29 Şubat 2020 Cumartesi

Kayı Pazarı ve Camii

Kayı Pazarı ve Camii 




Çal ilçesine bağlı Süller Kasabası yolu üzerinde Şapcılar Köyü yakınlarında eski adıyla Kayı Pazarı olarak bilinen alanda bir minare vardır. Minarenin ait olduğu cami tamamen yok olmuştur. Kare bir kürsü üzerinde yükselen silindirik bir gövdeden oluşan minarenin, külah kısmı yıkılmıştır. Kürsü kısmı kaba yonu taşlarla, gövde ve yukarısı tuğla ile inşa edilmiştir.Kayı Pazarı adıyla bilinen bu mevki, çeşitli yerleşim birimlerine hizmet veren bir Pazar yeri niteliği taşımaktaydı. Kaymakçı Mustafa paşa’ya ait 1727-28 tarihli vakfiyeden, bu alanda han, hamam, iki cami ve çok sayıda dükkan bulunduğu anlaşılmaktadır. Kayı Pazarı Camii’nin minaresi, İzmir II nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’ndan alınan izin çerçevesinde 2005 yılında Valiliğimizce restore edilmiştir  (Ş.Çakmak 1991). 
Aşağıdaki bilgiler " Tuncer BAYKARA, KAYI PAZARI Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (2008) 1/1,"nden alınmıştır.

Meşhur  Oğuz  boyu,  Osmanlıların  atalarının  içinden  çıktığı  "Kayı" adını taşıyan bu pazar, Kütahya sancağının Şeyhlu kazasında bulunmakta idi. Muhtemelen XIII.  yüzyılda  Selçuklu-Bizans  hududunu  teşkil  eden  Menderes nehrinin  geçit 
yerinde  oluşmaya  başlayan  bu  pazar,  XIV.  yüzyıldan  sonra  etkinleşmiş  olmalıdır. XVI. yy tahrirlerinde adı orta büyüklükteki bir pazar olarak geçmektedir. Günümüzde  bu  pazarın  yeri  Denizli  ilinin,  Çal ilçesinin  10  km  kadar  doğusunda, sadece minaresiyle belli olmaktadır.
Kayı  pazarı,  XVII-XVIII  yüzyıllarda  gittikçe  gelişmiş,  pazar  yerine  yeni yapılar  inşa  edilmiş,  bunlar  için vakıflar  tesis  edilmiştir.  XIX.  yy sonlarında  ise, Kayı adı, kavram etkinliğini giderdiğinden olsa  gerek, kaynaklara,mesela salnamelere Kayı pazarı adıyla geçecektir. Nasıl ki Fethiye'deki Kayı köyünün adı da Kaya köyü olmuş idi.
Kayı pazarı, XX. yüzyılın ilk yarısında Çal ilçe merkezi olan Demirciköy'e taşınmıştır(1920?).  Bununla  birlikte pazartesileri  kurulan  pazarın  adı,  Kayı  Pazarı diye anılmaya 1940'lara devam etmiştir.
Kayı Pazarı, ilkbakışta çarpıcı adı ile dikkati çekmekte, biraz tarih bilenler tarafından ilgi ile  karşılanmaktadır.
Çünkü  bu  pazar, Osman- oğullarının  da içinden çıktığı Oğuzların namlı Kayı boyunun  adını taşımaktadır.
Kayı  Pazarı  ismi,  XIX.  yüzyıl  kaynaklarına  nedense  Kaya-Pazarı olarak yansımıştır.  Aslında Kayı ismininanlamını  
bilmeyenler,  bunun  olsa olsa  Kaya  olabileceğini  düşünmüş  olmalıdırlar.  Nitekim  Fethiye dolaylarında, bugün  eski  bir  Rum  köyü  olarak  bilinen  Kaya-köyü,  XVI. yüzyıl  kaynaklarında  açıkça  Kayı-köyü  olarak  yazılıp kaydedilmekte  idi. 
Bizim  Kayı-Pazarı'na  gelince  gerçi  XVI.  yüzyıl  tahrir  kâtipleri  bu  pazarın ismini Katı-pazar okunabilecek biçimde de yazmışlardı. Ancak buradaki iki noktanın sonradan konulmuş olması da muhtemeldir. Benzerbir Kayı//Katı farklılığı,  kendi  köyüm  olan  Yatağan'ın  dolaylarındaki  bir  yer  için  de  o dönem defterlerinde görülmektedir. Halk arasında Kayı olarak devam eden bu isimlerin asıllarının  "Katı"  olmasına imkân ve ihtimal yoktur diyebiliriz. 
Kayı Pazarı, bugün dahi etkinliğini devam ettiren hafta pazarlarının canlı bir örneği olarak 1920’lere kadar, yüzlerce yıl varlığını devam ettirmiştir. Onun etkinliğine dair yakın ve uzak coğrafyadaki yansımalarına aşağıda ayrıca temas edeceğiz.
     I. Yeri: 
Kayı-Pazarı, günümüzde Denizli Vilayeti'nin Çal kazasında, Büyük Menderes'in  sağ  kıyısında,  Çal-Toprak  ile Baklan  
ovası  arasında  ve  kuzey tarafındadır.  B. Menderes üzerindeki bir köprü başının sağ-doğu kıyısındadır. Menderes'in  
sol  tarafı  ise  Çal-toprak veya Çökelez dağ sıralarıdır. Bu özelliği ile Kayı Pazarı, Denizli vilayeti içindekitarihî 
köprü başı pazarlarının dikkati çeken bir örneğidir.
Pazarın  kurulduğu  yerinin  coğrafyası,  XI-XIII  yüzyıllar  arasındaki yörenin  Türk  fetihleri  dönemine kadar 
gidebilecek  özellikler içerebilmektedir. Çünkü kuzeydeki Uşak yöresi ile bağlantısı, ihtimal de olsa bazı  hükümler 
çıkarmamıza  imkan  verecektir.  Çünkü  Uşak  yöresi  daha erken  bir  tarihte,  XII.  yüzyıl  ikinci  yarısında  
Türk hâkimiyetine  geçmiş olmalıdır. Hatta erken Osmanlı döneminde dahi, Şeyhlü /Işıklı idari birimine bağlı  olan  
geniş düzlük.  Selçuklu  hakimiyetine  geçtiği  sırada,  ovanın  batı kenarında, ve daha uzaklarda hala Bizans 
idaresindeki yöreile ticari ilişkiler buradan tanzim edilmiş olmalıdır.
XVI. yüzyıldaki Osmanlı kayıtlarına göre Kütahya Sancağının Şeyhlü  Kazası  olan  yöredeki  belli  başlı  pazarlar. 
Şeyhlü/Işıklı,  Kavak  ve Kayı'dır Doğudan batıya uzanan bu pazarlardan son ikisi B.Menderes üzerindeki geçişleri sağlayan köprülerle de yakından ilişkilidir.
Pazarın adının Kayı olması, bu yöredeki Türklerin çoğunluğu Kayı boyundan  olmaları  ile  alakalı  olabilir. 
Çünkü  bu  yöredeki  boylar  arasında Kayı'ların  varlığı  ve  etkinliği  Faruk  Sümer'in  araştırmalarından  da öğrenilebilmektedir.  Büyük  ve  kalabalık  bir  Kayı  yoğunluğu  muhakkak  ki pazarın böyle bir adla anılmasında etkili olmuştur.
Pazarın adı olan Kayı  isminin  ne  kadar geriye  gittiğine dair bilinenler sınırlıdır. En  erken olarak  XV.  yüzyılın ikinci  yarısını bilebiliyoruz. Ancak bu pazarla ilgili olarak yörenin muhtemelen fetih tarihi olan XII yüzyıl sonlarından veXIII yüzyıldan herhangi bir kayıt bilmiyoruz. Bu zamana kadar çıkabilecek bir maddî kalıntıya da şimdilik rastlayamadık. Fakat pazarın bu tarihlerde, XIII. yüzyıl ikinci yarısında oluştuğunu, kuvvetli bir ihtimal olarak söyleyebiliriz.
 II. XV-XVI. Yüzyıl Kayıtları: 
Kayı  Pazarı  hakkında  Osmanlı  tahrir  defterlerinde  dikkate  değer bilgiler  vardır.  Bununla  birlikte  
isminin yazılışı,  Katı okunabilecek şekilde de  noktalanmış  gibidir.  Benzer  görüntü  Karaağaç  yöresindeki  
bir  yayla isminde de  görülmekte  olup,  Kayı-yayla'yı,  mahalli  söylenişini  bilmeyen genç araştırıcılar Katı Yayla diye okumuşlar idi.
Kayı  pazarı  XVI.  yüzyılda oldukça  küçük hacimli  bir  pazar  olarak görülüyor. Şeyhlü pazarının ihtisabı 4.000akça iken, Kavak pazarınınki 400, Kayı  pazarınınki  ise  600  akçadır.  Her  üç  pazarının  ihzariyesi  ise  6.500 akçadır (T.  Baykara,  Selçuklular  ve  Beylikler  Çağında  Denizli,1070-1520, İstanbul  2007,  s. 260).  Anlaşılıyor  ki  o tarihlerde burası  düşük hacimli bir taşra pazarıdır.
 III. XVII-XIX. Yüzyıl Kayıtları:
Kayı Pazarı, XVII. yüzyılda büyük bir gelişme göstermiştir. Anadolu Beylerbeyliğinin Kütahya sancağındaki bu önemli pazara yeni yapılar eklenmiş, bunlar için de vakıflar tahsis edilmiştir.
Katip Çelebi'nin eseri Cihannüma'da da bu pazardan şöyle söz edilir:
"Menderese dökülen bir dere içinde hafta pazarı durur, Halı pazarı derler". Halı pazarı imlası Kayı-pazırı imlasını andırmaktadır: Kayı/Kaya gibi. Bununla  birlikte,  buradaki  pazarda  etkin  halı-kilim  ticareti  sebebiyle  de KatipÇelebi'ye bilgi veren birisi tarafından uygun görülmüş olabilir.
23 CE 1140/6.01.1728 tarihli Kaymak Mustafa Paşa vakfında Kayı Pazarı ile ilgili dikkate değer bilgiler vardır.
İlk defa Prof. Münir Aktepe'nin yayınladığı  (Vakıflar  Dergisi) bu  belgeyi  inceleyen  H.  Mustafa  Eravcı, nedense  M. Aktepe'nin  adını  zikretmemiştir.  Vakfiye,  Mustafa  Paşa  Kayı Pazarı'ndan  şöyle bahseder: "Kütahya  sancağındaÇal  kazasında Kayı Pazarı'ndaki vaki...bir han, hamam ve kurblerinde dekakin… arazi, bostan, bağ, bahçe ve pazarınbac-ı pazarını" vakfının gelirleri arasında saymaktadır. Kayı Pazar'ında yeniden bir cami yaptırıp… 
günde hatibine beş,vaize beş, imama beş,katiplere beş, câbiye beş, müezzine üç, kayyıma iki, ferraşa iki, sıvacı(?)=siraciye bir, bevvababir akça tayin eyledi. 
Baklan'daki  Dayılar  Çiftliğindeki  camiin  görevlilerine  imama  iki, müezzine bir akca verdi. Buradaki köprü,Baklan ovasından Kayı Pazarı'na kolaylıkla gidilmesini sağlıyordu. 
Mustafa  Paşa,  bu  pazar  yerinde  bulunan  eski  camiin  (atik  cami) görevlilerini  de  unutmamış,  imam, müezzin  ve  kayyımına  birer  akça  tayin etmiştir. 
Bundan  çıkan  netice,  cami-i  atikde  cuma  namazı  kılınmamakta, fakat  Mustafa  Paşa'nın  yenilediği  camide cuma  namazı  da  kılınmaktadır. Böylece  Kayı  Pazarı  civarındaki  köylüler,  cuma  namazı  eda  etmek  için burayagelmekte idiler. 
Kayı  Pazarı  XVIII.  yüzyılda  olduğu  gibi,  XIX  yüzyılda  yörenin namlı bir pazarıdır. Kaynaklar (Aydın VilayetiSalnamesi) Menderes'e dökülen  Kurmal  çayı  vadisindeki  pazarı,  Kaya  Pazarı  ismiyle  ve  pazartesi günü kurulan birpazar olarak belirtirler.
 IV. Diğer Bilgiler: 
Kayı  pazarı'nın  yakınlarında  hiçbir  yerleşim  yeri  yoktur.  Burası adeta boş bir alan gibi olup, belirli bir saha üzerinde pazar tesisleri yapılmıştır.  Muhtemelen  öteki  pazarlarda  olduğu gibi,  burada da  bir  cami, bir  hamam  ve  bir han  mevcud  bulunuyordu.  Nitekim  Mustafa  Paşa'nın Vakfiyesinde bu husus, yani han, hamam ve dükkânlarınkendisi tarafından yaptırıldığı  belirtilmektedir.  Muhtemelen  Mustafa  Paşa,  artık  eskimiş  ve kullanılmaz hale gelenhan, hamam ve dükkânları yenilemiştir.
Teorik olarak bu pazarın cuma günü kurulması, çevredeki kimselerin aynı  zamanda  cuma  namazlarını  kılmaları da  beklenmekte  ise  de,  bilinen dönemlerde  pazar,  günümüz  düzenlemesinde  pazartesi  günü  kurulur.  
Oysa oralardaki etkili günlemeye göre, "pazar" hafta günü adı olarak Kayı pazarının     kurulduğu      gündür. 
Nitekim     pazarın      kurulduğu yerlerin yakınlarındaki  bir  köyün,  Çal  kazasına  bağlı  Ortaköy'ün  bir  insanı,  1924 doğumluMuhterem Orhan Bey, haftanın günlerini eskilerin şöyle saydığını belirtiyordu.
Pazar               Pazartesi
Pazartesi          Salı 
Işıklı                 Çarşamba
Eyne                 Perşembe 
Cumaye            Cuma 
Cumeyertesi     Cumartesi
Gireyi                Pazar
 Bu şekildeki adlandırma, her şeyden önce sadece bu yöreye mahsustur.  Daha  başka  coğrafyalardaki "pazar" farklıdır;  mesela  Karaağaç ovasındaki pazar, günümüz sıralamasındaki çarşamba demektir.
Pazardan  bir  önceki  günün  adı  olan  "Dernek"  burada  görülmüyor. Buna karşılık batı yöresinde bir kazamerkezi olan Güney'deki adlandırmada Salı  gününün  adı  "Kayı  Gelimi"dir.  Muhtemelen  günümüzdeki "Pazar"ın adı ise"Kayı  Gidimi"  olacaktır. Hemen belirtelim ki böylesine bir adlandırmaya biz de ilk defa rastladık.
 V. Kayı Pazarı'nın Yer Değiştirmesi ve Adının da Kaybolması
            Mahalli hatıralar Kayı Pazarı'nın çok geniş bir sahada etkili olduğunu,  buraya  İstanbul’dan  dahi  satıcılar geldiğini  söyler  (Muhterem Orhan,  1924-).  Kayı  Pazarı,  yöredeki  eski  Selçuklu  ve  Osmanlı  dönemi pazarlarına göre  erken  sayılabilecek  bir  zamanda  yer  değiştirmiştir.  Kayı Pazarı  ismi,  1930  lu  yıllarda,  pazar,  eski  yerinde kurulmasa  da  devam etmiştir. Fakat yeri artık, Çal kazasının merkezi olan Demirciköy'e taşınmıştır. Bu taşınmayı vedeğişmeyi hızlandıran bir büyük olay 1919-22 arasındaki 
Yunanlıların Anadolu harekâtıdır.
Yunanlılar,  İtalyanlarla  aralarında  bir  anlaşma  yapıp,  Menderes'in güneyine  geçmeyeceklerini kararlaştırmışlardır.  
Kayı  Pazarı'nın  kurulduğu yer,  Menderes'in  kuzeyinde  Yunan  işgal  mıntıkasında kalmakta  idi. Gerçi Türk  birlikleri,  bir  süre  sonra  buradaki  çıkıntıyı  ele  geçireceklerdir  ama, Yunan mıntıkasındaki bu pazara gitmek, yöre insanı için hiç de hoş olmamıştır. Buna karşılık, Menderes ötesinde olduğundan Türk, daha doğrusu İtalyan sahasında 
sayılan Çal Kaza merkezindeki pazar, bu yıllarda daha da canlanmıştır.
1925  doğumlu  Çallı   Hasib   Beyden  öğrendiğime  göre, çocukluğundaki  Çal/Demirciköy  pazarı,  hiçbir  pazar tesisi  olmayan  bir alanda kuruluyordu. Dikkate değer bir özellik de Çal’daki memurlara yarım günlük  pazar,  daha doğrusu  alış-veriş  izni  verilmesidir.  Başka  yerlerde böylesine bir izne rastlamadığımdan Çal/Demirciköy’deki bu durumun, 
pazarın  yaya  bir  buçuk  saatlik  mesafedeki  Kayı  Pazarı'na  gidip  orada  alış veriş etmelerini sağlamaktan bir hatıra olmalıdır. 
Yoksa bilindiği kadarıyla çevre  köylerin  insanı  ilçe  merkezindeki  pazara  hem  idarî  işlerini görmek,hem de alışveriş etmek üzere gelirler. Demek ki vaktiyle Çal ilçe merkezinde memurların böyle bir geleneği yok idi.
Sonunda, 1922 Eylülünde Yunanlıların  bütün bu sahalardan çekildikten  sonra  da,  Kayı  Pazarı'nın  eski  yerindeki pazar  sönüp  gitmiştir. Bu  pazarı  canlı  tutacak,  yakınlarında  bir  büyük  yerleşim  yeri,  köy  veya kasaba  da  yoktur. En  yakınlarındaki  köyler Hançalar  ve  Demirci-köy'dür. Buraları da Pazarın Çal kazası merkezi olan Demirci-köydekiyeni yerinden memnundurlar. Dolayısıyla 1923 sonrasında Kayı Pazarı'ndaki eski tesisler ve yapılar  birer-ikişer harabe  olup  gitmiştir. 
Bununla  ilgili  olarak  yöre insanları  pek  çok  rivayet  nakletmektedirler.  Mesela  pazar  yeri sahasında bulunan  Camiin  asıl  binası  zamanın  tahribatına  dayanamamış,  ancak  daha sağlam yapılı olan minaresiayakta kalmıştır.
2006 yılında yöreye tekrar gittiğimizde, minare sahasının hemen yol aşırısındaki tarla sahibi, tarlalarının bulunduğu yerde vaktiyle bir hanın var olduğu rivayetini nakletmiş idi. Kendisi bu hanı görmemiş, ama dedesinden duymuş imiş.
 Sonuç:
Kayı-Pazarı,  taşradaki  hafta  pazarlarının  Selçuklular devrine kadar inen, Osmanlılar  döneminde etkili bir 
şekilde yaşayan, fakat XX.  yüzyıl  başlarında  kaybolan  bir  örneğidir.  Adı  da  bir  süre  daha  Kayı- pazarı 
olarak yaşamışsa da 1940’lardan itibaren kaybolmuştur.

27 Şubat 2020 Perşembe

DENİZLİ BEYAĞAÇ TANITIM FİLMİ


https://youtu.be/WRkGAwEIKGQ

Tarihçe

İlçe, tarım ve hayvancılığa elverişli arazi yapısı ile eski çağlardan itibaren yerleşime açık bir yöre olmuştur. Osmanlı Padişahlarından lll. Ahmet kızı Mihrişah Sultan a, Beyağaç ve havalisini çeyiz hediyesi olarak vermiş; buranın geliri ise Mihrişah Sultan tarafından Medine'ye vakfedilmiştir. Burası Osmanlılar döneminde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Sazak köyüne bağlı mahalle iken, yakınına Sarıyer adı altında bir köy kurulmuş; daha sonra Sarıyer ile Eskere köyleri birleşerek Beyağaç adını almıştır. 6 Haziran 1972 tarihinde Belediye olarak teşkilatlanmış olan Beyağaç, 20.05.1990 tarihinde ve 3644 sayılı kanun gereğince ilçe olmuştur. 05.08.1991 tarihinde Kale ilçesinden ayrılıp fiilen ilçe olarak faaliyete geçmiştir.

Coğrafik Durum

Beyağaç ilçesi, il merkezine 94 km uzaklıkta olup, ilin güneyinde yer almaktadır. Doğusunda Acıpayam ve Çameli, batısında Kale, kuzeyinde Tavas ve güneyinde Muğla ile Köyceğiz ilçeleriyle çevrili olan Beyağaç ilçesi, Eskere ovası namıyla verimli bir ova üzerinde kurulmuş olup, ilçenin rakımı 650 m, yüzölçümü 436 km² dir. Bu ovanın içinden geçerek Muğla sınırlarına ulaşan Akçay, ilçedeki tek akarsudur.

NÜFUS

İl/İlçe

2017 Nüfusu

2018 Nüfusu

Yıllık Nüfus Artış Hızı 2017 (‰)

Yıllık Nüfus Artış Hızı 2018 (‰)

 

    

Beyağaç

6.549

6.903

-0.94

5.41

 

    

Ekonomik Durum

İlçe ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. En önemli geçim kaynağı tütün üreticiliği oluşturmaktadır. Tütünün yanında buğday, arpa, mısır ve karpuz yetiştirilmektedir.

İlçede Uzunoluk Köyü sınırları içerisinde bulunan ve bir maden şirketi tarafından işletilen krom işletmesi ve Orman Ürünleri Sanayii dalında faaliyet gösteren kereste ve doğrama işletmesi bulunmaktadır. İlçede yapımı tamamlanmış olan 5 milyon m³ su kapasiteli Eşenler sulama göleti bulunmaktadır. Beyağaç ovasını sulamaya yönelik kanallarının yapımı tamamlandığında, ilçede kuru tarım yerini sulu tarıma bırakacaktır.

Sosyal Durum

Beyağaç ve çevresinde "Yörük kültürü" olarak da adlandırılabilecek "Toroslar göçebe kültürü" öne çıkmaktadır. Yaşam tarzı, örf-adet ve gelenekler bu görüşü desteklemektedir. Beyağaç ve çevresi hem kültürel hem de coğrafik  olarak geçiş bölgesidir.Bu bölgenin kendine has en önemli etkinliği "EREN GÜNÜ KUTLAMALARI"dır. Bununla ilgili ayrıntılı bilgiyi "etkinlikler" bölümümüzde bulabilirsiniz.Bir de çiçekbaba ile ilgili ilginç bir inanış vardır: Çiçeklerin babası veya çiçek gibi baba yahut bu isimli bir bilgenin mekanı... Kim bilir!... Rivayetler, efsaneler, hikayeler o kadar çok ki hangisi doğru hangisi yanlış onu söylemek bile cesaret işi... Kimilerine göre ermişler, evliyalar yurdu; kimilerine göre dertlere deva, hastalara şifa dağıtılan yer; kimilerine göre tanrıların etrafı gözlediği yer … vb. Hepsi bir inanıştır saygı duymak gerekir.

EŞENLER GÖLETİ

Beyağaç merkezine 8 km uzaklıkta, İlçe'nin doğusunda Bozdağ'ın güneyinde Eşenler mevkiinde bulunmaktadır. Etrafı çam ormanlarıyla kaplı günübirlik piknik alanı ve çadırlı kamp için çok uygun güzel bir doğal bölgedir.

KARAGÖL

15 hektarlık alanda, “Çiçekbaba” ve “Armıtcık” zirveleri arasında “Gökçay “ vadisinin kuzeyindeki bölgesindedir. İlçeye l6 km mesafede, rakımı l334 olup çok güzel ve gizemli bir görünümü vardır. Düzlüğün ortasında bir kaynağa sahip olup yağmur sularından beslenir. Temmuz ayında tamamen suyu kaybolur. Ekim ayından itibaren tekrar su tutmaya başlar. Etrafında yaşlı karaçam ağaçları bulunur. Bu ağaçlar yakın zamana kadar çobanların ve sonra  yerleşik hayata geçen insanların evleri olmuş; halen “Angıt” kuşlarının barınakları, yörede beslenen hayvanların dinlenme mekânıdır.

TOPUKLU YAYLASI

İlçeye 20 km uzaklıkta 1 700 m rakımlı 5 hektar büyüklükte bir yayla olup heybetli ağaçları, havası, soğuk ve kaliteli içme suyu kaynakları ile meşhurdur.

ANIT KARAÇAM ORMANLARI

İlçeye uzaklığı 27 km olup korunmaya ve geleceğe aktarılması ihtiyacı olan ender doğal değerlerdendir. 1700 ve 2000 rakımlar arasında, Çiçekbaba zirvesinin kuzey yamaçlarında doğu-batı yönünde yayılış gösteren ortalama yaşları 750 -1200- 1300 ve üzeri olan yaşlı Karaçam ağaçlarının “ORMAN” oluşturduğu bir bölgedir. Bu bölgenin 79 hektarlık kısmı “Kartalgölü Tabiatı Koruma alanı” olarak korumaya alınmıştır. 1995 yılında ise bu alanı da kapsayan “Çiçekbaba” zirvesi ve çevresinin 1309 hektarlık kısmı Kültür ve turizm Bakanlığı İzmir II nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından I. DERECE DOĞAL ve ARKEOLOJİK SİT ALANI ilan ilmiştir.

KARTAL GÖLÜ

Yaklaşık 1 hektarlık alanda, 1903 m rakımlı, etrafı dik kızıl kayalıklarla çevrilidir. Az sayıda “Anıt Karaçam” ağacı bulunmaktadır. Çiçekbaba zirvesinden kuzeydoğu yönüne giden yaklaşık 1,5 km uzunluğunda, 100 ila 300 m genişliğe kadar ulaşan vadinin orta bölümlerinde yer alan tahminen buzul çağında oluşmuş bir krater gölüdür. Yüksek bir bölge olması çevredeki ağaçlar ve kayalıklarda “Kartal”ların yaşaması, burada yuva yapıp yavrulamaları nedeniyle göl “Kartal Gölü” adını almıştır. Bölge “Anıt Ormanlar-Kartal Gölü” olarak isim yapmıştır. Haziran ayı ortalarından sonra günübirlik piknik alanı ve Çadırlı kamp için yerli ve yabancılar tarafından kullanılır. Konumu gereği çok ilginç görünüm sunar. Özellikle çimleri ve çevresindeki bitki varlığı çok değerlidir.

ÇİÇEKBABA ZİRVESİ

Kimilerine göre ermişler, evliyalar yurdu; kimilerine göre dertlere deva, hastalara şifa dağıtılan yer; kimilerine göre Tanrıların etrafı gözlediği mekandır. Çiçeklerin babası, veya çiçek gibi baba yahut bu isimli bir bilgenin mekanı. Burası efsanelerin harman olduğu yerdir aslında. Bir yanı Ege, diğer yanı Akdeniz arkası ise iç egenin yüksek dağlarıdır. En somut olanı eşsiz zengin bitki varlığı sebebiyle özellikle yabancı bilim adamlarının ayrılamadığı inceleme araştırma bölgesidir.

Boyalı dere: Kendi adı ile anılan ağaçların orman oluşturduğu, gökyüzüne ulaşmak içim karaçam ağaçlarıyla boya ağaçlarının yarıştığı ilginç bir vadidir. Kartal gölünden akan kar suları ve vadiden çıkan kaynak sularıyla beslenir, soğuk suyu ile tanınır.

Gökçay: Ilıca deresi ve Boyalı derenin sularının birleşerek oluşturduğu kısmen kanyonları ile dikkat çeken doğa parçasıdır.

Doğançay: Henüz yolun dahi girmediği doğal bir vadidir. Dağ keçilerinin doğal yaşam alanıdır. Sandal ağaçları ise ayrı bir değeridir. Yumaklı yaylası: Akdağ bölgeleri ve Bozdağ bölgeleri de vahşi doğası ile ayrı birer değerdir. Sazak köyündeki kale kalıntıları ve yol açımı sırasında tesadüfen bulunan dokuz ila on dört milyon yıllık olduğu söylenen “mamut, gergedan ve diğer hayvan fosilleri”, Kapız köyü üzerindeki dağlarda bulunan ilk çağlarda kullanıldığı söylenen mağaralar, Yeniçeşme köyü civarındaki diğer kale kalıntıları Beyağaç'tadır.


https://denizli-turizmi.blogspot.com/2014/07/

https://denizli-turizmi.blogspot.com/2014/07/