3 Şubat 2018 Cumartesi

DENİZLİ MÜZELERİ


Pamukkale Arkeoloji Müzesi

Hierapolis kentinin en büyük yapılarından biri olan Roma Hamamı, 1984 yılından beri Hierapolis Arkeoloji Müzesi olarak hizmet vermektedir.Müzede Hierapolis kazılarından çıkan eserlerin yanında Laodikeia, Colossai, Tripolis, Attuda gibi Lycos (Çürüksu) vadisi kentlerinden gelen eserler de bulunmaktadır. Ayrıca Tunç çağının en güzel örneklerini veren Beycesultan Höyüğü’nden elde edilen arkeolojik buluntular müzenin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Ayrıca Caria, Pisidya ve Lidya bölgelerindeki bazı yerleşimlerden ortaya çıkarılan eserler Hierapolis Müzesi’nde toplanmış ve sergilenmektedir.
Hierapolis Hamamı’nın bölümlerinden olan üç kapalı mekân ile doğu bitişiğindeki kütüphane ve gymnasium olarak bilinen açık mekânlar müze teşhir alanları olarak düzenlenmiştir. Küçük ve büyük birçok eserin sergilendiği müze üç kapalı mekândan oluşmaktadır. Açık alanda sergilenen eserler ise daha çok mermer ve taş eserlerdir.


Heykeller ve Lahitler Salonu

Bu salon, Hierapolis ve Laodikeia kazılarından elde edilen lahitler, heykeller, mezar taşları, mimari sütun, paye başlıkları ve yazıtlardan oluşmaktadır. Yunan ve Hellenistik orjinallere bağlı olarak yapılmış Roma dönemine ait bu eserler içinde Tyche, Dionysos, Pan, Asklepios, İsis Rahibesi,Demeter heykelleri bulunmaktadır. Mezar taşları ise yöreye ait geleneği simgeleyen aile mezarları ile ilgili örnekleri oluşturmaktadır. Yöreye özgü geleneğin diğer bir örneği pişmiş toprak lahit olup döneminin güzel örneğini temsil etmektedir.
Üzerinde kitabesi bulunan Maximillan'ın lahdi ile Laodikeia kentinde ortaya çıkan ve müzenin en güzel eserlerinden biri olan Sidemara tipi lahit, bir kent meclisi üyesine (Arhon) aittir.Yine bu salonda muhtemelen anıtsal bir yapının gmaeus Arrius Apuleius Aurelianus'a ait olduğundan bahseden bir yazıt ve bu yazıtla ilgili gladyatör döğüşleri ve boğa oyunları konulu kabartmalar vardır.

Küçük Buluntular Salonu

Bu salonda M.Ö.lV. binden beri bir çok uygarlığa damgasını vuran küçük buluntular sergilenmektedir. Belirli bir kronolojiye göre sergilenen bu eserler Denizli ve çevresindeki bir çok arkeolojik yerleşimlerden elde edilen eserlerden oluşmaktadır. Bu salonda, dönemi itibariyle eski uygarlığın güzel örneklerini veren Beycesultan Höyüğü kazısından çıkarılmış olan eserler ayrı bir önem taşımaktadır. İngiliz Arkeoloji Enstitüsü'nün 1952-1957 yılları arasında yaptığı kazı sonunda elde edilen bu eserler; idoller, pişmiş toprak testi ve tören (libasyon ) kapları ve taş eserlerdir. Özellikle M.Ö.lV.binden bu yana en güzel örnekleri vermektedir. Salonun diğer bölümlerinde ise Frig, Hellenistik, Roma, Bizans dönemlerine ait, pişmiş toprak kandiller, adak kapları, cam kapları, kolyeler, madeni takılar (yüzük, küpe, bilezik vb.) sergilenmektedir.Giriş kapısının tam karşısındaki vitrinde ise Denizli Müze Müdürlüğü başkanlığında Denizli Müzesi Arkeologlarının yapmış olduğu Gümüşler kazısı,İcikli kazısı ve Akköy Bizans dönemi aile mezarı kazısında ortaya çıkarılan ;altın küpeler,altın yüzükler,altın elbise süsü ve pişmiş toprak eserler sergilenmektedir.
Ayrıca kronolojik bir sıraya göre sergilenmiş olan sikkeler bu salonun önemli eserlerini oluşturmaktadır. Sikkenin ilk darbedildiği M.Ö.Vl.yüzyıldan beri, Hellenistik, Roma, Bizans ve Selçuklu ile Osmanlı dönemlerine ait altın, gümüş ve bronz sikke örneklerini bu salonda görmek mümkündür.   

Tiyatro Buluntuları Salonu

Hierapolis Tiyatrosu'nun sahne binasının fasadını süsleyen eserler birçoğu restore edilerek müzenin bu salonunda teşhir edilmiştir. Sahne kabartmalarının bir kısmı yerinde (insitu) olup bir kısmının ise mülajları alınarak sahne binasındaki yerine kopyeleri konulmuştur. Bu salonda yer alan eserler; Apollon ile Artemis'e ait mitolojik kabartmalar, Dionysos'un eğlence alayları, Roma İmparatoru Septimus Severus'un taç giyme törenine ait kabartmalar, Persephone'nin Hades tarafından yeraltına kaçırılmasına ait firiz, Apollon, Leto, Artemis, Hades ile ilgili heykeller, sfenksler, Kral Attalos ve Eumenes'in büst heykelleri ile mimari kabartma örnekleri yer almaktadır. Ayrıca kent tanrıçasının (Hierapolis'in) taç giyme töreni ve tiyatro ile ilgili meclis kararlarını belirten yazıtlar önemli eserlerdir.Salonun orta bölümünde Sfenks,Denizler tanrısı Poseidon'nun oğlu Triton,yer altı tanrısı Hades ile Tiyatro aktörünün heykeli vardır. Niş içersinde ise Tanrıça Leto, Tanrıça Artemis ile tanrıça Apollon'nun heykelleri bulunmaktadır.
 

Atatürk Evi Etnografya Müzesi  

Binanın Tarihçesi 
Müze; Denizli, Saraylar Mahallesi 459 sokakta bulunmaktadır. Binanın, yapılış tarihi hakkında elimizde kesin bir belge bulunmamakla birlikte; halktan edindiğimiz bilgilerden 19. yüzyıl sonlarında yapıldığı anlaşılmaktadır.
Bina, dış yapısı, planı, pencerelerinin formu ve süsleme özelliklerinden dolayı  Sakız üslubu olarak tanımlanmaktadır. İki katlı olarak inşa edilen yapı, plan itibariyle orta sofalı ve bu sofaya açılan odalardan oluşmaktadır. Üst katın sofası, ön cephede cepheyi hareketlendiren çıkma balkona, arka cephede ise iki kat boyunca yükselen ve sonradan eklendiği anlaşılan bölüme açılmaktadır.
Zemin katın tavan silmeleri ile üst katı taşıyan ahşap direklerin üzerini örten kaval yivli meander bezemeli, silme başlıklı dekoratif köşe payelerinin dışında herhangi bir süslemesi yoktur.Bina, Cumhuriyetin ilk yıllarında parti binası olarak kullanılmış ve Ulu Önder Atatürk, 4 Şubat 1931 tarihinde Denizli’ye gelişlerinde burada bir gece konuk edilmiştir. 1950 yıllarından sonra Sağlık Bakanlığı’na tahsis edilerek bir süre Verem Savaş Dispanseri olarak hizmet vermiştir. 1977 yılında da Kültür Bakanlığı tarafından anıt eser olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır.
Atatürk’ün doğumunun 100. yılı olan 1981 yılından 1983 yılı sonuna kadar binanın onarımı ve teşhir tanzimi gerçekleştirilerek 1 Şubat 1984 tarihinde müze olarak ziyarete açılmıştır. Zamanın olumsuz etkisi, mimari yapısı ve bulunduğu yer itibariyle bina yıpranmış, 1997 yılı sonunda tekrar onarıma alınmıştır. Onarım ve yeniden teşhir tanzimi ile Atatürk’ün Denizli’yi onurlandırmalarının 68. yılı olan 4 Şubat 1999 tarihinde yeniden hizmete girmiştir.
MÜZE
Müzenin alt katında etnografik eserler sergilenmekte, üst katı ise Atatürk’e ait eserlerin sergilendiği iki odanın dışındaki diğer odalar ise geleneksel Denizli Evi olarak düzenlenmiştir.
------  Alt kat  -Ziyaretçi girişinin solundaki ve sağındaki iki odada, duvar ve yer vitrinlerinde gümüş ve bafon kadın takıları, işlemeli kadın cepkenleri, el işlemeleri ile  fincan zarfları sergilenmektedir. Sağdaki ikinci odada ahşap oyma hat örnekleri bulunmaktadır. Alt katta ki en geniş ve üçüncü odada, vitrinler içersinde değişik tipte tüfekler, kılıçlar, Yatağan Palaları, tabancalar, işlemeli kadın giysileri, el işlemeleri ile İzmir’in düşman tarafından işgaline karşı 16 Mayıs 1919 tarihinde Denizli Bayramyeri meydanında düzenlenen mitingde kullanılan Sancak ve Milli Mücadelede büyük yararlılıkları görülen Çal İlçesi Selcen köyünden olan Hüseyin Efe’ye (Hüseyin Çavuş) ait giysi sergilenmektedir.
-

----  Üst kat  ------
Ebeveyn Odası: 
Sedirler üzerine oturmuş ve ayakta duran mankenler üzerine işlemeli kadın ve erkek giysilerinin sergilendiği bir oda içinde dede, nine ve diğer aile bireyleri bulunmaktadır.
Atatürk’ün Çalışma Odası: Atatürk’ün Denizli’yi ziyaretlerinde kaldıkları oda, çalışma odası olarak düzenlenmiş, istirahat için divan, çalışma masası, Atatürk’ün Denizli’de çekilmiş fotoğrafları ile cam eşyaların bulunduğu camlı dolap yer almaktadır.
Atatürk’ün Yatak Odası:Bu odada Atatürk tarafından kullanılan pirinç başlıklı karyola, ot yatak, telefon ve aynalı elbise dolabı sergilenmektedir.

Günlük Oda:Tipik bir Türk ailesinin günlük yaşamını geçirdiği odada sedir üzerinde nine, beşikteki bebeğiyle ilgilenen gelin, ortada meydan sinisi ve yemek yiyen çocuk ile ocakta kahve pişiren genç kız görülebilir.

Baş Oda:Sedirler üzerinde, el işlemeleri yapan ana-kız ortada bakır sini içinde mutfak kapları, aynalar, bakır mangal ve döküm soba sergilenmektedir.
Sofa :Eski Denizli Milletvekillerinden Necip Ali Küçüka’ya ait aynalı konsol, mankenler üzerinde işlemeli giysiler ile Yaşar Çallı tarafından müzemize bağışlanan yağlı boya tablo ve aynalı askılıklar sergilenmektedir




 

DENİZLİ TÜRBELERİ


Türbeler


Türbeler kişiler için yaptırılmış anıtsal mezarlardır. Anadolu’da Selçuklu’dan itibaren 20.yy başlarına kadar yapıla gelmiş ve kümbet, türbe gibi isimlerle adlandırılmıştır. Anadolu türbeleri dönemlerine göre plan ve cephe özelliklerine göre farklılık gösteren yapılardır. Denizli türbeleri mimari özelliklerinden çok genellikle şehrin tarihi, turistik, kültürel konularına değinen devlet kurumlarının çıkardığı yayınlar ile halkın ziyaret yerlerini konu edinen folklorik çalışmalarda ele alınmaktadır.

1-Servergazi Türbesi ( Yeşilköy )


Server Gazi’nin doğum tarihi belli olmamakla beraber 12. yüzyılın sonu ve 13. yüzyılın başlarında yaşamıştır. Selçuklu Sultanı Gıyasettin Keyhüsrev tarafından Denizli havalisinin dördüncü fethinden sonra Mehmet Gazi ile birlikte ayrı bir tümene komutan olarak görevlendirildi. İki komutan, o zamanki adıyla Laodikya üzerine sevk edildi. Bizans kuvvetleriyle önce Honaz (Colossea) civarında, şimdiki Honaz harabelerinin yakınında çarpıştılar. İlk çarpışmada galip geldiler. Geri çekilen Bizans ordusunu izleyerek şimdiki Denizli’nin Deretekke (Sarayköy Caddesi) semtindeki geniş alanda yeniden harbe tutuştular. O sırada Mehmet Gazi şehit oldu, askerleri Server Gazi’nin emrine geçti. İki ateş arasında kalan Bizans ordusu yok edildi. Server Gazi, sağ kalan bir düşman askerinin attığı okla şehit düştü (MS 1210). 
Server Gazi’nin belirli bir kitabesi yoktur. Duvarda asılı bulunan sancağı üzerinde ‘*Bismillahirrahmanirrahim*’ ve *Maşallah*’ yazılı olup bir kılıç ve parmakları açık bir el dikkati çeker. Yazılar ve ve işaretler bezle dikilerek meydana getirilmiştir. Server Gazi aynı zamanda bir Alp eren olup vasiyeti gereği şehit olmasından sonra şimdiki türbesinin bulunduğu yere defnedilmiştir. Selçuklu Tümen Komutanı olan Server Gazi’nin vatanını seven, milletini seven, cesur, yiğit ve kahraman bir komutan olduğu gerçeğidir.Servergazi Türbesi, Merkezefendi ilçesine bağlı Gerzele Mahallesi’nde bulunmaktadır.Türbenin 1210 yılında Denizlinin fethi sırasında, Mehmet Gazi ile şehit olan Selçuklu komutanı Servergaziye ait olduğu bilinmektedir. Dağ yamacına yakın bir noktada konumlanmış olan türbenin çevresi büyük çınar ve meşe ağaçları ile kaplıdır. Türbe binası 1992 yılında yapılmıştır.
Türbenin içerisinde Denizli’yi fetheden Selçuklu komutanı Servergazi’ye ve onun bir askerine ait toplam 2 sanduka mevcuttur. Servergazi Türbesi, Türkiye’nin önemli inanç turizmi merkezlerinden biridir. Her yıl çok sayıda kişinin ziyaret ettiği Servergazi Türbesi’nin çevresi mesire alanı olarak da kullanılmaktadır.



2-Mehmet Gazi Türbesi (İLBADI MEZARLIKTA)


Selçuklu Sultanı Gıyasettin Keyhüsrev tarafından Denizli havalisinin fethi için Servergazi ile birlikte Mehmet Gazi de ayrı ayrı tümen komutanı olarak görevlendirilmiştir. Bu iki komutan emirlerindeki birer tümenle, o zamanki adıyla Laodikya üzerine sevk edilmiştir. Bizans kuvvetleriyle önce Honaz (Colossea) civarında şimdiki Honaz harabelerinin yakınında çarpışmıştır. İlk çarpışmada galip gelmişler, geriye çekilen Bizans ordusunu izlemişler ve şimdiki Denizli’nin Deretekke (Sarayköy Caddesi) semtindeki geniş alanda yeniden harbe tutuşmuşlardır. O sırada Mehmet Gazi Hazretleri şehit olmuştur ve askerleri Servergazi’nin emrine geçmiş ve Bizans ordusu yenilip yok edilmiştir.


Türbe dikdörtgen planlı olup beşik tonoz ile örtülüdür. Yapının giriş bölümü kare planlı bir eyvanla sağlanmaktadır. Bu bölümün örtü sistemi günümüze gelmemiştir. Yapı moloz taştan yapılmıştır. Türbenin içerisinde bir adet sanduka yer almaktadır.Türbe 2014 yılında yapıya sonradan eklenen birimler kaldırılarak yapının özgün haline getirilmiştir.Denizli otogarının 1 km kadar ve Kaleiçi Çarşısı'nın 500 metre kadar kuzeyindeki İlbadı Mezarılığı içindedir. Şehiriçi halk otobüsleri veya minibüsleri ile ulaşım imkanları vardır.





3-Fatma Hanım (Yıldız) Türbesi (İLBADI MEZARLIKTA)

Fatma Yıldız Hanım Türbesi Denizli merkez İlbadı Mezarlığında 2. Sanayi tarafından giriş kapısı karşısındadır. 
Haçlı seferlerinden 3. Haçlı seferleri sırasında 1189–1192 yıllarında Denizli ve çevresini Haçlılardan koruyan Yıldız Bey’in kızı Fatma Hanım’a aittir. Haçlılar, Efes yolu ile Menderes kıyılarına gelmiş, Sarayköy Buharkent’ten Menderes’i geçmişlerdir. Fatma Hanım, halkın önderi olmuş ve Menderes kıyısına pusu kurarak Haçlıları perişan etmişlerdir. Fatma Hanım Denizli’yi boşalttırmış, yiyecek ve içecek maddelerini kesmiş, bu nedenle Denizli halkı dağlara çekilmiştir. Denizli’ye geçebilenler şehri insansız, yiyecek ve içeceksiz bulunca güçlükle Denizli’den kaçmışlar ve Türk kuvvetlerince yok edilmişlerdir. Türbe mermer işlemelerden yapılmıştır. Normal bir kabir şeklindedir, türbe binası yoktur.


Denizli’nin kadın halk kahramanı olan Fatma Yıldız Hanım, 3’üncü Haçlı seferleri sırasında Denizli ve çevresini Haçlı ordusuna karşı koruyan Yıldız Bey’in kızıdır. Rivayetlere göre, 1190 yılında Fransa Kralı Sen Lui’nin yönettiği Haçlı orduları, Efes- Selçuk yolu ile Menderes kıyılarına kadar gelir. Ordular, Sarayköy ve Buharkent arasından nehri geçerler. Haçlıların Menderes Nehri’ni geçtiğini öğrenen Fatma Yıldız Hanım, ilk önce Denizli merkezde bulunan kadın ve çocukların dağa gitmelerini söyler. Ardından bütün erkekleri toplayarak Menderes Nehri’nin kenarında pusu kurarak Haçlı ordusunu bekler.

Aç kalan askerler

Pusudan habersiz gelen Haçlı Ordusu’ndaki askerler büyük bir bozguna uğrar ve kaçar. Bozgundan kaçan askerler Denizli’ye kadar ilerler. Ancak daha önceden Fatma Yıldız Hanım’ın merkezde kalan kadın ve çocukların tüm erzak ve su ile dağlara çekilmesini emretmesiyle bozgundan kaçan haçlı ordusu erzaksız ve susuz kalır. Erzak ve su bulamayan Haçlı ordusu, Çukurköy ve Cankurtaran sırtlarına kadar çekilir. Burada da Türk Alperenleri tarafından öldürülür.

‘Er olan gelsin...’

Denizli’yi haçlı işgalinden kurtaran Fatma Yıldız Hanım, halk tarafından çok sevilirdi. Cesareti ve iman gücüyle tüm halkı etkilerdi. Vefat ettikten sonra halk tarafından türbesi yapılır. Türbenin üzerine de şu cümleler yazılır; “Yıldız Bey’in kızı Fatma Hanım, Haçlılarla savaşta askerlerin gevşeklik göstermesi üzerine kılıcını çekip, ‘Er olan arkamdan gelsin’ deyip ileri atılmış ve askeri teşvik ederek şehit düşmüştür.”








4-Mahmut Gazi Türbesi


Denizli İli, Çal İlçesi, Mahmut Gazi Mahalle Mezarlığı olarak kullanılan parsel üzerinde bulunan Türbe, kare planlı olup kubbe ile örtülüdür. Kubbeye geçiş üçgen pandantiflerle sağlanmıştır. Duvar Kalınlığı 80 cm. olup malzeme olarak devşirme taş ve tuğlalarla yapılmış, yarım küre şeklinde olan kubbesi ise tuğladandır. Türbeye doğu cepheden yarım daire kemerli bir kapı ile girilir. Kare mekânlı türbenin üzerinde bulunduğu yer hafif bir yükselti şeklindedir. Türbenin duvarları oldukça kalın, moloz taş, tuğla ve devşirme malzeme kullanılarak yapılmıştır. . Giriş kapısının güneyinde ve batı cephede yer alan pencerelerle aydınlatılmaktadır. İçinde doğu-batı doğrultusunda uzanan bir sanduka bulunmaktadır. Bu sanduka tuğla malzemeden yapılmıştır.Mahmut Gazi Türbesi 2000 yılında İzmir II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 10.12.1997 tarih 7281 sayılı kurul kararı ile yapıda basit onarım yapılmıştır.

5-Yatağan Baba Türbesi


Serinhisar ilçesinin Yatağan mahallesi güneyinde mezarlığın içinde küçük bir tepenin güneydoğusuna bitişik olarak yapılmıştır. Mezarlığın ana giriş kapısının tam karşısına düşmektedir. Türbe, namaz kılınan mescit kısmı ile sandukaların yer aldığı mekanlardan oluşmaktadır. Selçuklu Dönemi olan yapı üzerinde Hicri 642 (Miladi 1244-1245) tarihi bulunmaktadır. Yatağan Baba adlı kumandanın mezarı bu türbededir. Yapı, son dönemlerde gerçekleştirilen onarımlar sonucu asli özelliklerini kaybederek tamamen yenilenmiştir. Onarım sonucu duvarlar harç ile sıvandıktan sonra plastik boya ile boyanmıştır. Aynı onarımla konik kulah kısmı tamamen yenilenmiş ve çinko levhalarla kapatılmıştır. Türbe dıştan dışa 10.70x6.90 m.lik ölçüleriyle dikdörtgen bir forma sahiptir. Yapı malzemesi olarak tamamen taş malzeme kullanılmıştır. Türbenin dış duvarları 0.90 m genişliğinde inşa edilmiştir. Mescidin güney duvarının doğu köşesine yerleştirilen kapı sayesinde sandukaların olduğu türbe kısmına geçilmektedir. Mescid kısmı iki basamaklı merdivenle türbeye bağlanmaktadır. Türbe en son 2005 yılında tamirat geçirmiştir. Türbenin dışı beton harcıyla sıvanmıştır. Bugün birçok tamirata ve değişikliğe rağmen Türbe eski yapı tarzını korumaktadır.
Serinhisar ilçesine bağlı Yatağan Mahallesi’nde bulunan Yatağan Baba Türbesi,Türbe; türbedar odası ve sanduka odası olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Türbedar odasında, kapının tam karşısında küçük bir pencere mevcuttur. Sanduka odasının kuzeydoğu cephesinde de dikdörtgen bir pencere vardır. Sanduka odasında birbirine bitişik vaziyette 3 sanduka yer almaktadır. Bu sandukalar Yatağan Baba’ya, eşine ve oğlu Murat Bey’e aittir. Sanduka odasının içinde, güneybatı duvarda bulunan sivri kemerli niş dikkat çekicidir. 

6-Hüsamettin Bey Türbesi
Baklan'ın kurucusu Abdi Bey'dir. Abdi Bey'in kökleri Horasandaki Kayı Boyu beylerinden Apabay ismindeki Kayı beyine dayanır. Bu boy Horasan'dan yola çıkmış ve Bağdat üzerinden daha sonra Konya havalisine gelmiştir. Konya'dan sonra da bir kısmı, Bursa yöresine yerleşen Osmanlı'nın kurucusu Kayı aşiretidir. Abdi bey ise Konya üzerinden Denizli-Baklan'a yerleşen aşireti temsil eder.
Baklan'ın tarihi Türkler açısından Türkler'in Denizli'ye yerleşmesiyle başlar denilebilir. Baklanlı Hüsamettin Dede Çal, Baklan bölgesi Alaşehire kadar olan bölge ile Denizli havalisinin Fethedilmesi Hüsamettin Dede komutasında olmuştur. Hüsamettin Gazi Bey, Selçuklu akıncı komutanıdır ve Haçlılara karşı mücadele vermiştir. Asi karaağaç (Acıpayam) isyanını bastırmıştır. Hüsamettin Dede, Anadolunun Türklerin hakimiyetine girmesini sağlayan Miryokefolon (1176) savaşına katılmış ve bu savaşta yaralanmıştır.
Denizli'nin Baklan ilçesindeki Selçuklular döneminden kalma tarihi Hüsamettin Gazi Bey Türbesi yüzyıllar geçmesine rağmen halen ayakta. Birçok defa restore edilen türbe hikayesi ile de herkesin ilgisini çekmeyi başarıyor.Baklana ilçesi Hüsamettin Dede Mahallesi'nde bulunan 1252 yılında Bizanslılarla çarpışırken şehit düşen Hüsamettin Gazi Bey adına Selçuklular döneminde yapılan türbe aradan yüzyıllar geçmesine rağmen asırlara meydan okuyor. Denizli'de tarihi dönemlerde ve halk arasında bilinen adı ile 'Hüsamettin Dede' türbesi 12. yüzyıl ortalarında kentin Türkler tarafından fethi sırasında şehit düşen ve Hüsamettin Dede olarak bilinen komutana ait. Türbe içerisinde Hüsamettin Gazi'nin yanında yatan silah arkadaşları da bulunuyor.İşçiliğiyle Denizli'deki diğer türbelerden ayırt ediliyor Denizli'deki sayılı anıtsal yapılardan biri olan türbe Selçuklu mimarisine göre, kare planlı, kübik gövdeli olarak yapıldı. Kurşunla kaplanmış olan kubbesi, sekizgen bir kasnak üzerine yontularak oturtulmuş. Kubbesinin üzerinde alemi de bulunan tescilli yapının Selçuklu türbe ve han yapılarında görülen taç kapılara benzer anıtsal bir girişi var. Yapı, 16. yüzyıla ait bir eser olsa da giriş kapısı mimari yönden anıtsal taç kapılara benzediği için Selçuklu dönemini işaret ettiği ve farklı plan tipi, kaliteli malzeme işçiliğiyle Denizli'deki diğer türbelerden ayırt edildiği biliniyor.İlçede özellikle vatandaşların yoğun ilgi gösterdiği türbeye ilçe dışından gelen vatandaşlarda ilgi gösteriyor. Türbeye gelen vatandaşlar bol bol dua ediyor. Hüsamettin Gazi Bey kimdir?Bizans İmparatorluğu'nun Menderes Vadisi'ndeki şehirlerin tamamını tahrip etmesi, Burdur-Gölhisar taraflarına gelmesi üzerine Selçuklu Sultanı, Hüsamettin Gazi Bey ve Osman Bey'i (Yatağan Baba) görevlendirmiştir. Hüsamettin Gazi Bey ve Yatağan Baba, Bizanslılarla mücadele etmişler ve yenilgiye uğratmışlardır. Hüsamettin Gazi Bey, daha sonra Çal-Baklan bölgesine gelmiş, Beşparmak Dağı'nın etekleriyle Baklan Ovasını, kuvvetleriyle birlikte sarmış ve Menderes Havzasını düşmandan temizlemiştir. Bölgenin Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında önemli bir yeri bulunan Hüsamettin Gazi Bey, 1252 yılında Bizanslılarla çarpışırken şehit düşerek, türbesinin bulunduğu alana defnedilmiştir.
Baklan ilçesinin Tekke Mahallesinde bulunan türbe, Selçuklu mimarı tarzında mermer kaplamalı, duvarları kesme taştan yapılmıştır. Kubbeli üzeri kemerli, 4 pencereli sanat değeri yüksek bir türbedir. İçinde 4 adet mezar vardır. Bu mezarların birinin Hüsamettin Beye, birinin Hüsamettin Beyin eşine, diğer iki mezarında akrabalarına ait olduğu sanılmaktadır. Mermer giriş kapısının üzerinde bir kitabe bulunmaktadır. Ayrıca kapı pervazlarının üzerinde de Arapça, Farsça ve Osmanlıca karışık yazılar bulunmaktadır. Bu yazıların tercümesi tam olarak yapılmamıştır.





7-Yediler İlbadı Türbesi(İLBADI MEZARLIKTA)


İlbadı mezarlığı Denizli’nin en eski mezarlığı olup Selçuklular zamanından (13.yy) günümüze kadar kullanılmıştır. Bundan dolayı “Yediler Türbesi” eski yıllara İlbadi mezarlığının içinde veya bitişiğinde olmalıdır. Ancak sonradan derinleştirilerek açılan bugünkü yol mezarlıkla türbeyi birbirinden ayırmıştır. Bunun dışında eski yıllarda İlbadi mezarlığında bulunan M.1334 tarihli Şücaeddin İnanç Bey İbni Ali Bey adına yazılı zaviyeye ait kitabenin bulunması, bu kitabenin türbenin yanında olan bir zaviyeye ait olduğunu akla getirmektedir. Bundan dolayı bu türbedeki mezarlar İnanç Bey ve ailesine ait olmalıdır. Bunun dışında çarşı kalesinin batısında; kale ile mezarlık arasında Ahi Sinan Tekkesi’nin bulunduğu, Ahi Sinan’a ait bir kabrin yer aldığı kaynaklarda geçmektedir. Ancak İnanç Bey ve ailesine ait henüz İlbadi mezarlığında mezar taşları bulunmamıştır.

Türbe içinde de yazılı mezar taşlarının olmayışı Osmanlı döneminde tekke ve zaviyelerde tahribat yapıldığını akla getirmektedir. Acıpayam Yatağan Baba Tekkesinde de Teke Müsellimi tarafından 19.yy başlarında tahribat yapıldığı konusunda kaynaklarda bilgiler bulunmaktadır. Ayrıca Denizli çevresindeki mimari değeri olan bütün türbeler incelendiğinde; yapı üzerinde bir kitabe, içinde de yazılı bir mezar taşı bulunamamıştır. Bunlarda Osmanlı’nın son döneminde yapılan tahribatları doğrulamaktadır. Bu sebeple türbelerin kime ait olduğu halk ananelerinde yaşatılıyorsa, bilinmesi mümkün olmaktadır. Bunun dışında Denizli tarihte büyük depremlere sahne olduğundan Vakıflar Hamamından başka bir yapı günümüze gelememiştir. Yediler türbesinde bulunan mezarlar Denizli merkezinde İlbadi mezarlığının en üst noktasında yer alması ve halk arasında sürekli olarak ilgi gösterilen saygı duyulan türbe olmasından dolayı Denizli beylerine ait olmalıdır. İbni Battuda Denizli’ye geldiğinde İlbadi mezarlığı yanındaki Namazgahta İnanç beyin (Sultan) eşiğinde bayram namazı kılınarak bayramlaşma töreni yapıldığı ve burada hayır yemekleri verildiği bilinmektedir. bu nedenle bu türbenin İnançoğulları Beyliğine ait olduğu düşünülmektedir.









8-Şeyh Mehmet Şirvani Türbesi

Şeyh Mehmet Şirvani Türbesi, Merkezefendi ilçesine bağlı İlbade Mahallesi’nde, İlbade Mezarlığı içerisinde bulunmaktadır. Türbe, mezarlığın ortasına yakın bir noktada konumlanmıştır. Türbe, Azerbaycan’ın Şirvan kentinin Zerdab köyünde doğmuş olan Şeyh Mehmet Şirvani’ye aittir. Şeyh Mehmet Şirvani, bilinmesi gereken tüm ilimleri öğrenmiş, birçok yerde İslamiyet’i anlatıp talebe yetiştirmiş, daha sonra da Denizli’ye yerleşmiş ve Miladi 1851 yılında Denizli’de vefat etmiş ünlü bir din adamıdır. Türbenin içinde Şeyh Mehmet Şirvani’ye ait büyük bir sanduka ile başka bir kişiye ait küçük bir sanduka bulunmaktadır.

9-Beycesultan Türbesi


Çivril ilçe merkezine 6 km. uzaklıkta, ilçenin güneybatısında Melhuş ve Kocayaka köyleri arasında, yüksekliği 20 m. olan höyük üzerindedir. Türbe binası tamamen Selçuklu mimarisi tarzında, oldukça bakımsız, harap olmak üzeredir. Sekizgen bir plan üzerine yapılmış, doğu yönünde yüksek olmayan bir kapısı, güney yönünde bir adet penceresi vardır. Türbe kesme taş, devşirme mermer, ve aralarında tuğla malzeme ile inşa edilmiştir. Üst örtüyü oluşturan kubbe tuğladandır. Yapının kuzey kenarında küçük bir mazgal pencere açıklığı vardır. Türbenin girişi kuzeybatı kenarındadır. Devşirme malzemeden yapılmış giriş kapısı dışa taşıntı yapmaz, yuvarlak kemerli ve sadedir. Yapı içte sekizgen planlı ve kubbeye geçişleri düz atkı şeklindedir. Keme taştan yapılmış sanduka doğu kenarına bitişik yapılmış ve üzeri çimento harcı ile sıvanmıştır. Sandukadaki şahideler devşirme malzemedendir. Türbede herhangi bir süsleme yoktur. Kitabesi bulunmayan yapının üst örtüsünün aslında konik ve pramidal bir külahla örtülü olması gerekir. Yapı stil özellikleri ile 14.yy Germiyanlı özellikleri göstermektedir.


10-Buldan Yenicekent Emir Sultan Türbesi (Büyük Tekke)


Buldan İlçesi Yenicekent Belediyesi bahçesindedir. Türbe, sekizgen planlı ve sekizgen prizmal gövdeli, üzeri kubbe örtülüdür. Yapıda kesme taş ve devşirme malzeme kullanılmıştır. Sekizgen gövde üstte geniş profilli bir saçakla ve üzerinde sekizgen yüksek bir kasnakla yükseltilmiş ve üzeri kubbe ile örtülmüştür. Kubbe üzeri çimento harcı ile sonradan sıvanmıştır. Türbenin girişi kuzeydendir. Kapı duvar yüzeyinden içeri çökertilerek yapılmış ve süs1emesizdir. Giriş kapısı yekpare mermer söveli ve yuvarlak kemerlidir. Sekizgen planlı olan türbenin içinde sonradan yapılmış büyük bir sanduka bulunmaktadır. Duvar yüzeylerinin her birine tuğladan birer teğet kemer örülerek iç mekan hareketlendirilmiştir. Sonradan çamurla sıvanmış ve üzeri beyaz badanalanmıştır. Üst örtü içte tuğladan örülmüş kubbe ile kapatılmıştır. Yapıda kapı dışında hiç pencere yoktur. Süsleme olmayan yapının düz ahşap kanatları üzerinde madeni süsleme aplikleri görülür.

11-Abdi Bey Sultan Türbesi
Serinhisar İlçesi Yatağan kasabasında bir Selçuklu prensinin türbesidir. Merkez ilçe Başkarcı-Tekkeköy yakınlarındaki türbelerin ise kime ait olduğu bilinmemektedir. Merkez Çukurköy’ü ile Karataş arasındaki türbenin “Bektaşi Dergâhı” olduğu bilinmektedir.

Bizanslıların Burdur’a kadar ilerlemesi üzerine Selçuklu Sultanı 30′a yakın uç beyini bu bölgeye gönderdi. Abdi Bey’de görevlendirilen uç beylerinden biriydi. Bölgenin düşmandan temizlenmesi için büyük mücadele veren Abdi Bey Köpekbeli mevkiinde ağır yaralanınca Salda Gölü kenarındaki revirde tedavi gördü. Selçuklu Sultanı savaşta gösterdiği kahramanlıktan dolayı Abdi Bey’e payesi verdi. Salda Gölü kenarındaki pınara da Sultan Pınarı ismi verildi. Ölümüne kadar Yatağan baba ile birlikte burada yaşayan Abdi Bey Sultan’ın türbesi bugün Belediye binasının karşısında üzeri ahşap örtülü, sekizgen bir yapıdır. Mezarının yan tarafına altıgen kıblesi bulunan Abdi Bey Sultan Camii yapılmıştır. Restorasyonu yapılan  bina ve camii bugün iyi durumdadır.

Abdi Bey Sultan Tekkesinde de aşevi, han, mescit, ambar gibi yapılar bulunmaktadır. Geniş bir avlunun çevresi duvarlarla çevrilidir. Genel olarak ahşap olan yapılarda Bizans ve Roma dönemine ait taşlarda kullanılmıştır. 

Tekke 1761 yılında tadilattan geçmiştir. 1826 yılında bütün Bektaşi Tekkeleri padişahın emri ile kapatılmış, Bektaşi Tekkesi olarak sadece Abdi Bey Sultan Tekkesi ayakta kalmıştır. 1800′lü yılların sonlarından ve 1900′lü yılların başlarına kadar çok faal dönem geçiren Tekke Cumhuriyetin ilanından sonra 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunundan mal varlığına el konuşmuş, hemen hemen her şey satılmıştır. 1950′li yıllardan sonra Türbe dışında hiçbir yapı kalmamıştır.





12-Üçler Türbesi


İl Merkezinde Leylekler Kavağı diye anılan semttedir. Türbenin İnanç oğullarının ileri gelenlerine ait olduğu bilinir. Tamamen harap haldedir.

13-Ahi Sinan Türbesi


Denizli de Ahinin kurucusu Ahi Sinan'a aittir. Türbe, Yeni Sanayi Sitesinin Dere Tekke tarafına giden yol üzerindedir. İl de Dedebağı kasabasının kurucusu Ahi Sinan'dır.1940-1950 yıllarında türbe yıkılarak yerine yol ve işhanı yapıldığından türbe yapısı günümüze kadar korunamamıştır.

14-lrlıganlı Şaban Dede Türbesi


Denizli Merkez lrlıganlı Kasabası’nda mezarlık üzerinde Tekke Mevkisinde yüksek bir yerdedir. Yapının herhangi bir kitabesi bulunmamaktadır. Ancak yapının yanına dikilen levhada buranın M.1097 yılında ölen Şaban Dede'ye ait olduğu belirtilmektedir. Şaban Dede Türbesi, türbeleri konu edinen yayımlarda mimari olarak ele alınmamıştır. Kuzeyde ve ona güneyden bitişik iki yapıdan meydana gelir. Kuzeydeki yapı, kare planlı, prizma gövdeli üzeri kubbelidir. Kapı iç kısmı ile pencerede ahşap atkılar dikkati çeker. Üst örtüsü sonradan çimento harcı ile sıvanmış ve yeşile boyanmıştır. Kare planlı olan esas türbenin gövdesi üstte sekizgene dönüştürülmüş ve üzeri kubbe ile örtülmüştür. Kuzey cephede kesme taşlardan yapılmış yuvarlak kemerli süslemesiz kapı açıklığı bulunmaktadır. Kapının iki yanına devşirme malzemeden, üzerleri oyulmuş birer sadaka taşı konulmuştur. Batı duvarının ortasında ise basit bir pencere yerleştirilmiş ve diğer duvarları sağır yapılmıştır.

Türbenin içi kare planlı, pandantiflerle geçilen bir kubbe ile örtülüdür. Pandantiflerin içine boşaltma çömlekleri yerleştirildiği görülmektedir. Duvar yüzeyleri hafif içe çekilerek kubbe eteğine kadar yükselen yuvarlak kemerler şeklinde yapılmıştır. Güney duvarına yuvarlak kemerli iki basit dolap nişi, doğu duvarına ise bir dolap nişi yerleştirilmiştir. Kapı yakınında iki basit sanduka bulunmaktadır. Duvarlar beyaz badana ve yeşil boya ile boyanmıştır. Yapıda süsleme bulunmamaktadır ve basit görünümdedir. Kare planlı, kubbeli mekanın iç cephe ve geçiş elemanları Çal Mahmutgazi Türbesi ile benzer özellikler taşımakta, ancak kubbede yüksek bir kasnağı bulunmasından daha geç bir döneme 18.yy'a tarihlenebilir.


15-lrlıganlı Anonim Türbe


Denizli Merkez Irlıganlı kasabasında mezarlık üzerinde Tekke Mevkisinde yüksek bir yerde, Şaban Dede Türbesi'nin güneyine bitişik yapılmıştır. Kitabesi bulunmayan, ancak Şaban Dede Türbesi ile birlikte bu türbe de, türbeleri konu edinen yayımlarda mimari olarak ele alınmamıştır. Şaban Dede Türbesine bitişik ve daha küçük yapılmış olan bu ikinci türbe ise dikdörtgen planlı ve üzeri tonoz örtülüdür. Türbe, moloz taş malzeme ile inşa edilmiştir ve kapı iç kısmında ahşap atkı dikkati çekmektedir. Şaban Dede Türbesi'ne sonradan bitiştirildiği dilatasyon izlerinden anlaşılmaktadır. Üst örtü sonradan çimento harcı ile sıvanmış ve yeşile boyanmıştır.

Türbe doğu-batı yönünde dikdörtgen planlıdır. Bu yapının giriş cephesi Şaban Dede Türbesi'nden 1.20 m. içeri çekilerek yapılmıştır. Güney cephesinin ortasına ise basit, küçük kare bir pencere açıklığı konulmuştur. Düz lentolu giriş kapısından geçilen türbenin içi, 2.08x3.60 m. ölçülerindedir. Bu dikdörtgen mekan çapraz tonozla örtülüdür. Kuzey duvarının batı ucuna bir dolap nişi açılmıştır. Mekanda basit bir sanduka bulunmaktadır. Basit sade görünümlü türbede herhangi bir süslemeye rastlanmaz. Yapı, Şaban Dede Türbesi 'nden daha sonraki bir döneme, 19.yy sonlarına tarihlenebilir.


16-Hüseyin Hulusi Efendi (Üzüm Dedesi) Türbesi


Denizli merkez, Akkonak Mahallesi'nde etrafı evlerle çevrili bir bahçe içerisinde bulunmaktadır. Türbe, kare planlı, kübik gövdeli, üzeri kubbe ile örtülüdür. Duvarlarda moloz taş, kapı ve pencerelerde ise kesme taş malzeme kullanılmıştır. Sekizgen yüksek bir kasnakla geçilen kubbenin üzeri çimento harcı ile sıvanmıştır. Kuzeyinde giriş kapısı, diğer üç yönünde ise birer büyük penceresi vardır. Kuzey cephesinin ortasında, hafif dışa taşırılmış, yüksek ve yuvarlak kemerli bit kapı yer alır. Kapının yuvarlak kemer yayının üzerinde sekiz yapraklı bir çiçek motifi bulunmaktadır. Kapının sövelerine metalden ikişer baklava dilimi aplike edilmiştir. Kapı kanatları dövme demirden yapılmıştır.Bu zat, 1838 yılında İzmir ilinin Bayındır ilçesinde dünyaya gelmiştir.
Gençliğinde çıkrık imalatçılığı yapmış ve bilinmeyen bir sebeple hapishaneye düşmüştür.
Hapishane hayatının son günlerini geçirdiği Denizli hapishanesinden çıktıktan sonra tevbe edip, Nakşibendiyye şeyhlerinden Hacı Hasan Feyzi Efendi Hazretleri'ne talebe olmuş, kısa zamanda mertebeler aşarak kemale ermiştir. Hüseyin Hulusi Efendi Hazretleri 1907 yılında vefat etmiştir.


HARİTA


17-Er Dinlendi Türbesi


Çal ilçesi, Mahmut Gazi Köyünün batısında dağın eteğinde hemen köyün bitimindedir. Bu mezarın bölgenin fethi sırasında şehit düşen bir Selçuklu askerinin mezarı olma ihtimali yüksektir. Köylüler ise bunun başka taraftan gelerek burada vefat eden bir ere ait olduğu, o nedenle de Er dinlendi denildiğini söylemektedirler. Ancak belirtildiği gibi fetihler sırasında bu yerde savaşlar olmuş burada şehit düşen birine ait olma ihtimali daha yüksektir. Mezarın üzerinde ahşap bir türbe olduğu rivayet edilmektedir ancak günümüzde böyle bir yapı bulunmamaktadır.



18-Ahmet Dede Türbesi


Çal ilçesinin, Akkent kasabasında kare bir yapı üzerinde büyük bir kubbeye sahiptir. Anlatılanlara göre Ahmet Dede’nin vefatında naaşı paylaşılamamış ve bunun üzerine 3 tane tabut hazırlanmıştır. Tabutun biri Akkent’e getirilerek buraya defnedilmiştir. Adak, yağmur duası, kısmet açma, rüya ve niyaz amaçlarıyla birçok ziyaretçisi vardır.



19-lşıklı Aşağı Cami Türbesi


Çivril İlçesi, lşıklı Kasabası Aşağı Mahalle'de Aşağı Camii avlusundadır. Türbe, caminin son cemaat mahalli kuzeydoğu köşesindeki girişinin doğu kenarına inşa edilmiştir. Türbe ve cami sonradan birleştirilmiştir. ışıklı ve Gümüşsu eserlerini inceleyen bir yüksek lisans çalışmasında etraflıca incelenmiştir.Türbe, doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı inşa edilmiş ve üzeri kubbe ile örtülmüştür. Yapının kuzey ve doğu duvarı moloz taş aralarında tuğla parçaları ile, batı duvarı ise kesme taş malzeme ile inşa edilmiştir. Kubbenin üzeri çimento harcı ile sıvanmıştır. Saçaklarda yer yer devşirme İslamı mezar taşları kullanılmıştır. Kuzey cephesinin ortasına bir kapı, doğu ve batı yönlere birer pencere yerleştirilmiştir. Güney cephe ise büyük bir kemer açıklığı şeklindedir. Beden duvarlarından taşmayan giriş kapısı, mermer malzeme ile inşa edilmiştir. Yuvarlak kemer taşları mavi beyaz iki renk mermer taşlarının almaşık dizilmesi ile örülmüştür. Kemer üzerine konulan mermer kitabe levhası yazısız bırakılmıştır. Doğu duvarındaki pencere sivri kemerli küçük bir açıklık şeklinde, batı duvarındaki ise sağır teğet kemerli büyük bir pencere şeklindedir.

Türbenin içinde günümüzde sonradan düzenlenmiş sandukasız, baş ve ayak şahideli altı mezar bulunmaktadır. İç mekan, doğu ve batı duvarların üzerine atılan iki sıra mukarnas diliminden oluşan iki sıra silme ile kareye dönüştürülmektedir. Yapı, silmeler üstündeki tromplarla geçilen bir kubbe ile örtülmüştür. Yapının duvarları, geçiş elemanları ve kubbe içi çimento harcı ile sıvanmış, üzeri yeşil ve pembe renk ile boyanmıştır. Türbenin ve yanındaki caminin inşa kitabesi bulunmamaktadır. Türbe içinde bulunan şahidelerden en eski tarihli olanı 1251/1835 tarihini taşımaktadır. Bir çok kez elden geçirilen türbenin 19.yy ilk yarısında inşa edildiğini söylenebilir.




20-Dedeköy Cami Türbesi


Çivril ilçesi, Emirhisar yolu üzerinde, cami ile hamamın bulunduğu bir külliye içinde bulunmaktadır. Germiyanlı eserlerini inceleyen bir doktora çalışmasında etraflıca araştırılmıştır. Son zamanlarda etrafındaki yapılarla birlikte restorasyon geçirmiştir. Türbe, kare planlı, kübik gövdeli, üzeri kubbe ile örtülüdür. Kesme taş, yer yer tuğla malzeme ile inşa edilmiştir. Taşların bazıları devşirmedir. Kubbe geçişleri ve kubbe tuğladandır. Doğusunda giriş kapısı, kuzey ve batısında birer penceresi vardır. Güney duvarı sağırdır.

Kare planlı türbenin giriş kapısı, cepheden taşıntı yapmayan basit bir açıklık şeklindedir. Kapı üzeri sivri sağır kemerlidir. Kuzeydeki pencere daha geniş, batıdaki ise şevli mazgal penceredir. Kübik gövdeden sekizgen bir kasnakla kubbeye geçilir. Kubbenin üzeri alaturka kiremit kaplıdır. Kare planlı türbenin içinde kime ait olduğu bilinmeyen dört adet mezar yeralmaktadır. Türk üçgenleri ile geçilen türbe içinde herhangi bir süsleme bulunmamaktadır. Geçiş öğeleri deforme olmuştur. Duvarları çimento harcı ile sıvalıdır. Kitabesi bulunmayan türbeyi, yanındaki caminin özelliklerinden hareketle 14-15 .yy'a tarihlendirebiliriz.



21-Habip-Acem Türbesi

Çivril İlçesi mezarlığında ve bir höyük üzerindedir. Onikigen planlı, prizmal gövdeli ve onikigen prizmal külahlıdır.Devşirme ve kesme taş malzeme ile inşa edilen türbenin duvarları çimento ile derzlenmiş, külahı ise daha önce çimento harcı ile sıvalı iken bugün çinko ile kaplanmıştır. Güney kenarının ortasına açılmış bir kapısı ile güneybatı kenarlarından birine açılan küçük bir pencere bulunmaktadır. kenarına kamalama yerleştirilen iki devşirme Bizans yas sı payesi türbenin önünde bir sundurmanın varlığını göstermektedir. Türbenin bütün duvar ve kubbesi çimento harcı ile sıvanmış ve yeşil renge boyanmıştır. Zeminde süslemesiz basit bir sanduka bulunmaktadır.


22-Sarı İsmail Sultan Türbesi
Türbesi Denizli Tavas Tekke Mahallesindeki mezarlıkta bulunan Sarı İsmail Sultan,1260-1350 yılları arasında Tekke Mahallesi’nde yaşamış bir Türkmen dedesidir. Hacı Bektaş Veli hazretlerinin mürididir. Denizli’nin güney ve güneybatı bölgelerinin Türkleşme sürecinde etkin bir rol aldığı bilinmektedir. Bölgesinde yaşayan konar-göçer Türk topluluklarını sosyal ve düşünsel açıdan yönlendiren bir lider olarak tanınmaktadır.

23-Sultan Sarı Baba Türbesi
Sarayköy ilçesine bağlı Tekke Mahallesi’ndeki Tekke Camii avlusunda bulunan Sultan Sarı Baba Türbesi’nin 18. veya 19. yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir. İslâmiyeti yaymak için Horasan’dan Anadolu’ya gelen velîlerden. Doğum ve vefât târihleri kesin bilinmemekte olup 13. yüzyılda yaşadığı tahmin edilmektedir.Türbe yapısı, orijinalinde birbirine bitişik iki sekizgen planlı odadan meydana gelmektedir. Sanduka odasının tavanı; ortasında iç içe yerleştirilmiş yıldız motifleri bulunan işlenmiş ahşap plakayla süslenmiştir. Sultan Sarı Baba Türbesi, 2012 yılında aslına uygun şekilde restore edilmiştir.




24-Teslim Abdal Türbesi

Denizli İli, Eski Çukur Köyünün bulunduğu Cankurtaran Mahallesi sınırları içindedir. Cankurtaran yokuşundan çıktıktan sonra ilk sağdan giriniz ve yola devam ederek ilk dört yol kavşağındaki sol taraftaki toprak yola giriniz Yaklaşık 50 metre gittikten sonra türbenin kubbesini görebilirsiniz. Türbe aynı zamanda mezarlık olarak da kullanılmış olan Çukurköy Höyüğü’nün içindedir. Höyüğün doğu tarafında M22d09b pafta, 1713 parselde tuğla örgülü ve kubbeli yenilenmiş türbe yapısı vardır. Türbe içindeki mezarın Horasan Ereni Pir Hacı Bektaş Halifelerinden Teslim Abdal Sultan’a ait olduğu belirtilmektedir. Höyüğün güneybatı tarafındaki uzantısında ise kuru tarım yapılmaktadır.Türbe Aydın KTVKBK'nun 15.02.2007 gün ve 709 sayılı kararı ile tescillenmiştir.

Teslim Abdal Sultan; Hacı Bektaş-i Veli hazretlerinin 360 halifesinden birisidir. Horasan’dan Denizli’ye kadar geldiği bilinmektedir. İstanbul, Ankara, Çorum, Tekirdağ ve Denizli dahil olmak üzere, 5 ilde Teslim Abdal Türbesi var. Belki isim benzerliğinden ya da yaşadığı dönemde erenlik mertebesine eriştiği için paylaşılamamış ve bu saydığımız tüm illerde adına yapılmış bir türbesi bulunmaktadır.
Teslim Abdal Sultan hakkında yapılan araştırmalarda, 4.Murat döneminde isminin geçtiğini biliyoruz. Yeniçeri ocağında “Ağa” ya da “Baba” olarak adlandırılıyormuş. Yeniçeri ocağına verdiği hizmetler sayesinde adına bir mehter marşı yazılmış.




25-Kazak Abdal Türbesi


Karataş (Köyü) Mahallesi Yukarı Tekke Mevkiindedir. 


Kazak Abdal 16. Yüzyıl Bektaşi evliyalarındadır. Hacı Beştaşi Veli’nin halifelerinden olup Sarı Kazak Abdal olarak da anılmaktadır. Kazak Abdal Türbesi Bektaşi Tarikatı yapılarındadır. Osmanlı Dönemi Bektaşi kültürü kalıntısıdır. Kazak Abdal Türbesi; mimari olarak kare plan şemalı, güneyden girişli, kuzey kısmında penceresi olan, batı kısmında sonradan kapatıldığı anlaşılan ocaklığı bulunan, doğu-batı istikametinde sandukası bulunan kırma çatılı, yığma taş duvar tekniğinde yapılmış bir yapıdır. Yapının çevresinde şıra çıkarma birimi ve dibek taşları  bulunmaktadır. Batısında Dediği Yeter Sultan Dergahı yer almaktadır.

 Romanya Türklerindendir17. yüzyılda yaşadığı sanılan bir Alevi-Bektaşi Türk halk ozanıdır.

Şiirlerinin bir kısmı hiciv örnekleriyle doludur. Dili yalın ve sadedir. Rahat okunur. Şiirleri güncelliğini halen korumaktadır.

Kazak Abdal'ın, Bektaşi gelenekleri içinde, yaşam öyküsü ilgi çekicidir. Bu öykü Turgut Koca'nın Bektaşi Şairleri ve Nefesleri kitabında şöyle anlatılmaktadır: Rus Çarı'nın kızı bir çocuk doğurur. Fakat bu çocuk, annesinden süt emmez. Bu duruma ne hekimler, ne de papazlar çare bulamazlar. Sonunda Deliorman dergahından, Rusya'dan tuz parası almak üzere gelen Demir Baba'ya: 'Sen keramet ehli bir azizsin. Bu çocuğu tutulduğu hastalıktan kurtar.' diye yalvarırlar. Demir Baba da: 'Bu çocuğun süt emmesini sağlar isem, tekkeme nezreder misiniz?' der. Kabul ederler. Demir Baba çocuğa: 'Em!' der. Çocuk, anasının memesini emer. Delikanlılık çağına erince, Demir Baba dergahına gönderirler. Böylece Demir Baba, çocuğu evlat edinir. Adını Ahmed kor. Bu çocuk daha sonraları Balım Sultan'a giderek, el alır ve adı da Kazak Abdal olur. söylence böyle bitiyor.

Kazak Abdal'ın ucu tenteneli ve taşlanmış bir mendilinin, Demir Baba dergahında bulunduğunu, Deliorman'dan gelen göçmenler söylemektedirler. Kazak Abdal, DenizliCankurtaran' daki dergahında yatmaktadır.

Elimizde birkaç şiiri olan Kazak Abdal'ın, kim olduğu, ne zaman yaşadığı kesin olarak bilinmiyor. Saadettin Nüzhet, XVII. yüzyıl yaşamış Bektaşi şairlerinden olduğunu, şiirlerine rastlanan yazma dergilerin bu yüzyıl sonlarında yazılmış olmasına bağlıyor. Balım Sultan'a (ö. 1516) övgü olan şiir onunsa daha önce yaşadığı da ileri sürülebilir. Gerçi Bektaşiliğin ikinci piri sayılan Balım Sultan'ın aynı tarikatın dervişlerinden birince övülmesi doğaldır. Ama bütün özellikleriyle canlı bir biçimde anlatılışı, hele yürüyüşünü yansıtan şu dörtlük,

"Arslan gibi apıl apıl yürüyen Kendi özün hak sırrına bürüyen Kepeneğin yanı sıra yürüyen Mürsel baba oğlu Sultan Balım'dır."

bir gözlem sonucu olsa gerektir. Yine de, ünlü pirin söylencelerde ayrıntılarıyla anlatılan kişiliğinin şairin hayaline yön verdiği düşünülebilir. Kazak Abdal'ın Romanya Türklerin-den olduğu söylenmektedir. Hayali bir resmi de yapılmıştır. Bir şiirinden ise asıl adının Ahmet olduğu anlaşılıyor. Kendine özgü ve gerçekçi bir bakışı vardır. Ali sevgisi Ali'de Tanrı'nın dile geldiği, görünüş alanına çıktığı, onun insan biçiminde tanrı olduğu inançla anılır, anlatılır.

Kazak Abdal'ın toplumsal kurumları, yerleşik inançları, gelenekleri yeren iki şiiri günümüzde de değerini korumaktadır. Belli bir toplumsal düzenin oluşturduğu insanın alabildiğine yerildiği bu şiirler, yerginin ötesinde mizahi öğeler de taşır. Azmi'yi ve Kaygusuz Abdal'ı anımsatır. Ali de Tanrı'nın dile geldiğini görünüş alanına çıktığını söyler. Tanrı'yı insanlaştırır.

Yerici -alaycı tutumu, güldürücü diliyle yobazlara, sofulara kulaktan dolma tutarsız bilgilerle bilgin görünmeye çalışan cahillere ses kalabalığı ile başkalarını susturmaya çalışanlara şiirlerinde sataşır, onların olumsuz yanlarını sergiler. Aslında şiirleri açıktır, yoruma gerek duymaz. Yerginin içinde gerçeği sunar. Kimlere çattığını açıkça söyler.

Kazak Abdal, kendine özgü söyleyişi, buluşu olan, olaylara çok alaycı yerici gözle bakmasını bilen, yazınımıza değişik bir ses getirmiş ozanımızdır. Alaycılığı ve yericiliğiyle 16. yüzyılda yaşamış Azmi'yi anımsatıyor. Kırsal kesimin ozanlarınca da çalınmış söylenmiştir. Bu şiir türünde onun gibi başarılısı görülmemiştir. Hacı Bektaş Veli'ye yürekten bağılıdır. çağını aşan tutumu ile köklü bir direniş içindedir, gerçekçidir.


26-ALAADDİN HAN(TAŞKIN DEDE) TÜRBESİ:

Acıpayam İlçesi'nin Alaattin kasabasında "Taşkın Mevkii"nde tepe yamacında ve Ömer Acımaz'a ait tarla içindedir.

Dört köşeli, ahşap çatılı, kiremit örtülü, mimari özelliği olmayan, duvarları harçla taş yapılı, sıvasız, bakımlı bir binadır. Şimdiki halindeki türbe binası "Kaykılar'ın Mustafa" tarafından 1974 yılında yaptırılmıştır. Daha önceleri yuvarlak ve kubbeli, üzeri sac kaplama ve tamamen Selçuklu mimari tarzında imiş, tek ahşap kapılı, tek pencerelidir. Hasır, kilim sergileri, kadın örtü giyecekleri bulunur. Kitabesi yoktur.

Kasaba ve çevre halkınca "Taşkın Dede" olarak bilinen Alaaddin Han, Horasan Türkleri'nden olup, 12. Yüzyılda yaşamış kasabanın kurucularındandır. Kendisi, eşi ve iki çocuğunun bu çevrede yapılan savaşlarda  şehit oldukları, Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat'ın sülalesinden olması nedeniyle bu isimle tanındığı ve kasabanın adının da buradan geldiği bilinmektedir.


Oğuzlar soyundan gelmektedir. Alaattin Han, Don Baba ya da Dona Baba ile kardeştir.

27-Hasan Feyzi Efendi Camii Türbesi:

Denizli'nin Kuşpınar Mahallesi'nde yaptırdığı camii içinde bulunmaktadır türbe.

Hasan Feyzi Efendi¸ on dokuzuncu yüzyılda yaşayıp¸ Denizli civarında halka İslâmiyet'in emir ve yasaklarını anlatan bir Allah dostu-dur. Doğum tarihi tam olarak bilinmemektedir. Kaynaklara göre ailesi¸ Horasan bölgesinden Anadolu'ya göç eden Müslüman Türkmenlerdendir. Yine kaynaklarda ailenin önce Konya'nın Bozkır ilçesine daha sonra da Isparta'nın Yalvaç ilçesine yerleştiği ve Hasan Feyzi Efendi'nin burada evlendiği belirtilmektedir. İlk çocuğu Ahmet Fevzi de burada dünyaya gelmiştir.


Hasan Feyzi Efendi Yalvaç'ta bir cami ve medrese inşa ettirmiş¸ medresesinde yetiştirdiği talebeleri¸ bugünde hala bir kuşak olarak yurdun çeşitli bölgelerinde hizmet vermeye devam etmektedir. Hasan Feyzi Efendi irşad faaliyetlerinde bulunduğu Yalvaç'ta halkın sevgisini kazanmış olmasına rağmen kıskanç¸ şer kişilerin baskıları sebebiyle rahatsız olmuş ve Yalvaç'tan ayrılarak Denizli'ye yerleşmiştir.


Denizli'nin Kuşpınar Mahallesi'nde yaptırdığı camii ve medresesinde yine öğrenci yetiştirmekle meşgul olan Hasan feyzi Efendi 1885 yılında vefat etmiş ve kendi yaptırdığı caminin avlusuna defnedilmiştir.






  • https://denizli-turizmi.blogspot.com/2014/07/

    https://denizli-turizmi.blogspot.com/2014/07/