilyuva' nın eski ismi Kayser olduğu için burada üretilen ayakkabılar Kayser ayakkabısı olarak anılıyor. Kasabada bu işle uğraşan 1500 işletme bulunuyor. Günlük erkek ayakkabısı üretiminin talep olduğunda 20-25 bin çifti, talep olmadığında da 10-12 bin çifti bulunduğunu dile getiriyor. Ancak kasabalı üreticiler teknolojik gelişmelere ayak uydurmayıp, çağın gerisinde kalınca günlük üretim miktarı 24 binden 12 bin çifte gerilemiş. Ayakkabı üretiminin tekrar canlılık kazanması da Yeşilyuva Ayakkabıcılar küçük sanayi sitesinin faaliyete geçmesi sayesinde olmuş. Site kurulmadan önce aileler evlerinin altlarındaki dar ve sağlıksız ortamlarda ayakkabı imal ediyorlarmış.Bu durumun üretimin azalmasına, işçiliğin kalitesinin düşmesine ve sağlık sorunlarının artmasına yol açması farklı adımların atılmasını zorunluluk haline getirmiş.Kasabanın önde gelen esnaflarının 1986 yılında 'ayakkabıcılığın sağlıklı koşularda, standartlara uygun üretim alanlarında yapılması' fikrini ortaya atması üzerine ayakkabıcılar sitesi inşa edilmiş. 40 bin metrekare olan alan üzerine kurulu olan sitede yaklaşık 400 kişi çalışıyor. Site, çalışanlar vesileleriyle birlikte en az 2 000 kişinin ekmek kapısı... |
Babadağ İlçesi, zamanın Oğuz Türklerinden bir yörük aşiretinin 1386 yılında şimdiki Babadağ'a üç kilometre uzaklıktaki Oğuzlar Köyüne yerleşmesi ile kurulmuştur. Daha sonra dört kilometre uzaklıktaki Yeniköy'e; oradan da şuandaki konumuna yerleşmişlerdir. İlk adı BEŞİKKAYA iken daha sonraları Sarayköy’de oturan Kadı'nın oturduğu yer anlamında KADIKÖY adını almıştır.Son olarak 1935 yılında ise İstanbul Kadıköy ile çok karıştırıldığından eteklerinde kurulduğu Babadağ'ın adını almıştır.İlçemiz Doğusunda Denizli, Batısında Aydın'a bağlı Karacasu İlçesi,Kuzeyinde Sarayköy İlçesi, Güneyinde ise Tavas İlçesi ve Babadağ sırtları ile çevrili olup, yüzyetmişiki kilometrekarelik bir alanı kaplar. İlçemizin denizden yüksekliği sekiz yüz elli metredir. Arazi dağlık ve engebeli olduğundan tarım ve yerleşim zordur. Yıllık yağış 700 m²/kg olup Akdeniz Bölgesinin iç kıyılarında görülen iklim hakimdir. İlçenin yüzölçümü 172 km², rakımı 854 m'dir.
İlçe ve Köylerimizde konutlar genelde ahşap ve tuğladan yapılmıştır. Ancak arazinin yapısı nedeniyle imara açık arazi olmadığından yeni yapılaşma olmamakta, tamir yönüne gidilmektedir. Özenle yapılmış mimari kimliğe sahip işlemeli ve süslemeli binalar, günümüze kadar mevcudiyetini korumuşsa da; ilerleyen yıllardaki ekonomik sıkıntılar ve toplumsal olarak yaşadığımız kültür erozyonun etkileri yapılarda kendini göstermiştir. İlçe halkının sosyal yönden aile bağları çok kuvvetlidir. Dışarıda çalışan veya yaşayan çok Babadağlı olmasına rağmen düğünde, bayramda ve cenazede mutlaka bir araya gelirler. Çalıştıkları oranda para kazanacaklarından ve dokumacılık dışında gelir kapıları olmadığından çok çalışkandırlar. Evlenmek isteyen gençlerin bayramın son gününde Yardan Çayı yolunda gezdikleri ve birbirlerini gördükleri ve beğendikleri ”piyasa” denilen adet gelişmiştir. Keşkek, kuyu tandırı, kapama bilinen yemeklerindendir.
EKONOMİK DURUM :
Dokumacılık Babadağ ekonomisinin en önemli yeri teşkil etmektedir. Yaklaşık Altı yüz yıllık bir geçmişi olan dokumacılık el tezgahlarından, 1965'ten sonra yarı otomatik tezgahlara, 1985'ten sonra tam otomatik tezgahlara geçerek sürekli canlılığını korumaktadır. İlçe merkezinde 19 fabrika, 60 civarında atölye mevcut olup, fabrikalarda toplam 240 civarı işçi çalışmaktadır. İlçede yaklaşık sekiz yüz-dokuz yüz civarında tam otomatik tezgah mevcuttur. İlçede haftada yaklaşık üç yüz ton iplik mamul maddeye çevrilmektedir. İlçemizde son yıllarda yaylacılık kültürü gelişmektedir. Denizlide yaz aylarında sıcakta bunalan Babadağlı esnaflar yaylalara gelerek ikamet etmektedir.
3--BAKLAN:Tarihçe: Bu günkü ilçenin kesin kuruluş tarihi bilinmemekle beraber, tahminen 1200 yıllarında Anadolu Selçuklu Devleti zamanında, Horasan Beylerinden Abdi Bey, oymağı ile Baklan ovasında ilk yerleşimi kurmuştur. İlçe yakınındaki Baklan höyük yerleşimine göre tarihi en az 5500 yıl öncesine dayanmaktadır. Baklan, Arapça'da “zahire” anlamına geldiğinden ovaya, Baklan denilmiştir. “Rivayete göre nöbeteki askere kumandan yaklaşarak, kuşbakışı alanı (ovayı) göstererek bak bu alanı iyi gözetle. Düşman, gözetlediğin bak bu alandan gelebilir demiş. “Bak bu alandan” sözü günümüze kadar değişikliğe uğrayarak BAKLAN adını almıştır.” Daha sonra Anadolu Selçuklu Uç Beyleri'nden Hüsamettin Bey (Dede) gelerek buraya yerleşmiştir. Çarpışmalar sonucunda ölen Hüsamettin Bey için bugün hâlâ ayakta duran türbe inşa edilmiştir. Bundan sonra ilçeye Dede'nin adından dolayı Dedeköy denilmiştir. Coğrafi Yapı ve Nüfus Beşparmak Dağı'nın batı eteğinde kurulmuş olan Baklan'ın doğusunda Dazkırı ilçesi, batısında Çal, kuzeyinde Bekilli ve Çivril, güneyde Bozkurt ilçeleri bulunmaktadır. Denizli iline 60 km uzaklıktadır. 375 km² yüzölçümü ve 950 m rakımı ile bölgenin en yüksek yerleşim birimidir. İlçeye bağlı bütün köyler Baklan ovasındadır.Büyük Menderes akarsuyu ilçeden geçmektedir. En büyük ovası Baklan Ovası, en yüksek dağı 1307 m yüksekliğindeki Beşparmak Dağı'dır. İlçede, iç Anadolu yayla iklimi (kışın soğuk ve yağışlı, yazın serin ve kurak) hâkimdir. İlçe merkezinde, kasaba ve köylerinde iş ve çalışma hayatı genel olarak tarıma dayalıdır. Sanayi kuruluşu yoktur. Halk genelde kendi arazilerinde çalışmakta ancak sulama imkânı olmadığından istenilen verim alınamamaktaydı. Baklan Ovası'nda yapılmakta olan toprak ıslah çalışmaları, sulama kanalı ve kanaletlerin devreye girmesiyle ilçe ve köylerinde yeni ve bereketli bir dönem başlamaktadır. Baklan ovasının tamamının sulanmasıyla birlikte, hem Denizli hem de Ege Bölgesi'nin çok büyük tarımsal potansiyelinin ekonomik olarak değerlendirme imkânı bulacağı, çeşitli uzmanlarca ifade edilmektedir. Han Yıkığı Baklan ilçesi ile Boğaziçi Kasabası arasında yeralan uluyol güzergahındaki ortaçağ dönemini yansıtan arkeolojik kalıntılar, duvar örgüsü, mimari elemanlar, sütunlar gibi kalıntılara rastlanmaktadır. Yöre halkı tarafından bu alan Han Yıkığı olarak bilinmektedir. Çalkebir Höyük Baklan ilçesi, Boğaziçi Kasabası sınırları içerisindeki Çalkebir Höyük, Baklan ilçesinin 5.5 km batısındadır. Denizli-Baklan karayolu üzerindedir. Höyük yaklaşık güneybatı-kuzeydoğu istikametine 140 m kuzey-güney istikametinde 90 m'dir. Höyüğün yüksekliği 20-25 m. civarındadır. Höyükte Tunç, Frig ve Roma dönemini yansıtan keramik örnekleri görülmektedir. Kızılcıktepe Höyüğü Baklan ilçesi Hadim köyü sınırları içinde köyün kuzeyindeki Kızılcıktepe mevkiinde yer alır. Höyük yayvan bir yükselti halindedir. Prehistorik dönemlerde iskana uğrayan Baklan ovasındaki yerleşim alanlarındandır.Üzerinde tarım faaliyetleri yapılmaktadır. Karacatepe Höyük Baklan ilçesi, icikli Köyü sınırları içinde bulunan Karacatepe höyük İcikli köyüne 2,5-3 km'dir. Höyüğün yüzeyindeki seramik parçalarına göre, Tunç, Frig, Hellenistik ve Roma dönemlerine ait yerleşim mevcuttur. Höyüğün n ekrepolünde 1998 yılında Müze Müdürlüğü tarafından kurtarma kazısı yapılmıştır. Konak Höyüğü Baklan ilçesi Konak Köyü sınırları içindedir. İcikli Köyü Karaca Höyüğü'nün 3km doğusundadır. Prehistorik dönem yerleşim alanlarındandır. Baklan Beşparmak Dağı Arkeolojik Yerleşimi Baklan ilçesi, Beşparmak dağında antik taş ocağı; bir anıta ait düzgün kesme blok taşlar, mimari elemanlar, arşitrav ve lentolar bulunmaktadır. Düzlük alanda ve kayalıklar üzerinde bol miktarda Roma dönemine ait seramikler vardır. Tarihi ve Coğrafi Yapısı Anadolu tarihine bakıldığında, Bekilli ve çevresinde sırasıyla Hititlerin Frigyalıların, Lidyalıların, Romalılar Bizanslılar Selçuklular ve Osmanlıların hakimiyet kurdukları görülür. Kurtuluş Savaşı sırasında ilçenin bir bölümü Yunanlılarca işgal edilmişse de Büyük Taarruzla birlikte 31 Ağustos gecesi bölgemizden çekilerek Uşak'a doğru gerilemiştir. İlçe Osmanlılar zamanında ilk zamanlar Afyonkarahisar Sancağına bağlı bir köy iken, 1884 yılında İzmir İli'ne; daha sonra da Denizli'ye bağlanmıştır. 1910 yılında Bucak olarak uzun süre Çal ilçesine bağlı kalmış, 1987 tarihinde çıkartılan 3392 sayılı Kanun ile de ilçe statüsüne kavuşmuştur. Bekilli coğrafi konum olarak deniz ikliminin, karasal iklime geçiş yaptığı bir noktadadır. Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı olan bir iklime sahiptir.Yağışlar genellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında görülmektedir. Sıcaklıklar ortalama en düşük -15 ve en fazla +38 derece civarında seyreder. Kış aylarında zaman zaman kar yağışı görülmektedir. İlçe merkezi, kasaba ve köylerde çalışma hayatı genel olarak tarıma dayalıdır. İlçemizin en önemli sanayi kuruluşları: İlçe merkezinde 7, Yeşiloba Köyünde 1, Çoğaşlı Köyünde 1 ve Gömce Köyünde 1 olmak üzere 10 adet şarap imalathanesi ve ilçe merkezindeki şarapçılığın yanısıra 4 adet sirke ve 2 adet pekmez imalathanesidir. ortak olur. Bekilli ve köylerinde halk cami, okul, çeşme ve yol yapımı gibi hayır işlerinde üzerine düşen maddi ve anevi yardımı yerine getirir. Geçmiş yıllarda yapılan Sırıklı Köyü cami, Kutlubey Kasabası cami ve Çoğaşlı Köyü su getirme çalışmaları ilçemiz halkının imece ile yaptığı örnek çalışmalardan bazılarıdır. Bekilli ve köylerinde yaz aylarında nüfus Avrupa'ya giden işçilerin izine gelmesiyle artmaktadır. Çevremizde düğünler genelde yaz aylarında yapılmaktadır. Bekilli'de, Salı günleri pazar kurulmaktadır. Çevre il ve ilçelerden satıcılar gelirler. Hemen hemen tüm köylerden halk, minibüslerle pazara ihtiyaç görmeye gelmektedirler. Mevsimine uygun olmak şartıyla Bekilli Pazar'ında taze, bol ve çeşitli meyve, sebze bulmak mümkündür. İlçede tarım, mermercilik ve sarapcılık temel geçim kaynaklarıdır. Bekilli ve köylerinde "mermer, astbest, grafit, manganez, talk" gibi madenler mevcuttur. Ayrıca son yıllarda doğal taş ürünü olan ve “Kayrak Taşı” denilen taş üretimi gittikçe artmakta ve yurtdışına ihraç edilmektedir. İlçe merkezinde, Çoğaşlı Köyü ve Gömce köyünde şarap imalatı yapılmaktadır. İlçemizde üzüm şarabının yanında vişne, böğürtlen, kara dut, nar gibi meyvelerin şarabı da imal edilmektedir. İlçe,tarım ve hayvancılığa elverişli arazi yapısı ile eski çağlardan itibaren yerleşime açık bir yöre olmuştur. Osmanlı Padişahlarından lll. Ahmet kızı Mihrişah Sultan a, Beyağaç ve havalisini çeyiz hediyesi olarak vermiş; buranın geliri ise Mihrişah Sultan tarafından Medine'ye vakfedilmiştir. Burası Osmanlılar döneminde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Sazak köyüne bağlı mahalle iken, yakınına Sarıyer adı altında bir köy kurulmuş; daha sonra Sarıyer ile Eskere köyleri birleşerek Beyağaç adını almıştır. 6 Haziran 1972 tarihinde Belediye olarak teşkilatlanmış olan Beyağaç, 20.05.1990 tarihinde ve 3644 sayılı kanun gereğince ilçe olmuştur. 05.08.1991 tarihinde Kale ilçesinden ayrılıp fiilen ilçe olarak faaliyete geçmiştir. Beyağaç ilçesi, il merkezine 94 km uzaklıkta olup, ilin güneyinde yer almaktadır. Doğusunda Acıpayam ve Çameli, batısında Kale, kuzeyinde Tavas ve güneyinde Muğla ile Köyceğiz ilçeleriyle çevrili olan Beyağaç ilçesi, Eskere ovası namıyla verimli bir ova üzerinde kurulmuş olup, ilçenin rakımı 650 m, yüzölçümü 436 km² dir. Bu ovanın içinden geçerek Muğla sınırlarına ulaşan Akçay, ilçedeki tek akarsudur. İlçe ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. En önemli geçim kaynağı tütün üreticiliği oluşturmaktadır. Tütünün yanında buğday, arpa, mısır ve karpuz yetiştirilmektedir. Beyağaç ve çevresinde "Yörük kültürü" olarak da adlandırılabilecek "Toroslar göçebe kültürü" öne çıkmaktadır. Yaşam tarzı, örf-adet ve gelenekler bu görüşü desteklemektedir. Beyağaç ve çevresi hem kültürel hem de coğrafik olarak geçiş bölgesidir.Bu bölgenin kendine has en önemli etkinliği "EREN GÜNÜ KUTLAMALARI"dır. Bununla ilgili ayrıntılı bilgiyi "etkinlikler" bölümümüzde bulabilirsiniz.Bir de çiçekbaba ile ilgili ilginç bir inanış vardır: Çiçeklerin babası veya çiçek gibi baba yahut bu isimli bir bilgenin mekanı... Kim bilir!... Rivayetler, efsaneler, hikayeler o kadar çok ki hangisi doğru hangisi yanlış onu söylemek bile cesaret işi... Kimilerine göre ermişler, evliyalar yurdu; kimilerine göre dertlere deva, hastalara şifa dağıtılan yer; kimilerine göre tanrıların etrafı gözlediği yer … vb. Hepsi bir inanıştır saygı duymak gerekir. Beyağaç merkezine 8 km uzaklıkta, İlçe'nin doğusunda Bozdağ'ın güneyinde Eşenler mevkiinde bulunmaktadır. Etrafı çam ormanlarıyla kaplı günübirlik piknik alanı ve çadırlı kamp için çok uygun güzel bir doğal bölgedir. 15 hektarlık alanda, “Çiçekbaba” ve “Armıtcık” zirveleri arasında “Gökçay “ vadisinin kuzeyindeki bölgesindedir. İlçeye l6 km mesafede, rakımı l334 olup çok güzel ve gizemli bir görünümü vardır. Düzlüğün ortasında bir kaynağa sahip olup yağmur sularından beslenir. Temmuz ayında tamamen suyu kaybolur. Ekim ayından itibaren tekrar su tutmaya başlar. Etrafında yaşlı karaçam ağaçları bulunur. Bu ağaçlar yakın zamana kadar çobanların ve sonra yerleşik hayata geçen insanların evleri olmuş; halen “Angıt” kuşlarının barınakları, yörede beslenen hayvanların dinlenme mekânıdır. İlçeye 20 km uzaklıkta 1 700 m rakımlı 5 hektar büyüklükte bir yayla olup heybetli ağaçları, havası, soğuk ve kaliteli içme suyu kaynakları ile meşhurdur. İlçeye uzaklığı 27 km olup korunmaya ve geleceğe aktarılması ihtiyacı olan ender doğal değerlerdendir. 1700 ve 2000 rakımlar arasında, Çiçekbaba zirvesinin kuzey yamaçlarında doğu-batı yönünde yayılış gösteren ortalama yaşları 750 -1200- 1300 ve üzeri olan yaşlı Karaçam ağaçlarının “ORMAN” oluşturduğu bir bölgedir. Bu bölgenin 79 hektarlık kısmı “Kartalgölü Tabiatı Koruma alanı” olarak korumaya alınmıştır. 1995 yılında ise bu alanı da kapsayan “Çiçekbaba” zirvesi ve çevresinin 1309 hektarlık kısmı Kültür ve turizm Bakanlığı İzmir II nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından I. DERECE DOĞAL ve ARKEOLOJİK SİT ALANI ilan ilmiştir. Yaklaşık 1 hektarlık alanda, 1903 m rakımlı, etrafı dik kızıl kayalıklarla çevrilidir. Az sayıda “Anıt Karaçam” ağacı bulunmaktadır. Çiçekbaba zirvesinden kuzeydoğu yönüne giden yaklaşık 1,5 km uzunluğunda, 100 ila 300 m genişliğe kadar ulaşan vadinin orta bölümlerinde yer alan tahminen buzul çağında oluşmuş bir krater gölüdür. Yüksek bir bölge olması çevredeki ağaçlar ve kayalıklarda “Kartal”ların yaşaması, burada yuva yapıp yavrulamaları nedeniyle göl “Kartal Gölü” adını almıştır. Bölge “Anıt Ormanlar-Kartal Gölü” olarak isim yapmıştır. Haziran ayı ortalarından sonra günübirlik piknik alanı ve Çadırlı kamp için yerli ve yabancılar tarafından kullanılır. Konumu gereği çok ilginç görünüm sunar. Özellikle çimleri ve çevresindeki bitki varlığı çok değerlidir. Kimilerine göre ermişler, evliyalar yurdu; kimilerine göre dertlere deva, hastalara şifa dağıtılan yer; kimilerine göre Tanrıların etrafı gözlediği mekandır. Çiçeklerin babası, veya çiçek gibi baba yahut bu isimli bir bilgenin mekanı. Burası efsanelerin harman olduğu yerdir aslında. Bir yanı Ege, diğer yanı Akdeniz arkası ise iç egenin yüksek dağlarıdır. En somut olanı eşsiz zengin bitki varlığı sebebiyle özellikle yabancı bilim adamlarının ayrılamadığı inceleme araştırma bölgesidir. Halk arasında 93 harbi diye bilinen 1876-1877 Osmanlı-Rus savaşı sırasında, Balkanlardan göç eden Türkler tarafından 1876 yılında Hambat ovasında kurulmuştur. Hambat adı Selçuklularca kurulan Han-Abat Kervansarayı'ndan gelmektedir. Kurulduğu yıldan 1955 yılına kadar köy statüsünde bulunan Bozkurt, 1955 yılında Bucak, 1956 yılında ise belediye olmuştur. 09.05.1990 tarihinde kabul edilen ve 20.05.1990 tarihinde yürürlüğe giren 3644 sayılı kanun ile ilçe olmuştur. Bozkurt ilçesi, Denizli İlinin doğusunda yer alır. Denizli'ye uzaklığı 52 km' dir. İlçenin doğusunda Denizli İline bağlı Çardak ilçesi, batısında Honaz, güneyinde Acıpayam, kuzeyinde Baklan ve Çal ilçeleri ile kuzeydoğusunda Afyon iline bağlı Dazkırı ile komşudur. Denizden yüksekliği 866,8 m dir. Topraklarının büyük bir bölümü Hambat ovası içindedir. Yüzölçümü 360 km²'dir. İlçede, Akdeniz ile iç Ege iklimi arasında bir geçiş iklimi görülür. Genelde yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı geçer. Bozkurt-Çambaşı Köyünün güneybatısında ormanlık alanda yer alır. Karagöl olarak bilinen mesirelikte çeşitli su kaynakları, kar ve yağmur suları ile beslenen küçük bir göl bulunmaktadır. Gölün etrafı mesirelik olarak düzenlenmiş ve seyir alanları oluşturulmuştur. Bahar ve yaz aylarında bölge halkı tarafından sıklıkla ziyaret edilen yerlerden birisidir. Bozkurt-Mecidiye Köyünün 1 km güneyinde, yol üzerinde yer alır. Kurban veya Gurbet Çeşmesi olarak bilinen mesirelikte yılın 12 ayı hiç kesilmeden temiz su akan iki çeşme bulunmaktadır. Özellikle bahar ve yaz aylarında çevre halkının çam ağaçlarının altında, temiz havada, şehrin kalabalığından ve gürültüsünden uzak, günlük sıkıntılardan arınmış bir şekilde hafta sonu geçirmek ve piknik yapmak için tercih ettiği yerlerden birisidir. KARAKISIK KANYONU Karakısık Kanyonu, Bozkurt-İnceler Kasabasının kuzey-doğusunda kasabaya 7 kilometre uzaklıkta, ormanlık alanda, Emir Çayı'nın doğduğu bölgede bulunmaktadır. Kanyonun en dar yeri 4 metre ve tabantepe yüksekliği 200 metredir. Zemin yapısı Konglomera (Kum ve çakılların basınçla birleşmesi ve zamanla sertleşmesi sonucu oluşan kütle) ve taşlardan oluşmakta; kanyon tabanı ise geçirgen (agrea) kum ile kaplıdır. Bu geçirgen tabaka kanyon içerisinden 5 metreden başlayıp aşağılara inildikçe 150 metre derinliğe kadar ulaşmaktadır. Tarih boyunca İnceler Kasabası'nın kurulduğu bölge ile Acıpayam-Tavas ilçelerine geçit olarak kullanılmıştır. İlçe halkının çoğu tarım ile uğraşmaktadır. İlçede sulama imkanı olmadığından kuru tarım yapılmaktadır. İlçeye bağlı sadece Cumalı ve Tutluca köylerinde sulama için faaliyetler tamamlanmıştır. Arpa, buğday, kimyon ve tütün başlıca tarım ürünleridir. Bağcılık ise çok az yapılmaktadır. Sanayi yatırımları olarak; ham bez dokuma fabrikası, halı imalat ve turizme yönelik pazarlanması ve dört adet tekstil ve konfeksiyon atölyesi bulunmaktadır. Bozkurt orman alanlarının iyileştirilmesi projesi içinde 150 hektar alan devlet tarafından ağaçlandırılmıştır. Bozkurt ilçe merkezi, kasaba ve köylerin tamamında elektrik, içme suyu ve telefon hizmetleri mevcuttur. İlçe merkezinde, İnceler Beldesi'nde, Yenibağlar, Alikurt, Başçeşme ve Çambaşı köylerinde kanalizasyon şebekesi bulunmaktadır. Tarihçesi Buldan'da ilk Türk hakimiyeti Afşin Beyin 1070 yılında Denizli ve havalisine akıncılarıyla beraber gelmesiyle başladı ve fetih 1215 yılında gerçekleşti. Buldan'ın fethinin, Denizli'nin fethinden 100 yıl sonra gerçekleşmesinin en büyük sebebi Selçuklular ile Bizanslılar arasında yapılan bir anlaşma gereği Menderes Nehrinin sınır kabul edilmiş olmasıydı. Bu anlaşmadan dolayı Türk Akıncıları Büyük Menderes Nehri'ne kadar geliyor ve buradan geri dönüyorlardı. 1149 yılında Serinhisar ilçesi sınırları içinde yeralan Kazıkbeli'nde yapılan ve tarihe Kazıkbeli Savaşı olarak geçen savaştan ve 1176 yılında Çivril İlçesi Gümüşsu Kasabası yakınlarında yapılan savaştan sonra Türkler Denizli ve çevresine hakim olmaya başladılar. 1195-1200 yılları arasında Çardak, Acıpayam, Çal, Çivril, Bekilli ilçeleri tamamen Türk hakimiyetine geçti. Güney ilçesi 1211 yılında; Buldan'da 1215 yılında tamamen Türk'lerin eline geçti. Türk'ler Çağış Mevkiine gelerek burada Çarşamba-i Lazikiye adını verdikleri kasabayı kurdular. Kütahya ve Alaşehir tarihlerine bakıldığında Çarşamba-i Lazikiye adlı kasabayı kuranların, Selçuklu'lar tarafından Buldan ve yöresine gönderilen Türk aşiretleri olduğu; bölgeyi Türkleştirme amacıyla gönderildikleri anlaşılmaktadır. Çarşamba-i Lazikiye kasabası savunması zor bir yerleşim birimiydi. Sık sık saldırılara maruz kalıyordu. 1354 yılında Tripolis'te yaşanan depremden sonra Tripolis'te yaşayan Türklerle Çarşambalılar bugünkü Buldan ilçesine yerleşmişlerdir. Beylikler döneminde merkezi Kütahya'da bulunan Germiyanoğlu Beyliğine bağlı bulunan Buldan 30 yıl bu Beylik tarafından idare edildikten sonra 1335 yılında Aydınoğulları Beyliği'ne; 1340 yılında ise İnançoğlu Beyliği'ne bağlanmıştır. 1368 yılında 2. Yakup Bey tarafından tekrar Germiyanoğlları Beyliğine bağlanan Buldan Osmanlı padişahı Yıldırım Beyazıt ile Germiyanoğulları arasındaki savaş sonucu bir müddet Osmanlı Beyliği idaresinde kalmış Yıldırım Beyazıt ile Timur arasındaki Ankara Savaşından sonra da Timur tarafından tekrar Germiyanoğlu Beyliği'ne verilmiştir. 1428 yılında Germiyanoğlu 2. Yakup Bey'in vasiyeti doğrultusunda Osmanlılara ilhak olan Germiyanoğulları Buldan'ın da Buldan ve yöresinin de Osmanlılar idaresine geçmesine sebep olmuştur. 1429 yılından 1923 yılına kadar Buldan ve yöresi Osmanlılar tarafından idare edilmiştir. Buldan adı ile ilgili en eski kayıt 1530 yılında yazılmış olan Osmanlı Devleti zamanında tutulan muhasebe defteri (Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri)dir. Bu defterde Lazikiye (Denizli) Kütahya Livası içinde bir kaza olarak österilmektedir. Bu kazanın köylerinden biri Buladan köyüdür. Bu köy bugünkü Buldan şehridir. Bu kaynakta ayrıca Cihar Şenbe ve Çağış köyleri de sayılmaktadır. Ayrıca 1570 yılına ait Kütahya Livası Mufassal defterinde Denizli'nin köyleri arasında Buldan Baladan ismiyle anılmaktadır. Türk bilgini ve yazar Katip Çelebi Cihannüma adlı eserinde şehrin adını Buladan olarak vermektedir. Yine Türk gezgini Evliya Çelebi seyahatnamesinde Denizli'den söz ederken Cihar Şenbe adıyla Buldan'dan bahsetmiştir. Bazı eserlerde Buldan'ın diğer isminin Çarşamba-i Lazikiye olduğu belirtilmektedir. 19. yüzyıl sonlarına ait Aydın ili yıllıklarında ve Türk yazar ve dil uzmanı Şemsettin Sami'nin Kamusul Alam adlı eserinde Buldan adı verilmektedir. 1834 tarihli İngilizce bir kaynakta Buldan'ın adı Buladan olarak geçmektedir. Denizli'nin şirin ilçesi yeşil Buldan, gerek doğa güzelliği ve havası, gerekse dokuma ve el sanatları ile Ege'nin örülmeye değer bir ilçesidir. Buldan kuzeyden Uşak, batıda Manisa ve Aydın, kuzey ve doğuda Güney İlçesi, güneydoğuda Denizli merkez, güneyde ise Sarayköy ilçesi ile çevrili olup, 518 km² yüzölçümü ve 27 köyü ile görülmeye değer bir ilçedir. Batı Anadolu'nun her yöresinden Buldan'a ulaşım kolaydır. Denizli'ye 45 km olan Buldan'a İzmir'den Aydın üzerinden veya Alaşehir üzerinden kolayca gidilebilir. Buldan Akdeniz ve Ege Bölgesinin tüm turistik merkezlerine yakın olup, ulaşım sorunu yoktur. Buldan'ın denizden yüksekliği 690 mt olup, batısında 1150 mt yükseklikte süleymanlı Gölü ve yaylası orman içi dinlenme alanıyla görülmeğe değer bir doğa harikasıdır. Buldan'ın tarihi Batı Anadolu'da yaşayan uygarlıklarla bütünleşmiş bir görünüm arzeder. Tarihte kültürel ve el sanatlarındaki zenginliğiyle yörenin dokuma ve ticaret merkezi olmuştur. Dokumacılığı 12. yüzyıl öncesine kadar dayanır. Yörede ağırlıklı olarak Buldan bezi, havlu, bornoz, ham bez, Halep işi,masa örtüsü, yatak örtüsü, perdeye dönüştürülebilen bezler ve ipek işlemeler ev tekstili ürünleri üretilir. Buldan ve çevresinde belli bir orandada üzüm bağcılığı yapılmaktadır. Arazi engebelidir. 3 yanı dağlarla çevrilidir. Güney ve batısını Sazak dağları (Aydın) çevreler. Geleyli, Kumralı ve Karlık tepeleri vardır. İlçenin güneyinde Haydar ve Koçan sırtları; batısında toprakçı kaşı,; Topdamı Kayalıdökük; kuzeyinde Gümüşlükaya Tepeleri vardır. Doğuda alçalarak Yenice ovasına doğru uzanır. İlçenin doğusunda Yenice ovası ve Büyük Menderes akarsuyu vardır. İçme deresi, karadere, çayır deresi, kestanederesi önemli derelerdir. İlçeye yakın Derbent barajı sulama amaçlıdır ve Sarıgöl ovasını sular. Güneye yakın Adıgüzel Barajı hidroelektrik santralı vardır.Akdeniz iklimi ile kara iklimi arasında bir geçiş iklimi hüküm sürer. Orman yönünden zengindir. Fakat 1994 yılındaki orman yangını ile 2000 hektar orman yanmıştır. 2000 Temmuzunda ise Buldan ve Güney arasında meydana gelen yangında 1580 hektar daha orman yanmıştır. Ağaçlandırma çalışmalarına hızla devam edilmektedir. En çok kara çam, kızıl çam,meşe yaygındır. Ovada ve çevrede bağcılık yaygındır. Buldan'da yerleşen Türk aşiretleri hayvancılığın yanısıra, ziraatle de uğraşmışlar. Aynı zamanda pamuk ve yünden çok sağlam giyim eşyaları dokumuşlar; dokumacılığa önem vermişlerdir. Buldan'da dokumacılık ve işlemecilik daha sonraları el sanatlarına dayalı olarak gelişmiş; yörenin ve ülkenin sayılı ticaret merkezi haline gelmiştir. Dokumalar kısa zamanda çevreye ün salmış olup, Osman Gazi'nin şalı, elbisesi, Genç Osman'ın gömleği; Barboros Hayrettin Paşa'nın şalı; Yıldırım Beyazıt'ın kızının gelinliğinin Buldan'da dokunması Buldan dokumalarının ününü yurt çapında yaygınlaştırmıştır. Buldan'da yoğun bir nüfus olduğu dikkati çeker. Güney'le beraber kazanın toplam nüfusunun 28 687 olması bunu göstermektedir. Bunlardan Buldan'ın o dönemlerde ülkenin dokuma ve ticaret merkezlerinden biri olduğunu açıkça anlaşılmaktadır. Buldan'da dokumacılığın ünü Osmanlı Döneminde duyulmuş; günümüzde de devam etmektedir. Buldan'da yapılan dokumaların boyası geleneksel olarak meşe palamudundan ve kök boyasından imal edilmekteydi. Günümüzde desenler günlerce süren emek ve çabaların sonucunda elle işlenmektedir. Bugünkü işlemeciliğin kökeni tamamen elle yapılan kasnak işlemeciliğine dayanır. Buldan'da dokumacılık hala evlerde yapılmakta, nostalji kokan ürünlerimize çağdaş teknoloji ürünlerinin yanında ayrı bir değer verilmektedir. Buldan ekonomisi dokuma ve tekstile dayalıdır. Yüzyıllar öncesinden gelen dokumacılık halkın en büyük gelir kaynağıdır. Osmanlı Dönemi Lonca sistemi ile ticari ciddiyet ve kalite korunmuştur. Günümüzde kendi kendine ayakta kalan dokumacılık devletin de desteği ile daha gelişecek; ihracata yönelerek iç ve dış pazarlar bularak, ülke ekonomisinde önemli rol oynayacaktır. Bu sebeple Buldan dışa açılmak zorundadır. İlki 8.9.10 Haziran 2001 de düzenlenen "Uluslararası Dokuma Kültür ve El Sanatları Festivali" heryıl Haziran ayının ilk haftasında yapılmaktadır. Bu tür Festival ve etkinliklerle Buldan halkı geleceğe umutla bakmaktadır. Ova kısımlarda pamuk, üzüm, incir, sebze ve tahıl yetiştirilir. Köylerde tütün ve sebze yetiştirilir. Alandız ve Kaşıkçı Yaylasında kiraz, kestane, ceviz; Yayla'da elma yetiştirilir. |
1071 Malazgirt Savaşı ndan sonra yöreye Selçuklu uç beyleri akınlar yapmaya başlamış; 1176 Miryakefalon Savaşı'ndan sonra da kesin olarak Türk Egemenliği altına girmiştir. 1862 yılında İzmir İline bağlı bir İlçe olarak teşkilatlanmış ve 1923 yılında Denizli İline bağlanmıştır. Bölgenin Türk hâkimiyetine girmesinden sonra yöreye yerleşen insanların demircilikle uğraşması nedeniyle Demirciköy olarak isimlendirilmiştir. 19 yy.
Ekonomik Durum
İlçe nüfusunun büyük bir bölümü tarımla uğraşmaktadır. Üzüm, elma, sebze, tahıl, anason, haşhaş, kekik, ayçiçeği, yem bitkileri gibi ürünler başlıca tarımsal ürünleri oluşturmaktadır. İlçemizde sofralık üzüm depolanan 7 adet soğuk hava deposu bulunmaktadır. Toplam yıllık kapasiteleri 5 200 tondur. Depolanan sofralık üzümün önemli bir bölümü paketlenerek ihraç edilmektedir. Toplam yıllık ihracat miktarı 2 milyon dolar olarak gerçekleşmektedir. İlçemizde 9 adet şarap üretim fabrikası bulunmaktadır. Akkent Beldemizde faaliyet gösteren Confurt Meyve Konsantresi Fabrikasının Yıllık ihracat miktarı 8 milyon dolar olup, 100 kişiye istihdam sağlamaktadır.
Denizler Beldemizde faaliyet gösteren Erdem Mermer İşletmesinin Yıllık ihracat miktarı 9,5 milyon dolar olup, 90 kişiye istihdam sağlamaktadır. Belevi Beldemizde faaliyet gösteren Denizli Çimento Fabrikasında yıllık 2 milyon ton çimento üretimi yapılmakta; bunun 440 bin tonu ihraç edilmektedir. Çimento fabrikası 257 kişiye istihdam sağlamaktadır.
Tarımsal Kuruluşların dışanda ilçemizde sanayi kuruluşu olarak Belevi Beldesi sınırları içersinde Denizli Çimento ve Denizler Beldesinde Mermer İşleme Tesisi bulunmaktadır. Belevi Beldesi sınırları içinde 23 adet mermer ve traverten ocağı ruhsatlı olarak faaliyet sürdürmekte olup bunların yıllık toplam üretim kapasiteleri 103,5 tondur.
ortalarından itibaren ise Çağatay Türkçesinde “Yüksek Yer” anlamına da gelen Çal adını almış olan yörede bu isim ile ilgili olarak çeşitli rivayetler olmasına rağmen bölgenin coğrafi konum itibariyle kullanıldığı tahmin edilmektedir. Kurtuluş Savaşında ayrı bir öneme sahip olan İlçede, zamanın Çal Müftüsü Ahmet İzzet Efendi önderliğinde örnek bir bölgesel direniş hareketi gösterilerek daha işgalin ilk günlerinden itibaren mitingler düzenlenerek işgal protesto edilmiş, Çal'a yaklaşan Yunan kuvvetlerinin ilerleyişini durdurmak için Menderes Nehri üzerindeki köprüler tahrip edilmiş, silahlı mücadele yapılarak daha fazla ilerlemelerine engel olunmuştur. Kurtuluş Savaşında Resmi kayıtlara göre 279 Çallı şehit düşmüştür.
İlçenin idari yapısı içerisinde yer alan Bekilli Bucağı 1988 yılında, Baklan Bucağı 1990 yılında müstakil ilçe olmuştur. Çal'ın doğusunda Çivril ve Baklan İlçeleri, batısında Denizli Merkez İlçe ve Güney İlçesi, güneyinde Bozkurt ve Honaz İlçeleri, kuzeyinde Bekilli ve Ulubey İlçeleri bulunmaktadır. Arazi yapısı dalgalıdır. Menderes Nehri İlçe topraklarından geçmektedir. İklim olarak İç Anadolu yayla iklimi hakimdir. Kışlar soğuk ve yağışlı, yazlar serin ve kuraktır. Çal İlçesi Denizli İli'ne 63 kilometre mesafededir. İlçenin rakımı 850 m, yüzölçümü 858 km²dir.Bölgede bir çok doğal güzellik bulunmaktadır: Çökelez Dağı, Hançalar Köprüsü, Kaplanlar Köyü Göleti, Yöğlük Mevki, Sakızcılar Şelalesi, Kısık Mevki, Gelinören Ilıca, Sazak Tümülüsü. Ayrıca bu doğal güzelliklerin yanında, tarihî yerler ve binalarda bolca bulunmaktadır. Bunlar, Apollon Termenos Tapınağı, Yukarıseyit Tarihi Değirmen ve Çeşmeleri, Ortaköy Tarihi Bina, Dayılar Tarihi Bina, Kayı Pazarı Minaresi ve Ahmet Çökelez Konağı… Bu kadar güzel yerin yanında mutlaka ziyaret edilmesi gereken türbeleri de vardır. Bunlar, Mahmutgazi Dede Türbesi ve Sazak Köyü Zekeriya Dede Türbeleridir.Sudan koyun geçirme yarışması, İlçemize bağlı Aşağıseyit köyünde 828 yıldır süregelen bir gelenektir. Koyun sürülerinin Büyük Menderes nehrini yüzerek geçmesini amaçlayan yarışma, her yıl yapılmaktadır.
KAYIPAZARI CAMİİ MİNARESİ
Denizli İli, Çal İlçesi, Şapçılar Mahallesi, Pazaraltı Mevkiinde Minarenin, mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait olup, tapunun 174. parselinde yer almaktadır. Kayı pazarı camii minaresi korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olmasından dolayı, İzmir II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 05.11.1997 tarih ve 7178 sayılı kararı ile tescil edilmiştir. Çal-Bekilli karayolunun 6. km sinde, Şapçılar Köyü yol ayrımındaki Kayı pazarı camiine ait olan minare temelde kare planlı, silindirik gövdeye kadar moloz taş örgülü, silindirik gövde ise tuğladan inşa edilmiştir. Şerefeye geçiş ise kirpi saçak örgü sistemiyle sağlanmıştır. Tuğla örgülü petek kısmının üzerindeki külahı mevcut değildir. Minarenin gövdesinde, kaide üzerindeki bileziğin bulunduğu yerde enine büyük bir çatlak sonucu gövdenin aksından kayması nedeniyle, 2005 yılında Denizli Valiliğince tuğla örgülü gövde, pabuç kısmına kadar söküldükten sonra aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiştir.
İzmir II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 08.09.2004 tarih ve 91 sayılı kararı gereğince caminin temellerinin bulunarak planının çıkarılması için; Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün verdiği Kazı Ruhsatları gereği 2004 ve 2005 yıllarında Denizli Müze Müdürlüğü Uzmanlarından, Sanat Tarihçi Şaban KÖK ve Arkeolog Nesrin KARABAY tarafından yapılan sondaj kazılarında, camii temellerine rastlanılmamıştır. Ancak burada çıkan kazı buluntularından caminin çatısının alaturka kiremitle örtülü olduğu anlaşılmıştır.
Caminin ve Pazar yapılarının *****huriyetin ilk yıllarında; Kuva-i Milliye Reisi ve Çal Belediye Başkanı olan Necip Ağa tarafından, pazarın Çal İlçe Merkezine taşınması amacıyla yıktırıldığı bilinmektedir. Caminin hemen altından geçen Çal-Bekilli yolunun 1932 yıllarındaki yapılan taş döşemesinde buradaki caminin ve diğer yapılara ait taşların kullanılması ,ayrıca arazilerin tarım amacıyla ziraat edilmesinden dolayı temizlendiğinden yüzeyde kalıntılara rastlamak mümkün olmamıştır.
Çal yöresi 14.yy.da Germiyan oğullarının hükümranlık sahası içinde kaldığından bu yüzyılda Kayı pazarı Kayı Türkmenlerince kurulmuş olmalıdır. Ancak bu pazarın kesin olarak ne zaman kurulduğu tespit edilememiştir.1530 tarihli Muhasebe-i Vilayeti Anadolu defterine göre Şehlu(ışıklı)nahiyesine bağlı Kayı adlı iki, Kayıcık adlı bir yerleşimin bulunduğu kayıtlarda geçmektedir. Bundan dolayı pazarın adı da Kayı Türkmenleriyle ilişkilidir. Ayrıca 16.yy.da Kütahya Livası sancak sınırları içinde önemli ölçüde Pazar sayısı arttığı Osmanlı kayıtlarında geçmektedir. Kayı Pazarı Kitabesi bulunmayan Pazar camisi de, yörede bulunan moloz, taş ve minaresinde tuğla kullanılarak pazarcıların ihtiyacını karşılamak amacıyla sonraki dönemlerde pazarcılardan toplanan bac-ı pazar vergisiyle yapılmış olmalıdır. Ancak Pazar yapıları Lale devrinde, Vezir Nevşehirli Damat İbrahim Paşanın damadı; Akdeniz kaptanı Mehmet Bey oğlu Kaymakam Mustafa Paşanın Vakfına 1720 yılında vakfedildiği vakıf belgelerinde kayıtlıdır. Yöre halkından edinilen bilgilere göre; pazarda camiden başka, yerli Rumların işlettiği bir han, fırın, kahvehane, ve dükkanların bulunduğu, yöredeki yerli ve göçer Türkmenlerin Kayı Pazarında ihtiyacını karşıladığı, Konya, Afyonkarahisar ve İzmir tarafından gelen kervanların özellikle kuru üzüm ticaretiyle uğraştıkları, bunun dışında tahıl ve peynir ticareti yaptıkları anlatılmaktadır.
Deve kervanlarının önceleri cuma günü gelerek Pazar gününe kadar burada kaldıkları, Pazar günü öğleden sonra yükünü sararak yola çıktıkları yöre insanları tarafından anlatılmaktadır. Pazarın güney tarafında bulunan Şapçılar halkı kervandaki hayvanların ot ihtiyacını karşılayarak geçimlerini sürdürdükleri, bugün Bozkurt ilçesine bağlı olan Avdan köylüleri ise ardıç ağacından imal ettikleri kömürleri Kayı pazarındaki demircilere satarak ticaret yaptıkları, bunun dışında Avdanlıların imal ettikleri ağaç senek, bardak, v.b. ev ve ziraat aletlerini Kayı pazarında sattıkları bilinmektedir. Ayrıca pazarlar nalbant, eğerci, semerci, demirci ve fırıncı ustalarının ustalıklarını gösterdiği ve mallarını sergilediği alanlardır.
Bundan da anlaşılıyor ki konar-göçer ve yerleşik hayata geçmiş Kayı Türkmenlerinin bu yörede yaygın olması Kayı Pazarının adının verilmesinde etkili olmuştur. 15.yy.dan itibaren Anadolu’da yaygınlaşmaya başlayan yöresel pazarlarda, yerli ve göçer halkın ihtiyaçlarının karşılandığı tuz, zeytinyağı, sabun, kumaşlar, ayakkabılar, at koşum takımları eğerler vb. eşyanın satıldığı, bunun yanında köylüler ellerinde bulunan fazla tarım ürünlerini, hayvan derilerini, et ve süt ürünleri gibi gıda maddelerini pazarlıyorlardı. Ayrıca tımar sahiplerinin ve hazinenin vergi olarak halktan topladıkları mal ve tarım ürünlerini, paraya dönüştürdükleri ticari merkezlerdi. Osmanlı döneminde pazarlardan elde edilen bac-ı pazar denilen satış vergisi Pazar yerinde muktesip denilen ve Pazarda asayişi sağlayan bir kişi tarafından toplanırdı. Bu kişiler bazen görevlerini iltizam olarak üstlenirler ve belli vergilerin toplanmasını sağlarlardı. Bundan başka resm-i keyl denilen Pazar vergisine de rastlanılmıştır. Osmanlı Beyliğinin gelişmesinde Pazar vergilerinin büyük etkisi olduğunu Beylikler Dönemi Osmanlı tarihçisi Aşık Paşa belirtmektedir. Bu pazarlardan yerleşim yeri içinde olanlarından çoğu günümüz de de varlığını sürdürmesine rağmen yerleşim alanlarından uzak olan, açık Türkmen pazarları 20.yy. ortalarından itibaren canlılığını kaybederek ortadan kalkmıştır. Bunun sebebi ise yaşama kültürünün farklılaşarak üretim-tüketim biçiminin değişmesiyle ilişkilidir.20.yy ortalarından itibaren gelişen teknolojinin sonucu insanlar yerleşim yerlerinden uzak pazarlara değil, pazarlar insanların ayağına gelmiştir. Bu nedenle özellikle şehirlerde semt pazarları oluşmuştur.
ÇAL ADININ ANLAMI
İlçenin tarihinin, bölgede bulunan höyüklerden dolayı, MÖ.II.binlere kadar uzandığı tahmin edilmekte dir. Çal bölgesi tarih içinde sırasıyla Hititler ( MÖ .2000- MÖ.1200 ), Frigler ( MÖ.750 –MÖ.700 ), Lidyalılar ( MÖ.700 – MÖ.500 ) Persler ( MÖ.500 – MÖ. 300 ), İskender İmparatorluğu (MÖ.330 - MÖ.30 Helenistik Dönem ), Selevkoslar Krallığı, Bergama Krallığı ( MÖ.323 – MÖ.133 ) Roma İmparatorluğu ( MÖ.133 – MS.395) ve Bizans İmparatorluğu ( 395 – 1200) egemenliği altında kalmıştır.
Selcen Mahallesinin Durnuk-Demirdere Keçitepesi ve Güney yolu arasındaki bölümünde çok eski bir uygarlığın izleri hala görülmektedir. Bu uygarlığa ait kalıntılar Yunan ve Roma döneminden çok önce olup bazı mezarlardan cam kaplar ve süs eşyaları çıkarılmıştır.
İlçe yakınlarında bir başka yerleşim alanı ise ilçenin 2 km. güneydoğusunda, Asar mevkii denilen yerde, hisar görünümünde olan kalıntılar mevcuttur.
Mahmutgazi Mahallesinde ve çevresinde Roma ve Bizans döneminin izlerine rastlanır. Mahalle mezarlığında Roma döneminde yapılmış olan bir kilisenin temelleri mevcuttur. Çok düzgün sütunlar, kaideleri ile birlikte durmaktadır.Mahmutgazi Mahallesinde bundan başka, Killik mevkiinde antik bir yerleşim vardır.İsabey Mahallesinde de bu tür antik taş parçaları görmek mümkündür. Mahallenin altında bulunan Baklan Ovasında 2 adet höyük bulunmaktadır. Birisi Çivril’de sık görünen höyüklere benzeyen küçük bir höyük tür. Şu anda bu höyük yok olmuştur. Bu höyükler hakkında yeterli bir bilgi yoktur.Aşağıseyit Mahallesi Toptepe mevkiinde de tarihi yapı kalıntılarına rastlanılmaktadır.Ortaköy Mahallesi yakınlarında, Bizans dönemine ait olduğu sanılan, bir kale kalıntısı ile bunun aşağısında bir kilisenin kalıntıları mevcuttur. Develler Mahallesinde ise mahallenin girişinde sağ tarafta kaya mezarları görülmektedir.Bunlar dışında Bahadınlar mahallesinde bulunan Apollon Lermonos Tapınağı İlkçağa ait en önemli kalıntı olarak bu mahallede bulunmaktadır.
ÇAL’IN TÜRK HAKİMİYETİNE GİRMESİ ( SELÇUKLULAR DÖNEMİ )
Denizli ve Çal çevresi, Büyük Selçuklu İmparatorluğu ile Bizans arasında yapılan 1071 Malazgirt Zaferi sonrası dönemde Selçuklu Türklerinin egemenliği altına girmiştir. Uzun süre Türklerle Bizanslıların çatışmalarına sahne olan bölge, Çivril yakınlarında Selçuklular ile Bizans arasında yapılan 1176 Miryakefalon Savaşı sonrasında kesin olarak Türk egemenliği altına girmiştir. Mahmut Gazi, İsa Bey Seyit Gazi ve Hüsamettin Bey, Sülü Bey, Şeyh Elvan, Selcen Bey, Bahaiddin Bey, Ali Fakı Bey gibi Selçuklu uç komutanları Çal ve çevresinin Türkleştirilmesinde önemli rol oynamışlardır.
1176 Kumdanlı (Miryakefalon) Savaşı’ndan sonra yöreye Oğuz’un çeşitli boylarına bağlı Karamanlı, Çakırlar, Bahadınlar, Kuyucak, Sülüler, Elvanlı, Kabalar, Hançalar, Ali Fakihler, Cabarlar, Şapçılar, Dayılar, İcikler, Çatal Obalılar, Kaçarlar, Horzum, Sakızcılar, Toklar, Peynirciler, Sindel, Kaplanlar, Demirciler, Köseliler, Seyitler, İkizli, Sarı Keçili, Sarı Tekeli, Karalar, Hadımlar, Meller (Deliler), Büberler, İnallı (Eynelli) gibi oymaklar yerleşmiştir.Çal, 13.YY.’da Türkiye Selçuklu Devletinin batı uç bölgesinde yer almıştır.
ANADOLU BEYLİKLERİ DÖNEMİNDE ÇAL
Anadolu Selçuklu Devleti, 1243 Kösedağ Savaşında Moğol – İlhanlılara yenilince, dağılma sürecine girmiştir. Bu savaştan sonra Anadolu Selçuklu toprakları üzerinde çok sayıda Türk Beyliği kurulmuştur. Çal Bölgesi de 1261’den itibaren Germiyanoğulları Beyliğinin egemenliği altına girmiştir. 1391 tarihine kadar Germiyanoğulları egemenliğinde kalan Çal bölgesi, bu tarihte Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı Devletine katılmıştır.
OSMANLILAR DÖNEMİNDE ÇAL
Osmanlı Hükümdarı Yıldırım Bayezid, 1391 yılında Germiyanoğulları Beyliğine son verince Çal, Osmanlı egemenliğine girmiştir. 1402 Ankara Savaşında Yıldırım Bayezid, Timur’a yenilince Osmanlı Devleti Fetret Dönemi olarak adlandırılan bir döneme girmiştir. Bu dönemde Timur, Anadolu Beyliklerini tekrar kurdurunca Çal, tekrar Germiyanoğulları Beyliğinin hakimiyeti altına girmiştir.
Çal’ da II.Murat döneminde tekrar Osmanlı hakimiyeti başlamıştır. (1429) Uzun süre Kütahya Sancağına bağlı bir nahiye olarak bulunan Çal, 1826 yılında İzmir’e daha sonra ise Aydın’a bağlanmıştır. 1882’de Denizli Sancağı kurulunca bu sancağa bağlanan Çal’da, 1886’yılında Kaza (İlçe) teşkilatı kurulmuştur.Osmanlı döneminde Çal, bölgenin önemli bir merkezi durumundadır. İlçe yakınlarında “Kayı Pazarı”nın kurulması, Çal’da Kadılık teşkilatının ve üç adet medresenin bulunması ( Bugünkü Gazi İlkokulu binasının bulunduğu yerde Emin Efendi Medresesi, Savranzade Camii çevresinde Süleyman Efendi Medresesi ve Aşağı Camii’deki Fakioğlu Medresesi ) bunun göstergesidir.
KURTULUŞ SAVAŞINDA ÇAL VE MÜFTÜ AHMET İZZET EFENDİ (ÇALGÜNER)
Osmanlı Devleti 1914-1918 arası devam eden I. Dünya Savaşında İttifak Grubunda yer almıştır. Savaşı İttifak Grubu kaybedince Osmanlı Devleti de 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalayarak savaştan çekilmiştir. İtilaf Devletleri Mondros’tan sonra, gizli anlaşmalarla daha önceden aralarında paylaştıkları Anadolu’yu, antlaşmanın 7. maddesine dayanarak işgal etmeye başlamışlardır. Yapılan işgallere karşı Anadolu’da Kuvay-ı Milliye hareketi ortaya çıkmış, bölgesel direniş örgütleri oluşturulmaya başlanmıştır. Çal’daki direniş hareketleri 1911’den beri Çal Müftülüğü görevini yürüten Ahmet İzzet Efendi’nin liderliğinde gerçekleşmiştir.18 Ocak 1919 tarihinde toplanan Paris Barış Konferansında İzmir ve Ege Bölgesinin Yunanlılar tarafından işgal edilmesi kararlaştırılmıştı. Bunun üzerine 17-19 Mart 1919 tarihleri arasında, İzmir’de, Müdafa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Kongresi toplanmış, bu kongreye Müftü Ahmet İzzet Efendi ile Belevi’li Yusuf Ağa ( Başkaya ) Denizli temsilcisi olarak katılmışlardır. Kongre dönüşü Ahmet İzzet Efendi Çarşı Camiinde söylediği vaazlarda yaklaşan tehlikenin büyüklüğü ve vehameti konusunda halkı aydınlatmıştır.15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi tüm yurtta olduğu gibi Çal’da da büyük bir üzüntü ve infiale sebep olmuş, 17 Mayıs 1919’da işgali protesto etmek için Çal’da bir miting düzenlenmiştir. Müftü Ahmet İzzet Efendi burada halkı coşturan bir konuşma yapmıştır. Denizli’de Müftü Ahmet Hulusi Efendi ile görüşen Müftü Efendi, sırasıyla Mutasarrıf Faik Bey (Öztrak) ve Kalem Reisi Tevfik Bey’le de görüşüp onların desteğini aldıktan sonra Çal’a döner. Çal’ın ileri gelenleri ile yaptığı toplantıda bir ahitname yazıp orada bulunanlara imzalatır. Bu ahitname şöyledir:
“AŞAĞIDA İSİMLERİ YAZILI OLAN BİZLER, CÜMLEMİZ, VATANIMIZI VE NAMUSUMUZU KORUMAK İÇİN SİZE KATILMAYA SÖZ VERİYORUZ. BUNA DAİR HANGİ HUSUSTA EMİR VERİLİRSE YERİNE GETİRMEYE AMADEYİZ. EĞER MUHALEFET OLUNURSA, KENDİMİZİ VE KATLİMİZİ HELAL EDERİZ. 15 TEMMUZ 1919”Heyet-i Milliye Azaları: Necip Bey, Emin Efendi, Şakir Ağa, Şakir Efendi, Karayazılı Abdullah Efendi, Ağazade Ahmet, Necip Efendi, Alanyalı İzzet Efendi, Arap Mehmetzade , Hacı Ahmet Efendi, Ahmetzade Osman Efendi, Hacı Mustafazade Tevfik Efendi, Hacı Mehmet Ağazade Zekeriya Efendi, Abdurrahmanzade Sadık Efendi, Ahmet Ağazade Derviş Efendi, Zeybekzade Ali Ağa, İbrahim Çavuş, Ahmet Çavuşzade Hüseyin, Bekir Ağaoğulları Mustafa ve Rıza Efendiler.
REİS MÜFTÜ AHMET İZZET EFENDİ
Bu şekilde, 15 Temmuz 1919’da kurulan Çal Heyet-i Milliyesi hemen çalışmalara başlamıştır Yunan birlikleri Anadolu içlerine doğru ilerlemeye devam ederken, Batı Anadolu’da yeni cepheler kurulmaya devam etmiştir. Çal Heyet-i Milliyesi de Medele, Üçkuyu, Bekilli, Ortaköy, Süller, Çal ve Baklan bölgelerinde Yunan saldırılarına karşı gerekli tedbirleri almıştır. Oluşturulan diğer cephelere gönüllüler gönderilmiş, Çal ve çevresinde yollar kontrol altına alınarak cepheden dönen veya kaçan askerlerin Kuvay-ı Milliye’ye katılmaları sağlanmış, Halk sürekli aydınlatılarak milli birlik ve beraberlik sağlanmaya çalışılmıştır.Aydın-Umurlu Cephesinin Yunanlılar tarafından işgal edildiğinin duyulması üzerine Çal Heyet-i Milliyesi daha aktif olma gereği duyar. Müftü Efendi hatıralarında bu olayı şöyle anlatır:“Umurlu’nun yakılmasından bir gün sonra, Köşk’te, 150 kişi ile, cephede görev aldık. Bu sayıyı bir süre sonra 300 kişiye çıkararak bu cephede mücadeleye başladık .”“Bu faaliyetler boşa gitmedi. Eşraf nüfuzunu istimal etti. Her türlü fedakarlık gösterildi. Asker ve zaruri malzemeler gönderildi. Böylece cephelerimiz sağlamlaştı. Bilahare cepheyi yavaş yavaş geri alıp Çal’da Ortaköy ile Medele’de Aydın Efeleri ile cephe tuttuk. Demirci Mehmet Efe ile Çal’lı Necip Bey’in istişare ederek benim Çal merkezde bulunmamın daha yararlı olacağı sonucuna varmaları üzerine ben Çal’a döndüm. O sırada Çal’da tebdil-i havada bulunan, Çallı 14.Fırka Kumandanı Etem Bey’den (Karabudak), bu hizmette çalışmasını rica ettim. Etem Bey teklifimi kabul edince tevellüt itibariyle bütün Çal efradını askere davet ettim. Bir kısmını da Etem Bey’e teslim ettim. Harbin sonuna kadar Çal efradı, Milli Mücadele’ye iştirak etti. Özellikle ahitnamede ismi geçen Necip Bey merkezde ve köylerde son derece yararlı işler gördü. Velhasıl bu ahitname münderecatı gerek merkez de, gerek cephede bulunan efradımızı mücadelenin sonuna kadar uğraştırdı. Bu durumu Ali İhsan Paşa (Sabis) ve zaman zaman Çal’a gelen Fahrettin Paşa (Altay) ile Refet Paşa (Bele) görüp takdir etmişlerdir.”4 – 11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan Sivas Kongresi’ne Denizli temsilcisi olarak, Çal’ın Belevi Köyünden Yusuf Bey katılmıştır. Yusuf Bey bu kongrede oluşturulan ve TBMM açılıncaya kadar Hükümet görevini yürüten 16 kişilik Temsil Heyeti’ne de girmiş, Mustafa Kemal’in en yakın adamlarından birisi olmuştur. Mustafa Kemal, Kongre günlerinde, Denizli heyetini kabul etmiş ve bu kabuldeki konuşmasında:
“İSTANBUL’DA, ŞURADA BURADA MİTİNGLER YAPILDI. YUNAN İŞGALİ PROTESTO EDİLDİ. FAKAT SİZİN AYDIN CEPHESİNDE PATLATTIĞINIZ SİLAHLARIN SESLERİ VERSAİLLES SARAYINI ÇINLATTI SİZİ TEBRİK EDERİM .” demiştir. Sivas Kongresinde Denizli, Çal, Tavas ve Sarayköy Kuvay-ı Milliye teşkilatları, Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti çatısı altında toplandılar. 12 Ocak 1920 tarihinde toplanan ve Misak-ı Milli’yi kabul eden Osmanlı Mebuslar Meclisi’ne Denizli temsilcisi olarak Çal’dan Ortaköylü Müftüzade Emin Efendi katılmıştır.Bu arada, İstanbul Hükümetinin, Anadolu’da başlayan direniş hareketlerini engellemek için Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi’den, Mustafa Kemal’i, arkadaşlarını ve Anadolu hareketine destek verenleri kafir ilan eden, fetvayı alması üzerine, TBMM, Ankara Müftüsü Rifat Efendi’ den, İstanbul hükümetini kafir ilan eden bir fetva almış, bu fetvaya Ahmet İzzet Efendi de Çal Müftüsü unvanıyla imza koymuştur.Çal Heyet-i Milliye’si bir taraftan cephede mücadele edecek kuvvetler oluştururken, bir taraftan da hem bu kuvvetlerin hem de cephede bulunan diğer kuvvetlerin her türlü ihtiyacını karşılamak için çalışmalar yapmıştır. Milli Mücadele’nin başlangıcından Ağustos 1920 başına kadar, Çal Heyet-i Milliyesi’nce milli kuvvetlere 100.000 Liraya yakın para yardımı yapıldı. Yine 1920 Temmuz ayı içinde, Çal’dan cepheye 264 silah, 31.000 cephane sevk edilmiştir. Çal Kazasının bu fedakarlıkları, Denizli Mutasarrıfı Nazmi Bey tarafından Dahiliye Vekaleti’ne bildirilmiştir.
5 Temmuz 1920 tarihinde Çal sınırları içine giren Yunan kuvvetleri Menderes Nehrinin kuzeyindeki köyleri işgale başlarlar. Çal sınırları içinde Yunanlılarla ilk sıcak temas Üçkuyu tepelerinde olur. Fakat ikmal yetersizliği ve asker azlığı nedeniyle Türk birlikleri geri çekilmek zorunda kalır. İşgallere devam eden Yunan kuvvetleri Bekilli – Süller – Aşağıseyit hattını ele geçirmişler ve buralardaki halka işkence etmişlerdir. Bölgede Yunanlılara karşı en hassas yerler Çal ve çevresidir. Bilhassa Menderes nehri üzerindeki köprüler büyük önem taşımaktadır. Başka bir deyişle Çal, Denizli’nin yumuşak karnı durumundadır. Buraları koruma görevi de Çal Kuvay-ı Milliyesi’ne aitti. Çal Kuvay-ı Milliyesi, Menderes üzerindeki bütün köprüleri tahrip etmiştir. 26 Ağustos tarihinde başlayan Büyük Taarruz’da 14. ve 34. Alay Çal’dan taarruza geçmiş ve bölgeyi Yunanlılardan temizlemişlerdir.Kurtuluş Savaşında resmi kayıtlara göre 279 Çallı Mehmetçik şehit düşmüştür. 15 Temmuz 1919’da kurulan Çal Heyet-i Milliye’si yaklaşık dört yıllık hizmeti süresince, Denizli sancağı içerisinde en büyük takdire layık cemiyet olmuştur. Kurtuluş Savaşı yıllarında TBMM’ye ve Dahiliye Vekaletine bu heyetin fedakar çalışmaları hakkında raporlar yazılmıştır.
Müftü Ahmet İzzet Efendi’ye Verilen İki İstiklal Madalyası:
Çal Müftüsü Ahmet İzzet Efendi’ye Kurtuluş Savaşından sonra iki İstiklâl Madalyası verilmiştir. Bu olay Milli Mücadele tarihinde ilk ve tek kalmış bir olaydır. 3354 sayılı beratla “Çal Kazası Müdafa-i Hukuk Heyetinden Müftü İzzet Efendi”, 3365 sayılı beratla “Denizli-Çal Müftüsü İzzet Efendi” olarak İki madalya düzenlenmiş ve verilmiştir.İki beratta da Türkiye Cumhuriyeti Riyaset mührü ve Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın imzası vardır. ( 17 Mart 1926) Bu durum bir yıl sonra anlaşılmış, ancak Milli Mücadele yıllarında bölgede görev yapmış olan, zamanın Müdafa-i Milliye Vekili Kazım Paşa (Özalp), o buhran günlerinde yakından tanıdığı Müftü Efendinin, Milli Mücadeledeki yararlı çalışmalarını çok iyi bilmenin huzuru içinde iki madalyayı da Müftü Efendi’nin göğsünde bıraktırmıştır.
ULAŞIMİlçemiz Denizli İl merkezine 65 km uzaklıktadır. Çevre illerden; Uşak'a 87 km, Burdur'a 150 km, Aydın'a 191 km, Muğla'ya 211 km Afyon'a 220 km, Manisa' ya 271 km, ve İzmir'e 289 km mesafededir. İlçe ile İl Merkezi arasında ulaşım otogardan her yarım saatte bir hareket eden Çal Birlik Minibüsleri ve Akkent Birlik Minibüsleri ile çevre yerleşim yerlerinden gelen diğer minibüsler, belediye otobüsleri, ayrıca komşu ilçe Bekilli'den gelen otobüsler ile yapılmaktadır. Ayrıca, Çal İlçesine 60 km uzaklıkta Çardak Hava alanı mevcuttur.
9-ÇAMELİ:
Çameli İlçesi Malazgirt savaşından sonra Anadolu'nun Türkleşmesi soncunda kurulmuş bir yerleşim merkezidir. Karamanoğulları'nın 1277 yılında Selçuklulara yenilmesi sonucunda bir kısım Karamanlıların batıya doğru göç ettikleri, bunların obalar halinde Batı Anadoluda değişik yerlere yerleşmiş oldukları sanılmaktadır. Burdur ve Denizli çevresinde rastlanan Karaman, Karamanlı gibi açıklamalar bu gerçeğe dayanır. Çameli İlçesinin bilinen ilk adı KARAMAN'dır. Cumhuriyet dönemine kadar Karaman Köyceğiz'e bağlıdır. Zamanla bazı esnafların Karaman'a yerleşmesi nüfusun çoğalmasını sağlamıştır. İlk mescit burada yapılmıştır. Çevreden Cuma namazı kılmak için buraya gelindiğinden zamanla ''CUMAYANI'' olarak adlandırılmıştır.
Cumhuriyet Döneminde çevrenin merkezi haline gelen Karaman 1930'da nahiye olarak ilk kez Marmaris ve Köyceğiz'e, 1932 de Acıpayam'a bağlanmıştır. 1953 yılındaki ilk idari düzenlemelerde İlçe Merkezi olup, adı çevresindeki ormanlardan esinlenerek '' ÇAMELİ '' olarak değiştirilmiştir. Çameli İlçesi Denizli İl merkezine 106 km uzaklıkta İl Merkezinin kuzey doğusunda yer almaktadır. 36/51–37/17 kuzey enlem ve boylamları arasındadır. İlçenin yüzölçümü 738 km² dir. Rakımı 1 350 m.'dir. Genellikle orman alanı içerisinde dağınık, dalgalı, yayla karakterli bir araziye sahiptir.
EKONOMİK DURUM
İlçe ekonomisi tarıma dayanır. Mevsimlik işçilik ve büyük baş hayvan besiciliği yaygındır. Haziran ayının ortalarından Ağustos ayının sonlarına kadar İlçemizde Yayla Turizmi açısından canlılık yaşanır. İlçemiz Merkezinde Cuma günleri pazar kurulmaktadır. Bazı köylerde büyük kapasiteli alabalık üretim tesisleri vardır.
SOSYAL DURUM:
İlçenin her yönüyle çağdaş yaşam koşullarını yakalama gayreti içinde olduğu görülmektedir. Konutlar geneldeköylerimizde yığma ve kagirdir. İlçe merkezinde ise betonarme binalar ön plândadır. İlçe merkezinde imar plânı mevcut olup yapılaşmalar bu plâna göre yapılmaktadır.
İlçemizin rakımının yüksek oluşu, yaz aylarının başka yerlere göre nispeten serin geçmesi ve doğal bitki örtüsü bakımından zengin oluşu nedeniyle son yıllarda yayla turizmine olan talep artmış ve özellikle sahil kesimden ilgi görmeye başlamıştır. Haziran ayının ortalarından Ağustos ayının sonlarına kadar İlçemizde Yayla Turizmi açısından yaşanan canlılık ilçemizin sosyo-ekonomik durumuna katkı sağlamaktadır. İlçemizde turistik otel,pansiyon ve konaklama tesisi bulunmamaktadır.
İlçemizde önemli sayılabilecek sanayi kuruluşu ve üretime yönelik fabrika bulunmamaktadır. İlimizin tekstil alanında gelişmiş olması nedeniyle İlçemiz merkez ve köylerinde yaşayan genç nüfusun büyük bir kısmı Denizli İline göç etmektedir. İlçemizden göç eden kişiler özellikle Fatih ve Kayhan Mahallesi ile Göveçlik beldesinde yoğunluk göstermektedir. Geri kalan kısım ise mevsimlik işçi olarak İzmir Çamaltı Tuzlasına tuz işçiliğine; Antalya İline narenciye ve sera işçiliğine; Muğla Dalaman ve Köyceğiz İlçelerine pamuk işçiliğine; Acıpayam ve kasabalarına tütün işçiliğine; Aydın iline ise zeytin işçiliğine gitmektedir.
İlçe merkezine 1 km uzaklıkta Denizli Karayolu üzerinde kurulan sanayi sitesinde küçük ölçekli demirci, yedek parça, dizel ve benzinli motorlu taşıt tamirhane ve bakım atölyeleri bulunmaktadır. Sanayi sitemizde bulunan atölyeler ilçemiz ihtiyacını karşılamaktadır.
Sarıkavak Köyümüzde Pazartesi, Güzelyurt Köyümüzde Çarşamba, Kalınkoz Köyümüzde Perşembe günleri Pazar kurulmaktadır. Köylerde eski Türk örf ve adetleri sürdürülmekle birlikte, sosyal yapı itibariyle Batı Anadolu'nun tipik özellikleri görülmektedir. Bazı köylerimizde düğün törenlerinde eski gelenek ve göreneklerin aynen devam ettirildiği bilinmektedir. (Hedef vurma, kapma v.b) Asker uğurlama ve karşılama geleneği, yılın belirli aylarında köylerde topluca yağmur duasına çıkma ve bazı köylerimizde de imece usulü halen devam etmektedir.
İlçe merkezimiz 1105 yılında Maymun dağı eteğinde KÖRİN adıyla anılan mevkide TÜRKMEN aşireti olarak kurulmuş; daha sonra şimdiki yerleşim yerine taşınmıştır.
Çardak, Selçuklular zamanında bir uç kalesi olarak, Selçuklular'ın savunma merkezi olmuştur. İdari bölümün yeniden düzenlediği Cumhuriyet döneminde küçük bir köy olan Çardak sırası ile önce Dinar'a, Honaz'a ve daha sonra da Bozkurt Bucağı'na bağlı kalmıştır. 1 Nisan 1958 yılında köy iken aynı tarihte İlçe olarak Denizli İline bağlanmıştır.
Çardak Han:
Alaaddin Keykubat zamanında, 1299 yıllarında yapılmıştır. Oldukça geniş bir kare avlusu, 6 bölümlü holü ile, Sultan hanlarının sade bir örneği olarak gösteriliyor. Han, Dinar ilçesine bağlı bulunduğu dönemde: “Hanabat” adıyla anılmıştır. Kurtuluş savaşı sırasında ise, tahıl ambarı olarak kullanılmıştır.
Coğrafik Yapısı
İlçe topraklarının yüzölçümü 240 km²'dir. Denizden yüksekliği 850 m dir. İlçe merkezinin kuzeyinde bulunan Maymun dağı 1733 m yüksekliktedir. Acı Göl'ün batısında bulunan Han abat (Han-ı âbâd) ovası, kuzeyde Maymun Dağı, güneyde Söğüt dağları ile çevrilidir. Akarsu bulunmamaktadır. Merkez İlçenin nüfusu:4 586, toplam nüfus:9 954 tür.
İlçemiz Ege ile Akdeniz bölgeleri arasında kalmakta olup, iklimi karasal iklimdir. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlı geçmektedir. İlçe toprakları içerisinde Acı Göl, Beylerli Göl'ü ve Gölcük Göl'ü adıyla bilinen üç adet göl vardır. Ancak bunlardan Gölcük Gölünde su bulunmamaktadır.
EKONOMİK DURUM
İlçe halkı tarım, hayvancılık ve esnaflık ile uğraşmaktadır. İlçe merkezinde tamamen kuru tarım yapılır. Gemiş ve Beylerli Kasabaları ile Çaltı ve Gölcük köyünde 13 500 dekar alanda sulu tarım yapılmaktadır. İlçede üretilen ziraî ürünlerin başında arpa, buğday, pancar, kimyon gelmektedir. Büyükbaş hayvancılık süt inekçiliği ile küçükbaş koyunculuk hayvancılık potansiyelini belirlemektir. Sanayi kuruluşları olarak iki adet mermer fabrikası, iki adet sodyum sülfat üretimi yapan fabrika vardır.Çardak Özdemir Sabancı Organize Sanayi Bölgesi, Denizli Serbest Bölgesive Çardak Hava alanı ekonomiye katkı sağlamaktadır.
SOSYAL DURUM
İlçemizde gençlerimizin istifade edebilecekleri Belediyeye ait çimlendirilmiş futbol sahası ile 1 adet halı saha, okullarımıza ait voleybol, basketbol, hentbol sahaları bulunmaktadır.
İlçemizde Milli Eğitim Müdürlüğü bünyesinde eski okul binası öğretmen evi olarak düzenlenmiştir. Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğünce açılan kurslar eğitimlerine bilgisayar odalarında devam etmektedir. İlçemize bağlı kasaba ve köylerde konut darlığı söz konusu değildir. İlçemizde yapılmakta olan yapı kooperatif binaları bitirildiğinde, konut konusunda daha çok rahatlama olacaktır.
Çardak İlçe merkezi, kasaba ve köylerin tamamında elektrik, içme suyu ve telefon hizmetleri mevcuttur. İlçe merkezinde kısmen, İlçemize bağlı Hayriye Köyü'nde ve Söğüt Köyü'nde kanalizasyon vardır. İlçe merkezinde belediyeye ait olan 1 adet düğün salonu mevcuttur. İlçe merkezinde 2 adet dinlenme parkı mevcuttur. Göz mevkii adı altında mesire yerinden vatandaşlarımız piknik amaçlı yararlanmaktadırlar.
Çardak Hava Alanı:
İlçenin güneyinde DHMİ Genel Müdürlüğü ile Hava Kuvvetleri Komutanlığı arasında yapılan Askeri Meydanların Sivil Havacılık Hizmetleri için kullanılması ile ilgili protokol gereğince 1991 yılından bu yana sosyal amaçlı olarak kullanılan terminal, sivil hava alanı olarak hizmet vermektedir. İnşaatına 2006 yılına başlanmış olan yeni Hava alanı Terminal binasının nakdî ve fizikî gerçekleşmeleri %100 tamamlanmış olup, faaliyetlerine başlamıştır.
Havaalanımız 2009 yılı Ocak ayı itibariyle "Serbest Kullanım Statüsü" kapsamına alınmış olup, bu kapsamda Havaalanımıza uçuş düzenleyecek olan Sivil Havacılık İşletmelerine ait uçaklar, yapacakları uçuşları için ayrıca Hava Kuvvetleri Komutanlığından müsaade almaksızın, sadece Hava alanımıza uçuş müsaadesi (Permi) çekerek uçuşlarını plânlamaları sağlanmıştır. Meydan Denizli'ye 60 km mesafede olup, ulaşım THY otobüsleri ve özel vasıtalarla sağlanmaktadır.
Kuş Cenneti
Hem sulakalanda, hem de çevresindeki dağlarda üreyen angıt, yıl boyu büyük sayılarda görülür. 1993'te Acıgöl'de yaklaşık 150 yuvadan oluşan bir flamingo kolonisi belirlenmiştir. Bu kayıt Acıgöl'ü Türkiye'de flamingonun ürediği beş alandan biri durumuna getirmişse de üremenin her yıl gerçekleşmediği sanılmaktadır. Alan aynı zamanda üreyen kılıçgaga, akça cılıbıt, mahmuzlu kızkuşu ve gülen sumru popülasyonlarıyla ÖKA statüsü kazanır. Acıgöl çevresinde yakın bir zamana kadar büyük bir toy popülasyonu bulunmaktaydı. Gölün kuzeydoğusundaki bir alana "Toygüden" adı verilmiş olması rastlantısal değildir.
Ayrıntılı incelenmemekle birlikte M.Ö. 3000 yıllarına kadar tarihi uzanmaktadır. Çivril'in çeşitli yerlerinde bu yıllara ait olduğu belirlenen “Arzava Beyliklerinin” bir çok eseri bulunmuştur. Bu tarihten sonra “Frigler, Lidyalılar, Selevki Krallığı ve Romalılar” görülür. Daha sonra Selçukluların Anadolu'ya yerleşmesiyle Çivril yöresinde Türk egemenliği oluşmuştur. Çivril de Belediye teşkilatı 1886 tarihinde kurulmuştur. Çivril 1910 yıllarında Afyon İline bağlı kaza iken 1925 yılında Denizli iline bağlı ilçe olmuştur. Tarihimizde önemli yeri olan Miryakefelon savaşı ilçemiz sınırlarında yapılmıştır. Çivril 1921 yılı Şubat ayının ilk haftası itibariyle yunanlıların işgaline uğramış olup, yunanlılar 9 gün Çivril'de kalmışlardır. Türk Alayının Çivril'e gelmesiyle yunanlılar Çivril'i boşaltmışlardır. 14 Nisan 1921'de Çivril ikinci kez yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Yunanlıların bu işgali 30 Ağustos 1922 tarihine kadar sürmüş ve bu tarihte yunanlıların Çivril'den kaçmasıyla 30 Ağustos İlçemizde hem kurtuluş günü hem de Zafer Bayramı olarak kutlanmaktadır.
Coğrafik Yapısı
1499 Km² yüzölçümlü, 840 m rakımlı İlçemiz, etrafı küçük tepelerle çevrili Büyük Menderes Nehri'nin oluşturduğu Çivril Ovasında kurulmuştur. Denizli-Uşak karayolu üzerinde yer alan ilçemizin, doğusunda; Sandıklı ve Dinar; batısında Karahallı (Uşak), Bekilli, Çal ve Baklan (Denizli), kuzeyinde; Sivaslı (Uşak) ve Sandıklı (Afyon), güneyinde; Dazkırı, Evciler (Afyon) ve Baklan (Denizli) ilçeleri bulunmaktadır. İl merkezine 96 Km, Uşak İli'ne 57 km
mesafededir.İlçe iklimi ılıman Akdeniz iklimi ile İç Anadolu'nun karasal iklimi arasında bir geçit teşkil eder. İklime bağlı olarak bitki örtüsü yeknesaklık göstermekte olup, yazları kurak ve nemsiz oluşu yüksek yapılı bitki örtüsünün oluşmasını engeller. Ova çevresindeki alçak tepe ve sırtlar step (bozkır), dağ yamaçlarında önce maki sonra karışık orman ve yükseklere çıkıldıkça iğne yapraklılar göze çarpar.
Büyük Menderes nehrinin önemli kaynakları ve üzerinde sulama amaçlı Işıklı Barajı Gölü mevcut olup Akdağ (2 450 m.) en yüksek dağımızdır. İlçemizin güneydoğusunu kaplayan Akdağ, yaylası, ormanları, barındırdığı yabani hayvanları, mağarası ve kanyonuyla bir tabiat harikası olarak karşımıza çıkıyor. Zirvesi 2 500 metre yükseklikte olan Akdağ, Orman Bakanlığının 29.06.2000 tarihinde "Tabiat Parkı" olarak tescil edilmiştir. Akdağ'da bulunan Koca yayla, Kurtini mağarası, Tokalı Kanyonu ve yabani Yılkı atları, geyikleri, yaban domuzları, kurtları ve diğer canlı türleriyle beraber görülmeye ve gezilmeye değer yerlerdir. Akdağ sporu, heyecanı, macerayı ve doğayı sevenler için bulunması güç bir ortamdır.
AKDAĞ TOKALI KANYONU:
Akdağ kanyonu bütün olarak 20 km'lik alana uzanıyor. 1 600 m rakımlı kanyon Çivril'in Gümüşsu (Homa) beldesinin 900 m rakımlı yerleşiminde sona gelmektedir. Kanyonun 1 200 metre uzunluğundaki kısmı bıçakla kesilmiş gibi, yüksekliği yer yer 200 m'yi bulan kaya kütlelerinden oluşuyor. En geniş yeri 4 metre, en dar yeri ise 1,5 metre aralıktaki bu kayaların arasından akan derenin oluşturduğu Akdağ kanyonu ancak 7-8 saatte geçilebiliyor.
Ekonomik Durumu:
Ekonomisi tarıma dayalı ilçemizde nüfusun %80 tarımsal faaliyetlerde, kırsal kesimdeki nüfusun bir kısmı yurtdışında işçi olarak çalışmakta ve bir kısmı da ticaretle iştigal etmektedir. Ekonomisi 1960 yılı öncesi tahıl, üzüm, haşhaş ve az miktarda şekerpancarına dayanan İlçemiz, 1960 yılından sonra DSİ ve Toprak Su Hizmetlerinin gelmesiyle hareketli ve güçlü bir yapıya kavuşmuştur. Her türlü tarım ürünleri ve hayvancılık yanında pancar, elmacılık, bağcılık, sebzecilik ve su ürünleri önemli gelir kaynağını oluşturmaktadır. İlçede 54 270 ton kapasiteli özel teşebbüs ve Belediyelere ait 38 adet soğuk hava deposu mevcuttur. Toplam 356 522 dekar tarım alanı sulanabilmektedir. İlçemizde 4 adet Sulama Birliği hizmet vermektedir. Hayvancılığında büyük önem taşıdığı İlçemizde 2010 yılında 86 500 ton süt üretimi yapılmıştır.İlçede 4 adet Su Ürünleri Kooperatifi, 12 adet Sulama Kooperatifi, 28 adet Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, 1 adet Mandıra, 4 adet küçük çapta un fabrikası faaliyet göstermektedir. 2 adet küçük sanayi sitesinde 286 adet dükkan mevcuttur.
İlçemizde yetişen ürünlerin değerlendirilmesine esas olmak üzere özel sektörce Penguen Konsantre Sanayi A.Ş. ve Arısu Gıda Dış Ticaret A.Ş., adı altında 2 adet meyve konsantre fabrikası vardır.
Kesin kaynaklara dayanmamakla birlikte İlçemiz sınırları içerisinde M.Ö.2500-2000 yıllarından beri yerleşim olduğu sanılmaktadır. Yazılı kaynaklar Güney İlçesi sınırları içerisinde SALA adlı bir kentin olduğu ve Lidya ve Frigya zamanında 300 000 dolayında nüfus barındırdığını ifade etmektedir. Henüz kentin yeri saptanamamıştır. Helenistik zaman, Roma ve Bizans zamanında da yerleşim mevcuttur. Gerek Sala kentinin yerinin tespiti gerekse İlçemizin tarihi konusunda araştırmalarımız sürmektedir. Şu andaki bulgularımız Helenistik zamana kadar geriye götürülmüştür.
Söylentilere göre 1500 yıllarında Türk boyları eski damlar mevkiinde yerleşmişlerdir. Bütün köylerimizde aynı biçimde Türk boylarının yerleşik düzene geçişleri ile kurulmuştur. İlçe merkezi soğuğu kapalı olduğu için evler güneye baktığı için Güneylerinden anlamına gelen GÜNEY adını almıştır. I. Dünya Savaşı sonrası Yunan işgaline uğramış, 3 Eylül 1922'de işgalden kurtulmuştur. 01.01.1948 yılında İlçe teşkilatı kurulmuş ve günümüze dek gelmiştir
EKONOMİK DURUM:
İlçe ekonomisi tarıma dayalıdır. Tütün, arpa, buğday, bağcılık ilk sırayı almaktadır. Bunun yanında antep fıstığı, arpa, buğday, kekik, sera ve sofralık zeytin yer almaktadır. Modern hayvancılığı geliştirme çabaları vardır.
COĞRAFİK YAPISI:
Güney İlçesi, Ege Bölgesi'nin kuzey kesiminde yer alan Denizli İli'ne bağlı bir ilçedir. İlçe doğudan Çal, batıdan Buldan, kuzeyden Uşak-Eşme, güneyden Denizli il merkezinin köyleri ile çevrilidir. İlçenin rakımı 830 metredir. Akdeniz ikliminin kara iklimine geçiş bölgesidir. Yer yer dağlık ve plato niteliğinde kısmi olarak ormanlar ile kaplıdır. Kareleme metoduyla yapılan yüzölçümü hesaplamasına göre Güney İlçesinin yüzölçümü 534 km²'dir.
Honaz'ın tarihçesi çok eski zamanlara dayanmaktadır. Verimli toprakları, ekonomik zenginlik gösteren iklimi, yer altı zenginlikleri, jeolojik yapısı; Honaz'ın diğer Ege toprakları gibi çok eski medeniyetlere ev sahipliği yapmasında en büyük etkendir. Ve yine Honaz'ın Frigia ile Karia bölgelerini ayırması, savunmaya elverişli bir konumda olması; bütün medeniyetlerin dikkatini Honaz'a çevirmesine neden olmuştur. Frigia, Lidya, Helenizm, Bergama, Roma, izans,Selçuklu, Osmanlı kültür ve tarihinin izlerini taşımaktadır. Türklerin Anadolu'ya gelişinden sonra Bizans ve Türkler arasında birkaç kez el değiştiren kent, 1207 yılından itibaren Türk egemenliğine geçmiştir. Beylikler döneminden sonra, Yıldırım Bayezid zamanında Osmanlı egemenliğine girmişse de Timur badiresinden sonra, bir süre tekrar Germiyanoğulları'na geçmiş, 1428'den itibaren de tekrar Osmanlı Devleti'nin Anadolu Beylerbeyliği'ne bağlı bir liva ve sancak merkezi olmuştur. Honaz'da idari bakımdan köklü değişiklik 20. yy başlarında gerçekleştirilmiştir. 1914 yılında belediyenin kurulmasıyla resmi hizmetler de artmaya başlamıştır. 1987 yılına kadar Denizli İline bağlı bir nahiye olan Honaz, 19.06.1987 tarih ve 3392 sayılı kanunla ilçe statüsüne kavuşmuştur.
HONAZ'IN COĞRAFİK KONUMU
Honaz İlçesi, Ege Bölgesi'nde Denizli İline bağlıdır. İlçemiz, Ege Bölgesi'nin en yüksek dağı olan Honaz Dağı'nın (2 571m) kuzey eteğinde yer alır. İlçemiz, Ege Bölgesi'nin Akdeniz Bölgesi'ne yakın kısmında yer almaktadır. Bu konumuyla, iklim ve tarım çeşitlenmektedir. Ayrıca antik çağda, Honaz Dağı, Frigya ve Karia topraklarını birbirinden ayırmış; Antik Lykos (Çürüksu) Nehri'ne de kaynak olmuştur. Bu coğrafi konumu itibariyle de çok stratejik bir noktada bulunmaktadır. Zengin bir flora ve faunaya sahip olan Honaz'ın iklimi yazları sıcak ve kurak, kışları ise soğuk ve yağışlıdır. İlçemiz; Denizli-Ankara karayolu üzerinde, Denizli'ye 24 km uzaklıktadır. Yüzölçümü 504 km², rakımı 600 m dir.
EKONOMİK YAPI
İlçe halkının ekonomik durumu genel olarak iyidir. İlçemiz sınırları içerisinde bulunan Organize Sanayi Bölgesi ve çevresinde irili ufaklı yaklaşık 150 fabrika bulunmaktadır. Buralarda başta tekstil ürünü olmak üzere değişik sanayi ürünleri elde edilmekte, yurtiçi ve yurt dışına pazarlanmaktadır. Organize Sanayi Bölgesi ilçemizin ekonomisini ve sosyal yaşantısını dolaylı olarak olumlu yönde etkilemektedir.
Kaklık Kasabası sınırları içerisinde de Organize Deri Sanayi Bölgesi kurulmuş olup, müteşebbislerin yatırım yapmaları beklenmektedir. İlçe ekonomisinin temelinin tarım ve hayvancılık oluşturur. İlçemizde 6 250 hektar alanda halk sulaması ve 3 797 hektar alanda devlet sulaması olmak üzere 10 047 hektar alanda sulu, 6 279 hektar alanda da kuru tarım yapılmaktadır. İlçemiz Köylere Hizmet Götürme Birliğince 610 hektarlık alanda sulama hizmeti verilmektedir.
Tarım da özellikle ilçe merkezinde başta gelen uğraş alanı, İlçemizin de simgesi haline gelen kirazdır. 2010 yılında kiraz mevsiminde 12 900 ton kiraz üretilmiştir. İlçede kirazın sekize yakın türü üretilmektedir. Özellikle Napolyon cinsi dünya pazarında da aranan bir türdür. İlçede bağcılıkta son yıllarda önem kazanmıştır. 2010 yılında 27 447 ton üzüm üretilmiştir. Üretilen bu üzümün çoğu çekirdeksiz üzümdür.
Kiraz ve bağcılık dışında başta domates olmak üzere tropikal olanlar hariç hemen hemen her türlü meyve ve sebze üretilmektedir. Buğday, Şeker Pancarı, Pamuk, mısır ve tarla ürünleri de ilçede üretilmektedir.
İlçenin ilk adı olan "Tabas" incelendiğinde, Taba sözcüğünün kaya anlamına geldiği, kayalık bir tepe üzerinde kurulduğundan, bu adı aldığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan Tabae'nin bir başka adı Türklerle birlikte, Davas veya Tavas olarak günümüze kadar söylenip gelmiştir. İlçe ilk olarak antik Tabas kentinin harabeleri üzerine kurulmuştur. Bu şehir, iki surlu bir kaledir. Kaleden dolayı, Kale Davaz olarak bilinir. 1950 yılından sonra ise, sadece Kale denilmeye başlanmıştır.
Denizli-Muğla karayolunun 78.km'sinde bulunan Tabae, doğal bir kale görünümündedir. Tabae, Büyük İskender'den sonra Anadolu'da kurulan kent devletlerindendir ve Helenistik dönemden günümüze kadar kesintisiz bir yerleşime sahne olmuştur. Antik dönemde kendi adına altın sikke bastırmıştır. Roma Hamamı ve Osmanlı ait Cevherpaşa Camii, günümüze kadar gelen kalıntılardır.
Tabea Ovası'nın fethinin Karaağaç Ovası'nın bir devamı niteliğinde olduğu sanılmakla Osman Bey, Abdi Bey Sultan, Bedir Bey Han gibi Beylerin Karaağaç Ovası'nın fethinden sonra diğer uç beyleri fetihlere devam etmişlerdir. Kale'nin fethi, 1200 ile 1250 yılları arasında olmuştur. Menteşe Oğulları'ndan Mirza Bey, Kale'yi muhasara etmiş, ancak bir türlü ele geçirememiştir. Çok uzun süren bu muhasara sırasında Mirza Bey, Kale'nin zayıf taraflarını nereden saldıracağını öğrendikten sonra büyük bir hamle yaparak, Kale'nin fethini gerçekleştirmiştir. Kale'nin 12. yy başlarında Mirza Beyin fethinden sonra, Kale bir Türk yurdu olmuştur. Ünlü Türk gezgini Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde; Menteşe Oğulları'ndan Mirza Bey, Kale'yi fetih ettikten sonra Kale'nin içinde insan az manasına gelen “Adem Az” demiştir. Halk tarafından bu söz zamanla Davaz şekline dönüşmüştür.
Osmanlılar döneminde Kale, Menteşe Defterdarlığı'na bağlanmıştır. Kale önceleri "Has" toprağı iken daha sonraları, "Tımar" olarak değiştirilmiştir. Zamanla burası III. Selim'in annesi Mihrişah Sultan adına verilmiş ve topraklar vakıf haline getirilmiştir. XX. yy başlarında vakıf, Mabeyn Kâtiplerinden Ali Cevdet Bey'e hibe edilmiştir. 1811'de idari teşkilatta yapılan düzenlemede Menteşe Sancağı, Aydın Eyaletine bağlandı. 1867- 1883 yılları arasında Tavas ve Denizli Aydın'a bağlı iki kaza iken, 10 Mart 1883'deki düzenlemede Denizli, İzmir'e bağlı bir mutasarrıflık haline getirildi. Bu durum, 1959'a kadar devam etmiş; bu tarihte, Tavas Kazası'ndan tamamen ayrılarak müstakil bir kaza haline getirilmiştir.
Antik Tabae kenti üzerine kurulan Kale-Tavas, Menteşe Beyliği'nin önemli kentlerinden biri olmuş ve Osmanlı döneminde de önemini korumuştur. Kenti 1330'lu yıllarda gören İbni Batuta, sadece kalesinden bahsetmiş; Evliya Çelebi ise 1670'li yıllarda kentin 50 ev ve bir cami içeren bir iç kale ile 300 ev, 5 mahalle, 5 cami, 1 han, 1 hamam, 3 mektep, 3 sebil, 2 tekke ve 6 zaviyesi olan bir dış kaleden oluştuğunu belirtmiştir. Cumhuriyet döneminde 1950'liyıllardan itibaren kent heyelan nedeniyle terk edilmeye başlanmış ve 3 km kuzeyine şimdiki yerleşim yerine taşınmıştır. Kentten günümüze sadece iki cami, bir hamam, bir çeşme, bir sebil ulaşabilmiştir. Eski Kale 1985 yılında Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından “Sit Alanı” ilan edilmiştir
COĞRAFİK YAPISI:
Kale 1950 sonrası ilçenin ekonomik ve sosyal hayatını etkileyen dramatik bir göç eğrisine sahiptir. Kale Ege Bölgesinin İçbatı Anadolu Bölümünde Denizli iline bağlı Denizli-Muğla karayolu üzerinde Denizli il merkezine 75 km Muğla iline ise 80 km mesafede orta büyüklükte bir Anadolu şehridir. İlçe Tavas, Beyağaç, Karacasu ilçeleri ve Muğla ili ile
çevrilidir. İlçenin yüzölçümü533 km² olup denizden yüksekliği 1 045 m'dir. Eski yerleşim yerinin doğalkale olusundan dolayı ilçemize Kale Davaz (Kale-Tavas)da denilmektedir. Kaleilçesi 29 derece Doğu meridyeni ile 37 derece Kuzey paralelinde yer almaktadır. Kale, Tavas ilçesine bağlı bir Bucak iken, 1959'da ilçe olmuştur. Doğusu Tavas, Güneyi Beyağaç, Kuzeyi Aydın İli'nin Karacasu ve Bozdoğanilçeleri, Batısı Muğla ili ile çevrilidir. Denizli 'ye uzaklığı 74 km'dir.
EKONOMİK DURUM:
Merkez ve köylerde başta tütüncülük olmak üzere, meyvecilik, sebzecilik, az miktarda da olsa seracılık, orman işçiliği ve hayvancılık yapılmaktadır. İlçede toplam 14 adet kömür sahası mevcuttur. Çıkarılan kömürlerin kalorisi 3 500 ile 6 200 arasında değişmektedir. İlçe Merkezinde 2 kuruyemiş fabrikası ve 1 tahin üretim fabrikası vardır. Tütün ve hububatın yanı sıra kale biberide önemli ticari gelir kaynaklarındandır.
TABAE ANTİK KENTİ
Denizli-Muğla karayolunun 78. km'sinde bulunan Tabae, doğal bir kale görünümündedir. Tabae, Büyük İskender'den sonra Anadolu'da kurulan kent devletlerindendir ve Helenistik dönemden günümüze kadar kesintisiz bir yerleşime sahne olmuştur. Antik dönemde kendi adına altın sikke bastırılmıştır. Roma Hamamı ve Osmanlı dönemine ait Cevherpaşa Camii, günümüze kadar gelen kalıntılardır.
Tabae Antik kentinde 2006 yılında başlayan kazı çalışmaları her yıl Haziran-Eylül aylarında Eğe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim elemanları tarafından mutat olarak yürütülmektedir.
CEVHERPAŞA CAMİİ
Denizli-Muğla karayolu güzergahındaki Tabae Ören Yeri içinde bulunan Cevher Paşa Camii dikdörtgen planlı, kuzey tarafında son cemaat yeri, kuzeybatı köşesinde minaresi yer almaktadır. Harimin doğu ve batı duvarında dörder, güney ve kuzey tarafında ikişer pencere açılmıştır. Dikine dikdörtgen formlu pencerelerin etrafı kesme taşla çevrelenmiş olup, üzeri sağır kemerle dekore edilmiştir. Son cemaat yerinin kuzey batısına bitişik minarenin kürsü kısmı yüksek tutularak caminin çatı seviyesine getirilmiştir. Kesme taşla kaplı minarenin birinci şerefesinin üzerindeki petek kısmından itibaren eski yıllarda yıkılmış olduğundan üzeri metal külahla örtülerek bodur bir minare görünümü kazandırılmıştır.
Caminin haremi dörder adet ahşap iki sütun sırasıyla üç sahına ayrılmıştır. Sütunların üzerine antik kompozit başlıklar yapılarak kalem işi teknikle boyanmıştır. Harimin kuzey bölümünde ise altı adet ahşap sütunun taşıdığı mahfil yer alır. Bu sütunlar da harimin diğer sütunları gibi dekore edilmiştir. Mihrabı niş şeklinde olup içinde dökümlü perde ve ortada mizan terazisi işlenmiştir. Mihrabın üzerinde ise bitkisel motifli üçgen alınlık oluşturulmuştur. Harimin duvarlarında kare ve daire şeklinde boya ile panolar oluşturulmuş; içi yazı ve bitkisel geometrik desenlerle süslenmiştir. Son cemaat yerinde altı adet ahşap sütun dizisi yer alır. Sonradan dışa karşı kapatılmıştır. Son cemaat yerinin iki tarafından ahşap merdivenle mahfile geçiş sağlanır. Son cemaat yerinden harime yuvarlak kemerli bir giriş kapısından geçilir. Kapının üzerindeki yazı bandında Hicri 1235 tarihi okunmaktadır. Bundan başka duvarlarda yazı panoları oluşturulmuştur. Yapının üzeri kırma çatıyla örtülü olup Marsilya kremidi ile kaplanmıştır. Orijinal örtüsü düz dam örtü olmasına rağmen daha sonraki yıllarda kırma çatı yapılarak yapının korunması sağlanmıştır. Ancak Eski Kale yerleşiminin başka yere taşınması nedeni ile cami uzun süre kullanılmadığı ve bakımının yapılmadığından çatısında büyük açıklıklar oluşmuştur. Osmanlı döneminde 19 yy batılılaşma sürecinde yapılan ahşap destekli kalem işi süslemeli camilerden olan Cevher Paşa Camii’nin restorasyonu Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nce 2006 yılında yapılmıştır.
15-SERİNHİSAR:
Kızılhisar'ın, şimdiki Kaya Mahallesi nin bulunduğu yer ve civarında M.Ö. 1500-1400 yıllarında Eti'ler (Hititler) tarafından kurulduğu sanılmaktadır. Kızılhisar 200 yıla yakın Eti İmparatorluğunun, M.Ö. 1200 yıllarında İonlar- Akarların, M.Ö. 800 yılında Lidyalıların, M.Ö. 546 yılında Perslerin, M.Ö. 440 yılında Karyalıların M.Ö. 334 yılında Makedonyalıların, M.Ö. 200 yılında bu imparatorluğun parçalanması üzerine Selevkosların, M.Ö. 133 yılında da Roma İmparatorluğu'nun idaresinde kalmıştır.
M.S. 1077 yılında Anadolu Selçukluları'nın yaptıkları savaş neticesinde, Roma İdaresi'nden kurtularak, 1308 yılına kadar Selçuklular'ın idaresi altına girmiştir.1292 yılında Cengiz Han'ın idaresine giren Kızılhisar, 1402 yılında Timur tarafından tekrar Germiyan Oğulları beyliğine bağlanmıştır. 1292 yılında Cengiz İmparatorluğu'nun tanınmış şahsiyetlerinden Ketykavus'un ölümü ve 1300 yılında İlhanilerin tahtına sahip Ebusait Bahadır Han'ın küçük olması dolayısıyle Kızılhisar, Gölhisar Sultanlığı tarafından idare edilmiştir. Gölhisar Sultanı Mehmet Çelebi'nin 1325 yılında ölmesi üzerine 1326 yılında Germiyanlarla savaş ilan edilmiş ve bu sene içinde Kızılhisar ve yöresi Kütahya'da bulunan Germiyanların eline geçmiştir. Böylece Kızılhisar 1429 yılından İstiklal Harbine kadar Osmanlı İmparatorluğu'nca idare edilmiştir. 1300-1310 yıllarında taş ve tuğladan yapılan küçük bir Hisardan dolayı, Kızılhisar adını almıştır. Bu isim de tuğla ve toprağının kırmızı olması nedeniyle verilmiştir. Halk dilinde bu yerde kızıl isimli asi bir şahıs varmış. Kendisine karşı gelenleri astırırmış ve bundan dolayı “Kızılasar”denilmekte ise de bu tamamen bir rivayetten ibarettir. XVI. yüzyılın başlarında Karaaağaç ovasına hakim; Yören Dağı eteğinde önce Kepez sonra Yerlikaya adıyla köy olarak kurulmuştur. Kızılhisar'ın 1429 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırları içine alınmasından sonra Değirmen deresi önündeki Cevizler (Karaağaçlar), Honaz Dağı eteğindeki Eğrikavak, Alaylı, Harami (Akmazca), Yağlıhan, Kısmen Boyralı-Karacaören, Meleş-Menengeç ve en sonrada (1760 yılında) Omurtakta bulunan küçük oba ve köyler yerlerinden kaldırılarak burada toplanmasıyla büyümüş olan Kızılhisar, mahalleler kurulduğunda Kaya, Orta, Pınarcık, Aşağı ve Yenice olmak üzere 5 mahalleye ayrılmış ve 5 muhtarlık tarafından idare edilmeye başlanmıştır.
Kızılhisar yöresindeki ve yukarıda isimleri belirtilen küçük oba ve köylerin, Oğuz Türkleri-Türkmenler tarafından kurulduğu, adet, ırk, dil, din ve ananelerine bağlı bulundukları bir gerçektir. Kızılhisar ve çevresi Oğuzlar ve bunların bir kolu olan Avşarlar tarafından kurulmuştur.
Osmanlı Devletinde 2 Eylül 1858 tarihli İdari taksimata göre ülke; Eyalet, Kızılhisar'ın İlçe olması için 1950, 1963 ve 1984 yıllarında yapılan müracaatlar sonuçsuz kalmıştır. 1987 yılına kadar Acıpayam ilçesine bağlı kasaba olarak faaliyet gösteren Kızılhisar, 19.06.1987 tarih ve 3392 sayılı Kanunla 103 İlçe kurulmasıyla Kızılhisar da bunlarla birlikte “İlçe” olmuştur. Kızılhisar adı da “Serinhisar” olarak değiştirilerek, 02.09.1988 tarihinde İlçelik resmen törenle açılarak kurumlar süratle kurulmuştur.
COĞRAFİK YAPISI:
Serinhisar İlçesi; Ege Bölgesi'nin iç kesiminde yer alan Denizli İli'ne bağlı bir İlçedir. İlçe toprakları Denizli İli'nin güney yönünde bulunmakta olup, topraklarının hemen hemen tamamı Akdeniz Bölgesi içerisindedir. Nitekim İlçenin kuzey sınırı Ege Bölgesi ile Akdeniz Bölgesinin sınırını oluşturmaktadır. İlçe kuzeyden Denizli, güney yönünden Acıpayam, batıda Tavas, doğuda Acıpayam ilçesine bağlı Yeşilyuva Kasabasıyla çevrilmiştir. İlçenin rakımı1000 metredir. Serinhisar, Göller yöresi iklimi sahasında yer almakta olup bulunduğu alan tabi orman sahasıdır. Tahrip edilmiş ormanlık alanların,yeniden ağaçlandırılma çalışmaları devam etmektedir. İlçenin ağaç örtüsü ile kaplı son derece güzel tabiat güzelliğine kavuşabileceği bunun yanısıra mesire yeri ve av alanları da oluşacaktır. İklim olayları incelendiğinde, aynı zamanda bir yayla ikliminin varlığı ortaya çıkar. Bu arada taşıdığı özellikleriyle büyük ölçüde İç Anadolu karasal iklimine de yaklaşır. Serinhisar İlçesi iklim bakımından bir geçiş alanında bulunmaktadır. Kareleme metoduyla yapılan yüzölçümü hesaplamasına göre Serinhisar İlçesinin yüzölçümü 274 kilometrekaredir.
EKONOMİK DURUM:
Serinhisar İlçe merkezinde halkın geçim kaynaklarının başında leblebicilik, tütüncülük, nakliyecilik ve pazarcılık gelmektedir. İlçede fason üretim yapan 2 tekstil atölyesi de bulunmaktadır. İlçe merkezi nüfusunun %50'si leblebi üretimi ile uğraşmaktadır. Leblebi üretiminin ilçemizdeki geçmişi yaklaşık 30 yıl öncesine dayanmaktadır. Hammadde olan nohut Uşak ve Balıkesir İllerinden temin edilmektedir. Şu anda yaklaşık 103 tane imalathane vardır. İmalathanelerin tamamına yakını aile işletmesidir.
Yatağan Kasabası'nda bıçak üretimi yapılmaktadır. 3021 nüfuslu kasaba halkının yarısı geçimini bıçak üretiminden sağlamaktadır. Kasabada bıçak, bağ makası, çekiç, testere, köstebek tüfeği, çakı, kapan üretimi yapılmaktadır. Üretim genelde aile işletmelerinde gerçekleşmektedir.
1864'deki düzenlemede Kızılhisar yine köy olarak bırakılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında eyalet olarak Konya'ya, sancak olarak Burdur'a bağlanmış ve bu durum uzun süre devam etmiştir. 1870 tarihli Osmanlı Nizamnamesine göre; Acıpayam'ın 1871'deki Kazalığı üzerine, Kızılhisar Acıpayam'a bağlanmıştır. 1883'e kadar İzmir'e bağlı olan Denizli Sancağına bağlanmıştır.1910'da idari değişikliğe uğrayan Denizli bağımsız mutasarrıflık olmuş ve 1923 yılında Cumhuriyetin ilanıyla “İl” haline gelmiştir.1923'de Köy idaresi olan Kızılhisar da, Nahiye Müdürlüğü 1930 yılında kurulmuş ve ilk Nahiye Müdürü Ahmet Hamdi Bey olmuştur.Denizli'nin en büyük nahiyelerinden hatta kazalarından da büyük olan Kızılhisar, pek çok çaba ve girişimlere rağmen ilçe yapılmamıştır. Bunda Kızılhisar'daki ağaların etkisi olduğu gibi Denizli ve Acıpayam'a yakınlığı da etkili olmuştur. Bir ara Sulh Hukuk Mahkemesi ve Nüfus Teşkilatı gelmesine rağmen bu durum sürekli olmamış ve bir süre sonra kaldırılmıştır. (1957- 1975)
YATAĞAN KILIÇLARI:
Tüm dünyada “Türk Kılıcı” olarak bilinen Yatağanlar, keskinliği ve sağlamlığı kadar göz alıcı bir sanat eseri olarak da adından söz ettirir. Yatağanlar kılıcın görevini yapmakla birlikte ondan form, yapı ve ölçüler yönünden farklılıklar gösterir. Kemik, boynuz, gümüş veya fildişinden yapılan kabzanın baş kısmı iki geniş kulak şeklinde sağa ve sola ayrılır. Bunlar yatağanın hamle sırasında elden çıkmasını önlediği gibi sahibini düşmana karşı daha avantajlı kılar. Bir “Y” harfi meydana getiren kabza, enli ve kalın bir metal bilezik altında namlu ile birleşir. Kabza zırhlı altın tombaklı bakırdan yapılıp mercan, zümrüt ve yakut gibi kıymetli taşlarla bezendiği gibi tamamen gümüşten yapılan kabzaların da değerli taşlarla süslendiği görülür. Aynı süslemelere kılıcın kınında da rastlanır. 60-80 cm uzunluğunda içe doğru kıvrık uç kısmı hariç 3-4 cm'den oluşan yatağanın sırtı kalın ve demir; ön kısmı ise ince çelik ancak keskin ve dayanıklıdır. Özenle su verilerek çeliğe dönüştürülen Yatağanı diğer kılıçlardan ayıran en önemli özellik budur. Daha çok yeniçeriler ve zeybeklerin kullandığı yatağanlar, kılıçtan daha küçük ve hafif olduğundan belde taşınması daha kolay bir silahtır. Yatağanın ağzının çok keskin olmasından dolayı kullanmada da belirli kurallar getirilmiştir. Eğer yiğit, karşısında muharebe ettiği kişi zayıf ise yatağanın ağzı ile değil de sırtı ile müdahale eder.16. yüzyılın ortalarından itibaren yapımına başlanan ve 19. Yüzyılın sonlarına kadar kullanılan bu kılıçları, Yeniçerilerin bellerine bağladıkları, meşinden yapılan silahlığın içine yanlamasına yatık olarak koydukları ve öyle taşıdıkları için “yatağan” adı verildiği söylense de; “yatağan” isminin tarihte bu kılıçların yapıldığı yer olan Denizli'nin Yatağan beldesinden aldığı daha güçlü bir rivayettir. Bir iskan yeri olarak Yatağan ismi ise, Selçuklu komutanlarından olduğu rivayet edilen, Yatağan Baba namıyla maruf Osman Bey'in lakabıdır. Yatağan'ı fethettikten sonra buraya yerleşen ve demircilikle uğraşan Osman Bey, yörede Yatağan Baba adıyla nam salmış ve öldükten sonra da (1274) buraya defnedilmiştir. Yatağan Baba sadece adını vermekle kalmamış, kasabada üretilen ve tüm dünyaya nam salan kılıçların da isim babası olmuştur.
Doğanın eşsiz güzelliklerinin tarihin derin izleri ile buluştuğu, kültürel değerlerin birbirinden renkli gelenek ve göreneklerle bir araya geldiği köklü ve kadim bir ilçedir Tavas. İlçe sınırları içerisinde bulunan höyük düzenindeki yerleşimlerden, bölgenin tarihinin Prehistorik Dönem'e kadar uzandığı anlaşılmaktadır. Yine Tavas Ovası'nın çevresinde bulunan Tabea ve Heraclea yerleşimin Hellenistik Roma ve Bizans Dönemlerinde etkin bir şekilde sürdüğünü göstermektedir. Yöre, 12'inci ve 13'üncü yüzyıllarda Türkmenler'in Karia Bölgesi'ne yapmış olduğu akınlarla Türkleşmiştir.
İbn-i Batuta ve Evliya Çelebi'nin kayıtlarında Muğla ve Aydın sınırlarına kadar dayandığı ifade edilen Tavas, adını 13. asırda kurulmuş ve merkezi Hırka Köyü olan Tavaslıoğlu Beyliğinden Almıştır. O yıllarda şu andaki ilçe merkezinin bulunduğu yer ise Yarangüme olarak adlandırılmıştır. Tavaslıların bugün dahi memleketlerini eski ismiyle adlandırmaları, ağız alışkanlığından ziyade, bu ismi ile kendilerini özdeşleştirmeleridir. Anadolu da 'yaranlık', 'yoldaşlık' anlamında kullanılan bu kelime, aynı zamanda Tavaslı olmayı ifade etmektedir. Bu memleketin insanları, topraklarına duydukları bağlılık ve yoldaşlık duygusu ile her koşulda birbirlerinin yanında yer almayı başarmışlardır. Tarih boyunca bir çok medeniyete ev sahipliği yapan Tavas, bugün de bu özelliğini devam ettirmektedir. Ekonomik açıdan güçlü bir ilçe olan Tavas, bölgenin ticaret merkezi durumundadır.
TARİHÎ EVLER ve HANLAR
Efeler Diyarı Tavas'ta yüzlerce yılın izlerini taşıyan pek çok tarihi bina bugünle buluşuyor. Tavas'a adımınızı attığınız ilk andan itibaren geçmişin birbirinden güzel izleri ile karşılaşırsınız. Tarih zenginliklerini doya doya seyredebileceğiniz ilçe sokaklarında yürürken binlerce yıl ötesine uzanan keyifli bir yolculuğa çıkarsınız. Yüzyıllar önce yapılmış Bağ Pazarı, etrafındaki tarihi evleri ve yüzyıllık ağaçları ile geçmişin günümüze yansımasındır adeta. Tavas'ın önemli simgelerinden olan bağ evleri ile çevrili meydan, Tavas Bağlar Mesireliği olarak ilçeye gelen herkesi hayran bırakır.
Tavas'ın bir diğer özelliği ise ahşap evlerdeki işçiliktir. İlçenin hemen hemen her yerinde görebileceğiniz bu evlerdeki işçiliğin bir eşi benzerine rastlamak mümkün değildir. Türkiye Tarihi Kentler Birliği üyesi olan Tavas Belediyesi, Tavas'ın merkezindeki bu Tarihi dokuyu gelecek nesillerle buluşturmak amacı ile çalışmalarına devam etmektedir.
TAVAS ZEYBEĞİ
Dağların siper ettiği bir bölgede kurulan Tavas, bu özelliğinden dolayı yüksekleri mekan edinen efelerin de diyarı olmuştur. 'EFE' denildiği zaman akla ilk gelen oyun olan 'zeybek' ise bu ilçe için her zaman farklı bir anlam ifade etmiştir.
Dilden dile, kuşaktan kuşağa geçen bir direniş öyküsüdür Tavas Zeybeği... Adı ile özdeşleşen bu halk oyunu, kökeninde efelerin kahramanlığını anlatır. Haksızlığa karşı çıkan, zenginden topladığını fakire dağıtan, dağları mesken tutan efelerin öyküsüdür Tavas Zeybeğinin anlattığı.. Asil duruş Tavas Zeybeğinin etkileyici hikayesi ile bütünleşince seyrine doyum olmaz bir oyun ortaya çıkar.
TAVAS PİDESİ, KEBABI VE BAKLAVASI
Köklü bir tarihi mirasa sahip Tavas'ın mutfak kültürü de aynı güzellikte çıkar karşımıza... İlçenin meşhur yemekleri Tavas'ın adını yüceltemeye devam etmektedir. Göveci ve meşhur tahinli pidesi ile lezzete iştahınızın kabarması demektir. Odun ateşinin sabahın ilk saatlerinde harlandığı ocaklar, öğle saatlerine doğru şenlenmeye başlar. İçin için yanan ocağa yerleştirilen etler, kendi halinde saatler süren bir lezzet serüvenine girer. Ocaktan çıkan kuzu dana etleri, ustası tarafından sıcağı sıcağına servise hazırlanır. Göveçlere pay edilen etler kendi yağları ile buluştuğunda ortaya çıkan 'cız' sesi etrafa dağılan enfes koku, iştahınızı iyice açılmasına sebep olur.
Tavas pidesinde asıl aktör tahinli pidedir. Tavaslılar tarafından bu pideye "içli-dışlı" denir. Tahin ile hamurun buluşması ve odun fırınında için için pişmesiyle ortaya çıkan tahinli pide gövecin ardından bambaşka bir lezzet bırakır damakalarda. Tavas baklavası yapmak ayrı bir zanaattır. 40 kat yufkanın her sırasına dökülen cevizlerin şerbetle buluşması damaklarda unutulmayacak lezzetler bırakır.
TAVAS EL İŞLEMELERİ
Pek çok Tavaslı kadının ilk tanıştığı eşyalardan olan iğne, tel ve gergef, ilçede her evin bir atolye gibi işlemesini sağlıyor... Kına örtülüklerinin işlendiği yerlerden biridir Tavas. İlçenin dünyaca ünlü tel kırmasıyla ilmik ilmik işlenen motifler daha sonra bir araya gelerek birer sanat eserinin baştacı olurlar... Anadan kalma tek ayağı sallanan gergefler, her gün başka bir motifi ağırlar. Bir gün kına örtüsü olan kırmızı bir kumaş sarmalarken bu dört köşe gergefi diğer gün bir sehpa örtüsü çevreleyiverir. Tavas Belediyesi de eserleri ve marifetleri gün ışığına çıkarmak için 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle Gelenekten Geleceğe Tavas Kadının Göz Nuru Yarışması düzenlenir.
COĞRAFİK DURUM
Denizli'nin güney batısına düşen Tavas, denizden yüksekliği 950 metre olan şirin bir ilçedir. 1691 km kare yüzölçümündedir. 1997 nüfus sayımına göre, nüfusu 12 949, 2010 sayımına göre Kasaba ve köyleriyle beraber nüfusu 50 703 dir. 10 kasaba ve otuzaltı köyü vardır. Tavas'ı doğudan Acıpayam, batıdan Aydın Karacasu, güneyden Kale, kuzey batıdan Babadağ ilçeleriyle kuzeyden Denizli ili çevrelemektedir.
İlçe yüzey şekilleri bakımından etrafı dağlarla çevrili düz bir ova görünümündedir. Esasında Tavas ovası 950 rakımlı bir yayladır. Tavas ovası mezoik kalkerden olup 2. zaman oluşumu karekterindedir. Bu ova 30 000 hektardır. Kuzeyde Babadağ, Güneyde Bozdağ, Doğuda (Kızılhisar) Serinhisar dağları, batıda Kale ilçesiyle çevrilmiştir. Bu ovanın Bozdağ eteklerinde bulunan bölümüne Barza ovası denir. İlçemizdeki önemli dağlar şunlardır. Çıplak dağı,ilçe merkezinin doğu bitişiğindedir. Büyük baba ve kara baba dağları Yahşiler ve Seki köylerinin tam kuzeyindedir. Büyük Baba Aydın Karacasu tarafına bakan gökbel'in kuzey doğusundaki en yüksek zirvedir. Bu zirvenin tepesi 20 000 metre karelik düz bir alan olup Baba türbesininde burada olduğu rivayet edilmektedir. Karababa dağı, Karahisar kasabası Yağlılar mahallesinin tam kuzeyinde en yüksek zirvedir. Bu zirvede yazları kar eksik olmaz. Bu zirvenin doğusunda Karacaoluk, batısında Dolayoluk, güneyinde Çağlak su kaynakları vardır. Kızılhisar dağı, Sarabat köyü ile Serinhisar ilçesi arasındaki dağdır. Tınaz dağı, Pınarlar kasabası ile Ovacık köyü arasındaki dağdır. Dede dağı Solmaz ile baharlar köyleri arasında bir dağ olup adını dede türbesinden almıştır. Bozdağ, Balkıca ve Derinkuyu köylerinin doğusundaki dağdır. Zirvelerinde sedir ormanları vardır. Acıpayam ilçesinin Gireniz vadisi ile Tavas'ın Barza ovası arasında bulunur. Tavas-Acıpayam ilçe sınırını oluşturur. Yüksekliği 2 241 metredir. Avdan dağı Kayapınar ve Denizoluk köyleri yakınındadır.
İlçenin 3 önemli ovası vardır. Bunlar Tavas,Barza ve Sarıova larıdır. Tavas ovas, Tavas merkez Kızılcabölük, Karahisar, Çalıköy, Sofular, Ebecik, Altınova, Çiftlik, Hırka, Solmaz, Medet, Garibköy, Pınarlar gibi köy ve kasabaların yerleşim merkezidir. Barza ovası, Konak, Bahçe, Yorga, Balkıca, Horasanlı gibi köy ve kasabaların yerleşim alanıdır. Sarıova ise Sarabat ve Tekke köyleri ile Kazık beli yakınındaki yüksek bir yayladır. Aydoğdu sınırları içinde Yoran yaylası, Karahisar kasabasının kuzey batısında ormanlık ve sulak,otlak halindeki Asar yaylası yörenin en önemli yaylalarıdır.
Kızılca Gölü, ilçemizde doğal olaral Kızılca kasabasında Kızılca Gölü vardır. Temmuz ve Ağustos aylarında suyu çekilir. Aydoğdu göleti Yoran yaylasındaki su kaynaklarını bir arada toplayan toprak-kaya dolgu sulama göletidir.
İklim ve bitki örtüsü bakımından ilçemizin özel bir konumu vardır. İklim bakımından 3 bölge iklimi kendini gösterir. Zaman olur iç Anadolu iklimi tesirinde kalarak yazları kurak ve sıcak, kışları soğuk ve ılıktır. Yağışlar daha çok ilkbahar aylarında olur. Dağları genellikle fundalık ve makidir. Bozdağ'da sedir ormanı vardır. Yer yer dağların çoğunda gür ormanlar bol su kaynakları hayvanlar için zengin otlaklar ve büyük düzlükler halindeki yaylalar geçitlerle birbirine bağlıdır.
Tavas ilçesinin iklim durumu doğal olarak bitki örtüsüne ve ürünlerine etki eder. İlçe topraklarının çoğunluğu işlenebilir durumdadır. Buna göre ürünlerinbaşında buğday, arpa, nohut ve tütün gelmektedir.
TAVAS EKONOMİSİ
Bereketli toprakların diyarı Tavas Ovası, ilçe ekonomisinin en önemli gelir kaynağını oluşturur. Tavas Ovası'nda adeta mahsul yarışan tohumlar, Tavaslı'nın ekmeğidir. Konfeksiyon ve özellikle kot tipi üretim ile ayakkabı imalatı da ilçede oldukça yaygındır. Efelerin olmazsa olmaz aksesuarlarından biri olan Körüklü Çizme efeler diyarı Tavas'ta hayat bulmaya ve üretilmeye devam ediyor. Dokumacılık; Kızılcabölük, Vakıf, Karahisar son yıllarda Horasanlı yerleşim birimlerinde çarşaf, havlu, gömleklik, perdelik ve mendil gibi ihracata dönük dokuma çalışmaları çok ileridir. Yahşiler, Sarıabat, Gökçeler, Çağırgan ve Yukarıboğaz gibi köylerimizde kilim, heybe, çuval, keçe, çadır, dolangaç, kılçır (çoban ve iş pantalonu) dokunur. Hammaddesi ise yün ve kıldır.
Yayık, kağnı, öğendere, dibek, kaşık, yaba gibi ağaç işleri, Sofular, Avdan, Yahşiler, Karahisar, Derinkuyu, Balkıca, Kozlar ve Baharlar köylerinde yapılır. Konak kasabasının da halıları oldukca önemli bir yer tutar.
Tekstilin Beşiği Kızılcabölük
El dokumalarının tarihçesi yaklaşık 600 yıl öncesine dayanmaktadır. Orta Asya'dan göç eden uç beylerimizin bir kısmı, obalarıyla beraber bugünkü Kızılcabölük Beldemizin bulunduğu merkeze yerleşmişlerdir. O dönemlerde buralara gelen obaların insanları çobanlık işi ile uğraşmaları nedeni ile keçilerinin kılını, koyunlarının yününü kirman adı verilen el aletleri ile eğirip kendi ihtiyacı olan giyecek, heybe, çuval, kese gibi eşyaları gerim tekniği ile kendileri dokumuşlardır. Osmanlı döneminde ise dokumacılık sanatı daha da gelişmiş ve ilerlemiştir. Bu dönemde birçok Sadrazam, Şehzade ve devlet ileri gelenlerinin giydikleri giysilerin kumaşları bu yöremizin dokumalarından temin edilmiştir.Kısacası, Kızılcabölük el dokumacılığı geçmişten günümüze süregelen geleneksel bir yapıya sahiptir.
Evliya Çelebi dahi Seyahatnamesinde bu yöremize yer vermiş, yörenin dokumacılığından Kızılcabölük Çulhacılığı olarak bahsetmiştir.
17-SARAYKÖY:
Sarayköy ilçesinin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemesine rağmen, XlV. yüzyılın sonlarına doğru Türkmen aşiret Reisi Sarıbey tarafından kurulduğu tahmin edilmektedir. Sarıbey'in kendi adı ile kurduğu köyün adı, daha sonraları çeşitli değişikliklere uğrayarak günümüzde Sarayköy'e dönüşmüştür1763 yılına kadar köy olan Sarayköy, bu tarihte Aydın iline bağlı bucak olmuştur. 1867 yılında Denizli livasının kazaya çevrilmesi üzerine, Denizli'ye bağlı bir nahiye olarak statüsünü korumuş, 26 Şubat 1882 yılında Denizli'nin sancak olması üzerine bu tarihten itibaren Denizli Sancağı'na bağlı bir kaza olmuştur.
15 Mayıs 1919'da Yunanlılar'ın İzmir'i işgal ederek Aydın, Nazilli ve Sarayköy'e doğru ilerlemeleri karşısında Sarayköy Heyet-i Milliyesi zaman kaybetmeden harekete geçti. Müftü Ahmet Şükrü Yavuzyılmaz, Sarayköy ve civarında eli silah tutabilen herkesi topladı. Bu girişim sayesinde toplanan gönüllü kuvvet Menderes köprüsünü ve havalisini koruyarak, düşmanın ilerlemesini ve Denizli'ye girmesini engellemiştir. Bu günün anısı ve Sarayköylü vatanseverlerin gösterdiği kahramanlık nedeniyle bir efe heykeli yaptırılmış, bu heykel Sarayköy'ün sembolü olmuştur. Her yıl 24 Mayıs gününde bu anlamlı ve coşkulu olay tüm ilçede “Sarayköy'ün Millî Mücadeleye Katılım Günü” olarak şenliklerle kutlanmaktadır.
BELDENİN ESKİ İSİMLERİ; HOCAOĞLU, İPSİLİ, EZİNE veya EZİNEİ-İ LAZIKİYYE, EZİNEİ-İ ABAT, KAZIKLI PAZAR veya EYNER PAZARI, SARIBEY, SARAY'dır.
Coğrafik YapıSarayköy Denizli merkeze 20 km mesafede kuzeyinde Buldan, doğusunda Denizli, güneyinde Babadağ, batısında Buharkent, Kuyucak ilçeleri ile çevrilidir. Aydın dağları ile Menteşe dağları arasında akan Büyük Menderes akarsuyu nedeniyle, aynı adı alan ovada yerleşilmiş, ancak bazı köyler çevredeki dağ eteklerinde sıralanmışlardır. Yüzölçümü 470 km², rakım 250 mt'dir. İlçenin kuzeyinden Büyük Menderes akarsuyu geçmektedir. Ayrıca yazın suyunu kaybeden küçük çaylar da bulunmaktadır. Akdeniz ikliminin özelliklerinin görüldüğü ilçede, yazlar sıcak ve kurak,kışlar ise çok soğuk olmamakla beraber yağışlı geçmektedir. Sarayköy'ün Sazak Dağı ise genelde çıplak, ancak dağın ve çevresinin ağaçlandırılması için Denizli Orman Bölge Müdürlüğü'nce yoğun çalışmalar sürdürülmekte ve bu nedenle birçok fidan dikilmiş bulunmaktadır.
EKONOMIK DURUM:
İlçemizde başlıca geçim kaynakları Tarım Sektörü ve Sanayi Sektörüdür. Sarayköy ve çevresinde en gelişmiş sanayi dalı tekstildir. Dokumacılık son yıllarda Sarayköy'ün çevre köylerine de (Gerali Köyü, Acıdere Köyü, Hisar Köyü) girmiştir. Köprübaşı köyünde Selin Tekstil ve Menderes Tekstil olmak üzere 2 tekstil fabrikası bu yöntemle ürettiği tekstil mamullerini yurt dışına ihraç etmektedir. Çiftçiliğin geçim kaynağı olduğu Sarayköy de pamuk üretimi yapılmakla birlikte verimli ovasında meyve sebze üretimi de yapılmaktadır. İlçenin Hasköy köyünde 1 adet tavuk çiftliği bulunmakla beraber tekke hamamları civarında seracılık oldukça yaygındır. Sarayköy'ün Denizli'ye uzaklığı 22 km olması ulaşımı kolaylaştırmış, sanayi ürünlerinin maliyetini düşürmüş, piyasaya sunulmasını kolaylaştırmıştır. Denizli Sarayköy güzergahı üzerinde 300'e yakın sanayi tesisi bulunmaktadır. Türkiye'de sanayi açısından ön sıralarda yer alan ilimiz ülkeye bu sayede de büyük miktarda döviz girdisi sağlamaktadır.
İlçemizde Turizm yönünden 2 adet termal otel ve 2 adet termal kaplıca bulunmaktadır. Yakın çevrede Kızıldere, Tekke, Yenice ılıcaları olmak üzere bu şifalı sular Büyük Menderes akarsuyu çevresinde bulunmaktadırlar. İlçemiz Karataş köyü sınırları içerisinde Kızıldere Jeotermal Santrali bulunmaktadır.
18-PAMUKKALE:
Denizli’ye bağlı Menderes Nehri vadisindeki bu turistik ilçe, 1990 yılında ilçe statüsüne kavuştu.
1988 yılından bu yana UNESCO Dünya Miras Listesi’nde bulunan Hierapolis Kenti, Ege’nin antik kentlerinden biri. Pamukkale’de bulunan doğayla tarihin birleşimi bu enfes kent içerisinde, Domitian Kapısı, agora, tiyatro, nekropol, gymnasium, Apollon Kutsal Alanı, Direkli Kilisesi, Aziz Philippus Martyriumu ve Roma Hamamı gibi birçok değerli yapı bulunuyor.
Uzun yıllar boyunca termal suyun içindeki kalsiyumun çökelmesiyle meydana gelen Pamukkale travertenleri, 160 m yükseklikte ve 2700 m uzunluktadır. Görsel güzelliğinin yanı sıra, romatizma, solunum, dolaşım, sindirim hastalıklarına da iyi gelen travertenler, şehir merkezine yalnızca 18 km mesafede yer alıyor.
İlçede çeşitli sit alanları da var: Kınıklı III. Derece Arkeolojik Sit Alanı, Kayhan Nekropolü III. Derece Arkeolojik Sit Alanı, Zeytin Yaylası I. Derece Arkeolojik Sit Alanı, Laodikya Doğu Yolu Nekropolü I. ve III. Derece Arkeolojik Sit Alanı gibi.
Pamukkale’yi ziyaretiniz sırasında Pamukkale Hierapolis Arkeoloji Müzesi’ni gezebilir, el dokumaları, bakır eşyalar, toprak testi ve çömlek gibi hediyelik eşyalardan satın alabilirsiniz.20.05.1990 tarihinde, 3644 sayılı kanun ile kurulmuştur.
Pamukkale, eski adıyla Akköy, Denizli'nin en büyük nüfuslu ilçesi. 12 Kasım 2012'de TBMM'de kabul edilen 6360 sayılı kanun ile adı değiştirilmiştir. 68 mahalleden oluşmaktadır. 1988'den beri UNESCO Dünya Mirası sayılan Pamukkale travertenleri bu ilçededir.
MAHALLE İSİM LİSTESİ
1. AKÇAPINAR | 24. GÖZLER | 47. KÜÇÜKDERE |
2. AKDERE | 25. GÜZELKÖY | 48. MEHMETÇİK |
3. AKHAN | 26. GÜZELPINAR | 49. ONBEŞ MAYIS |
4. AKKÖY | 27. HACIKAPLANLAR | 50. PAMUKKALE |
5. AKTEPE | 28. HAYTABEY | 51. PELİTLİBAĞ |
6. ANAFARTALAR | 29. HÜRRİYET | 52. PINARKENT |
7. ASMALIEVLER | 30. IRLIGANLI | 53. SİTELER |
8. ATALAR | 31. İNCİLİPINAR | 54. TEKKE |
9. BAĞBAŞI | 32. İSTİKLAL | 55. TOPRAKLIK |
10. BELENARDIÇ | 33. KALE | 56. UZUNPINAR |
11. CANKURTARAN | 34. KARAHAYIT | 57. YENİKÖY |
12. CUMHURİYET | 35. KARAKOVA | 58. YUKARIŞAMLI |
13. ÇEŞMEBAŞI | 36. KARAKURT | 59. YUNUS EMRE |
14. DELİKTAŞ | 37. KARATAŞ | 60. ZEYTİNKÖY |
15. DEVELİ | 38. KARŞIYAKA | 61. ZÜMRÜT |
16. DOKUZKAVAKLAR | 39. KAVAKBAŞI | |
17. ELDENİZLİ | 40. KAYIHAN | |
18. EYMİR | 41. KERVANSARAY | |
19. FATİH | 42. KINIKLI | |
20. FESLEĞEN | 43. KOCADERE | |
21. GONCALI | 44. KORUCUK | |
22. GÖKPINAR | 45. KURTLUCA | |
23. GÖLEMEZLİ | 46. KUŞPINAR |
19-MEKEZEFENDİ:
2012 yılında ilçe olan Merkezefendi; Babadağ, Sarayköy, Pamukkale ve Tavas ile komşu olan bir Denizli ilçesi. Şehrin en kalabalık ilçelerinden biri aynı zamanda.
İlçeyi ziyaretiniz sırasında görebileceğiniz birkaç yer sayabiliriz: Saruhan Mahallesi’nde bulunan Saruhan Camisi, Kayalar Mahallesi Taşlıirim Mevkii’ndeki Kayalar Roma Mezarı II. Derece Arkeolojik Sit Alanı, Hacıeyüplü Mahallesi’ndeki Hacıeyüplü Höyüğü ve Arkeolojik Yerleşim Alanı I. ve III. Derece Arkeolojik Sit Alanı, Kumkısık Mahallesi’nde yer alan Kumkısık Höyüğü, Servergazi Mahallesi’ndeki Servergazi Nekropolü I. Derece Arkeolojik Sit Alanı, Gültepe Mahallesi’ndeki Gültepe Nekropolü, Hüseyin Hulusi Efendi (Üzüm Dedesi) Türbesi, Fatma Hanım (Yıldız) Türbesi, İlbadı Mezarlığı ve Camii, oldukça eski bir tarihe sahip Arasta Camii ile Selçuklu Uç Beyi Mehmet Gazi’ye ait olan Mehmet Gazi Türbesi gibi.
Ayrıca ilçeye geldiğinizde, tarihi 11. Yy’a dek uzanan, Selçuklu ve Osmanlı’dan izler taşıyan Tarihi Kaleiçi Çarşısı’ndan alışveriş yapabilirsiniz. Bakırcılık, demircilik gibi çeşitli zanaatların hâlâ burada yaşatıldığını göreceksiniz.
06.12.2012 tarihinde, 6360 sayılı kanun ile kurulmuştur.
Merkezefendi nüfusu 2020 yılına göre 321.546.
Bu nüfus, 158.729 erkek ve 162.817 kadından oluşmaktadır.
Yüzde olarak ise: %49,36 erkek, %50,64 kadındır.
https://denizli-turizmi.blogspot.com/2014/07/
https://denizli-turizmi.blogspot.com/2014/07/
-
DENİZLİ MAĞARALARI 1-Acıpayam Dodurgalar Keloğlan Mağarası: Gelişmiş batı ülkeleri ve A.B.D de 18. yüzyılın ortaları...
-
DENİZLİ İÇELERİ 1-ACIPAYAM İLÇENİN TARİHİ: Eski çağlarda " İndos Vadisi" olarak bilinen bölge, sırasıyla Hititler, İonlar,Akalar...